Translate

4 Ocak 2024 Perşembe

Önce sen bir çıt çıkart...

 

Dün Yargıtay, Anayasa Mahkemesi'nin Can Atalay hakkında verdiği ikinci ihlal kararının “hukuki değeri olmadığına” karar vererek, “gereğinin takdir ve ifası” için TBMM Başkanlığı'na gönderdi.

Olay başta CHP Genel Başkanı Özgür Özel olmak üzere muhalif çevrelerde “darbe” olarak nitelenerek, protesto edildi. Özel, TİP Genel Başkanı Erkan Baş’ı arayarak “duygularını” ifade etti, Baş da Meclis Başkanı Numan Kurtulmuş’a Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni olağanüstü toplantıya çağırması çağrısı yaptı.

Ancak “tepelerden” yükselen bu “sert” protestolar, “tabanda”, toplum düzeyinde bir yanıt bulmadı. Tabanda kimse pek istifini bozmadı, herkes gündelik işlerine devam etti, hatta konu sosyal medyada dahi “trend topic” ol(a)madı.



ÇIT ÇIKARTMAK VEYA ÇIKARTMAMAK
 
Bu arada Birgün Gazetesi yazarlarından Timur Soykan’ın X (twitter) hesabında, “Yargıdaki bir grup darbe yapıyor, ülkede anayasa yok sayılıyor ve çıt çıkmıyor” ifadesi dikkat çekti.

Bu yazının kaleme alındığı saatlerde Soykan’ın X mesajı altında 202 yorum vardı. Yorumlar içinde de birçoklarının da “kimseden çıt çıkmadığı” ifadesini desteklediği görülüyordu.

Herkes artık “birilerinin” çıt çıkartmasını bekliyor, fakat kimse “ilk çıt çıkartan” olmak istemiyor veya belki de kendisini ilk çık çıkartan olmaya layık görmüyordu.

ÇIT ÇIKARTANLAR: 1982 İZMİR


Mersinli’de bir öğrenci evi. Bir masanın etrafında 18 yaşlarında dört delikanlı Kenan paşanın kurduğu Danışma Meclisi’nin Anayasa Komisyonu’nun hazırladığı yeni Anayasa üzerine tartışıyorlar.

Masanın üzerinde Server Tanilli hocanın “Anayasalar ve Siyasal Belgeler” başlıklı kitabı, 1961 Anayasası, 1982 Anayasa taslağı ile şimdi adlarını anımsayamadığım birkaç kitap daha var.

Gençlerin hepsi çiçeği burnunda üniversite öğrencisi. İkisi edebiyat, biri tıp ve diğeri fen fakültesinde öğrenci. Hiçbiri Kasım ayında yapılacak referandumda oy kullanamayacak, çünkü “yaşları tutmuyor”.

Oy vermeye yaşları tutmuyor, fakat kendilerini 7 Kasım’da yapılacak referandum konusunda “sorumlu” hissediyor, nasıl bir Anayasa sorusunun yanıtını arıyorlar.

Delikanlılardan biri “Magna Carta” diyor, “kralın yetkilerini sınırlarken halka değil, derebeylere haklar tanımıştı”. Diğeri Çartistlerin de yalnız burjuvalar için hak talep ettiklerini söylüyor. Oysa gençlere göre Anayasa halka, emekçilere haklar tanımalı.    

Tıp öğrencisi 1982 Anayasa taslağında “sağlık” ile ilgili maddenin, 1961 Anayasası ile yurttaşlar için bir “hak” ve devlet için bir “ödev” olarak tanınan “sağlık hakkını” tamamen ortadan kaldırdığını anlatıyor.

Sonra “çıt çıkartmaya” karar veriyorlar.

ÇIT ÇIKARTMAK


Gençler 7 Kasım referandumunda halkı ve emekçileri Kenan paşanın Anayasası’na “hayır” oyu vermeye çağırmaya karar veriyorlar. Üzerinde “Anayasa’ya hayır” yazılı bir pankart yazıp, Ege Üniversitesi içindeki yüksek binalardan birinin çatısından aşağı sallandıracaklar.

Tabii bu iş söylendiği kadar kolay değil. Ege Üniversitesi’nin Bornova’daki kampüsüne üç arama noktasından geçilerek giriliyor. Koca pankartı içeri sokmak mümkün değil.

Tıp öğrencisi, “ben Ege Üniversitesi hastanesinden bir çarşaf ayarlarım, böylece Üniversiteye dışarıdan pankart getirme derdimiz kalmaz” diyor. Edebiyat fakültesinde okuyan öğrencilerden biri, “tamam” diyor, “pankartı keçeli kalemlerle bizim okulun tuvaletinde yaparız”.

Ertesi gün öğlene doğru pankart hazır ediliyor ve kampüsün merkezindeki “Meslek Öncesi Temel Bilimler Enstitüsü” (kısaca MÖTBE)  binasının çatısına çıkılıyor.

Herkes heyecanlı, yüreklerin atışı neredeyse dışarıdan duyuluyor. Pankart tam öğlen 12’yi çeyrek geçe, herkesin yemekhanelere gittiği saatte asılacak ki, mesaj olası en çok insana ulaştırılabilsin. Zaten en çok beş dakika asılı durur, askerler hemen indirirler.

Sonunda saat geliyor. Aşağıdaki gözcülerin “etraf temiz” işareti üzerine çatıdaki iki delikanlı, iki ucuna ağırlık bağladıkları pankartı aşağıya sallandırıp, koşarak uzaklaşıyorlar.

KENAN PAŞANIN ANAYASASI KABUL EDİLİYOR

Yalnızca bu dört genç değil, Türkiye’nin birçok yerinde çok sayıda insan, neden kimseden çıt çıkmıyor diye “sızlanmadan”, hiç kimsenin çıt çıkartmasını “beklemeden”, kendilerini ülkelerine ve içinde yaşadıkları topluma karşı “sorumlu” hissediyor ve “çıt çıkartıyorlar”.

O kadar çok çıt çıkıyor ki, Kenan paşa referandum sonucunu garantiye almak için evet oyunu beyaz, hayır oyunu mavi renkli pusulalara bastırıyor. Amaç insanları kabinden, oy sandığına gidene kadar ellerindeki “şeffaf” zarflardan ne oy kullandıklarının anlaşılmasından korkutarak, mavi oy kullanmaktan caydırmak.

Yine de 1982 Türkiye’sinde Kenan paşanın Anayasası’na hayır oyu vermeye cesaret eden 1,5 milyondan fazla insan çıkıyor.

Tabii Kenan paşanın Anayasası’nın yüzde 91,5 oyla kabul edilmesini yalnızca şeffaf zarflara bağlamak mümkün değil elbette, fakat şeffaf zarfların belirgin bir etkisi olmadığı da söylenemez.

ÇIT ÇIKMASI BEKLENMEZ, ÇIKARTILIR

Tabii şimdi köprülerin altından çok sular geçti, Türkiye çok değişti, insanlarımız çok değişti. Bugün Türkiye’de kendisini ülkesine ve içinde yaşadığı topluma karşı “sorumlu” hisseden, yargı darbesi karşısında “bir şeyler yapmak” zorunda hisseden insan bulmak çok güçleşti.

Fakat değişmeyen şeyler de yok değil. Mesela insanın insanı sömürdüğü toplum düzeni aynen, hatta daha da güçlenmiş bir halde, bütün ağırlığı ile devam ediyor.

Değişmeyen başka bir şey de, bunların “çıt çıkartılmadan asla değişmeyeceği” gerçeği. Yani eğer artık bir şeylerin değişmesini istiyorsanız, birilerinin çıt çıkartmalarını beklememeli, önce siz çıt çıkartmalısınız.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder