Aslında mental bir sorunu olmayan herkesin bu soruya “sağlık” yanıtı vereceğini düşünebilirsiniz. Parayla sağlık satın alamayabilirsiniz, fakat sağlığınız yerindeyse her zaman para kazanabilmeniz mümkündür. Ancak kapitalist toplumlarda akıl böyle yürütülmez ve para her zaman sağlıktan önce gelir. Sermaye birikiminin kuralıdır bu.
Bilindiği gibi salgın Çin’de ortaya
çıktı. Eğer salgının ilk günlerinde dünya seyahat kısıtlamalarına gitseydi,
virüs belki sadece birkaç Uzakdoğu ülkesiyle sınırlı kalacak ve pandemiye
dönüşemeyecekti. Fakat “kapitalist bir dünyada” böyle bir tedbir almak
olanaksızdı. Seyahat kısıtlaması demek ticaretin durması ve turizmin ölmesi
demekti.
Nisan ayında alınan karantina
tedbirleriyle salgın kontrol altına alınır gibi olduğunda sermaye hemen “yeter
artık” demeye başladı. Çarklar dönmeli, ticaret normalleşmeliydi. Evet, devlet
kapitalistlerin bütün zararlarını karşılıyordu fakat nereye kadar? Kapitalist
toplumda kârın kaynağı artı değerdi ve üretim yoksa artı değer de, yani kâr da
yoktu.
Ancak kısıtlamalar gevşetilince vaka
sayıları ve ölümler hızla tırmanışa geçiyordu. Ne yapmalıydı da sermayenin
çıkarlarını korurken, salgın da kontrol altında tutulabilsin? Örneğin bütün
ülkeler yurt dışından gelen turistlerin ülkelerine virüs taşıyabileceklerini ve
bunu önlemenin tek yolunun dışarıdan gelen turistleri hastalığın kuluçka süresi
boyunca izlemek olduğunu biliyorlardı. Fakat gittiği yerde iki hafta karantinaya
alınacağını bilen turist oraya gider mi?
PARA SAĞLIKTAN ÖNCE GELİR
Türkiye gibi işçi sınıfının bilinçsiz
ve örgütsüz olduğu, muhalefetin gücünün ülkedeki gerçek vaka sayısını dahi
öğrenmeye yetmediği ülkelerde sorun yoktu. Bu ülkeler turistlerin yurtdışından yalnız
döviz değil aynı zamanda virüs de getireceğini bile bile kapılarını ardına
kadar açtılar. Peki, ya işçi sınıfının göreli daha bilinçli ve örgütlü olduğu
Kanada gibi ülkeler ne yapacaktı? Kanada’nın turizme yatırım yapan
kapitalistlerinin başı kel miydi?
Kanada, turizme yatırım yapan
sermayedarların seyahat kısıtlamalarından zarar görmemesi için havaalanlarında
yurtdışından gelen herkese test uygulamaya karar verdi. Böylece hem testi pozitif
çıkanlar izole edilerek virüsün ülke içinde yayılması önlenecek ve halkın
sağlığı korunacak, hem de negatif çıkanlara karantina tedbirleri uygulanmayarak
sermayenin çıkarları zedelenmeyecekti.
Kanada gibi işçi sınıfının göreli daha
bilinçli ve örgütlü olduğu ülkelerde sermaye hükumetleri, Türkiye gibi
ülkelerde olduğu gibi kafasına her eseni kolayca yapamıyor. Bu nedenle Kanada
önce Alberta eyaletinde pilot bir uygulama başlattı. Bu çerçevede havaalanına
inen bütün yurtdışı uçuşların yolcularına hemen COVID 19 testi yapılacaktı.
Uygulama 2 Kasım’da başladı.
Calgary havaalanında testi “negatif”
çıkanlar, en az 14 gün Alberta’da kalmak, kamusal alanlarda maske takmak, her
gün sağlık durumları hakkında sağlık otoritesini bilgilendirmek, risk
gruplarının bulunduğu yerlerden (örneğin huzurevleri) uzak durmak ve bir hafta
sonra bir eczanede ikinci kez test yaptırmak koşuluyla karantinaya alınmadan
ülkeye kabul edilmeye başlandı.
SAĞLIK PARADAN ÖNCE GELİR
Fakat yukarıda da belirttiğimiz gibi
Kanada işçi sınıfının göreli daha bilinçli ve örgütlü olduğu bir ülke ve Kanada’da
aydınlar Türkiye gibi ülkelerde olduğu gibi sermayenin uşaklığını yapmak için
birbirleriyle yarışmak yerine emeğin, emekçilerin çıkarlarını gözetiyorlar. Bu
aydınlardan biri ve benim de epidemiyoloji hocam olan Profesör Tim(othy) Sly,
pilot projeyi eleştirerek, bu şekilde virüsün ülkeye girişinin önlenemeyeceğini
açıkladı.
Havaalanında yapılan test ile uçağa binmeden
hemen önce veya uçak içinde enfekte olanların yakalanamayacağını ve bunların
ülkeye virüs taşıyabileceklerini belirten Sly, bunların ancak bir hafta sonra
yapılacak ikinci testte tespit edilebileceğini ve bu sürede temasta
bulundukları Kanadalıları enfekte edebileceklerini ifade etti.
Sly pilot proje uygulamasının şöyle
değiştirilmesini önerdi: Gelenler bir hafta karantinaya alınsınlar, bir hafta
sonra yapılan test negatif çıkarsa ülkeye girişlerine izin verilsin, pozitif
çıkanlar izole edilsinler. Bu durumda normalde 14 gün olan karantina süresi 1
haftaya inecek, fakat böylece “önce para değil, sağlık” gözetilmiş olacaktı.
BİR ANEKDOT
Epidemiyoloji profesörü Tim Sly, halk
sağlığı camiasında “sağlamcılığı” ile ün yapmıştır. Yukarıdaki önerisinden de ne
kadar sağlamcı olduğu kolayca anlaşılabilecek olan hocam, İstatistik dersinde
şöyle bir senaryo hazırlamıştı:
Bir hastanede ameliyat sırasında
elektrik arızası çıkıyor ve hemen jeneratör devreye giriyor, fakat aksilik bu
ya, jeneratör de arıza yapıyor. Hocamız bizden hastanenin böyle bir durumla
karşılaşma olasılığını hesaplamamızı ve ikinci bir yedek jeneratör
bulundurulmasının uygun (feasible) olup olmayacağını tartışmamızı istiyordu.
Yarım saat uğraşıp, işin içinden
çıkamayınca Tim Sly’a, “hocam bari bir de deprem olsaydı” dedim. Hiç sesini
çıkartmadan uzun uzun yüzüme baktı ve sonra, “haklısınız, bir dahaki sefere
bunu da göz önüne alacağım” dedi.
Bizim aydınlarımız ve hekimlerimiz de
Profesör Tim Sly gibi, Dr. Ernesto Che Guevara’nın “Tek bir kişinin hayatı,
dünyadaki en zengin insanın mal varlığından milyonlarca kat daha değerlidir” deyişini
kendilerine düstur edinmelidir.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder