Pandemi sonrasında bizi “nasıl” bir
dünyanın beklediği sorusunun ilk yanıtları gelmeye başladı. Koç Holding CEO'su
Levent Çakıroğlu, 35 bin işçi için “kalıcı” olarak “uzaktan çalışmaya” geçileceği
haberini vererek, “cesur yeni dünyanın” ilk eskizini verdi.
Çoğumuzun aşıyla birlikte sona ereceğini düşündüğümüz ve pandemi sürecine özgü sandığımız kısıtlamaların, artık gündelik yaşamın “yeni normali” haline geleceğini görmeye başlıyoruz.
EVİNİZ İŞYERİNİZ OLACAK
Çakıroğlu, pandemi döneminde “elde
edilen tecrübelerimiz ışığında, geleceğin esnek çalışma modellerine yönelik
çalışmalarımızı olgunlaştırarak devreye alıyoruz” diyor ve uzaktan çalışmanın
erdemlerini sıralıyor: Çalışanların yolda geçen zamanları ortadan kalkacak, ofis
alanı, personel servisi kapasitesi gibi ihtiyaçlar azalacak…
Çakıroğlu’nun çizdiği eskize bakan
bir işveren, uzaktan çalışmanın kendisine neler sağlayacağını bir çırpıda
görebilir. Peki, ya işçiler? İşçiler uzaktan çalışma ile neler yitireceklerini
görebilecekler mi?
Tabii “sermaye” merceğinden
bakıldığında, örneğin gerçekten de işveren için artık çok sayıda “ofis”
ihtiyacı kalmıyor, fakat işçinin “evi” ofis oluyor. İşveren ofis kirası
vermekten kurtulurken, işçi belki de artık “ev – ofis” olarak kullanabileceği
bir ev için daha yüksek kira ödemek zorunda kalacak.
HAYATINIZ İŞ(İNİZ) OLACAK
Aslında bu sürecin ilk adımı “akıllı”
telefonlarla atılmıştı. Birçok şirket, çalışanlarını cep telefonları üzerinden
365/7/24 düzenine sokmaya başlamıştı. Şimdi uzaktan çalışma ile bu düzen
tamamlanıyor. Geçmişte yalnızca çok üst düzey yöneticiler bu tarzda çalışırken,
artık şirketin bütün elemanları böyle çalışacaklar.
365/7/24 çalışma düzeni, işçilerin
iki yüzyıllık kazanımlarının neredeyse tamamının yok olması anlamına geliyor. Bunun
nedeni, işçi haklarının neredeyse tamamına yakın bir bölümünün “işyeri”
üzerinden tanımlanmış olması.
Örneğin “yıllık izin hakkı”, aslında
“işe (işyerine) gitmemek” üzerinden anlamlı hale geliyor. Diyelim ki “uzaktan”
çalışırken yıllık izninizi aldınız ve ailenizle birlikte bir yere tatile
gittiniz, gerçekten tatil yapabilecek misiniz?
Muhtemelen birçokları bu soruya
“elbette” yanıtı verecektir. Öyle ya, tatildesiniz, sizi kim çalışmaya zorlayabilir?
Bence o kadar peşin hükümlü olmayın. Bugün birçok çalışan mesai saatleri
dışında şirketten gelen bir telefonu nasıl hiçbir “yasal” zorunluluğu
olmamasına rağmen yanıtlamak “zorunda” kalıyorsa, yarın da yine hiçbir “yasal”
zorunluluğu olmamasına rağmen tatildeyken kendisinden isteneni yapmak zorunda
kalacak.
Bu örnekleri çoğaltmak mümkün, fakat
amacım yazıyı bir distopya tasvirine çevirmek değil. Herkes zihnini biraz
zorlayarak “işyeri” ortadan kalktığında, beraberinde hangi haklarının da
ortadan kalkacağını görebilir.
ALTERNATİF BUGÜNKÜ ÇALIŞMA DÜZENİ Mİ?
Peki, uzaktan çalışma karşısında bugünkü
çalışma düzeni mi savunulmalı? Tamam, “uzaktan çalışma” yaşamımızı tam bir
cehenneme çevirecek, fakat alternatifi “bugünkü” çalışma düzeni mi? Bugünkü
çalışma düzenimizden memnun muyuz?
Bence sendikaların, emek örgütlerinin
ve emekten yana siyasi partilerin, sermayenin pandemi sonrasına ilişkin
planlarına yanıtı, pandemi öncesi (bugünkü) düzeni savunmak değil, nasıl bir
çalışma düzeni isteniyorsa onu savunmak olmalıdır.
Sermaye emekçileri “çalışmak için
yaşamaya” zorluyor. Emekçilerin alternatifi “yaşamak için çalışmak” olmalıdır.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder