Translate

DÖRDÜNCÜ SÖYLEŞİ


Merhaba,

Dördüncü söyleşimizin konusu “işçi sağlığı”. Gerçekten çok çetin bir konu. Üzerinde çok düşünmeye ve tartışmaya gerek var. Hiçbir “kolay” çözüm yok.

İşçi sağlığı sorunlarının çözümünün kapitalizm koşullarında çok güç olduğunu acı deneylerle öğrendik. ABD’de işçiler ve sendikalar plastik üretiminde yer alan polivinil kloridin kansere yol açtığını öğrendiklerinde çok telaşlandılar. Deney hayvanlarında vinil kloride 50 ppm düzeyinde maruziyetin karaciğer hasarına yol açtığı kanıtlanmıştı. Oysa plastik üretiminin bazı aşamalarında işçiler ajana 1000 ppm düzeyinde maruz kalıyorlardı.

1970’lerde “uzmanlar” maruziyeti azami 1 ppm düzeyine çeken yasal düzenlemelerle sorunu çözebileceklerini düşündüler. Sermaye hemen bir hesap yaptı ve maruziyetin bu düzeye çekilmesinin üretim maliyetini yüzde 50 arttıracağını ortaya koydu. Eğer yasa uygulanırsa üretimi durduracaklardı.

Amerikalı işçiler ve sendikalar şimdi karaciğer kanseri ile “işleri” arasına sıkışmışlardı. Uzmanların “kendi sağlıkları” için çıkarttıkları yeni yönetmeliğe kendileri itiraz ettiler. Açlıktan ölmek yerine karaciğer kanseri riskine razıydılar. Uzun pazarlıklardan sonra azami maruziyet düzeyinin 25 ppm düzeyine çekilmesine karar verildi.

Başlangıçta uzlaşmayı kabul eden sermaye, bir süre sonra, “uluslararası rekabet gücünün” azaldığı gerekçesiyle yönetmeliğin yürürlüğünün durdurulması için dava açtı. ABD’nin “ulusal çıkarları” tehdit altındaydı. Mahkeme “kamu yararını” gözeterek uygulamayı erteleme kararı verdi.

Çok benzer bir öyküyü geçtiğimiz yıl Türkiye’de maden ocaklarımızda yaşadık. Soma katliamından sonra işverene getirilen yükümlülükler birçok ocağın kapanması ve binlerce işçinin işsiz kalmasıyla sonuçlandı. Madenlerde iş güvenliği sağlanması için ayaklanan işçiler ve sendikalar, bu durum karşısında Amerikalı sınıfdaşlarının düştüğü açmaza düştüler. Sermaye, Amerikalı sınıfdaşları gibi iş güvenliği sağlanması istendiğinde üretimi durdurmuştu.

Bu öyküler bize çözümün birçok TV programında “uzmanların” söylediği gibi basitçe daha iyi yasalar, İLO sözleşmeleri veya işyerinde işyeri hekimi / iş güvenliği uzmanı istihdamı ya da denetimlerin yapılmasından geçmediğini gösteriyor. Çünkü sorunun kaynağı, üretimin amacının “kar” oluşu. Kar her zaman işçi sağlığının da, iş güvenliğinin de önüne geçiyor. Söz konusu “kar” olunca ve kar kimi zaman “kamu yararı”, kimi zaman “ulusal çıkar” maskesi takınca, gerisi teferruat kalıyor.

Diğer yandan yeryüzü geçtiğimiz yüzyılda 70 yılı aşkın bir sosyalizm deneyimi yaşadı. Üretimin amacının “kar” olmaktan çıkartılmasının da işçi sağlığı ve iş güvenliği sorunlarını çözmekte beklendiği kadar yeterli olmadığını gördük. Şüphesiz sosyalist ülkelerde işçiler ve emekçiler, kapitalist ülkelerdeki sınıfdaşlarına göre çok daha iyi bir durumdaydı, fakat sorunların tam olarak çözüldüğü söylenemezdi.

Sosyalizmde işçi sağlığı ve iş güvenliğinin önüne başka bir engel çıkmıştı: “üretkenlik”. Sosyalist ülkelerde emeğin üretkenliğini arttırmak için gerçekleştirilen düzenlemeler, işyerlerinde çalışanların sağlığı ve güvenliği ile çelişki içinde olabiliyordu.

Geçmişte sosyalist ülkeler ve günümüzde Küba bu çelişkiyi asgarileştirebilmek amacıyla, işçi sağlığı ve güvenliği alanında işçilerin söz ve karar sahibi olmaları için düzenlemeler gerçekleştirdiler. Bu ülkelerde sendikalar ve işçi sağlığı ve iş güvenliği kurumları, üretimin işçi sağlığı ve güvenliğine ve çevreye zarar vermesi durumunda, sorun çözülene kadar üretimi durdurabilme yetkisi aldılar. Fakat çoğu kez karşılarına farklı bir bağlamda fakat kapitalist ülkelerdekine benzer şekilde “kamu yararı” veya “ulusal çıkarlar” çıktı.

Gerçi “üretkenlik” ile işçi sağlığı ve iş güvenliği arasındaki çelişki,  “kar” ile işçi sağlığı ve iş güvenliği arasındaki çelişkide olduğu gibi “üstesinden gelinemez” bir çelişki değildir. Ancak üretimin amacı “kar” olmasa da, sosyalist ülkeler de üretim maliyetlerini “makul” düzeylerde tutmak zorundadır. Hele Küba gibi amansız bir uluslararası ambargo altında yaşıyorlarsa.

De te fabula narratur.

Söyleşimizi Kadıköy Nazım Hikmet Kültür Merkezi’nde, 14 Şubat Cumartesi günü saat 15.00’de yapıyoruz. Yürütücümüz Dr. Uğur İşlek.

Saygılarımızla,

TOPLUMCU SAĞLIK SÖYLEŞİLERİ

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder