Translate

8 Eylül 2014 Pazartesi

Dedelerimizden eşitlik, özgürlük ve kardeşlik miras almıştık; torunlarımıza ne bırakıyoruz?

1789 Fransız devrimi dünyanın önünde yeni ufuklar açtı. Artık insan, insana kul – köle olmayacak, dünyaya eşitlik, özgürlük ve kardeşlik egemen olacaktı. Fakat feodal beyleri, gericiliği ve krallığı devirmek için emekçileri yanlarına alan kentsoylu takımı, amacına ulaştıktan sonra emekçilere sırtını döndü ve iktidar olanaklarını yalnızca kendisi için kullanmaya başladı.

Kandırılan emekçi dedelerimiz önce 1871’de Paris Komünü’nü, ardından 1917’de Ekim Devrimi’ni gerçekleştirdiler ve bize “herkes için”  eşitlik, özgürlük ve kardeşlik miras bıraktılar. Ne yazık ki biz bu mirasa sahip çıkamadık ve dedelerimizden kalan her şeyi yitirmeye başladık. Sonunda bugün torunlarımıza Eski Mısır’da dahi görülmedik boyutlarda eşitsizlik, Afrika'nın kirli tarihindeki kadar kölelik ve dünyanın bütün coğrafyalarında çetelerin kol gezdiği bir düşmanlık devrediyoruz.

Fransız Devrimi’ni izleyen yıllarda emekçilerin içinde bulunduğu insanlık dışı yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi için emek mücadelesi hızla yükselmiş ve Avrupa’nın sanayi merkezlerinde önemli kazanımlar elde edilmeye başlanmıştı. Bu kazanımlar arasında öne çıkanlardan biri, Fransa’da 1841 yılında kabul edilen bir yasa ile işverenlere 8 yaşından küçük çocukları çalıştırmalarının yasaklanması olmuştu (Akalın, 2013: 39). Kuşkusuz bu yasanın gerçekten yaşama geçmesi uzun mücadeleler gerektirdi. Avrupa’da çocuk emeği ancak 1917 Ekim Devrimi’ni izleyen yıllarda tam anlamıyla yasaklanabildi. Daha sonra Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) çocuk çalıştırma yasağının dünya ölçeğine yaygınlaşmasını sağladı.

Bundan birkaç ay önce, tarihte çocuk emeğinin yasaklanmasına ilişkin ilk yasal düzenlemenin yapılmasından 173 yıl sonra, Bolivya’da, 2 Haziran 2014 tarihinde kabul edilen bir yasa ile çocuklar için çalışma yaşı 14’den 12’ye düşürüldü. Ancak bununla da yetinilmeyerek 10 yaşındaki çocukların da yasal olarak çalıştırılabilmeleri için koşullar tanımlandı. Böylece, çocuk emeği için yaş sınırlaması getiren 138 sayılı ILO sözleşmesi çöpe atıldı ve çocuk emeği konusunda 173 yıl önce başladığımız noktaya geri dönmüş olduk (Tran, 2014). Dedelerimiz bizim çocukluğumuzu yaşayabilmemiz için, çocukluk çağımızı oyun oynayarak geçirebilmemiz için canlarını feda ederken, biz dedelerimizin bizim için kazandığı her şeyi hovardaca harcadık ve torunlarımıza yeniden fabrikaların ve işliklerin kapılarını açtık.

Fransız Devrimi’ni izleyen yıllarda emekçilerin elde ettiği ikinci büyük kazanım, köleliğin yasaklanmasıydı. Devrimden hemen sonra dünyanın köle ticaretinde ilk sırada yer alan ülkesinde, İngiltere’de kölecilik yasaklandı ve ondokuzuncu yüzyıl boyunca süren mücadeleler sonunda kölelik tarihe karıştı.

Yirminci yüzyıl sonunda dünyanın birçok coğrafyasında köleliğin bütün biçimlerinin yeniden hortlamaya başladığına tanık olduk. Önce Afrika’da, Güneydoğu Asya’da ve Latin Amerika’da insanların alınıp satılmaya ve köle olarak çalıştırılmaya başlandığı haberleri gelmeye başladı. Daha sonra “forced labour” ve “bonded labour” kavramları literatüre girdi ve bunlara alışmaya başladık. Bugün IŞİD çeteleri artık savaş ganimeti olarak elde ettikleri kadınları internet üzerinden, açık arttırmayla satmaya başladı. Ve bütün bunları akşam haberlerinde izlerken, daha doğrusu torunlarımıza bıraktığımız “geleceği” izlerken, kılımız kıpırdamıyor.

Bugün Paraguay’da emekçiler, onaltıncı yüzyıldaki İspanyol istilası dönemini dahi aratacak koşullarda çalıştırılıyorlar. Ev hizmetlerinde çalıştırılan kadınlar, işverenlerinin cinsel fantezilerini de karşılamaya ve bazen rahimlerini “kiralamaya” zorlanıyor. Kimi yerlerde feodal yükümlülükler hortlarken, sanayide borç karşılığı çalışma giderek yaygınlaşıyor (Browne, 2011: 8).

Türkiye’de de dedelerimizin bütün kazanımlarını yitirdik. Dedelerimiz bize 40’lı yaşlarımızda emekli olabilme hakkı bırakmıştı, biz torunlarımıza “mezarda” emeklilik şansı bırakıyoruz. Dedelerimizden aldığımız sendikaların hepsini yitirdik ve torunlarımıza örgütsüzlük miras bırakıyoruz.

Asıl işin kötüsü şu: bu yaptıklarımızdan zerre kadar utanç duymuyoruz.

Akif Akalın

KAYNAKLAR

Akalın, MA. (2013). Toplumcu Tıbba Giriş. İstanbul: Yazılama     

Browne, D. (2011). Paraguay: Forced Labour in El Chaco. Union View, 23: 6 – 10.


Tran, T. (2014). In Bolivia, with the Wolrld’s Youngest Legal Workers. Equal Times. http://www.equaltimes.org/in-bolivia-with-the-world-s-15442#.VA1g8cJv4y4

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder