Venezuela’da kimi yazarlar tarafından
“21. yüzyıl sosyalizmi” olarak da tanımlanan olağanüstü bir deneyim yaşanıyor.
Chavez’in 1999 seçimlerini kazanmasıyla birlikte Latin Amerika coğrafyasında tarihte
eşi benzeri görülmedik süreçler yaşanmaya başladı. Venezuela toplumunun “en
yoksul” kesimlerinin desteğiyle iktidara gelen Chavez, ülkeye egemen kapitalist
üretim ilişkilerine dokunmaksızın, hatta yabancı sermayeye güvence vererek,
kapitalist bir toplum içinde “sosyalist bir yaşam” kurmaya başladı. Kuşkusuz
Chavez de elinden gelse kapitalizmi ortadan kaldırmak isterdi, fakat henüz
kapitalizmi ortadan kaldırmaya “gücü yetmediğinden”, yalnızca kapitalizmin
sınırlarını aşmayan “devletleştirme” uygulamalarıyla yetinmek zorunda kaldı
(şüphesiz herkes böyle düşünmeyebilir).
Chavez burjuva devlet aygıtını
parçalayarak yerine emeğin aygıtlarını örgütlemek yerine, yaşamın her alanında ülkenin
mevcut bürokratik devlet mekanizmalarına “paralel” örgütlenmeler (komiteler) yaratmaya
başladı. Örneğin Sağlık Bakanlığı’na dokunmadan ve Bakanlığın görev ve
işlevlerini eskisi gibi sürdürmesine karışmadan, Barrio Adentro adı altında
devrimci bir örgütlenmeyle kendi sosyalist sağlık sistemini kurmaya ve
işletmeye başladı.
Bugün Venezuela’da yalnız zengin
çocuklarının devam edebildiği pahalı eski tıp fakülteleri yanında, Barrio
Adentro programıyla bütünleşmiş, ücretsiz, yoksul çocuklarına açık yeni tıp
fakülteleri açıldı (bu fakültelere girebilmek için “mahalle komitesinden”
referans gerekiyor). Benzer uygulamalar “yaşamın her alanında” gerçekleştirildi,
ancak bizim bilgilerimiz sağlık alanı ile sınırlı olduğundan diğer alanlara
girmeyeceğiz.
Allende’nin ayak izleri
Aslında “niteliksel” olarak benzer
bir deneyim geçtiğimiz yüzyılda Şili’de de yaşanmıştı. Kuşkusuz Venezuela ile
kıyaslanamayacak kadar küçük bir ölçekte ve çok kısa bir süre yaşanan Allende
deneyimi benzer özellikler taşıyordu (ABD tarafından bir operasyonla yıkılmış,
zamanın sosyalist ülkeleri Şili’yi korumayı başaramamışlardır). Halk Cephesi
(içinde komünistlerden sosyal demokratlara kadar solun her fraksiyonunun yer
aldığı bir cephe) hükumeti döneminde Chavez’in bugün Venezuela’da
gerçekleştirdiği reformların bir kısmı gerçekleştirilmeye çalışıldı (bu konuda
daha geniş bilgi için bkz: Allende, S. 1974. Şili’de Sosyalist Eylem. İstanbul:
Bilgi).
Bu deneyim, “başarısızlıkla”
sonuçlanmasına karşın, özellikle Latin Amerika halkları üzerinde derin etkiler
bıraktı. Allende’nin “devletleştirme” politikaları, Latin Amerika’nın bütün
ilerici, devrimci partilerinin programlarına girdi ve bu partiler hükumet
kurmayı başardıklarında ülkelerinin stratejik sektörlerinde kapsamlı
devletleştirmelere gitmeye çalıştılar. Kuşkusuz Chavezci Venezuela da bu engin
deneyimlerden yararlanarak kendi politikalarını geliştirdi.
Yarını bugünden kuracaksın, o senin tarihin olacak!
“Küba, Venezuela ve Amerika kıtasının geri kalanından gelen devrimci doktorlar ve tıp öğrencilerinin yanı sıra hemşireler, fizyoterapistler, spor eğitmenleri ve onlarla birlikte çalışan diğer donanımlı teknisyenler, dünyanın geri kalanına ciddi bir şekilde meydan okuyorlar. Gündelik hayattaki davranışları ve sosyalist dayanışmaya olan bağlılıklarıyla, tüm insanlık açısından herkese ücretsiz sağlık hizmeti sağlayabilecek imkanların sadece uzak gelecekte (abç) değil, şimdi bile mevcut olduğunu sergiliyorlar ve bunu yerkürenin çoğu yerinde hakim olan kapitalist gelişmenin mantığına açık bir biçimde karşı koyarak haykırıyorlar” (Brouwer, S. 2012. Devrimci Doktorlar. İstanbul: Notabene. Sayfa: 253).
Bunlar “ezber-bozan” tümceler.
Geleneksel sol düşünce bir toplumda bu tür sosyalist dönüşümler için “devrimi”
önşart olarak görür. Önce devrim yapılmalı, daha sonra devrimci hükumet, örneğin
sağlık hizmetlerini emeğin gereksinimleri doğrultusunda yeniden örgütlemelidir.
1871 Paris Komünü’nden çıkartılan dersler çerçevesinde iktidarın emekçiler
tarafından ele geçirilebildiği bütün ülkelerde bu yol izlenmiştir. Geleneksel düşünceye göre bu tür
reformlar ve dönüşümler “iktidarın” ele geçirilmesinden sonra yapılacaktır.
Hatta sol partilerin çoğu “günümüzün” sorununun “devrim sorunu” olduğunu, sosyalizmin
nasıl inşa edileceği sorununu bugünden tartışmanın anlamsız olduğunu
savunurlar. Devrimden sonra gereksinimlere göre “gereken” yapılacaktır.
Oysa Venezuela deneyimi kapitalist
bir toplum içinde dahi sosyalist dönüşümlere gidilebileceğini iddiasını taşıyor.
İddiayla da kalmıyor, gözlerimizin önünde kapitalist bir ülkede sosyalist
toplumsal yapılar kuruyor. Kuşkusuz Venezuela’nın bir sürü “kendisine özgü
koşulları” vardır, fakat gerçekten bu koşullar Venezuela’yı “istisna” kılar mı?
Bugün kapitalist üretim ilişkilerinin
egemen olduğu fakat sosyalist bir hükumet tarafından yönetilen Venezuela’nın
tıp fakültelerinde hekim adayları sosyalist bir ülke olan Küba’nın toplumcu
müfredatıyla eğitim alıyorlar. Venezuela’nın Barrio Adentro sistemi
mahallelerdeki sağlık ocaklarından mahalle kliniklerine, ileri tanı
merkezlerinden dal hastanelerine kadar tamamen Küba'da uygulanmakta olan sosyalist
sağlık modeline göre örgütlendi ve hizmet sunuyor. Yani “yarın”, son zamanlarda
pek kullanılmayan bir deyişle “proleterya diktatörlüğü” altında ne
yapılabilecekse, “bugün” aynısı yapılıyor. Yarın bugünden kuruluyor...
Bizde böyle şeyler oldu mu?
Yukarıda belirttiğimiz gibi Venezuela’da,
yoksullar için eşitlikçi ve ücretsiz sosyalist bir sağlık sistemi kurulurken, ülkenin
geleneksel burjuva sağlık kurumları ve piyasacı sağlık düzenine dokunulmuyor. Yoksul
Venezuelalılar Barrio Adentro sistemi içinde ücretsiz olarak Küba tarafından
desteklenen kapsamlı bir sağlık bakımı alırken, zengin Venezuelalılar paralı
özel kliniklere gidiyorlar.
Şüphesiz Türkiye’de 1960’larda
yaşanan sosyalleştirme deneyimini Barrio Adentro sistemiyle kıyaslamak mümkün
değil, fakat yine de en azından yaşı yarım asrı aşmış okurların aklına yukarıdaki
satırları okurken bizim Sağlık Ocakları’nın (kuşkusuz 1980 öncesi Sağlık
Ocakları) düştüğüne eminim. O dönemlerde sosyalleştirmeye “yoksul” Türkiye
halkının tepkisi, aynı yoksul Venezuelalıların tepkisi gibi olmuştu:
“1964 yılında Milliyet Gazetesi’nin bir muhabiri Muş ilinde sağlıkla ilgili bir röportaj yapıyor. Köylüye sorar, sağlık hizmetlerinden memnun musunuz diye. Vatandaş sosyalleştirmeyi kendi diline çevirir: Gökte allah, yerde sosyalizo der” (Öykü Nusret Fişek tarafından aktarılmıştır).
Türkiye’de sosyalleştirme ile Venezuela’da
sağlık alanında yapılanların belki yüzde 10’unun dahi yapılamamasına, 1963
yılında başlayan sosyalleştirmenin birkaç yıl sonra Adalet Partisi’nin elinde
amacından saptırılmasına ve 12 Mart (1971) faşizmiyle rafa kaldırılmasına rağmen,
Muş köylüsü sosyalizasyonu böyle tanımlamıştır. O halde ölümünden sonra
milyonlarca Venezuelalının Chavez’i “aziz” ilan etmesini yadırgamamak gerekir.
Ya Fatsa?
Dün Fatsa’yı inşa edenlerden bir
bölümü bugün bambaşka kulvarlara geçmiş olabilirler, fakat bu durum Türkiye’de
de bir zamanlar “yarının bugünden kurulmaya çalışıldığı” toplumsal bir deneyim
yaşandığı gerçeğini değiştirmez.
Küçük bir Karadeniz kasabasında
belediye başkanı olan Terzi Fikri (Fikri Sönmez) ülkemize, belki çok kısa süren
ve maalesef etkileri günümüze fazlaca ulaşamayan, fakat her yönüyle
değerlendirilmeye ve üzerinde çalışılmaya muhtaç bir deneyim kazandırmıştır.
Terzi Fikri Fatsa’da Chavez’in Venezuela’da yaptıklarına benzer biçimde kamusal
işler için toplumsal örgütlenmeler (komiteler) oluşturmaya çalışmıştır. Örneğin
kasabanın yolları eline kazma ve kürek kapan gönüllülerce yapılmıştır (Çamura
Son Kampanyası). Türkiye’nin küçük bir kasabasında başlatılan bu deneyim, henüz
tomurcuk halindeyken 12 Eylül’ün çizmeleri altında ezilmiş ve Terzi Fikri
insanlık dışı işkencelere maruz bırakılmıştır.
Yarın bugünden kurulabilir mi?
Kuşkusuz toplumsal olaylar üzerine “konjonktürün”
çok büyük etkisi vardır. 1960’ların konjonktüründe ABD’nin Küba’yı ezmesine
izin vermeyen sosyalist güçler, sadece on yıl sonra Allende’nin katledilmesini
sineye çekmek zorunda kalmışlardır. Venezuela deneyimi de dünyada yeni
dengelerin kurulduğu bir dönemde yaşanmaktadır. Venezuela’nın büyük petrol
kaynaklarına sahip olması, ABD’nin bu ülkeye saldırmasına olanak vermemektedir.
Ancak bu konjonktür değişebilir ve Venezuela deneyimi de Allende deneyimi gibi
ezilebilir. Ancak yenilse dahi, nasıl Sovyetler Birliği’nin çözülmesi
sosyalizmin asla başarılamayacağı anlamına gelmiyorsa, aynı şekilde yarını
bugünden kurmanın mümkün olmadığı anlamına gelmeyecektir. Dahası, “galiptir bu
yolda mağlup” deyişi belki de en çok bu deneyimler için doğrudur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder