Translate

10 Ekim 2014 Cuma

Solculuk her şeyden önce bir yaşam biçimidir

Geçtiğimiz bayramda soL Dergisi’nin özel nüshasında önemli bir yazı yayınlandı: Rezidansa karşı sosyal tesisler (Yıldız Koç) (1).  Yazıda, Cumhuriyetin ilk yıllarında Sovyetler Birliği ile kurulan yakın ilişkilerin bir ürünü olarak inşa edilen sanayi tesislerinin bünyesinde yer alan “sosyal tesisler” anlatılıyor: “tesiste memur ve işçiler için konutların yanı sıra, revir, kreş, lokal, market, fırın, sinema, 1000 kişilik kapalı tribünlü futbol sahası, tenis kortu ve etrafında caz eğlenceleri de düzenlenen yarı olimpik yüzme havuzu olduğu...”.

İnsan Bu sayfalarında aylardır solculuğun her şeyden önce bir “yaşam biçimi” olduğunu anlatmaya çalışıyoruz. Solculuğu yalnızca bir ideolojiye veya siyasete indirgeyen anlayışlar, bu ideolojinin veya siyasetin içinde oluştuğu, geliştiği ve ete-kemiğe büründüğü “sosyal yaşamı” gör(e)mediklerinden, 20. yüzyılın önemli bir bölümüne damgasını vuran solun, 21. yüzyılda neden marjinalleştiğini kavrayamıyorlar.
Koç’un yazısında çok önemli bir tespit var; yazar, “sosyal tesisin mayasında ... paylaşım, kolektif hayat” olduğunu belirtiyor. Marx’ın ünlü özdeyişini anımsamadan edemiyoruz: “İnsanların yaşam biçimini belirleyen bilinçleri değildir; ama, onların bilincini belirleyen sosyal yaşam biçimleridir” (2). Yani solculuk gökten zembille inmiyor. İnsanların solcu olabilmesi için, yaşama soldan bakabilmesi için, solun içinde filizleneceği ve yeşereceği ortamlara gereksinim var.
Dünyada sosyalizmin çözülmesiyle, gündelik hayata “bireyci” yaşam tarzının egemen olmaya başlamasının atbaşı gitmesi tesadüf değildir. 1980’li yıllarda piyasaya sürülen “walkman” yalnızca bir müzik-çalar değil, aynı zamanda “bireyci” yaşam tarzının bir sembolüdür. 1980’li yıllardan beri gündelik yaşamımıza giren teknoloji ürünlerine, bu ürünlerin yaşamımız üzerine etkileri penceresinden baktığımızda, hepsinin bizi “kolektif” yaşamdan uzaklaştırmaya ve “bireyci” bir yaşamı benimsetmeye yönelik olduğunu görürüz.
Bugün kendisini solda gören, solcu olarak tanımlayan birçok insan, gündelik yaşamlarında, mesleklerini yaparken, aileleriyle ve dostlarıyla ilişkilerinde, yaşadıkları ortamlarda, kendilerine dayatılan “bireyci” yaşam tarzını benimsemiş durumda. Çoğumuz sözde eleştirdiğimiz “tüketim” kültürünün bir parçası halindeyiz. Kolektif bir yaşam için mücadele ettiğimizi iddia ederken, örneğin işyerlerimizde küçük kooperatifler kurarak, gündelik yaşantımızı “dayanışmacı” bir perspektifle örgütlemeyi aklımızın ucundan dahi geçirmiyoruz.
Burada “yanlış” anlaşılmaya meydan vermemek için bir parantez açmak gerekiyor. Anlatmaya çalıştığımız şey, insanların kapitalist toplum içinde kendi aralarında kooperatifler kurarak, dayanışmacı ilişkilere girerek bu düzeni değiştirebileceği “değil”; iddiamız, aramızda kuracağımız kolektif – dayanışmacı ilişkilerin, yaşadığımız zeminlerde “sol düşüncenin” oluşmasına ve gelişmesine, sol düşüncenin “toplumsallaşmasına” yardımcı olacağıdır.
Gündelik yaşamda “bireyci” tercihler yerine “kolektif” tercihleri koyabilmek için, en azından “kolektif” bir alternatif üretebilmek için ciddi çaba gereklidir. Kuşkusuz “bireysel” çabalar da çok değerli, fakat yetersizdir. Kolektif tercihlerin “örgütlü” olarak yaratılması şarttır. Bu bağlamda elimizdeki örgütlü yapıların (sendikalar, meslek örgütleri, demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler), gündelik yaşamda kolektif tercihler üretebilmeyi önüne bir görev olarak koyması ve bu yoldan “sosyal yaşama” müdahale etmeye çalışması gerekir.
Yeni bir şey icat etmiyoruz. Yapmamız gereken tek şey, geçmişimizi anımsamak ve örneğin solun toplumsal yaşam içinde etkin bir güç olduğu 1980 öncesi pratiklerimizi gözden geçirmektir. Solu 1970’li yıllarda Türkiye’de ciddi bir alternatif haline getiren en önemli etkenlerden biri, solcuların o yıllarda benimsedikleri kolektif – dayanışmacı “yaşam tarzıdır”. Bu tarz milyonlarca insan için bir çekim gücü yaratmış ve “toprak işleyenin, su kullananın” sloganı, bu yaşam tarzının bir ürünü olarak boy vermiştir.
Akif Akalın     
(1) http://91.220.182.175/mwg-internal/de5fs23hu73ds/progress?id=EENZzIiE1f
(2) Marx, K. (2011). Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı. Ankara: Sol Yayınları.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder