Translate

27 Nisan 2018 Cuma

İşçiler ölüm–dirim savaşı veriyor

2018 1 Mayıs’ına girerken, “iş cinayetleri” yine Türkiye işçi sınıfının gündeminin “ilk” sırasında yer almaya devam ediyor. Yazıyı rakama boğmak istemiyorum, fakat yalnızca İşçi Sağlığı ve İş Güvenliği Meclisi’nin Mart 2018 raporu, ay içinde “en az” 122 emekçinin daha iş cinayetlerinde yaşamını yitirdiğini söylüyor. 2018 yılının ilk üç ay bilançosu ise 394.


Maalesef elimizde veri yok, ancak dünyada her 1 iş cinayeti ölümüne karşılık, “ortalama” altı meslek hastalığı ölümü gerçekleştiğini biliyoruz ve buradan hareketle, yalnızca geçen Mart ayında yaklaşık 700 emekçinin ve 2018’in ilk çeyreğinde de 2 bin 800 emekçinin meslek hastalıkları nedeniyle yaşamlarını yitirdiğini tahmin edebiliyoruz.

Elbette bunlar “en iyimser” tahminler. Yukarıda da belirtik, Türkiye’de meslek hastalıkları nedeniyle kaç emekçinin yaşamını yitirdiği konusunda hiçbir güvenilir veriye sahip değiliz. Sadece bu veri dahi, Türkiye’de meslek hastalıklarına ilişkin “durumu” ortaya koymaya yeter ve sadece bu veriden yola çıkarak, dünyada bir iş cinayetine karşılık “ortalama” altı olan meslek hastalığı ölümünün, Türkiye’de daha yüksek olabileceğini söyleyebiliriz.

Türkiye’de emekçiler yıllardır amansız bir ölüm–dirim savaşı içinde. Türkiye iş cinayetleri nedeniyle ölümlerde Avrupa birinciliğini hiç elden bırakmıyor. Ve bu öyle bir birincilik ki, yalnızca ikinci ile aramızda derin bir uçurum yok, Avrupa’nın diğer ülkelerindeki iş cinayetlerine bağlı ölümlerin “toplamı” bile, Türkiye’de yaşamını yitiren emekçi sayısına yetişemiyor.

Tabii durum böyle olunca Türkiye’de iktisat kitaplarının “emek pazarı” diye tanımladığı olgu, Türkiye’de “can pazarına” dönüşüyor ve bu pazarın kendine özgü bir “hukuku” oluşuyor. Dünya üzerinde eşine, benzerine rastlayamayacağınız bu “hukuka” göre, can pazarında yaşamını yitiren emekçilerin ailelerine “kan parası” ödeniyor.

Geçtiğimiz yıllarda bir avukat, Milliyet gazetesinin “hukuk” köşesinde bizi kan parası konusunda aydınlatmıştı:

"Kan parası kasten ya da dikkatsizce bir kaza sonrasında bir kişinin ölümüne sebebiyet verenlerin ölen kişinin ailesine ödedikleri tazminata halk arasında verilen addır. Hukuk sistemimizde kan parası adlı bir tazminat bulunmasa da maddi ve manevi tazminat olarak adlandırılan bir tazminat bulunmaktadır. Kan parası uygulamada halk arasında tamamen taraflarca pazarlık usulü ile belirlenir.”  (*)

Türkiye işçi sınıfı, açlıktan ölmemek ve ailesini hayatta tutabilmek için can pazarına girerken, bu pazarda kendileri için yer bulmaya, geçim sağlamaya çalışanlar da yok değil. Bunlar sanki Türkiye’de can pazarı değil, emek pazarı “varmış” gibi alınması gereken işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirlerinden, işçileri eğitmekten dem vuruyorlar.

Daha önce de bir yazımda aktarmıştım, geçtiğimiz yıllarda bir toplantıda “işçilerin eğitilmesi” gerektiğini söyleyenlere bir tersane işçisi, “Ben aptal değilim, o direğin tepesine çıkarsam düşüp, öleceğimi biliyorum; fakat çıkmazsam işimden olup açlıktan öleceğim, siz gidip patronları eğitin” demişti.

Türkiye işçi sınıfının 2018 1 Mayıs’ına girerken birinci ve en önemli sorunu yine can güvenliğidir. İşçi sınıfı artık işe giderken ailesiyle helalleşmek istemiyor, can güvenliğinden emin olmak istiyor. İnsanların hayatlarını kazanabilmek için hayatlarını ortaya koymak zorunda kalmayacakları bir düzen istiyor.

Kuşkusuz böyle bir düzen kendiliğinden gelmeyecek. İşçilerin, emekçilerin, işe korkusuzca gidebileceği bir düzeni kurmak için mücadele etmesi gerek. 1 Mayıs’lar bunun için, işçilerin ve emekçilerin, birlik, dayanışma ve mücadelesini bir adım ileriye taşımak için var.
Bu bilinç ve kararlılıkla, haydi 1 Mayıs’a. 



Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder