Dünyada her yıl, 6 milyonun üzerinde çocuk açlık ve beslenme
yetersizliğinden yaşamını yitiriyor (Black, 2003) ve günümüzde açlık, dünya nüfusunun
karşı karşıya olduğu en büyük sağlık sorunu olarak gösteriliyor (Navarro,
2004).
Dünya Sağlık Örgütü’ne (DSÖ) göre
dünyada 800 milyon kişi, bir başka deyişle her 8 kişiden biri açlık çekiyor.
Her yıl, 21 milyon düşük doğum ağırlıklı bebek dünyaya geliyor, okul öncesi
çağında 161 milyon çocuk kronik beslenme yetersizliği, dünya nüfusunun üçte
biri ise vitamin ve mineral yetersizliği nedeniyle hasta (WHO, 2007b).
Uzmanlara göre açlığın nedeni dünyada
bir kıtlık olması ya da besin üretiminin yetersizliği değil. Aksine uzmanlar,
günümüzde besin üretiminin dünyada yaşayan herkesi fazlasıyla doyurabilecek
düzeyde olduğunu söylüyor (McIntyre, 2002). Gereksiniminin çok üzerinde gıda
üreten ve dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan ABD, sınırları içinde gıda
güvencesinden* yoksun, yani bir sonraki öğünü belirsiz olan 20 milyon aile
barındırmasıyla bu durumun en çarpıcı örneğini oluşturuyor (Magdoff, 2004).
Sanılanın aksine, gıda bolluğu içinde
açlık yalnızca gelişmiş kapitalist ülkelere mahsus değil, dünyanın en yoksul
ülkelerinde, örneğin Bangladeş’te de aynı durum yaşanıyor (Navarro, 2004).
Sonuç olarak sorun, insanların temel gıda gereksinimlerini karşılayacak düzeyde
gıda üretilememesinden değil, insanların gereksinimlerinin çok üzerinde
üretilen gıdaları satın almak için yeterli paraları olmamasından, yani
yoksulluktan kaynaklanıyor.
Kuşkusuz, sağlık söz konusu olduğunda
akla önce hekimler ve hekimlerin bu soruna nasıl yaklaşacağı geliyor. Fakat bu
sağlık sorunu, diğer sağlık sorunlarından biraz farklı. Eğer sorunun kaynağı,
milyonda bir görülen, örneğin besinlerin barsak kanalından emilememesine neden
olan bir enzim eksikliği veya görevini yapamaması olsaydı, hekim hemen bir
reçete yazabilirdi. Oysa burada sorun, insanların yiyecek satın alamamaları.
Hani biraz para olsa, hekim yine bu
azıcık para ile nasıl daha dengeli beslenilebileceği konusunda yardımcı
olabilirdi. Halbuki sorun belki tıbbi yönden açlık, fakat aslında daha doğru
bir tanı “yoksulluk” olabilir ve tıp eğitiminde yoksulluk konusu müfredat programlarında
yer almıyor. Bu durumda, bu sağlık sorununun çözümü için insanlara hekimler
dışında bir adres gösterme gereği ortaya çıkıyor.
İnsanlık bu tür sorunlarla ilk kez
karşılaşmıyor. Ortaçağ İngiltere’sinde giderek artan yoksulluğun etkilerini
giderebilmek için kabul edilen Yoksulluk Yasaları, yoksulları esas olarak üç
gruba ayırıyordu: çalışamayacak durumda olanlar (özürlüler), çalışabilecek durumda
olup iş bulamayanlar (işsizler) ve çalışabilecek güçte olmalarına rağmen çalışmayanlar
(dilenciler).
Yasalar ilk gruptakilere kamusal
yardımı, ikinci gruptakiler için iş olanakları yaratılmasını ve son
gruptakilerin de çalışmaya zorlanmasını, çalışmadıkları takdirde cezalandırılmalarını
öngörüyordu. Bu yaklaşım, İngiltere’de 20.ci yüzyıla damgasını vuran sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmesinin temeli olarak kabul ediliyor. Böylelikle, bu
tür sorunların çözümünde hekimler değil, sosyal devlet adres gösterilmiş
oluyor. Fakat bu yaklaşım herkes tarafından benimsenen bir yaklaşım değil.
Açlık ve yoksulluk sorunlarının
çözümüne ilişkin Yoksulluk Yasalarına muhalefet, henüz bu yasaların mürekkebi
kurumadan yükselmişti. Yoksulluk Yasalarına karşı kaleme aldığı makalesinde
Townsend, işsizlere iş vermeyi ve dilencilerin çalışmaya zorlanmasını “emek
üzerine yasal baskı kurmak” olarak yorumluyor ve bu uygulamanın toplumda huzursuzluğa
yol açmaktan başka bir işe yaramayacağını savunuyordu. İnsanları zorla çalıştırmak
yerine, aç kalmalarına izin vermek, insanları çalışmaya güdülemenin en iyi yoluydu.
Açlık, en vahşi hayvanı dahi uysallaştırır, terbiye eder ve uygarlaştırırdı.
Açlık, en inatçıyı, yola gelmezi dahi itaatkar kılar, emirlere boyun eğdirirdi
(Towsend, 1786).
Bir din adamı olan Towsend’in bu
görüşleri, ilerideki yıllarda Malthus tarafından daha da geliştirilerek,
yoksullara kamusal yardım yapılmasına karşı yürütülen kampanyalarda kullanıldı
(Marx, 1867). Yani herkes açlığı bir sorun olarak görmüyor, hatta bazılarına
göre açlık, insanları eğitmek ve disiplin için bir araç. Bu anlamda açlığı
belki bir sorun olarak değil, tam tersine, uygarlığın ilerlemesine katkıda
bulunan, olmazsa olmaz bir araç olarak görmek gerekiyor. İşte soruna
yaklaşımdaki bu farklılıklar nedeniyle, günümüzün en önemli sağlık sorunu
olarak altının çizilmesine ve 1980’lerin başından beri akademisyenlerin gündeminde
ilk sıraları işgal etmesine rağmen, henüz, ne genel kabul gören bir açlık tanımı
yapılabilmiş, ne de açlık tanısı konabilmesi için gerekli nesnel göstergeler üzerinde
bir uzlaşma sağlanabilmiştir (Radimer, 1990).
Bu durum, tarihin gördüğü en yüksek
sayıda devlet başkanının biraraya gelerek altına imza koyduğu Birleşmiş
Milletler Millennium Deklerasyonu içinde yer alan, dünya üzerinde açlığı
ortadan kaldırma vaadini (United Nations, 2000), daha baştan kağıt üzerinde
kalmaya mahkum etmekte ve kurumun ciddiyetini ve otoritesini tartışmalı bir hale
getirmektedir.
Bu deklerasyondan esinlenerek, dünya
üzerinden açlığı ve yoksuluğu ortadan kaldırmayı, Millennium Kalkınma Hedefleri
arasında birinci sıraya koyan DSÖ, ortaya açlık ve yoksullukla savaşımda
kullanılabilecek sadece iki gösterge koyabilmiştir (WHO, 2007a). Bu
göstergelerden biri beş yaş altındaki düşük ağırlıklı çocuk prevalansı, diğeri
ise minimum diyet gereksinimini karşılayamayanların nüfusa oranıdır. Açlık
üzerine tartışmalar, açlığın toplumsal boyutunu oluşturan gıda güvencesi
noktasında düğümlendiğinden (Holben, 2007) DSÖ bundan daha iyisini
yapamamaktadır.
Açlık olgusunu yoksulluktan,
yoksulluğu işsizlikten bağımsız olarak ele almak olanaksız olduğundan ve açlığa
yol açan yoksulluk ve gerekse işsizlik nedenleri üzerine görüş birliğine
varılamadığından, çağımızın bu en ölümcül hastalığının etyolojisi açıklanamamakta,
neticede tedavi edilememektedir. Düşmanın tanımının açıkça yapılamadığı, açlık
tanısı koyduracak nesnel ve pratik göstergelerin ortaya konmadığı, ülkeden
ülkeye, hatta ülkeler içinde bölgeden bölgeye değişebilecek vücut ağırlığı ve yine
toplumdan topluma değişebilecek kültürel bir öge olan diyet miktarı
değişkenleri üzerinden yürütülecek bir savaş, baştan yitmeye yazgılıdır.
(*) İngilizce security ve safety
sözcüklerinin her ikisi de Türkçeye güvenlik olarak çevrilmekte ve anlam
hatasına yol açmaktadır. Yazıda food safety, gıda güvenliği olarak değerlendirilmekte
ve bundan gıdanın sağlık bakımından güvenli olması anlatılmak istenmektedir ve
food security, gıda güvencesi olarak değerlendirilmekte ve bundan yeterli
miktarda gıdanın sağlanması anlatılmak istenmektedir.
Akif Akalın (2007)
Akif Akalın (2007)
KAYNAKÇA
Black, R.E., Morris, S.S. ve Bryce,
T. (2003). Where And Why Are 10 Million Children Dying Every Year? Lancet. 361:
2226 – 2233.
Holben, DH. (2007). The Concept and
Definition of Hunger and İts Relationship to Food Insecurity. Erişim: 4 Mayıs
2007. http://www7.nationalacademies.org/cnstat/Concept_and_Definition_of_Hunger_Paper.pdf
Magdoff, F. (2004). A Precarious
Existence: The Fate of Billions? Monthly Review. Erişim: 4 Mayıs 2007.
http://www.monthlyreview.org/0204magdoff.htm
Marx, K. (1867). Capital. V.1 Ch. 25.
Sec. 4. Erişim: 4 Mayıs 2007.
http://socserv.mcmaster.ca/econ/ugcm/3ll3/marx/cap1/chap25
McIntyre, L. (2002). Food Insecurity
as a Determinant of Health. Paper presented at The Social Determinants of
Health Across the Life-Span Conference, Toronto, November 2002.
Navarro, V. (2004). The World Health
Situation. International Journal of Health Services. 34 (1): 1 – 10.
Radimer, K.L., Olson, C.M. ve
Campbell, C.C. (1990). Development of Indıcators to Assess Hunger. The Journal
of Nutrition. 120 (11): 1544 – 1548.
Townsend, J. (1786). A Dissertation
on the Poor Laws. Erişim: 4 Mayıs 2007. http://www.efm.bris.ac.uk/het/townsend/poorlaw.htm
_________United Nations. (2000).
United Nations Millennium Declaration. Erişim: 4 Mayıs 2007.
http://www.un.org/millennium/declaration/ares552e.htm
_________WHO. (2007a). Millennium
Development Goals. Erişim: 4 Mayıs 2007.
http://www.who.int/mdg/goals/goal1/en/
_________WHO. (2007b). Millennium
Development Goals. Erişim: 4 Mayıs 2007.
http://www.who.int/mdg/goals/goal1/nutrition/en/index.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder