Translate

27 Eylül 2014 Cumartesi

Yeni bir Toplumcu Tıp kitabı

Toplumcu Tıp literatürümüz zenginleşiyor. Bu kez zenginliğimize Deniz Akgün, Notabene yayınlarından çıkan Kapitalizm Hasta Eder başlıklı kitabıyla katıldı. Kendisiyle yapılan bir söyleşide “toplumcu tıp Türkiye’de mümkün mü?” sorusunu, “bunun aksi mümkün mü?” sorusuyla yanıtlayan Akgün, “[y]aygınlaşan toplum sağlığı sorunlarına çözüm bulunabilmesi için toplumcu tıp uygulamalarına hareket alanı sağlanması zorunludur” diyor.

Deniz Akgün genç bir halk sağlıkçı arkadaşımız; kendisini Bilim ve Gelecek ile Toplum ve Hekim dergilerinde yayınlanan toplumcu tıp alanındaki yazılarından tanıyoruz. Akgün bu kitabıyla toplumcu tıp literatürümüze önemli bir katkıda bulunuyor. Bu alanda bugüne kadar eksik kalan “güncel” konuları tamamlıyor.

Toplumcu tıp, tıbbın ve sağlığın “emeğin” (toplumun) gereksinimlerine göre örgütlenmesidir. Kuşkusuz emek dendiğinde, akla ilk olarak emeğin kendisini var ettiği işyerleri gelir. Akgün de kitabına “işyeri” ile başlamış. Bu bölümde işyeri kaynaklı sağlık sorunları değerlendirilirken, işçi sağlığı literatürümüzde pek az yer bulan “yabancılaşma” konusunu da irdeliyor. Çalışma yaşamındaki psiko-sosyal risk faktörlerinin önemine vurgu yapan Akgün, bu alandaki son yayınlardan geniş ölçüde yararlanmış.

Kuşkusuz işyeri yaşamımızın önemli bir parçası, fakat içinde yaşadığımız “çevre” de yaşamımızda en az işyeri kadar önemli bir yer tutuyor. Bu nedenle toplumcu tıbbın en önemli konuları arasında ilk sıralarda yer alan “çevre”, kitap içinde hak ettiği yeri almış. Bu bölümde yazar, çevreden kaynaklanan sağlık sorunlarını ele almış. Yine yakından bildiğimiz Onur Hamzaoğlu olayı gibi bu alandaki güncel örnekleri ele alan Akgün, çevre konusuna eleştirel yaklaşım konusunda doyurucu bilgiler sunuyor.

Kitabın üçüncü bölümü, ekonomik bunalımın ve ekolojik bunalımın sağlık üzerine etkilerine ayrılmış. Kapitalist üretim tarzı ile sağlığın nasıl bir “uzlaşmaz çelişki” içinde olduğunun yine “güncel” örneklerle tartışıldığı bu bölüm, kapitalist üretim tarzının dünyayı nasıl geri dönülmez bir eşiğe taşıdığını gösteriyor.

Kitapta sağlığın toplumsal belirleyicileri arasında ön sıralarda yer alan “beslenme” ve “yaşam tarzı”na da yer verilmiş. Güncel sorunlar arasında öne çıkan obezite salgını, genetiği değiştirilmiş gıdalar ve endüstriyel hayvancılığı ele alan yazar, gıda güvenliğinin altını çiziyor.

Beşinci bölüm “biyomedikal” sağlık anlayışının eleştirisine ayrılmış. Sağlıkta piyasalaşmanın toplumların sağlığı üzerine olumsuz etkilerini irdeleyen Akgün, insanların “bireysel” tercihi gibi görülen / gösterilen sağlığa zararlı davranışların, aslında nasıl toplumsal olarak belirlendiğini alkol ve tütün kullanımı örnekleriyle ortaya koyuyor.

Kitap “toplumcu tıp uygulamaları” ile son buluyor. Toplumcu tıp düşüncesinin tarihsel süreçler içinde gelişimini özetleyen yazar, Sovyetler Birliği, Çin, Şili, Küba ve Venezuela’dan örneklerle çağdaş toplumcu tıp uygulamalarını aktarıyor.

Ne yazık ki ülkemizde “toplumcu tıp” literatürü, çalışmalarını bu alana adayan az sayıda hekimle sınırlı. Oysa toplumcu tıp düşüncesinin kurucularından Rudolf Virchow’un özdeyişiyle “tıp bir sosyal bilimdir”. Şüphesiz hekimler Türkiye’de toplumcu tıp düşüncesinin yaygınlaşması ve benimsenmesi için ellerinden geleni yapmaya devam edecekler fakat başta sosyal bilimcilerimiz olmak üzere tıp dışından mesleklerin bu alana bir an önce girmesine gerçekten çok ihtiyacımız var. Ülkemizde toplumcu tıp düşüncesini ancak çok-disiplinli bir ortak çabayla geliştirebilir ve emekçilere (topluma) ulaştırabiliriz.

Akif Akalın




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder