Sınıfın Sağlığı okurları geçen hafta yayınladığımız "Trump’ın Sağlık Politikası" başlıklı makalemizde, Trump’ın sağlık politikasının en önemli başlığının Obamacare’i sonlandırmak olduğunu anımsayacaklardır.
Bu makalede Obamacare’in gerçekte ne olduğunu tartışacağız.
YALANCININ MUMU
Ülkesinde milyonlarca sağlık güvencesinden yoksun insan barındırması, ABD’nin tarihsel olarak yumuşak karnı olagelmiştir. Geçtiğimiz yüz yıl boyunca defalarca “bütün” ABD yurttaşlarının sağlık güvencesine kavuşturulabilmesi için çeşitli girişimlerde bulunulmuş, fakat bu girişimler her seferinde başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bunlardan sonuncusu kamuoyunda Obamacare olarak bilinen düzenlemedir.
Clinton’ın başarısız girişimlerinden sonra yoksul Amerikalıları en çok heyecanlandıran girişim olan Obamacare, kısa zamanda derin bir hayal kırıklığı yarattı. Sağlık güvencesi olmayan milyonlar, Affordable Healthcare Act (ACA) yürürlüğe girdiğinde sorunlarının çözüleceğini sanırken, kısa sürede “kendileri” için çok şeyin değişmediğini anladılar. Fakat özel sigorta şirketleri için bazı şeyler değişmişti.
YASA YOKSULLAR İÇİN Mİ, ÖZEL SİGORTA ŞİRKETLERİ İÇİN Mİ ÇIKTI?
ACA (veya Obamacare) yasalaştığında, ilk bakışta yoksullara ABD tarihinde ilk kez sağlık güvencesi getiriyormuş gibi görünürken, bu kesimlere “gerçek” bir güvence getirmediği gibi, dolaylı olarak sağlık güvenceleri olanların güvencelerinin bir kısmını yitirmesine neden oldu.
Obamacare öncelikle sigorta sistemine kamusal müdahale yapılıyor görüntüsü altında, kamusal kaynakları (yani genel vergilerden sağlığa ayrılan kaynakları), “özel” sektöre aktararak, kar amaçlı sigorta şirketlerini güçlendirdi. Sözcüğün tam anlamıyla “sol” gösterip, “sağ” vuran Obamacare, sigortasızlar için dişe dokunur yeni hiçbir şey getirmezken, “yetersiz” sigorta sorununu (sigorta poliçelerinin birçok sağlık sorununu kapsamaması durumu) daha da kötüleştirdi.
OBAMACARE NASIL “SOL” OLARAK YAFTALANDI?
Gerek Obama’nın seçim kampanyası sırasında, gerekse ACA’nın yasalaşması sürecinde Obamacare, ABD “sağının” çok şiddetli bir muhalefetiyle karşılaştı. Öyle ki, yasayı ABD’de sağlık hizmetlerinin “sosyalleştirilmesi” ve Obama’yı “gizli komünist” olarak suçlayan ABD sağı, yukarıda çok açık bir şekilde ifade edildiği gibi sadece sermayenin çıkarlarına hitap eden yasanın kamuoyunda “sol” bir düzenleme gibi algılanmasına zemin hazırladı. Öyle ya, “sağın” bu kadar şiddetle muhalefet ettiği bir düzenleme “sol” bir düzenleme olmalıydı.
Aslında daha yasanın çıkmasından önce ABD’li Marksist bilim insanı ve düşünürler Obamacare’in yoksul ABD’lilerin hiçbir sorununu çözemeyeceğini anlatmaya çalışmışlardı. Fakat yukarıda da belirtildiği gibi yüz yıldır sağlık güvencesi bekleyen yoksul Amerikalılar o kadar heyecanlanmışlardı ki, hiçbir uyarıya kulak asmak istemiyorlardı. Sonunda onları da gören bir Başkan adayı ortaya çıkmıştı işte…
Tabii bu noktada Türkiye’deki “liberal solun” ABD şubelerinin (“yetmez ama evetçilerin” ve diğerlerinin) Obama’yı yoksul Amerikalılara umut gibi göstermelerinin payını da atlamamak lazım. Çiprasçı “solcular” yalnız bizde yok, ABD’de de var. Belki bunlar Obama’yı “komünist” ilan edecek kadar ileri gitmediler, fakat Obamacare’in herkese sağlık güvencesi sağlayacağına “kefil” oldular.
ACA tam olarak yürürlüğe girdikten sonra 27 milyondan fazla yoksul Amerikalının hala sağlık güvencesinden yoksun kaldığının ortaya çıkması dahi, yoksulların Obamacare’e olan inancı yıkamadı. Yoksul Amerikalılar Kongre Bütçe Ofisi’nin en az 60 milyon Amerikalının yasadan sonra “yetersiz” sigorta poliçelerine mahkum kaldığı açıklamasına da itibar etmediler.
Kimse hiçbir şeyin değişmediğine inanmak istemiyordu. Özellikle kendilerine sağlık güvencesi getireceğini umarak Obama’ya oy verenler… Fakat yüksek katkı paylarını ödeyemedikleri için hastane kapılarından geri dönen bu kesimlerin bir sonraki seçimlerde tutumu farklı olacaktı.
YASA GÜVENCE GETİRDİ Mİ, GETİRMEDİ Mİ?
Aslında yasa “kağıt üzerinde” yoksullara güvence getiriyordu. Kimse aksini iddia edemezdi. Sorun “uygulamadaydı”. Kağıt üzerinde güvence vardı ama bronz aile sigortasında 10 bin, gümüş planda 6 bin dolara varan muafiyetler ve cep yakan katkı payları sayesinde birçok Amerikalı güvencesinden yararlanmaya cesaret edemiyordu. Herkesin güvencesi vardı ama yalnızca katkı paylarını ödeyebilenler güvencelerinden yararlanabiliyordu.
Fakat daha da kötüsü, Obamacare çıkana kadar göreli iyi bir sağlık güvencesi sunan işverenlerin sponsorluğundaki sigortalar da kötüleşmeye başladı. Dilimizde böyle durumları alaya alan çok sayıda fıkra vardır. Bu fıkralardan bihaber Amerikalılar, içine düşürüldükleri durumu bir türlü kavrayamadılar.
OBAMACARE NELER GÖTÜRDÜ?
ACA her şeyden önce ABD’de sağlık harcamalarının daha da artmasına neden oldu. Fakat bu artış, sağlık güvencesi olmayanların sağlık hizmetlerinden yararlanmaya başlamasıyla gelen ilave maliyet nedeniyle olmadı. Sağlıkta “idari” giderlerin artmasından kaynaklandı.
Dünyanın her yerinde özel sigorta şirketlerinin idari giderlerinin, kamusal sigortalara göre çok daha yüksek olduğu bilinir. ABD’de bu fark 8 (sekiz) kata kadar çıkar. Obamacare bütün kamusal sigortacılığı özel sektöre aktararak, bu kaynakların sağlığa değil, özel sigorta şirketlerinin idari giderlerine akmasına yol açtı.
Sağlık sisteminin Obamacare öncesinde 2013 yılında milli gelirin yüzde 17,4’ü kadar olan maliyetinin, önümüzdeki beş yılda yüzde 19,6’ya çıkması bekleniyor. Bu fark nereye mi gidiyor? Pazarlama, faturalama, taleplerin reddi, muafiyetler ve katkı payları işlemleri, bazıları yılda 30 milyon doları bulan CEO maaşları ve hissedarlara dağıtılan temettüler ve kar paylarına.
Artık Amerikalılar sağlık için daha fazla ödemeye başladılar. Obamacare karşıtları haklı (!) çıkmışlardı. Sonunda ne mi oldu? ABD Başkanlık seçimlerinin sonuçları yeterince anlatmıyor mu?
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder