Translate

29 Kasım 2020 Pazar

Vak'a tartışması: Veronika’nın başağrısı

İki çocuk annesi olan Veronika (33) bir otomobil yedek parça dükkanında yönetici olarak çalışmaktadır. 2011 yılında sıcak bir ilkbahar günü şiddetli baş ağrısı yakınmasıyla güney Los Angeles’ta bir semt polikliniğine başvurur. Bir yıldır zaman zaman şiddetli baş ağrısı atakları gelmekte ve yaşamını alt üst etmektedir.

 

Daha önce aynı şikayetle acil servise başvurmuş, kendisine bir dizi tetkik yapılmış ve ağrı kesici verilerek evine gönderilmiş. İlaç kısa bir süre için iyi gelmiş fakat sonra ağrı tekrar başlayınca Veronika yeniden acile gitmiş. Bu kez daha çok tetkik yapılmış, tomografi çekilmiş ve beyin – omurilik sıvısı incelenmiş, ancak bir şey bulunamamış. Bu kez daha fazla ağrı kesici verilerek aile hekimine başvurması önerilmiş, ancak Veronika birkaç kez gittiği aile hekiminde de sorununa bir çözüm bulamamış.

 

Veronika’nın bu kez başvurduğu Toplumcu Semt Polikliniği güney Los Angeles’ta “toplumcu” doktorların çalıştığı bir sağlık kurumu. Burada diğer sağlık kurumlarındaki gibi sadece hastanın şikayetiyle değil, aynı zamanda çalışma ve yaşam koşullarıyla da ilgileniliyor ve sağlık sorunlarının “nedenleri” aranıyor.

 

Veronika’ya Toplumcu Semt Polikliniği'nde diğer sağlık kurumlarında hiç “sorulmayan” sorular soruluyor: Veronika’nın maddi durumu iyi değil. Hastane 1.200 dolar fatura göndermiş. Sık sık baş ağrısı nedeniyle işe gidemediği için iş yerinde patronuyla arası gergin.

 

İki küçük çocuğuyla birlikte yaşadığı iki odalı zemin kat daireye ayda 850 dolar kira ödüyor. Barınma koşulları kötü. Ev rutubetli, yer yer küf var ve hamam böcekleriyle başa çıkılamıyor. Geliri daha sağlıklı bir yere taşınmasına yetmiyor.

 

Toplumcu doktor Veronika’yı muayene ediyor ve daha önceki doktorlarla aynı tıbbi sonuca ulaşıyor: kronik alerji ve sinüs konjesyonu (tıkanma) ile ilişkili migren. Bu duruma genellikle tam da Veronika’nın yaşadığı ev gibi olumsuz barınma koşulları neden oluyor veya tabloyu daha da ağırlaştırıyor.

 

Toplumcu doktor, diğer doktorların sormadığı bir soru daha soruyor: “çocukların sağlığı nasıl”? Veronika büyük çocuğunun astım nedeniyle tedavi gördüğünü söylüyor. Astım da kötü barınma koşullarından kaynaklanabilen veya kötü barınma koşullarının azdırdığı bir hastalık…

 

Toplumcu doktorların çalıştığı semt polikliniği, bölgedeki iki gönüllü toplumcu sosyal yardım kurumuyla birlikte çalışıyor. Toplumcu doktor bir yandan diğer "bireyci" doktorlar gibi Veronika’ya ilaç yazıyor, fakat diğer yandan öteki doktorlardan farklı olarak onu sosyal yardım kurumuna gönderiyor.


Toplumcu doktorun Veronika’yı gönderdiği kurum, Los Angeles’ta örgütlü bir Kiracı Hakları Örgütü. Burada Veronika’ya ev sahibine vermek üzere ikinci bir “reçete” veriliyor. Bu reçetede ev sahibinin uymak zorunda olduğu yasalar ve uymadığı takdirde başına gelecekler yazılı. Toplumcu doktorun ev sahibine hitaben yazdığı bir notla birlikte ev sahibine vermesi söyleniyor.

 

Birkaç gün sonra semt polikliniğinde görevli bir Toplum Sağlığı Emekçisi Veronika’yı evinde ziyaret ediyor ve rutubeti gidermek için alınacak tedbirler konusunda eğitiyor, yardım ediyor.     

 

Veronika bir ay sonra semt polikliniğine kontrol için tekrar geliyor. Ev sahibi evin barınma koşullarını iyileştirmek için yasal yükümlülüklerini hemen yerine getirmiş. Alerjisi devam ediyor fakat daha iyi. Baş ağrısı tamamen kaybolmuş. Büyük oğlunun da astımı sanki daha iyileşmiş, iki haftadır hiç atak yaşamamış.


TARTIŞMA

 

Bir zamanlar halk sağlıkçıların dillerine pelesenk olmuş bir “nehir” alegorisi vardı:

 

Birkaç arkadaş bir nehir kıyısında dolaşırken suda çırpınan bir çocuk görürler. Aralarından biri hemen suya girer ve çocuğu kıyıya çeker. Tam bu sırada bir çocuğun daha çırpınarak yaklaştığını görürler ve bu kez diğeri çocuğu nehirden çıkartır. Fakat bu esnada başka bir çocuk çırpınarak nehirde aşağıya doğru gelmektedir. Hepsi nehre girip ardı ardına gelen çocukları dışarı çıkartmaya çalışırlar fakat artık yorulmuşlardır. Sonunda aralarından biri nehrin üst kısmına, çocukların geldiği yere doğru koşmaya başlar. Arkadaşları “nereye gidiyorsun, daha kurtarılacak çok çocuk var” diye bağırınca, “nehrin başına, çocukların suya düştüğü yeri bulmaya gidiyorum” diye yanıtlar.

 

Bu bir paragraflık alegorinin onlarca farklı versiyonu vardır ve üzerine çok sayıda halk sağlığı kitabı yazılmıştır. Bir tarafta boğulmak üzere olan çocuklara yetişemeyen kurtarıcılar, diğer yanda daha fazla sayıda çocuğu kurtarabilmek için birkaçını feda etmeyi göze alarak kurtarma faaliyetini bırakıp, kaynağı aramaya çıkan araştırmacı… Gerçekten çok zor bir karar. Siz sorunun kaynağını ararken, çocuklar gözünüzün önünde boğulacaklar. Fakat durup, çocukları kurtarmaya devam ederseniz, bir süre sonra tükeneceksiniz ve çocukların hepsi boğulacak.

 

İlkyardım kursunda eğitmen kalp masajını öğretirken, “masaja ambulans gelene kadar devam edeceksiniz” deyince, “hocam ambulans ortalama yarım saatte geliyor, yarım saat nasıl devam edebiliriz” diye sormuştum. Eğitmen “yorulana kadar devam etmelisiniz” diye yanıtlayınca, hastanın yaşamının benim fiziksel gücüme bağlı olacağını fark etmek içimi ürpertmişti.

 

Sağlığı, diğer tarafında “ilaçlar” bulunan bir kimyasal denklem içinde kavrayan kapitalist (bireyci) tıp, her sağlık sorunu için bir ilaç önermek çabasındadır. İlaçlar bozulan “dengenin” yeniden yerine gelmesini sağlayarak hastayı iyileştirecektir. Asla hastalıkların toplumsal “kaynağıyla” ilgilenmez, bütün enerjisini hastaların tedavisine harcar.


Bu durumun nedeni kapitalist toplumlarda tıbbın ve sağlık hizmetinin esas olarak “sermaye birikiminin” gereksinimlerine göre örgütlenmiş olması. Sistem sürecin sonunda hasta iyileşsin veya iyileşmesin sermayenin kâr etmesini garanti altına almak üzere tasarlanmış, hastanın iyileşmesini garanti etmek üzere değil! Elbette hasta da arada iyileşse iyi olur fakat iyileşmese de hastane zincirleri, tıbbi teknoloji sektörü veya daha genel tanımıyla “tıbbi – sanayi kompleks” kazanacaktır. 

 

Kapitalist (bireyci) tıp insanlara sağlık sorunlarının nedenlerini ve çözümünü “kendilerinde” aramalarını öğütler. Bütün sağlık sorunlarınız sizin yaşam tarzınızın, tercihlerinizin, davranışlarınızın ürünüdür. Başlıca suçlarınız sigara içmek, hareketsizlik ve sağlıksız gıdalar tüketmenizdir. Ancak asla bunların “nedenlerini” tartışmaz. Örneğin sizin aslında en sağlıklı gıdaları satın alabilecek ve dengeli beslenebilecek maddi olanaklarınız olduğu halde “bir şekilde” bunu tercih etmeyip, sağlıksız gıdalar satın alarak, dengesiz beslendiğinizi ve bu nedenle hastalandığınızı varsayar.

 

Oysa sağlık sorunlarının çoğunun nedeni “çevremizdedir”. Astımın nedenini önce soluduğumuz havanın niteliğinde, diyabet veya kalp hastası olduğumuzda nedeni yaşam koşullarımızda, anksiyete veya depresyon gelişmesinin nedenini de iş yerinde veya evde altında ezildiğimiz kronik streste aramalıyız.


Gelin vak'ayı tekrar değerlendirelim:

 

Aslında vak'ayı okuyan birçok doktor, bu vak'ada hastaya tıbben “gerekenin” yapılmış olduğunu söyleyecektir. Veronika’nın her başvurusunda tıbbi muayenesi yapılmış, gerekli tetkikler istenmiş, tanı konmuş ve tedavi verilmiştir. Diğer bir deyişle her bir başvuru “tek başına ele alındığında” tıp ve hekimler görevlerini başarıyla yerine getirmişlerdir.

 

Sorun ancak öykünün tamamı okunduğunda ortaya çıkıyor. Hasta her başvurusunda başarıyla tedavi ediliyor, fakat sorun bir türlü çözülmüyor. Belki Veronika’nın ilk başvurduğu hekim Veronika’nın çoktan iyileştiğini sanıyor… Nereden bilsin Veronika’nın geçmeyen baş ağrıları yüzünden neredeyse işinden olmanın eşiğine geldiğini?

 

Vak'amıza bir başka pencereden baktığımızda bütün bu süreçte Veronika “kaybederken”, birilerinin “kazandığı” dikkat çekiyor. Veronika’nın evine gelen 1.200 dolarlık fatura neyin faturasıydı? Veronika’nın başvurduğu sağlık kurumları muayene ücretlerini aldı, tıbbi teknoloji sektörü tetkikler olsun, ilaçlar olsun, kullanılan malzemeler olsun, birçok satış yaptı, faturasını kesti. Bu süreçlerin sonunda Veronika’nın iyileşip, iyileşmemesi (kazanması veya kaybetmesi) onların kazancını hiç etkilemedi. Veronika 1.200 doları iyileşmemiş olsa da ödemek zorunda.

 

Ne “mevcut” tıbbi etik değerlere, ne de yasalara göre Veronika’nın Toplumcu Semt Polikliniği’ne başvurmadan önce başvurduğu sağlık kurumlarında görevli hekimleri suçlayamazsınız, görevlerini ihmal ettiklerini söyleyemezsiniz.

 

Aslında sorun gerçekten de bu hekimlerde değil. Onlar öğrencilerine kapitalist (bireyci) tıp öğretilen okullarda okudular ve kapitalist (bireyci) tıp öğrendiler. Onlara sağlık sorunlarının “toplumsal” etyolojisi öğretilmedi. Dahası çalıştıkları kurumlar da onlardan hastalarının tedavisinde tıbbi tedbirler yanında “sosyal” tedbirler önermesini istemiyor.

 

Vak'amızda Veronika’nın sorununu çözen müdahale, barınma koşullarının iyileştirilmesi oldu. “Tek başına” ilaç reçete edilmesi (tıbbi tedbir) sorunu çözmeye yetmedi. Tıbbi tedbir, ancak “sosyal” tedbirle (barınma koşullarının iyileştirilmesi) birlikte uygulandığında başarılı oldu. Fakat unutulmaması gereken bir gerçek daha var: belki de barınma koşulları “baştan” iyileştirilmiş olsaydı, Veronika bu acıları hiç yaşamayacaktı veya daha ilk başvurusunda sorun çözülebilecekti… 


Tartışmamızı Dünya Sağlık Örgütü Sağlığın Sosyal Belirleyicileri Komisyonu’nun 2008 Rapor’undan bir cümleyle sonlandıralım: "Neden insanları tedavi edip, onları hasta eden koşullara geri gönderiyoruz"? 


İnsanları tedavi etmeliyiz, fakat onları hasta eden sorunlara da hitap etmeliyiz.


Akif Akalın


https://centralcityhealth.org/locations/south-los-angeles/


Tıbbi Hizmetler: https://centralcityhealth.org/services/ 

Paramedikal Toplumsal Hizmetler: https://centralcityhealth.org/community-health/




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder