Geçtiğimiz günlerde tıp alanında çok
önemli bir kitap yayınlandı: Kapitalizm Sağlığa Zararlıdır.
Sakın yanlış anlaşılmasın, bu kitabı
önemli kılan içeriği değil. Örneğin içinde kanser tedavisine ilişkin yeni müjdeler
yok. Hatta kitap içinde yer alan konuların çoğu, okurların başka yayınlarda da
kolayca erişebileceği başlıklar. Yine bu kitap, Avrupa’da veya ABD’de
yayınlansaydı belki de bu kadar önemsemeyecektik. Neyse, sizleri daha fazla
merakta bırakmayayım: kitabın önemi yazarlarından kaynaklanıyor.
Türkiye’de ilk defa tek bir yayın içinde bu kadar çok sağlıkçı olmayan insan
tıp üzerine yazıyor. Bu tıp kitabını önemli kılan, kitapta yazısı bulunan 17
yazardan 10 tanesinin hekim -hatta sağlıkçı dahi- olmaması!
Evet, bu tıp kitabının yazarları
arasında 5 (beş) sosyolog, 3 (üç) iletişimci, 1 (bir) iktisatçı ve 1 (bir)
felsefeci akademisyen var. Peki, bu neden bu kadar önemli? Örneğin bir Radyo
Televizyon ve Sinema Bölümü akademisyeni tıp üzerine ne söyleyebilir ki?
Aslında kitabın yazarları arasında yer alan hekimlerden bir kısmı da bizim
bildiğimiz hekimlerden değil; bir tanesi halk sağlıkçı, bir diğeri etikçi.
Yazarlar arasında hasta olduğunuzda gidebileceğiniz yalnızca iki psikiyatrist,
iki göğüs hastalıkları uzmanı ve bir cerrah var...
Endişelenmeyin, sağlıkçı olmayan
yazarlardan iktisatçı Fuat Ercan “haddini” aşmıyor ve “klinik” konulara fazla
girmiyor. Fakat sosyologlardan Alaz Kılıçaslan, Temmuz Şavran ve Kayhan Delibaş
resmen klinik konuları ele almışlar. Buna karşın hala neşteri elinde
bir cerrah olan Cem Terzi, diğer birçok meslekdaşı gibi fazla yağların nasıl
alınacağını anlatacağına, genelde bilim ve özelde tıpta çıkar amaçlı
çarpıtmaları ele alıyor.
Sağlık denince neden akla önce hekim gelir?
Bu soru birçoklarına saçma bir soru
gibi görünebilir. Oysa tıp tarihine biraz aşina olan biri için bu soru oldukça
meşru bir sorudur. Evet, hasta olduğumuzda hekimlere
başvururuz ve bazen yaşamımızı hekimler kurtarır, fakat aslında sağlığımızı
borçlu olduğumuz insanlar arasında hekimler ilk sıralarda yer almazlar, hatta
çoğu kez son sıralarda bulunurlar.
Modern tıbbın kurucuları arasında ilk
sıralarda yer alan Louis Pasteur’ün bir hekim olmadığını biliyor
muydunuz? Hekimler Pasteur sayesinde bulaşıcı hastalıklara organik atıkların
kokuşmasından açığa çıkan kötü kokuların değil, mikroskop altında görülebilen
minik canlıların yol açtığını öğrendiler.
Türkiye’de insanların ezici
çoğunluğu, eğitimlerinden veya sosyoekonomik konumlarından bağımsız olarak
ülkenin Sağlık Bakanı’nın hekim (en azından sağlıkçı) olması gerektiğine
inanırlar. Eminim sağlıkçı olmayan biri Sağlık Bakanı yapılsa, “o ne anlar
sağlıktan” diye özellikle sağlıkçı olmayan yurttaşlarımızın büyük
eleştirilerine uğrardı. Oysa dünyada sağlık, özellikle toplum sağlığı söz
konusu olduğunda, bu alanda önde gelen isimler arasında çok sayıda sağlıkçı
olmayan insan vardır. Örneğin İngiltere’de sanitasyon reformunun lideri bir
hukukçu (Edwin Chadwick), ABD’de halk sağlığının babası (Lemuel Shattuck) bir
yayıncıdır.
Peki, bütün dünyanın imrendiği Kanada
sağlık sisteminin mimarının ilahiyatçı bir papaz olduğunu biliyor muydunuz?
Thomas Clement "Tommy" Douglas Kanada’da sağlık reformunu hekimlere
karşı yapmıştır. Douglas’ın Saskatchewan
eyaletinde sağlık hizmetlerini sosyalleştirmek istemesi üzerine ülkenin hemen
hemen bütün hekimleri süresiz greve gitmiş, Douglas aylar süren grevi
İngiltere’den hekim getirerek kırabilmiştir.
Kuşkusuz hastalık dendiğinde akla
ilk gelmesi gerekenler, üfürükçüler, hacılar – hocalar, kerametleri kendilerinden
menkul “alternatif” tıpçılar değil hekimler ve sağlıkçılar olmalıdır. Fakat
sıra sağlık
ve tıbba geldiğinde, sağlık dışından mesleklerden olanlara en az
hekimler ve sağlıkçılar kadar ihtiyacımız var. Örneğin kitap içinde beden ve
ölüm konusunu irdeleyen Aylin Nazlı, ölümde ancak bir sosyolog
bakışı ile görülebilecek ögeleri görmektedir. Bir sağlıkçının mesleki yaşamında
her gün karşı karşıya kaldığı en dramatik sağlık olayı olan ölümde
Nazlı’nın gördüklerini görebilmesi için ciddi bir sosyoloji ve felsefe
okumasına gereksinimi olacaktır.
Terzi söküğünü dikemez
Modern tıbba yönelik en kapsamlı
eleştirilerin hekimlerden veya sağlıkçılardan değil, sağlık dışı mesleklerden
gelmiş olması bir tesadüf olabilir mi? Michel Foucault “Deliliğin Tarihi”ni
kaleme almamış olsaydı hekimler psikiyatriyi tek başlarına bugünkü olgunluğuna
taşıyabilirler miydi? “Kliniğin Doğuşu”nu okumasaydık tıbbın politik işlevini
kavrayabilir miydik? (Kitap içinde Osman Elbek ve Onur Kartal bu konuları da
ele almaktadır).
Ya İvan İllich olmasaydı bugün
halimiz nice olurdu? Yine bir ilahiyatçı olan İllich “Sağlığın Gaspı”nda
bizleri tıbbın zararlarına karşı uyarmasaydı, hekimler tıp
fakültelerinde kendilerine öğretilenlere eleştirel bir gözle bakmaları
gerektiğini düşünürler miydi? Kitap içinde Alaz Kılıçaslan ve Zeki
Kılıçlaslan’ın üzerine bir makalelerinin bulunduğu “Aşırı Teşhis” isimli kitap,
tıbbı İllich gözüyle sorgulamanın güncel örneklerinden biridir.
Son olarak yazının başında sorduğum
soruyu yanıtsız bırakmamak için kitap içinde üç iletişimcinin ortaklaşa kalem
aldığı bir yazıdan bahsetmek isterim: “Sağlık Haberlerinde Dönüşüm”. Bu
makalede iletişimci yazarlar geçen 40 yıl boyunca bir gazetede çıkmış sağlık
haberlerini değerlendirmişler ve tıp dünyası için oldukça çarpıcı sonuçlara
ulaşmışlar. Tıp gibi bir bilim dalının nasıl magazinleştirildiğini ortaya
koyan yazarlar, gazetelerde belki bir hekimin değil ama “Radyo Televizyon ve
Sinema Bölümü akademisyeninin” tıp üzerine görebileceği şeyleri göstermişler.
* * *
Kitap içindeki yazılar yukarıda
değinilenlerle sınırlı değil. Zaten bu yazıyı kaleme almaktaki amacım da
okurlara kitap içinde yer alan yazılara ilişkin fikir vermek değildi (nasıl olsa okuduğunuzda kendiniz göreceksiniz). Amacım, daha sağlıklı bir yaşam için sağlıkçı
olmayanları bu alanla biraz daha fazla ilgilenmeye cesaretlendirmekti.
Daha sağlıklı bir yaşam için, tıbbı toplumun gereksinimlerine göre daha iyi
örgütleyebilmek için sağlık dışından mesleklerden olanların daha fazla
katkısına ihtiyacımız var.
Diyabet konusunda, koroner kalp
hastalıkları konusunda, tüberküloz konusunda ilerleme sağlayabilmek için
hekimlerin çabaları yetmez; mühendisler de, öğretmenler de, peyzaj mimarları da
ellerini taşın altına koymalı. Sovyetler Birliği’nin ilk Sağlık Bakanı Nikolay Semaşko işçilere “sağlığınıza öncelikle kendiniz sahip çıkın, daha sonra
hekimlerden yardım isteyin” demişti. Fabrikalarda rahatsızlık hisseden işçiler
önce sağlıkçı
işçilere, sonra fabrika hekimine görünüyorlardı.
Kitabı yayına hazırlayan Osman
Elbek’in hayal ettiği bir başka sağlık,
ancak sağlıkçı olmayanların da tıpla sağlıkçılar kadar ilgilenmeye
başlamalarıyla mümkün olacak.
Akif Akalın
Bu makale Toraks Bülteni Aralık 2013 S: 29 - 30'da yayınlanmıştır.
Bu makale Toraks Bülteni Aralık 2013 S: 29 - 30'da yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder