1789 Fransız
devrimi dünyanın önünde yeni ufuklar açtı. Artık insan, insana kul – köle olmayacak,
dünyaya eşitlik, özgürlük ve kardeşlik egemen olacaktı. Fakat feodal beyleri, gericiliği
ve krallığı devirmek için emekçileri yanlarına alan kentsoylu takımı, amacına
ulaştıktan sonra emekçilere sırtını döndü ve iktidar olanaklarını yalnızca kendisi
için kullanmaya başladı.
Kandırılan emekçi dedelerimiz önce 1871’de Paris Komünü’nü, ardından 1917’de Ekim Devrimi’ni gerçekleştirdiler ve bize “herkes için” eşitlik, özgürlük ve kardeşlik miras bıraktılar. Ne yazık ki biz bu mirasa sahip çıkamadık ve dedelerimizden kalan her şeyi yitirmeye başladık. Sonunda bugün torunlarımıza Eski Mısır’da dahi görülmedik boyutlarda eşitsizlik, Afrika'nın kirli tarihindeki kadar kölelik ve dünyanın bütün coğrafyalarında çetelerin kol gezdiği bir düşmanlık devrediyoruz.
Kandırılan emekçi dedelerimiz önce 1871’de Paris Komünü’nü, ardından 1917’de Ekim Devrimi’ni gerçekleştirdiler ve bize “herkes için” eşitlik, özgürlük ve kardeşlik miras bıraktılar. Ne yazık ki biz bu mirasa sahip çıkamadık ve dedelerimizden kalan her şeyi yitirmeye başladık. Sonunda bugün torunlarımıza Eski Mısır’da dahi görülmedik boyutlarda eşitsizlik, Afrika'nın kirli tarihindeki kadar kölelik ve dünyanın bütün coğrafyalarında çetelerin kol gezdiği bir düşmanlık devrediyoruz.
Fransız Devrimi’ni
izleyen yıllarda emekçilerin içinde bulunduğu insanlık dışı yaşam ve çalışma
koşullarının iyileştirilmesi için emek mücadelesi hızla yükselmiş ve Avrupa’nın
sanayi merkezlerinde önemli kazanımlar elde edilmeye başlanmıştı. Bu kazanımlar
arasında öne çıkanlardan biri, Fransa’da 1841 yılında kabul edilen bir yasa ile
işverenlere 8 yaşından küçük çocukları çalıştırmalarının yasaklanması olmuştu
(Akalın, 2013: 39). Kuşkusuz bu yasanın gerçekten yaşama geçmesi uzun
mücadeleler gerektirdi. Avrupa’da çocuk emeği ancak 1917 Ekim Devrimi’ni
izleyen yıllarda tam anlamıyla yasaklanabildi. Daha sonra Uluslararası Çalışma
Örgütü (ILO) çocuk çalıştırma yasağının dünya ölçeğine yaygınlaşmasını sağladı.
Bundan birkaç ay
önce, tarihte çocuk emeğinin yasaklanmasına ilişkin ilk yasal düzenlemenin
yapılmasından 173 yıl sonra, Bolivya’da, 2 Haziran 2014 tarihinde kabul edilen
bir yasa ile çocuklar için çalışma yaşı 14’den 12’ye düşürüldü. Ancak bununla
da yetinilmeyerek 10 yaşındaki çocukların da yasal olarak çalıştırılabilmeleri
için koşullar tanımlandı. Böylece, çocuk emeği için yaş sınırlaması getiren 138
sayılı ILO sözleşmesi çöpe atıldı ve çocuk emeği konusunda 173 yıl önce
başladığımız noktaya geri dönmüş olduk (Tran, 2014). Dedelerimiz bizim
çocukluğumuzu yaşayabilmemiz için, çocukluk çağımızı oyun oynayarak
geçirebilmemiz için canlarını feda ederken, biz dedelerimizin bizim için
kazandığı her şeyi hovardaca harcadık ve torunlarımıza yeniden fabrikaların ve
işliklerin kapılarını açtık.
Fransız Devrimi’ni
izleyen yıllarda emekçilerin elde ettiği ikinci büyük kazanım, köleliğin
yasaklanmasıydı. Devrimden hemen sonra dünyanın köle ticaretinde ilk sırada yer
alan ülkesinde, İngiltere’de kölecilik yasaklandı ve ondokuzuncu yüzyıl boyunca
süren mücadeleler sonunda kölelik tarihe karıştı.
Yirminci yüzyıl
sonunda dünyanın birçok coğrafyasında köleliğin bütün biçimlerinin yeniden
hortlamaya başladığına tanık olduk. Önce Afrika’da, Güneydoğu Asya’da ve Latin
Amerika’da insanların alınıp satılmaya ve köle olarak çalıştırılmaya başlandığı
haberleri gelmeye başladı. Daha sonra “forced labour” ve “bonded labour” kavramları
literatüre girdi ve bunlara alışmaya başladık. Bugün IŞİD çeteleri artık savaş
ganimeti olarak elde ettikleri kadınları internet üzerinden, açık arttırmayla
satmaya başladı. Ve bütün bunları akşam haberlerinde izlerken, daha doğrusu
torunlarımıza bıraktığımız “geleceği” izlerken, kılımız kıpırdamıyor.
Bugün Paraguay’da
emekçiler, onaltıncı yüzyıldaki İspanyol istilası dönemini dahi aratacak koşullarda
çalıştırılıyorlar. Ev hizmetlerinde çalıştırılan kadınlar, işverenlerinin
cinsel fantezilerini de karşılamaya ve bazen rahimlerini “kiralamaya”
zorlanıyor. Kimi yerlerde feodal yükümlülükler hortlarken, sanayide borç
karşılığı çalışma giderek yaygınlaşıyor (Browne, 2011: 8).
Türkiye’de de
dedelerimizin bütün kazanımlarını yitirdik. Dedelerimiz bize 40’lı yaşlarımızda
emekli olabilme hakkı bırakmıştı, biz torunlarımıza “mezarda” emeklilik şansı
bırakıyoruz. Dedelerimizden aldığımız sendikaların hepsini yitirdik ve
torunlarımıza örgütsüzlük miras bırakıyoruz.
Asıl işin kötüsü
şu: bu yaptıklarımızdan zerre kadar utanç duymuyoruz.
Akif Akalın
KAYNAKLAR
Akalın, MA.
(2013). Toplumcu Tıbba Giriş. İstanbul: Yazılama
Browne, D. (2011). Paraguay: Forced Labour in El Chaco. Union View, 23: 6 – 10.
Tran, T. (2014). In Bolivia, with the Wolrld’s Youngest Legal Workers. Equal Times. http://www.equaltimes.org/in-bolivia-with-the-world-s-15442#.VA1g8cJv4y4
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder