Zengin daha zenginleşirken,
yoksulun daha yoksullaşmasının ekonomi, politika, sosyoloji ve epidemiyoloji /
sağlık üzerine etkilerini inceleyen birçok çalışma bulunmasına karşın,
psikologlar bu konuya uzun süre ilgisiz kalmışlardı. Geçtiğimiz yıllarda ABD’den
üç araştırmacı, toplum içindeki eşitsizliklerin artmasının insan psikolojisi
üzerine etkilerini araştırmaya karar verdiler ve eşitsizlik ile mutluluk
arasındaki ilişkileri sorgulamaya başladılar.
Çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir
insanların geleceğe korkuyla baktığı, geçen her yılın bir öncekini arattığı bir
dünyada yaşıyoruz. Bugün çalışma yaşamına giren gençlerin çoğu ne yazık ki bir
gün anne/babaları veya dedeleri/nineleri gibi emekli olup, torunlarını çocuk
parklarına götüremeyecekler. Sosyal devletin yıkılmasıyla birlikte her türlü güvenceden
uzak, tamamıyla kuralsız, vahşi bir ormana dönen çalışma yaşamı, gençlere
yalnızca çalışabildikleri sürece belli bir yaşam standardı vaat ediyor.
Oysa dünya her zaman bu kadar
karanlık ve korkunç değildi. 1970’li yıllarda herkes geleceğe umutla bakıyor, emekçiler
için her yıl bir öncekinden daha iyi geçiyordu. Fakat sermaye için durum hiç de
iyiye gitmiyordu. Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde dünyanın altıda biri sermaye
egemenliğinden kurtulmuş, yüzyılın ortalarında da dünyanın üçte biri kapitalizmin
boyunduruğundan kurtulmuştu. Sömürge sistemi yıkılmış, kara Afrika özgür
kalmıştı. 1970’lerde hemen her gün haberlerde dünyanın bir başka köşesinden
emekçilerin zafer haberleri yankılanıyordu.
Vietnam yenilgisiyle prestij yitiren
ve Asya, Afrika ve Latin Amerika’da yükselen devrimci dalga karşısında
duramayan kapitalist - emperyalist merkezler, 1970’lerin sonlarına doğru Reagan
– Thatcher ikilisi eliyle emeğe karşı bir ölüm – dirim savaşına girdiler.
Türkiye de içinde birçok ülkede emekçiler NATO güdümlü askeri darbelerle ve
faşist diktatörlüklerle ezildi. 1990’larda sosyalizmin çözülmesiyle birlikte
sermaye küresel ölçekte utkusunu ilan etti. Böylece dünya emekçiler için bir
zindana dönmeye başladı. Sermaye 20. yüzyıl boyu boyunca emekçilere verdiği
bütün tavizleri (iş güvencesi, emeklilik hakkı, sağlık hakkı vb) birer ikişer
geri almaya başladı ve çalışma yaşamına kölelik düzeni getirdi.
Bu gelişmeler yalnızca Türkiye gibi
çevre ülkelerin emekçilerini yoksullaştırmakla kalmadı, metropollerdeki
emekçiler de büyük maddi kayıplara uğradılar. Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD)
son 40 yıl içinde sosyal sınıflar arasındaki eşitsizlikler, tarihin hiçbir
döneminde tanık olmadığı boyutlara ulaştı. İkinci Savaş’tan itibaren Gini
katsayısı emekçiler lehine bir düşüş içine girmişken, 1970’lerin sonlarına
doğru emek aleyhine yükselmeye başladı ve 2000’li yıllarda tarihi zirvelerini
gördü (Bkz: Grafik 1).
Zengin daha zenginleşirken, yoksulun
daha yoksullaşmasının ekonomi, politika, sosyoloji ve epidemiyoloji / sağlık
üzerine etkilerini inceleyen birçok çalışma bulunmasına karşın, psikologlar bu
konuya uzun süre ilgisiz kalmışlardı. Geçtiğimiz yıllarda ABD’den üç
araştırmacı, toplum içindeki eşitsizliklerin artmasının insan psikolojisi
üzerine etkilerini araştırmaya karar verdiler ve eşitsizlik ile mutluluk
arasındaki ilişkileri sorgulamaya başladılar.
Daha önce gelir düzeyi ile mutluluk
arasındaki ilişkileri sorgulayan araştırmalar yapılmıştı, fakat eşitsizliklerle
mutluluk arasındaki ilişkiler pek araştırılmamıştı. 37 yıllık bir dönem içinde 53
binin üzerinde denek üzerinde yapılan araştırmada bireylerin öznel iyilik
halleri ve gelir düzeyleri sorgulandı. Araştırma Amerikalıların, gelirlerin toplum
içinde daha eşit dağıldığı dönemlerde daha mutlu olduklarını, aksine daha
eşitsiz dağıldığı dönemlerde daha mutsuz olduklarını ortaya koydu (Bkz. Grafik
2). Amerikalılar gelir eşitsizliğinin arttığı dönemlerde diğerlerini daha az
adil ve daha güvenilmez olarak algılıyorlardı ve bu durum kendilerini mutsuz
hissetmelerine neden oluyordu.
Böylece toplumsal eşitsizliklerin insanları
yalnızca hasta etmediği* aynı zamanda mutsuz da ettiği bilimsel olarak ortaya
konmuş oldu.
Akif Akalın
KAYNAK
Oishi, S., Kesebir, S. ve Diener, E.
(2011). Income Inequality and Happiness. Psychological Science, 22(9): 1095 –
1100.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder