İleride bugün yaşadığımız günlerin
tarihi yazılırsa, en büyük konu başlıklarından biri muhtemelen “aydın ihaneti”
olacaktır. Dünya emekçilerinin Fransız Devrimi’nden beri elde ettiği bütün
kazanımlarını yitirmekte olduğu yirminci yüzyılın son çeyreğinden günümüze
uzanan sürecin her adımında aydın ihanetinin izlerine rastlamak mümkündür.
Ve bu durum yalnızca bilim, eğitim ve
aydınlanma alanları için değil, kültür ve sanat için de geçerlidir. Yirminci
yüzyılın ilk yarısında emekçilere bilinç taşıyan bilim insanları, aydınlar ve
sanatçılar, 1970’lerin sonlarından itibaren sermayenin güdümüne / hizmetine
girmiş ve emekçilerden kopmuşlardır.
Şüphesiz emeğin yanında konumlanmış
bilim insanları, aydınlar ve sanatçılar tamamen tükenmiş değildir. Ancak
sayılarının toplam içinde oldukça az olduğunu ve giderek de azaldıklarını
teslim etmek gerekir. Yirmi birinci yüzyıl ilk 17 yılında bir tane Curie, Gorki
veya Brecht çıkartabilmiş midir?
İŞ(Çİ) CİNAYETLERİ
İş(çi) cinayetleri Türkiye’de
emekçilerin en önemli sağlık sorunlarından biridir. Bu alanda Avrupa birincisi
ve dünya üçüncüsü olan Türkiye, her yıl binlerce emekçisini iş(çi)
cinayetlerine kurban vermektedir.
İş(çi) cinayetleri sermayenin
neoliberal saldırıyla emeği küresel ölçekte teslim almasıyla birlikte hızla
artmaya başlamıştır. Yeni dünya düzeninde özellikle kirli ve tehlikeli
sanayilerin “doğuya” kaymasıyla birlikte, uzak doğunun başta Çin olmak üzere
birçok merkezinde iş(çi) cinayetleri, Türkiye’de olduğu gibi sıradanlaşmış ve
gündelik yaşamın bir parçası haline gelmiştir.
KAZA KURAMLARI
Bugün dünyada ve Türkiye’de iş(çi)
cinayetleriyle sonuçlanan iş kazalarına belirli kuramlarla yaklaşılmakta ve iş(çi)
cinayetlerine karşı bu kuramlara dayanılarak tedbirler alınmaktadır. Kuramlar
kazaların nedenleri arasında “insan hatasını” öne çıkarttığından, tedbirlerde
bu hataları azaltmaya yönelik eylemlere (eğitimler, kişisel koruyucu donanımlar
vb) odaklanmaktadır.
Kaza kuramlarına yakından
bakıldığında, bu kuramların iki “ortak” noktasının olduğu açıkça görülebilir.
Bunlardan birincisi, kuramların kazaların asıl nedenini ve sorumluluğunu
“emekçinin” üzerine yıkması, ikincisi de kazada üretim ilişkilerinin rolünü
gizleme çabasıdır.
Aslında kaza kuramlarının tamamen
işverenlerin çıkarlarını yansıtıyor olmasına rağmen, kuramları üreten ve
yeniden üreten akademisyenlerin, sendikacıların ve profesyonellerin, bu
kuramlara dayanan tedbirleri sanki “emeği” koruyormuş gibi göstermeleri,
derslerinde bu kuramları eleştirmeden aktarmaları, sözcüğün tam anlamıyla
“aydın ihaneti”dir.
Emekçiler işçi sağlığı ve iş
güvenliği alanındaki aydın ihanetinin farkındadır, ancak işçi sınıfı kendi
“organik” aydınını yaratamadığından, bu alanda kapsamlı bir mücadele
örgütlenememektedir. İş(çi) cinayetleri ile üretim ilişkileri arasındaki
bağları gizleyerek, işçi sağlığı ve iş güvenliği “eğitimlerinde” işçilerin
zekasına hakaret eden profesyoneller, bu hizmetleri karşılığında işverenlerce
cömertçe ödüllendirilmektedir.
DİKKATSİZ, İŞGÜZAR, BECERİKSİZ, İHMALKAR… İŞÇİ
Kaza kuramlarına bakıldığında, bu
kuramların çoğunun “işçiye” odaklandığı ve işçilere ilişkin birtakım temelsiz
varsayımlara dayandığı görülebilir. Son zamanlarda üretilen kuramlardan bir
kısmı iş kazalarında enerjiyi veya sistemi öne çıkartsa da, sonuçta mutlaka bir
insan (işçi) hatası vardır ve dramatik sonuçlar bu hatadan kaynaklanır. Dünyada
en yaygın kullanılan kuramlardan biri olan “domino” kuramında da kilit unsur
işçidir.
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği bilimi 1920’li
yıllardan beri Herbert W. Heinrich tarafından inşa edilmiş bir “kurama”
dayanmaktadır. Bir sigorta şirketi çalışanı olan Heinrich’in kuramını, 75 bin
sanayi kazasını inceleyerek oluşturduğu öne sürülmektedir. Bu çalışmanın hiçbir
“bilimsel” değeri ve “iddiası” olmamasına rağmen, akademi tarafından hiç
sorgulanmadan benimsenmiş olması herhalde yirminci yüzyıl biliminde “ilklerden”
biridir.
Heinrich’e göre iş kazalarının yüzde
88’i “işçilerin” güvenliksiz davranışlarından, yüzde 10 kadarı ise çalışma
ortamından kaynaklanmaktadır.
Üretim ilişkilerinin hiçbir şekilde
tartışılmadığı kaza kuramları, kazaların nedenini “işçiye” bağladığından,
tedbirler içinde de “eğitim” öne çıkmaktadır. Buna göre eğer işçiler eğitilirse
daha bilinçli davranacaklar, daha az hata yapacaklar ve dolayısıyla daha az
kaza meydana gelecektir.
SİZ PATRONLARI EĞİTİN
Dünyada olduğu gibi Türkiye’de de
İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği profesyonelleri (iş güvenliği uzmanları, işyeri
hekimleri vb) belirli eğitim programlarından geçmekte ve yukarıda özü
anlatılmaya çalışılan kuramları öğrenmektedir. Profesyonellerin sahadaki
uygulamalarını, eğitimleri sırasında edindikleri bilgi ve becerilere göre
şekillendirmeleri doğaldır.
Nitekim şimdi bütün işyerleri için
zorunlu kılınan “risk analizleri” de yukarıda anlatılan kuramlara
dayanmaktadır. Dolayısıyla işçi sağlığı ve iş güvenliği profesyonellerini
mesleklerini icra ederken hatayı işçide arayan kuramlar yönlendirmektedir.
Birçok iş güvenliği uzmanı ve işyeri
hekimi işçileri “eğitirken” işçilerin “kös dinlediğini” fark etmiştir. Eğer
işçiye gerçekten işten atılma tehlikesi olmadan konuşma hakkı verilirse,
işçilerin çoğu anlatılanları zaten bildiklerini, profesyonellerin “asıl
patronları eğitmesi gerektiğini” söyleyecektir.
Birkaç yıl önce İstanbul’da yapılan
bir iş güvenliği toplantısında her zaman olduğu gibi işçilerin eğitimi üzerinde
yoğunlaşılmış, söz alan profesyonel ve akademisyenlerin hemen hepsi eğitimin
önemi üzerine konuşma yapmıştır. Toplantı sonunda söz alan bir tersane işçisi akademisyen
ve profesyonellere şu yanıtı vermiştir:
“Ben aptal değilim. Güvenlik tedbiri
almadan yükseğe çıkarsam düşüp, ölebileceğimi biliyorum. Bana bunu anlatmayın.
Fakat yükseğe çıkmayı reddedersem bu kez de işimden olup, açlıktan öleceğim.
Bana işverenin gerekli güvenlik tedbirleri almadığı koşullarda verilen işi
yapmak istemediğimde işten atılırsam ne yapabileceğimin eğitimini verin”.
MÜLKİYET HATASI: İŞ KAZALARININ GERÇEK NEDENİ
İş kazalarının gerçek nedeni “insan”
(işçi) hatası değil, “mülkiyet” hatasıdır.
“Mülkiyet hatası” kavramıyla,
üretimin toplumsallaşmasına karşılık, üretim araçlarının özel ellerde
toplanmasını, diğer bir deyişle üretim araçları üzerindeki “özel mülkiyeti”
kast ediyoruz.
İş kazalarının asıl nedeni üretim
araçları üzerindeki özel mülkiyet ve pazara yönelik, rekabete dayalı, kar
amaçlı üretimdir. Eğer kaza analizleri “üretim ilişkileri” dikkate alınarak
yapılırsa, bütün kazaların kök nedenlerinin “mülkiyet hatasına” uzandığı
görülecektir.
Kuşkusuz bu durum, üretim araçlarının
toplumsallaştırılması ve üretimin gereksinim temelinde örgütlenmesi durumunda
iş kazalarının “sıfırlanacağı” anlamına gelmez. Nitekim bu koşulları sağlamakta
en başarılı ülke olan Küba’da da iş kazaları sıfırlanamamıştır. Ancak
kapitalist ülkelerle kıyaslandığında, sosyalist ülkelerde çok daha az sayıda iş
kazası meydana geldiği ve bunların da gerçekten çok küçük bir bölümünün
yaralanma ve ölümle sonuçlandığı görülür.
İronik bir şekilde Heinrich’in
tanımladığı “insan” (işçi) hatası, “mülkiyet” hatasının ortadan kaldırılmasıyla
asgariye indirilebilir. Çünkü Heinrich’in “insan” hatası olarak tanımladığı
özelliklerin çoğu aslında mülkiyet hatasından kaynaklanmaktadır. İşçinin
ihmalkarlığına, beceriksizliğine, dikkatsizliğine yol açan etkenlerin kökleri
üretim ilişkilerindedir.
Kar yerine gereksinimin ve rekabet
yerine işbirliğinin egemen olduğu sosyalist çalışma koşullarında üretim,
işçilerinde aktif katılımıyla (söz ve karar yetkisi) örgütlenmektedir. Küba’nın
Sınıfın Sağlığı’nda daha önce yayınlanmış olan İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği
Yönetmeliği, üretimin işçilerin sağlığı ve güvenliği öncelenerek nasıl
örgütlenebileceğine mükemmel bir örnektir.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder