Translate

21 Ocak 2024 Pazar

Türkiye'de 1940'lı yıllarda Toplumcu Tıp kitabına Önsöz

 


ÖNSÖZ

İkinci Emperyalistler-arası Paylaşım Savaşı yıllarında iki toplumcu hekim, Dr. M. Hulusi Dosdoğru ve Dr. Sâbire Dosdoğru, Türkiye’de toplumcu tıp düşüncesine ses oldular ve ülkemizde sağlık sorunlarına “toplumcu” yaklaşımın ilk örneklerini sundular.

Dr. Sâbire Dosdoğru, Tan Gazetesi’nde yayınlanan bir yazısında toplumcu tıbbın kurucusu Friedrich Engels’e atıf yaparken, Dr. M. Hulusi Dosdoğru da Sendika Gazetesi’nde yayınlanan bir makalesinde, yirminci yüzyılın ilk yıllarında toplumcu tıp düşüncesinin Avrupa’da yayılmasını sağlayan Dr. Alfred Grotjahn’dan alıntı yapıyordu.


Bugün “ne var ki bunlarda” denebilir elbette; fakat Türkiye’de 1940’lı yıllarda toplumcu düşünceleri ifade etmek “ağır cezalık” bir suçtu. 1926 yılında faşist İtalyan Ceza Kanunu’na giren ve buradan 1936 yılında Türk Ceza Kanunu’na (TCK) alınan meş’um 141. ve 142. maddeler, aydınların ve bilinçli işçilerin başı üzerinde Demokles’in kılıcı gibi sallanıyordu.


Toplumcu tıp emekçilerin / toplumun sağlık sorunlarının yalnızca yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesiyle çözülemeyeceğini, sık sık hastalanmaya ve vakitsiz ölümlere yol açan koşulları üreten kapitalist düzene hitap etmeyen hiçbir çözümün başarılı olamayacağını savunur. Sağlık sorunlarının çözümünde tıbbi tedbirlerin “tek başına” yeterli olamayacağını ve mutlaka “sosyal tedbirlerle” desteklenmesi gerektiğini öğütler.


Dosdoğru’lar 1945 – 1946 yıllarında Tan ve Sendika gazeteleri ile Yığın dergisinde yayınlanan bütün makalelerinde bu düşünceleri savundular ve ağır bedeller ödediler.


Dr. Sâbire Dosdoğru bir makalesinde, toplumcu tıbbın mimarlarından Rudolf Virchow’un “Yukarı Silezya Tifüs Salgını Raporu”nu hazırlarken kullandığı yöntemi kullanarak, tifüsün “sosyal” etiyolojisine dikkat çekiyor ve Virchow gibi tıbbi tedbirlerle (ilaç tedavisi ve aşı) yetinmeyip, maden ocaklarında dönüşümlü yükümlülük (münavebeli mükellefiyet) uygulamasına son verilmesi ve “işçinin kültürel kalkınması” gibi sosyal tedbirler öneriyordu.


Dr. M. Hulusi Dosdoğru da 12 Ekim 1946’da Sendika Gazetesi’nde yayınlanan “Fertçi ve Sosyal Hekimlik” başlıklı makalesinde toplumcu tıbbı tanıtıyor ve Türkiye’de yaygın olarak icra edilen “bireyci tıp” ile arasındaki farkları açıklıyordu. Bireyci (kapitalist / biyomedikal) hekimliği, polisin duruma “olay meydana geldikten sonra” el koymasına benzeten Dosdoğru, toplumcu hekimliğin ana amacının, insanların hastalanmalarını önleyecek tedbirleri önceden almak olduğunu söylüyordu.


Anımsanacağı gibi Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 2008 yılında, 1840’lı yıllarda Engels ve Virchow tarafından vurgulanan “sağlığın sosyal belirleyicileri” yaklaşımını benimsemiş ve sosyal belirleyicileri “bireylerin doğdukları, büyüdükleri, yaşadıkları, çalıştıkları ve yaşlandıkları ortamlarda sağlık durumu üzerinde etkili olan sosyal koşullar” olarak tanımlamıştı.


Sendika Gazetesi’nde 23 Kasım 1946’da, muhtemelen Dr. M. Hulusi Dosdoğru tarafından kaleme alınmış fakat “Sağlıkçı” imzasıyla yayınlanmış olan “Bugünkü Hayat Pahalılığı Karşısında İşçi Sağlığını Nasıl Koruyabilir” başlıklı makale, ülkemizde DSÖ’den 60 yıldan fazla bir süre önce sağlığın sosyal belirleyicilerinin önemine işaret edildiğini gösteriyor.


Türkiye’de toplumcu tıp düşüncesi 1960’lı yıllarda Dr. Nusret Fişek öncülüğünde yeniden canlandı. Sağlık hizmetlerinin sosyalleştirilmesinin mimarı olan Fişek, Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yayın organı olan Toplum ve Hekim dergisinin Temmuz 1978 nüshasında yayınlanan “Sosyal Hekimlik” başlıklı makalesinde bilimsel sosyalizmin kurucusu Karl Marx’a atıf yapıyordu:


“19. yüzyılda sosyal tıp alanında önemli etkisi olan düşünürlerden biri de Karl Marx'tır. Marx, Kapital adlı eserinde hastalıklar ile sosyal düzen arasındaki etkileşimi birçok örnekler vererek saptamıştır. Marx'ın sağlık ile sosyal etkenler arasındaki etkileşim konusundaki görüşü şöyle özetlenebilir:


‘Tarihin her döneminde sosyal düzeni biçimleştiren üretim ilişkileridir. Kapitalist düzende üretim ilişkisi işçinin yaptığı üretimden, işçi ve ailesinin geçimi için ayrılan kısmın dışında kalan artık değere iş verenin sahip olması temeline dayanır. İşverenin elinde kalacak olan artık değerin -yani kazancın- çoğalması için ya işçi başına düşen üretimi artırmak veya üretimden işçiye düşen payı - yani işçiye ödenen ücreti - azaltmak gerekir. Üretimi arttırmak için işçi fazla çalıştırılır veya işçi ücretleri düşük tutulursa bu durum işçi ailesinin sağlığını olumsuz etkiler’.


Marx sadece 19. yüzyılın gerçeklerini bilimsel bir olgu içinde yansıtmamış, hekimlik hizmetinin liberal pazar ekonomisi kurallarına göre yürütüldüğü ülkelerde sınıflar arası sağlık düzey farklılığının kaçınılmaz olduğunu bilimsel olarak saptamıştır”.


Fişek makalesinde sosyal demokratların “üretim ilişkilerini değiştirmeden halkın sağlık düzeyini yükseltme ve herkese yeterli düzeyde sağlık hizmeti götürme yollarını ara”dıklarını, fakat “sosyal tabakalar arasında sağlık düzeyindeki fark[ın] tamamen kaldırılama”dığını belirtiyordu.


Coğrafyamızda büyük bedeller ödemek pahasına toplumcu tıbbın tohumlarını atan Dosdoğru’ların çabaları boşa gitmedi. 1970’li yıllarda onların izinden yürüyen hekimler, bayrağı 21. yüzyıla taşıdılar.


12 Eylül 1980 faşist darbesi TTB’ni kapatıp, “yolumuz işçi sınıfının yoludur” diyen yöneticilerini yargı önüne çıkartarak toplumcu tıp düşüncesini söndürmeye çalıştıysa da başarıya ulaşamadı. Burada 1980’li yıllarda TTB’de toplumcu tıp düşüncesini diri tutan Dr. Ata Soyer’i anmayı da borç biliyoruz.


Dosdoğru’lar Tan Gazetesi’nde yayınladıkları yazılarını “Sağlık Açısından Maden İşçilerimizin Dünü, Bugünü” başlıklı bir kitapta bir araya getirmişlerdi. Biz de Sendika Gazetesi ve Yığın Dergisi’nde yayınlanmış yazılarını bir araya getirerek gelecek kuşaklara derli toplu bir kaynak bırakmak istedik.


Bu derlemeye Dosdoğru’ların yazıları yanında, Ereğli Kömür İşletmeleri’nde çalıştıkları yılları anlatan Erol Çatma’nın, orijinali 2002 yılında Demokrat Çaycuma Gazetesi’nde yayınlanan Bedelli Yazılar başlıklı yazısını; kadim dostumuz Dr. Osman Öztürk’ün 2009 yılında Mesleki Sağlık ve Güvenlik dergisinde yayınlanan Sendika Gazetesi’nde ‘Endüstiri Hekimliği’ başlıklı makalesini; ve kurucuları arasında bulunduğumuz Bilim ve Aydınlanma Akademisi’nin web sitesinde 3 Mayıs 2020 tarihinde Bilim ve Aydınlanma imzasıyla yayınlanan 1946 Sendikacılığı Döneminde İşçi Sağlığı: Yığın ve Sendika Dergileri başlıklı yazıyı da aldık.


Kitaba çizimleriyle katkı sunan Dr. Durmuş Evcüman’a ve kapak tasarımını yapan Dr. Şafak Metekoğlu’na ve Sendika Gazetesi ile Yığın Dergisi’nin bütün sayılarını tarayarak internet ortamında paylaşan Türkiye Sosyal Tarih Araştırma Vakfı’na (TÜSTAV) sonsuz teşekkür ederiz.


Dr. Akif Akalın

Çanakkale, 21 Ocak 2024


 

Kitaba sitemizin TOPLUMCU TIP KİTAPLIĞI / TÜRKÇE KİTAPLAR bölümünden erişilebilir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder