Sınıfın Sağlığı üç yıl kadar önce, 19 Ekim 2015’te, “Yunanistan’ın dayanışma klinikleri” başlıklı bir yazı yayımlamış, gönüllü kuruluşların, ekonomik krizin yoksulların ve işlerini (dolayısıyla istihdama dayalı sosyal güvencelerini) yitirenlerin sağlığı üzerindeki olası yıkıcı etkilerini hafifletmek için geliştirdikleri özgün örgütlenme deneyimlerini paylaşmıştı.
Bu çevreler, sağlık alanında yürüttükleri dayanışmacı çalışmaların “geçici” olacağını, Syriza’nın Yunanistan’ın geleneksel burjuva partilerinin emekçi düşmanı politikalarına son vereceğini ve devletin yeniden sağlık alanındaki sorumluluklarını yerine getirmeye başlayacağını umuyorlardı.
Oysa Syriza, Yunanistan’ın egemen sınıflarının 2009–2015 döneminde çöken düzenini yeniden kurmak ve bu süreçte emekçileri Yunanistan Komünist Partisi’nden uzak tutmak görevini üstlenmişti. Yazımızda Syriza hükümetinin, kendisini destekleyenleri kısa sürede hayal kırıklığına uğrattığını ve krizi kendisinden önceki burjuva hükümetler gibi “yönetmeye” devam ettiğini aktarmıştık.
Aslında Syriza hükümeti sağlığı iyileştirmek için adım atmaya niyeti olmadığını ilk günlerinde göstermişti, fakat Yunanistanlı emekçiler henüz Syriza hükümetinin “işçi düşmanı” karakterini görememişlerdi. Syriza hükümetinin 2015–2018 döneminde de, kendisinden önceki hükümetlerin emek düşmanı politikalarını sürdürmesiyle, ekonomik krizin sağlık üzerindeki etkileri “görünür” hale gelmeye başladı.
SYRİZA’NIN GELİŞİ
2015 seçimlerinde, geleneksel burjuva partilerine sırtını dönen Yunanistanlıların önünde iki seçenek vardı: Komünistler ve Syrizacılar. Yunanistanlılar 25 Ocak 2015 seçimlerinde Syriza’yı tercih ettiler.
Syrizacılar seçimleri kazanır kazanmaz, seçim öncesinde verdikleri bütün sözleri “unutarak”, kendilerinden önceki hükümetlerin “yarıda kalan” işlerini sürdürmeye başladı ve Yunanistan kendisini bir kez daha AB ve IMF’nin kapısında buldu. Syriza, Troyka’nın (kapitalist–emperyalist sistemin) isteklerini yerine getireceğini bildirdi, fakat Troyka’dan da biraz daha “ılımlı” davranmasını talep etti. Troyka bunun diğer Avrupalı emekçilere “kötü örnek” olacağını düşünerek, Syriza’nın önerisini reddetti.
Syriza hükümeti bu durum karşısında, kapitalist–emperyalist sistemin taleplerini Yunanistan halkına onaylatmak için referanduma gitti, fakat umduğunu bulamadı. Yunanistan halkı 5 Temmuz 2015 referandumunda Troyka’nın taleplerini reddetti.
Bu durum Syriza’yı maskesini tamamen çıkartmak zorunda bıraktı ve daha referandum üzerinden bir gün geçmeden, o güne dek söylediklerinin aksine, Euro ve AB’den yana olduğunu ilan etti. Yunanistan sağının da desteğini alan Syriza hükümeti, Troyka’nın Yunanistan halkının referandumda “hayır” dediği taleplerini, “kendi teklifi” haline getirerek AB’ye sundu. Syriza, Samaras’ın dahi atmaya cesaret edemediği adımlar atmaya başlamıştı.
Troyka bu durum karşısında 10 Temmuz 2015’te Yunanistan’la yeni bir mali yardım için müzakerelerin başlayabileceğini duyurdu ve birkaç gün içinde Syriza hükümeti kapitalist-emperyalist sistemin bütün taleplerini kabul ederek, 14 Temmuz 2015’te Yunanistan Parlamentosu’ndan geçirdi.
Syriza hükümetine, kendisinden önceki hükümetlerin yarım bıraktığı işleri tamamlayabilmesi için üçüncü Ekonomik Uyum Programı çerçevesinde, 19 Ağustos 2015’ten itibaren, üç yıl içinde, 86 milyar Euro daha verilmesi planlandı. Syriza hükümeti de bunun karşılığında kapitalist-emperyalist sistemin talepleri doğrultusunda Yunanistan ekonomisini “serbestleştirecek”, vergi ve emeklilik sistemlerinde reforma gidecek ve özelleştirmeleri hızlandıracaktı.
Syriza hükümeti, Troyka’nın “halk düşmanı” taleplerini, kendisinden önceki burjuva hükümetlerden daha büyük bir iştahla yerine getirmeye başladı. Kendisinden önceki burjuva hükümetlerin imzaladığı iki Ekonomik Uyum Programı’nın devamı niteliğindeki üçüncü programla birlikte Yunanistan sözcüğün tam anlamıyla “küme düşerek”, kapitalist–emperyalist sistemin talep ettiği yeni işbölümü içindeki yerini aldı.
KAPİTALİST–EMPERYALİST SİSTEMİN TALEPLERİ
Yunanistan, mali sıkıntısını hafifletmek için üyesi olduğu Avrupa Birliği’ne başvurunca, Avrupa Komisyonu, AB Merkez Bankası ve IMF’nin oluşturduğu Troyka’nın pençesine düşmüş, ilk Ekonomik Uyum Programı (EAP) için anlaşma 5 Mayıs 2010’da PASOK tarafından imzalanmıştı. Bu paket çerçevesinde alınan paraların suyu çekilince 2012’de ikinci EAP anlaşması imzalandı, fakat bu da işe yaramadı.
Troyka, Yunanistan’ın alacağı mali yardımlar karşılığında, emekçilere İkinci Paylaşım Savaşı sonrası verilmek zorunda kalınan hakların geri alınmasını, bu amaçla sağlık, eğitim, sosyal güvenlik vb sistemlerinde “reformlara” gitmesini ve başta emekçiler olmak üzere halkın yararlandığı kamusal harcamaları (dolayısıyla sağlık harcamalarını) kısarak, Yunanistan’ın zenginliklerini sermayeye aktarmasını istiyordu.
Troyka’nın bu çerçevede “sağlık” alanında Yunanistan’dan talep ettiği ve hepsi okurlarımıza “çok tanıdık” gelecek olan “reformlardan” bir kısmı şöyle sıralanabilir:
• Sağlık ile emeklilik sistemlerinin finansmanının ayrılması, fonların tek elde toplanması
• “Sağlık vergilerinin” (tütün, alkol) artırılması
• Maliye Bakanlığının sağlık harcamalarında daha büyük bütçe ve operasyonel gözetimi
• Kamusal sağlık harcamalarının GSMH’nin yüzde 6’sını, kamusal ilaç harcamalarının GSMH’nin yüzde 1’ini aşmaması
• Ayaktan hizmetlerde katkı payının artırılması, katkı payı alınmayan ilaçların sınırlandırılması
• Taşeronlardan alınan tıbbi hizmetlerin ücretlerinin gözden geçirilmesi, tanı testlerinin fiyatlarının sınırlandırılması
• Sağlık sigortası primlerinin artırılması
• Jenerik ve patent koruması biten ilaçların fiyatlarının düşürülmesi, en düşük fiyata sahip üç AB ülkesine dayalı yeni fiyatlandırma mekanizması kullanımı
• Aile hekimliğine geçilmesi ve sevk sistemi kurulması
• Hastanelerde operasyonel maliyetlerin azaltılması
• Kamu sağlık sektöründe istihdamın ve ücretlerin azaltılması
EMEKÇİ DÜŞMANI HÜKÜMETLER İŞBAŞINDA
Kapitalist–emperyalist sistemin ilk talebi, başta “sosyal güvenlik” olmak üzere sermayenin İkinci Paylaşım Savaşı sonrası emekçilere verdiği tavizlerin geri alınmasıydı. 2011 yılında Sağlık Bakanlığı’na bağlı Ulusal Sağlık Hizmetleri Sunumu Örgütü (EOPYY) kurularak, Yunanistan’daki sosyal sigortalar tek çatı altında toplandı ve farklı sigorta planları ortadan kaldırılarak, herkes standart bir plana bağlandı. Emeklilik ve sağlık sistemleri birbirinden ayrıldı.
Troyka, Yunanistan’ın emekli maaşlarını düşürmesi konusunda ısrarcıydı ve bu halk düşmanı girişimi yerine getirme onursuzluğu da Syriza hükümetine kaldı. 2015 yılında yapılan düzenlemelerle emekli maaşları azaltıldı ve böylece GSMH’nin yüzde 1’i kadar bir “tasarruf” yapılarak, sermaye için yeni kaynak yaratıldı. Emeklilik yaşının da 2025 yılına kadar 67’ye çekilmesi için gereken düzenlemeler yapıldı.
Kapitalist–emperyalist sistemin ikinci önemli talebi, kamusal sağlık harcamalarının kısılması, devletin sağlık alanından çekilmesi ve Yunanistanlıların sağlık için ellerini ceplerine atmalarının sağlanmasıydı. Troyka Yunanistan’dan, kamusal sağlık harcamalarının GSMH’nin yüzde 6’sını aşmamasını istemişti. Syriza hükümeti halk düşmanlığında kendisinden önceki hükümetleri “sollayarak”, 2016 yılında kamusal sağlık harcamalarını GSMH’nin yüzde 5,2’sine çekti. Böylece 2016 yılında toplamda GSMH’nin yüzde 8,45’i olan sağlık harcamasının yüzde 38,5’inin Yunanistan halkının “cebinden” çıkması sağlandı.
Syriza hükümeti, kapitalist–emperyalist sistemin talepleri doğrultusunda Yunanistan’ın sağlık harcamalarını, 2016 yılında satın alma gücü standardıyla kişi başına 1.660 Euro’ya indirmeyi “başarmıştı”. Böylece Yunanistan’ın sağlık harcaması, 28 AB ülkesi ortalamasının üçte ikisine geriletildi ve Yunanistan, Avrupa’nın sağlığa “cepten” en çok para harcanan ülkeleri arasına girdi. 2010–2016 döneminde sağlık harcamaları 21,6 milyar Euro’dan, 14,7 milyar Euro’ya düşürüldü. Bu azalma, Troyka’nın istediği gibi kamusal sağlık harcamalarının kısılmasıyla (14,9 milyardan 9 milyara) sağlandı.
Syriza hükümeti bunu şöyle “başardı”: Yunanistanlılar önce artan ilaç katkı payları, sigortanın kapsamından çıkarttığı hizmetler ve özel sektörden satın almak zorunda kaldıkları hizmetler için cepten ödeme yapmaya başladılar. Ancak kamusal sağlık kurumları yeterince finanse edilmediği için, Yunanlılar her geçen gün daha fazla hizmeti ceplerinden ödeyerek özel sektörden satın almak veya özel sigorta şirketlerinin poliçeleri için ek prim (devlete ödediklerinin yanında) ödemek zorunda kaldılar ve cepten harcamalar daha da arttı.
Kapitalist–emperyalist sistem Yunanistan’dan sağlık sistemini sermayenin gereksinimleri doğrultusunda yeniden örgütlemesini istiyordu. Bu amaçla önce ülke çapında örgütlenmiş kamusal birinci basamak hizmet ağı parçalanarak, birincil sağlık bakımı sunma görevi Bölge Sağlık İdareleri’nden alındı ve “aile hekimliği” sistemine devredildi. Hastanelerde de, Türkiye’de uygulanan “piyasalaştırma” yöntemlerinin tıpa tıp aynısı (döner sermaye, performans vb) uygulandı.
Bu arada çoğu ayaktan bakım hizmeti sunan özel sağlık sektörünün, EOPYY ile sözleşme yaparak sigortalılara hizmet sunması sağlandı. Kamu hastanelerinde yatak sayısı 31.115’ten (2009), 29.550’ye (2016) indirilerek, yataklı tedavi hizmetlerinde özel sektörün “kapatabileceği” bir açık yaratıldı. Böylece Yunanistan’da sermayenin hastane sektörüne girmesi sağlandı.
Yine Syriza hükümetinin ve daha önceki hükümetlerin emekçi düşmanı politikalarının bir sonucu olarak Yunanistan’da uzman hekimlerin yıllık ücretleri 58 bin Euro’dan (2009), 42 bin Euro’ya (2015) ve aynı dönemde hemşirelerin ücretleri 29 bin Euro’dan, 21 bin Euro’ya düşürüldü. Kamu sağlık kurumlarına emekli olan her beş sağlık emekçisine karşılık “bir” yeni emekçi işe alındı.
YUNANİSTAN’DA EKONOMİK KRİZİN SAĞLIK ÜZERİNE ETKİLERİ
Sınıfın Sağlığı böyle bir programın sağlık üzerine olası etkilerini, 17 Aralık 2016’da yayımlanan “Sağlıkta yaklaşan kasırgaya hazır mıyız?” ve 9 Ekim 2018’de yayımlanan “Ekonomik krizin sağlık üzerine etkileri” başlıklı makalelerinde tartışmıştı. Ne yazık ki bu makalelerin öngörüleri Yunanistan’da “gerçek” haline geldi.
2010–2016 arasında AB ülkelerinde sağlıklı yaşam beklentisi erkeklerde 1,7 yıl ve kadınlarda 1,6 yıl artarken, Yunanistan’da erkeklerde 2,3 ve kadınlarda 3 yıl azaldı.
Krizden önce Yunanistan’da bebek ölüm hızı istikrarlı biçimde azalıyordu ve AB ortalamasının altındaydı. Yunanistan’ın bebek ölüm hızı 2012 yılından itibaren artmaya başladı ve 2016’da AB ortalamasının 0,6 puan üzerine çıktı.
Sağlık algısı anketlerinde, 2010–2016 arasında sağlık durumunun “çok iyi” olduğunu düşünenlerde yüzde 5,1’lik bir azalma görüldü.
201 –2015 arasında önlenebilir ölümler göstergesi olumsuz yönde bozulurken, intiharlara bağlı ölümler arttı. 2010–2014 döneminde 15 yaş ve üzeri nüfusta kronik durumlara sahip olanların oranı yüzde 21’den, yüzde 24’e yükseldi.
Yoksullaşan insanların kamusal sağlık hizmetlerine gereksinimi artarken, Yunanistan hükümeti kamusal sağlık harcamalarını azalttı, kamu sağlık kurumlarını hizmet sunamaz hale getirdi. Bu gelişmeler yukarıdaki tablonun önümüzdeki dönemde giderek ağırlaşacağını gösteriyor.
Görüldüğü gibi Yunanistanlılar, Avrupa Birliği’nin ve kapitalist–emperyalist sistemin kendilerine dayattığı kriz programının bedelini sağlıkları ve bebeklerinin hayatlarıyla ödüyorlar. Ekonomik krizin sağlık üzerine etkileri, Yunanistan kendisini kapitalist–emperyalist sistemin boyunduruğundan kurtarana kadar maalesef böyle devam edecek. Çünkü ne Yunanistanlıların, ne de diğer çevre ülkelerin emekçilerinin, kendilerini kapitalizmin tarihindeki “üçüncü” büyük kriz olarak tanımlanan ve daha ne kadar süreceği tahmin dahi edilemeyen 2008 krizinin sağlık etkilerinden koruyabilmeleri olanaklı değil. Şimdi Türkiye dahil bütün çevre ülkeler, sıranın kendilerine gelmesini bekliyor.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder