AKP’li vekil Hulusi Akar’ın bir konuşmasında eğitimin amacının “Allah korkusu ve kuldan utanma” olduğunu söylemesi, Milli Eğitim Bakanlığı’nın son yıllardaki düzenlemeleriyle birlikte düşünüldüğünde, Cumhuriyet ile tanıştığımız laik “bilim” geleneğini terk edip, Osmanlı’nın “ilim” geleneğine mi dönüyoruz sorusunu gündeme taşıdı.
Bilindiği gibi “bilim”, ilk olarak eski Yunanistan’da “dinden” ayrışarak (laikleşerek) doğdu. Bizim coğrafyamızda ise bu ayrışma ancak Cumhuriyet ile gerçekleşebildi. Biz Cumhuriyet’i kurarak yalnızca iktidarı göklerden yere indirip, egemenliği ulusa vermedik, aynı zamanda dinsel kaynaklı “ilim” geleneğini de yıkarak, “bilimin” önünü açtık.
Selçuklu devletinin yıkıntıları üzerine kurulan Osmanlı devleti, Selçuklu’nun yüksek öğretim kurumları (üniversiteleri) olan “medreseleri” aynen devralmıştı. Ortaçağın sonlarında Avrupa ülkelerindeki üniversitelerde laik bilimsel eğitim “bilim insanları” yetiştirirken, bizim medreselerimiz “alim” (çoğulu ulema) yetiştiriyordu.
Ancak medreselerdeki eğitim salt dini eğitimle sınırlı değildi, alimlerimiz Avrupa’da artık “bilim” kapsamından çıkartılmış olan kelam ve fıkıh, astroloji, sihir, müneccimlik (nücum), rüya tabiri ve simya gibi konular yanında matematik ve tıp da öğreniyorlardı. Ancak eğitimde “öncelik” dinsellikteydi. Matematikçi ve astronom Kadızadei Rumî ve ünlü hekim Celaleddin Hızır gibi “alimler” medreselerde yetişmişlerdi.
Belki Avrupa’da bilimin belirli bir eşiği atladığı 17. yüzyıla kadar “üniversitelerde” yetişen “bilim insanları” ile “medreselerde” yetişen “alimler” arasında niteliksel bakımdan büyük farklar olduğunu söyleyebilmek zordur, fakat 17. yüzyıldan itibaren bilimsel eğitim, ilim eğitimini çok gerilerde bırakmıştı. Osmanlı, Avrupa’ya egemen olan laik “bilim” geleneği karşısında, İslami “ilim” geleneğini 19. yüzyıla kadar sürdürdü.
Osmanlı 19. yüzyılda başta askerlik ve tıp olmak üzere birçok alanda “ilimle” bir yere varamayacağını geç de olsa anlamış ve istihkam ve topçuluk gibi askerlik hizmetlerinde kullanılan “matematik” ve “geometri” eğitimini laikleştirmek yolunda adımlar atmıştı. Yine 2. Mahmud ordunun hekim ihtiyacı için “bilimsel” tarzda örgütlenmiş bir askeri tıp fakültesi kurmuştu. Ancak coğrafyamızda gerçek anlamda laik – bilimsel eğitim için Cumhuriyetin ilanı gerekiyordu.
Bugün AKP’nin, Avrupa’dan yüzyıllarca sonra kavuştuğumuz “bilimi” terk ederek, yeniden “ilime” dönme çabası içinde olduğunu görüyoruz. İlk ve orta öğretimde müfredatı ve okulları büyük ölçüde “dinselleştirmeyi” başaran AKP, Cumhuriyet ile yasaklanan üfürükçülüğü hortlatarak, Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp (GETAT) klinikleriyle hastanelerimize ve tıbba soktu. Yüksek öğretimin diğer alanlarında laik – bilimsel eğitimin yerini “ilim” eğitiminin almasıyla süreç tamamlanacak görünüyor. Tabii bilimden yana güçler buna da göz yumarsa...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder