Bugünlerde Türkiye hekimlik alanında şimdiye kadar eşi benzeri görülmemiş bir deneyim yaşıyor. Sağlık Bakanlığı bu yıl grip aşısının kimlere yapılabileceği “kararını” verme işini bizzat üstlendi ve uygulamaya başladı.
Uygulama kabaca şöyle: Sağlık
Bakanlığı, kerameti kendinden menkul ve hiçbir bilimsel dayanağı bulunmayan bir
risk değerlendirmesi yaparak, toplum içinde kimlere grip aşısı yapılacağına
bizzat karar veriyor. Bu süreçte aşı yapılacak insanların “hekimlerinin” hiçbir
rolü yok.
Sağlık Bakanlığı yaptığı risk
değerlendirmesinin sonuçlarını e-Nabız üzerinden ilan ediyor. Vatandaşların
internet üzerinden e-Nabız hesaplarına girmeleri ve bu yıl kendilerine aşı
yapılıp yapılmayacağını öğrenmeleri, eğer Sağlık Bakanlığı kendilerini aşı
yaptırmaya uygun görmüşse aile hekimlerine giderek reçetelerini almaları
öğütleniyor.
Şüphesiz Türkiye’de milyonlarca insan
Sağlık Bakanlığı’nın “hayal” ettiği dünyada yaşamıyor. Birçok insanın internet
erişimi yok, birçokları da e-Nabız gibi uygulamaları kullanmayı bilmiyor. Bu
insanlar aşı yaptırmak için aile hekimlerine gittiklerinde, Sağlık Bakanlığı’nın
kendilerini aşı için uygun bulup bulmadığını aile hekimlerinden öğreniyorlar.
Bu süreçte aile hekiminin rolü sadece
Sağlık Bakanlığı’nın aşı yapılmasını uygun gördüğü insanların aşıyı eczaneden
temin edebilmeleri için bir pusula vermek. Burada meselenin daha iyi
anlaşılabilmesi için özellikle “reçete” değil pusula terimini kullanıyoruz.
Aslına bakarsanız bu sürece aile
hekiminin neden konduğu da çok belli değil. Aile hekiminin yaptığını, yani
internet üzerinden kişinin aşı almaya “hakkı” olup olmadığını eczacı da
görebilir ve eğer Sağlık Bakanlığı uygun görmüşse kişiye aşısını verebilir.
Açıkçası bugüne kadar meslek
örgütlerinin ve tıp fakültelerinin bu konuda kıyameti kopartmalarını beklerdim
fakat maalesef konunun tartışıldığını bile göremedim. Oysa konu bugün sağlık
ortamında tartışılan konulardan çok daha önemli.
Bakın burada “neyi” konuştuğumuzu bir
kez daha düşünelim. Burada Sağlık Bakanlığı hekimlerin “tıbbi karar verme”
yetkisine müdahale ediyor. Konumuz budur. Olması gereken nedir? Hekimin
hastasının durumuna göre aşı yaptırması gerekip gerekmediğine “karar vermesi”. İşte
Sağlık Bakanlığı bu yetkiyi “gasp” ediyor.
Sağlık Bakanlığı burada yalnızca
hekimin tıbbi karar yetkisini gasp etmekle kalmıyor, “politikayı” bilimin
üzerine koyarak, bilimi de ortadan kaldırıyor.
Tıp bilimi kimlerin grip aşısı
yaptırması gerektiğini çok açık bir şekilde ifade ediyor. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ)
grip yönünden “en çok” risk altında olanları şöyle sıralıyor: hamileler, 5 yaş
altında ve 65 yaş üzerinde olanlar, kronik hastalıkları olanlar, sağlık
emekçileri. DSÖ’ne göre sayılan risk gruplarında yer alanlara her yıl düzenli
olarak grip aşısı yapılması gerekiyor.
İronik bir şekilde Türkiye
Cumhuriyeti Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasında grip yönünden risk altında olanlara
baktığınızda şunu görüyorsunuz: 65 yaş ve üzeri ve 2 yaş altı kişiler, 6 ay- 18
yaş arasında olup uzun süre aspirin kullanması gerekenler, şeker hastalığı
dahil herhangi bir metabolik hastalığı olanlar, astım dahil kronik solunum yolu
hastalığı olanlar, kronik böbrek hastalığı olanlar, kronik kalp ve damar
sistemi hastalığı olanlar, bağışıklık sistemi baskılanmış kişiler (kronik kan
hastalığı olanlar, kanser hastaları, immunsupresif ilaç kullananlar, HIV/AIDS
hastaları), huzurevi, bakımevi vb. ortamlarda yaşayanlar, aşırı kilolu olanlar
ve gebeler…
Hani tam da “karakolda doğruyu
söyler, mahkemede şaşar” durumu. Sağlık Bakanlığı bizzat kendi web sayfasında
yukarıda sıralananların grip yönünden risk altında olduğunu ilan ediyor, fakat
sıra korunmaya gelince bunları unutup başka bir risk değerlendirmesine gidiyor.
Bazıları bu durumun nedeninin elde
yeterli miktarda aşı bulunmaması olduğunu idddia edebilir. Bu iddiaya göre
Sağlık Bakanlığı elindeki çok az miktardaki aşıyı “en çok risk altında”
olanlara kullanmaktadır. İlk bakışta makul görünebilen bu iddia kesinlikle
geçersizdir. Çünkü yine aynı soruna dönüyoruz: kimin “en çok” risk altında
olduğuna hekim değil, Sağlık Bakanlığı karar veriyor.
Duruma bir de şöyle bakalım: Türkiye’de
Sağlık Bakanlığı’nın web sayfasında grip yönünden risk altında olduğu
belirtilenlerin sayısı yaklaşık 27 – 33 milyon, ortalama 30 milyondur. Sağlık
Bakanlığı bu yıl Mart ayında en az 30 milyon doz aşı sipariş etmek yerine
anlaşıldığı kadarıyla 1,5 milyon doz aşı sipariş etmiş. Bu sorunun çözümü
Sağlık Bakanlığı’nın hekimin tıbbi karar verme yetkisini gasp etmesi midir?
Türkiye’de yüzden fazla tıp fakültesi
ve binlerce halk sağlığı uzmanı, enfeksiyon hastalıkları uzmanı ve göğüs
hastalıkları uzmanı var. Neden sorun tıp camiasının önüne konup, hekimin tıbbi karar
verme yetkisi gasp edilmeden bir çözüm bulunması istenmiyor?
Ben sorunun grip aşısıyla sınırlı
olduğunu düşünmüyorum. Aksine bunun bir “başlangıç” olduğunu, Sağlık Bakanlığı’nın
ileride e-Nabız üzerinden hekimlerin tıbbi karar verme yetkisine daha fazla
müdahale edeceğine inanıyorum. Bugün tıp fakültelerinden ve meslek
örgütlerinden itiraz gelmemesi Sağlık Bakanlığı’nı bu konuda daha da
yüreklendirecektir.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder