Translate

8 Ocak 2024 Pazartesi

Meclis kurmak

 


Meclis kurmak, insanları bir araya getirmek iyidir. Yeter ki amacı, hedefi belli olsun, kendisini doğru tanımlasın. Yoksa bugüne kadar kurulmuş Meclisler gibi seneye adı bile anımsanmaz. Birkaç kişi kürsüye çıkar, egosunu tatmin eder, o kadar.


Meclis sözcüğü, Arapça “oturmak” anlamına gelen cülûs kökünden türetilmiş. Esas olarak “oturum yapılan yer” anlamına geliyor. Meclisin niteliğini sözcüğün başına gelen tartışma, danışma, sohbet gibi isimler belirliyor.


Türk Dil Kurumu “Meclis” sözcüğü için şu tanımları vermiş: Bir konuyu konuşmak veya görüşmek için yapılan toplantı; bu toplantının yapıldığı yer, şûra; bir konuyu konuşmak veya görüşmek için bir araya gelmiş kimseler topluluğu; dostlar toplantısı.


Meclis bu tanımıyla benimsendiğinde, canı isteyen herkesin bir Meclis kurabileceği söylenebilir. Hatta bunun için “temsilci” filan seçmenize de gerek yok. Sen – ben – bizim oğlan bir araya gelmeniz yeterli.


Elbette bir de “yasama” Meclisleri var. Bu Meclisler diğerlerinden farklı. Bunlar “siyasi” Meclisler. Mesela Mustafa Kemal’in 1920 yılında kurduğu Meclis, bu türden bir Meclis.


Aslında bizim yeryüzündeki onlarca ülkeyle kıyaslandığında oldukça “köklü” sayılabilecek bir Meclis geleneğimiz var. Tarihimizde Meclis sözcüğünün modern anlamıyla ilk “siyasi” kullanımı, 1876 Anayasası ile kurulan “yasama organına” Meclis-i Umumi (Genel Meclis) adı verilmesiyle başlıyor.


Genel Meclis, modern Avrupa’da 19. yüzyılda gördüğümüz diğer Meclisler gibi padişah tarafından atanan Meclis-i Âyan ve seçmenler tarafından seçilen Meclis-i Mebusan’ın birleşiminden oluşuyor.


Coğrafyamızda ilk Meclis, İkinci Abdülhamit’in 1876’da Kânun-i Esasi’yi kabul ederek mutlakiyet rejiminden meşrutiyet rejimine geçmesiyle kuruluyor. Ancak sadece birkaç ay yaşayabilen Meclis, Rusya ile savaş bahane edilerek dağıtılıyor ve yeniden mutlakiyete dönülüyor.


Osmanlı İmparatorluğu’nun 1908 yılında yeniden meşrutiyete geçmesiyle birlikte Meclis yeniden açılıyor, fakat on yıllık bir icraattan sonra, 1918’de imparatorluk Birinci Emperyalistler-arası Savaş’ta yenilerek Mondros Mütarekesi’ni imzalamak zorunda kalınca bir kez daha dağıtılıyor.


1919 yılında Meclis’in yeniden açılabilmesi için yasaya göre milletvekili seçimlerinin yapılması gerekiyor. Ancak ülkeyi Meclis olmadan yönetmekten çok memnun olan Damat Ferit hükumeti seçimleri savsaklıyor.


Bunun üzerine Mustafa Kemal 13 Eylül’de Anadolu’nun dört bir yanına, bir Milli Meclis kurulması için “mevcut” yasaya göre seçimlere gidilmesi gerektiğini bildiren bir telgraf çekiyor. Bu telgrafın metnine Nutuk’tan erişilebilir.


Bu hamle karşısında inisiyatifi yitiren Damat Ferit istifa ediyor ve yerine kurulan Ali Rıza Paşa hükumeti seçim kararı alıyor.


Meclis olmadan geçen bir yıldan sonra seçimler Aralık ayında yapılıyor ve Mustafa Kemal önderliğindeki Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti’nin zaferiyle sonuçlanıyor. Erzurum’dan vekil seçilen Mustafa Kemal, 12 Ocak 1920’de toplanan Meclise bir kutlama telgrafı çekiyor.


Daha sonraki olayları izlediğimizde Mustafa Kemal’in neden Meclis konusunda bu kadar ısrarlı olduğunu, Meclis ile ne murad ettiğini anlıyoruz. Meclis 17 Şubat 1920’de, Erzurum ve Sivas Kongrelerinde belirlenen “Misâk-ı Milli” doğrultusunda karar alıyor.


Anlıyoruz ki Mustafa Kemal’in derdi Misâk-ı Milli’yi “meşrulaştırmak” ve daha sonra yürüteceği mücadelede arkasına Meclis’i alabilmekmiş.


Meclis Misâk-ı Milli’yi tanıyınca, emperyalist güçler 16 Mart 1920’de İstanbul’u işgal ederek birçok milletvekillini tutukluyorlar. Fakat Meclis artık işini bitirmiştir. Usulen 18 Mart 1920’de son kez toplanıyor ve 5 Nisan 1920’de kürsüye siyah bir bez örtülerek kapanıyor.


Yazımızın başına dönersek, burada amacı, hedefi belli, kendisini doğru tanımlamış bir Meclis görüyoruz.


16 Mart’ta İstanbul’un işgalini protesto eden Mustafa Kemal, 19 Mart’ta yayınladığı bir bildiriyle Ankara’da “olağanüstü yetkili bir Meclis” toplanmasını, seçimlerin yenilenmesini ve son Osmanlı Meclisi’nin vekillerinin de yeni Meclise katılmalarını talep ediyor. Bu bildiriye de Nutuk’tan erişilebilir.


Mustafa Kemal’in bu kez kurmak istediği Meclis, farklı bir Meclis. Mustafa Kemal bu kez yasama, yürütme ve yargı yetkilerini bünyesinde toplayan bir “mücadele” Meclisi kurmak istiyor. Mustafa Kemal 22 Nisan’da yayınladığı bildiriyle, bundan böyle ülkedeki bütün sivil ve askeri otoritelerin ve ulusun başvuracağı “en yüce kat” Büyük Millet Meclisi olacak diyor.


Böylece Ankara’da 23 Nisan 1920 tarihinde Büyük Millet Meclisi açılıyor. Bu Meclis’in neler yaptığını herkes bildiği için yazıyı burada kesiyoruz.


Neticede Meclis kurmak çok da büyük bir iş değildir. İsteyen herkes Meclis kurabilir. Unutulmaması gereken tek nokta, Meclis’in başarısının, amacının ve hedefinin doğru belirlenmesine ve kendisini doğru tanımlamasına bağlı olduğudur. Yoksa birkaç yıl sonra kurduğunuz Meclis’in adını bile anımsayamazsınız.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder