Translate

31 Mart 2014 Pazartesi

Su terazisi: Neden eşitlik herkes için daha iyi?

Bu çığır açan kitap 2009’da basıldı ve ikinci baskısını kitaba gelen eleştirilere yanıtların bulunduğu bir notla 2010’da yaptı. Ancak yazarların bulguları çoğu ülkenin egemen sınıflarının hoşuna gitmediğinden medyanın çoğunluğu tarafından görmezden gelindi.

Neoliberal ekonomistler bütün yurttaşların yaşam kalitesini yükseltmenin en iyi yolunun toplumun toplam zenginliğini arttırmak olduğunu iddia ederler. Yazarlar bu iddianın tam aksine zenginle yoksul arasındaki mesafe ciddi ölçüde azaldığında, ülkenin genel zenginliğinden bağımsız olarak, toplumların her şekilde daha iyi performans gösterdiğini buldular. 

Bu duruma en iyi ve en çok gösterilen örnek ABD idi.

ABD dünyadaki bütün ülkeler içinde en yüksek ortalama gelir düzeylerinden birine sahiptir, ancak ülke, genelde ergen intiharları, cinayet, eğitime erişim, sosyal hareketlilik, güven, suç, sistemik ayrımcılık, kirlilik, boşanma ve yoksulluk alanlarında oldukça kötü bir performans göstermektedir. Bu alanlarda ABD birçok ikinci ve üçüncü dünya ülkesinden daha iyi değildir. ABD aynı zamanda yoksullarıyla zenginleri arasında gelir uçurumu bakımından ikincidir.

Kitap farklı ülkeler arasındaki farklılıklar kadar ABD’deki eyaletler arasındaki farklılıklara da dikkat çekmektedir. Amerikalılar hakkında çok sayıda güvenilir ve karşılaştırılabilir veri bulunması ve çeşitli eyaletlerdeki yaşam kalitesi arasında oldukça büyük farklılıkların olması yazarlara tezlerini “kapalı” bir alanda sınama fırsatı vermiştir. Diğer bir deyişle ABD’nin eyaletlerini birbirleriyle kıyaslamak, bulgularına Asyalı, İskandinav ve İngilizce konuşulan ülkeler arasındaki kültürel farklılıkların neden olabileceği iddiasını çürütmüştür. Eyaletler arası karşılaştırmalarda bulunan kanıtlar yazarların uluslararası karşılaştırmalardan elde ettikleri bulguları desteklemektedir.

Yazarlar çeşitli toplumların “başarılarını” ölçmekte UNICEF (Birleşmiş Milletler Çocuk Fonu), WHO (Dünya Sağlık Örgütü), UNCTAD (Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı) ve OECD (Kalkınma ve Ekonomik İşbirliği Örgütü) gibi uluslararası yardım ve kalkınma örgütlerinin kullandığı verilerle aynı verileri kullanmışlardır.

Analiz alanları şunları kapsıyordu: akıl sağlığı, insani kalkınma (eğitime, sağlığa, barınmaya erişim dahil), sosyal hareketlilik, sosyal statü, ergen gebeliği ve doğumu, mahkumiyet, hastalık, yaşam beklentisi, yurttaş güveni, bebek ölümü, sınıf, tüketim ve tüketicilik, diyet, madde kötüye kullanımı, ayrımcılık, boşanma, mutluluk, kirlilik, işsizlik, din, yoksulluk, cinsel etkinlik, cinayet ve savaş.

Bu kitapta öne çıkan en önemli kavram “toplumsal bağlılık”tır.

Toplumsal Bağlılık bir toplumun üyeleri arasındaki bağlılığı veya topluluk olma duygusunu tanımlar. Gelir düzeylerindeki farklılıklar azaltıldığında toplumsal bağlılık duygusu artar. Gündelik yaşamda bireysel odağın “önce ben” yerine “önce biz” yaklaşımına dönüşmesiyle birlikte devlet politikalarında da “önce biz” yaklaşımı desteklenir. Toplumsal bağlılık düzeyinin yüksek olduğu bir toplumda yaşayan bir birey muhtemelen toplumunun diğer üyeleriyle benzer deneyimlere, düşlere ve hedeflere sahip olacaktır. Muhtemelen bu bireyler gıda ve barınma gibi temel gereksinimlere daha ucuza ulaşabilecekler ve zenginlik ve sosyal statü yerine kişisel yeteneklere dayalı fırsatlara daha fazla erişebileceklerdir.

Kapitalistler ve libertaryenler gelir eşitsizliğinin insanları başarılı ve rakiplerinden daha yaratıcı olmak için “yenilikçi” olmaya zorlayan toplumsal gerçeklerden biri olduğunu iddia ederler; çevrede çok sayıda aşırı varlıklı insan olmasının göreli olarak hiçbir şeye sahip olmayanlar için muhteşem bir güdüleyici olduğu varsayılır. Ancak yazarlar “bir milyon kişi başına düşen patent” analizi ile bu iddiayı da yerle bir ediyorlar ve ABD, İngiltere, Avustralya, Portekiz ve Singapur’un dünyada eşitsizlik düzeyinin en yüksek olduğu ülkeler olmasına karşın, en kötü 10 patent üreticisi arasında olduklarını gösteriyorlar. Aksine eşitsizlik düzeylerinin daha düşük olduğu ülkelerin patent alma hızları daha yüksektir. Örneğin Finlandiya’da patent alma hızları, ABD’ninkinden 30 kar daha yüksektir. İrdelenen 23 ülke arasında ABD eşitsizlik düzeyinin en yüksek olduğu ikinci ülke iken, Finlandiya eşitsizlik düzeyinin en düşük olduğu ikinci ülkedir. Bu kanıt daha fazla gelir eşitliğinin, yenilikçiliği ve yaratıcılığı daha çok güçlendirdiğini açıkça göstermektedir.

Ancak kanıtlar yalnızca sosyo-ekonomik merdivenin en altındaki insanların yaşam kalitelerindeki iyileşmeleri göstermiyor. Gelirlerin daha eşit olduğu ülkelerdeki en varlıklıların aynı zamanda daha iyi bir yaşam kalitesine sahip oldukları bildirilmiştir; bu varlıklı insanlar da yurttaşlarına daha fazla güvenmekte, aile ve toplum ilişkileri daha iyi olmakta, daha uzun yaşamakta ve neticede toplumda yaşayan herkesi belli bir derecede etkileyen diğer olumsuzlukların ve suç oranlarının daha düşük olduğu toplumlarda yaşamaktadırlar.

Yazarlar ülkeleri karşılaştırırlarken Dünya Bankası’nın dünyanın en zengin 50 ülkesi listesini kullanmışlar ve nüfusu üç milyonun altındaki ülkeler ile yeterli kıyaslanabilir verileri olmayan ülkeleri bu listeden çıkartmışlardır. Cayman Adaları gibi küçük ülkelerin çoğu, zenginlikleri büyük ölçüde kendilerini vergi cenneti haline getiren vergilendirme politikaları nedeniyle çalışma dışında bırakılmışlardır. Böylece listede 23 ülke kalmıştır. Ekoloji, kirlilik ve insani kalkınma alanlarındaki bütün ülkeleri kapsayan uluslararası çalışmalardan da yararlanılmıştır.

Kısaca kitap toplumsal bağlılığın daha fazla olduğu ülkelerin daha iyi performans sergileme eğilimlerini göstermektedir: Norveç, İsveç, İsviçre, Finlandiya, Danimarka, Hollanda ve Japonya analiz edilen birçok faktör bakımından dünyaya önderlik etmektedir. Kitap aynı zamanda ABD, İngiltere, Avustralya, Yeni Zelanda, İsrail, Singapur ve Portekiz’in en kötü ülkeler arasında olduğunu göstermektedir. Kanada genellikle hem göreli gelir eşitliği bakımından, hem de olumlu/olumsuz çıktılar bakımından ortalara yakın bir yerlerde performans sergilemektedir; bu da yine yazarların gelir eşitsizliğini toplumsal bağlılıkla ilişkilendiren hipotezlerini geçerli kılmaktadır.

Kitap yayınlandığından beri daha ileri çalışmalar, bir kişi ne kadar varlıklıysa o kadar çok yalan söylediğine, aldattığına ve yasalara aykırı davrandığına ilişkin çok sayıda kanıt üretmiştir. Bu çalışmalar esas olarak Kaliforniya’da yapılmıştır ve toplumsal cinsiyet, yaş ve inanç gibi faktörler dikkate alınmıştır. Su Terazisi’nin tezleriyle ilişkili olarak, neden toplumsal bağlılığın daha fazla olduğu bir toplumda daha az yalancı, düzenbaz ve kanunlara karşı gelen bireyler olduğunu anlamayı daha da kolaylaştırmaktadır.

Kitap sınıfsız toplumun daha üretken, tatminkar, yenilikçi ve insani bir toplum olduğuna ilişkin ekonomik argüman oluşturmakta başarılıdır. Aynı zamanda gelir bakımından daha eşit ülkelerin, kaliteli bir yaşam sunarlarken, karbon ayak-izlerini azaltmakta da dünya lideri olabileceklerini de göstermektedir. Marx ve Engels’in zamanından beri bu mesajı öğütleyenler için, kuramsal varsayımlarımızın geçerliliğini göstermek için kapsamlı bir 21. yüzyıl istatistiksel kanıt yığınına sahip olmak hoş bir şey.
  
Peter Kerek

Kaynak: People’s Voice. March 16-31, 2014. Vol. 22, No. 5. http://www.peoplesvoice.ca/Pv16mr14.html#MWHY


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder