Geçtiğimiz hafta Sağlık Bakanı dört
renkli haritayı yayınladığında, Çanakkaleliler illerini yüksek riskli “turuncu”
alanda görerek çok şaşırdılar. Çanakkale’nin “mavi” alanda olması bekleniyordu,
fakat herkes hiç değilse orta riskli sarı bölgede olacağını umuyordu.
Çanakkale’nin yerel gazeteleri geçen hafta konuyu mercek altına aldılar. Çanakkale Tıp Fakültesi Enfeksiyon Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Alper Şener, 540 bin nüfuslu Çanakkale’deki yüz binde 81’lik vaka hızının (veya 500’e yakın vaka) il merkezinden çok ilçeler ve köylerden kaynaklandığını belirtti.
DÜNYADA BİLİM İNSANLARININ VERİYE ERİŞEMEDİĞİ TEK ÜLKE TÜRKİYE
Açıkçası elimizde ilçe ve köylerdeki
vaka sayılarına ilişkin herhangi bir veri olmadığından, Şener’in kişisel
gözlemlerine güvenmekten başka çaremiz yok. Elbette bu durum dünyanın Sağlık
Bakanlığı’nı ilk kuran (1920 yılında) ülkelerinden biri olan ülkemiz adına çok utanç
verici.
Bugün bilim insanlarımız dünyanın
herhangi bir ülkesindeki, küçümsemek amacım yok fakat dünya haritasında yerleri
zor bulunabilen ülkelerdeki COVID 19 vakalarına ilişkin aklınıza gelebilecek
her türlü veriye erişebiliyor, fakat Türkiye’deki duruma ilişkin Sağlık
Bakanlığı’nın lütfettikleri dışında hiçbir veriye erişemiyorlar.
Bakanlığın verilerinin de gerçeği ne
kadar yansıttığı çok tartışmalı. Anımsanacağı gibi Büyükşehir belediyeleri
mezarlıklardan gelen verileri açıklamaya başlayınca, Sağlık Bakanlığı inandırıcı
olabilmek için açıkladığı rakamları yükseltmek zorunda kaldı.
KAYNAĞIN BULUNMASINA İZİN VERİLMİYOR
Çanakkale’ye dönersek, yine yerel
basından Çanakkale’de birçok yerleşim yerinin “karantinaya” alındığını
öğreniyoruz. Karabiga’nın Örtülüce köyü, Yenice’nin Taban ve Nevruz köyleri,
Ayvacık’ın Arıklı köyü, Çan’ın Mallı köyünün iki hafta süreyle karantinaya
alındığını görüyoruz.
Çanakkale Tabip Odası Başkanı Güleda
Erensoy da yerel medyada vakaların “ikiye katlandığını” söyleyerek, kaygılı
olduklarını ifade etmiş.
Şimdi bütün Çanakkalelilerin aklında
şu soru var: bu vakalar nereden geliyor?
Vakaların Çanakkale merkezinden çok
çevredeki köy ve ilçelerde olması aslında bir “ipucu” olabilir. Aslında
salgınla bilimin ışığında, tıp kitaplarında yazılı olduğu gibi, bilinçli bir
mücadele verilseydi, filyasyon ve sürveyans çalışmalarıyla vakaların nereden
geldiği bugünkü bilgisayar teknolojisinin de yardımıyla birkaç “dakika” içinde ortaya konabilirdi.
Oysa Türkiye salgınla bilimin değil
sermaye birikiminin gereksinimleri doğrultusunda mücadele ettiği için Çanakkale’deki
vakaların kaynağına erişebilmek mümkün değil.
OLAĞAN ŞÜPHELİ DARDANEL
Elimizdeki tek “olağan şüpheli”,
Çanakkale’nin en büyük sanayi kuruluşlarından biri olan ve binlerce işçi
çalıştıran Dardanel fabrikası.
Bilindiği gibi geçtiğimiz yıl medyada
Dardanel fabrikasının, işçilerin COVID 19 nedeniyle evlerinde karantinaya
alınması üzerine, siparişleri yetiştirebilmek için Hıfzıssıhha Kurulu’ndan bir
karar çıkarttırarak, işçileri 14 gün fabrikaya hapsettiği haberleri çıkmıştı.
Bu dönemde sarı sendika DİSK Dardanel’in bu tutumunun iş yasalarına aykırı
olduğunu ifade etmiş fakat konunun üzerine gitmemişti.
Bu salgında Dardanel fabrikası
Çanakkale için gerçekten çok özel bir rol oynuyor.
Birincisi, Çanakkale’de mesai
saatleri içinde en çok işçiyi yan yana getiren tek mekan Dardanel. Binlerce
işçi yalnız mola ve yemek sırasında değil, çalışırken de dip dibe olduklarından
virüs “kapalı” mekanda kolayca yayılabilir.
İkincisi, Dardanel işçilerinin hemen
tamamına yakını çevre köylerden ve ilçelerden servislerle işe gelip gidiyor. Bilindiği
gibi toplu taşıma araçları hastalığın yayılmasında en büyük kaynaklardan biri.
Üçüncüsü ve en önemlisi Dardanel
hastalığın “bütün Çanakkale’ye” yayılmasında rol oynuyor olabilir. Örneğin A
köyünden gelen bir taşıyıcı, işyerinde aynı tezgahta çalıştığı B köyünden bir
iş arkadaşına hastalığı bulaştırabilir ve böylece hastalık A köyünden belki
kilometrelerce uzakta bulunan B köyüne yayılabilir.
KEŞKE SALGINLA BİLİMİN REHBERLİĞİNDE MÜCADELE EDİLEBİLSEYDİ
Yukarıda da belirttiğimiz gibi keşke
Türkiye de, dünyanın geri kalan 200’e yakın ülkesi gibi salgınla bilimin
ışığında, tıp kitaplarında yazılı olduğu gibi mücadele etseydi, keşke Türkiye’de
de filyasyon ve sürveyans çalışmaları yapılsaydı da biz burada tahmin yürütmek
zorunda kalmasaydık.
İnanın, o kadar basit ki kaynağı
bulmak. Sadece hastalara ne iş yaptıkları, nerede çalıştıkları, hangi araçlarla
işe gidip geldikleri sorulsa, kaynak hemen ortaya konabilir. Kaynağı bulunca
burada alacağınız tedbirle sorunu “kaynağından” çözebilirsiniz.
Fakat ne yazık ki, sermaye Türkiye’de
salgınla bilimin ışığında, tıp kitaplarında yazılı olduğu gibi mücadele
edilmesine, hastalığın kaynağının bulunup kurutulmasına izin vermiyor. Biz de
kaynağı bulamadığımızdan, vaka çıkan köylerimizi karantinaya alıp, kendimizi
kandırıyoruz.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder