Günümüzde tıp ve hekimlik “uzmanlık” alanları üzerinden örgütlenmiştir ve bu durum birçoklarına çok “doğal”, sanki tarih boyunca her zaman böyleymiş gibi görünür. Oysa bugünkü anlamıyla tıpta uzmanlık çok yeni bir olgudur ve ilk kez 19. yüzyılda Fransa’da ortaya çıkmıştır.
1841 yılında Alman hekim Carl August Wunderlich
bu gelişmeyi şöyle değerlendirmektedir: “Fransa’daki uzmanlıklar garip bir
olgu. Almanya’da uzmanlık nadir ve çok sınırlıdır. Eskiden yalnızca dişçiler,
gözcüler ve fıtık cerrahları vardı ve hor görülürlerdi. Şimdi uzmanlık hızla
zengin ve ünlü olmak isteyen biri için zorunlu bir koşul. Her organın bir
keşişi ve bazıları için özel klinikler var”.
Gerçekten de tarihe baktığımızda
bugün birer uzmanlık alanı olarak kabul edilen birçok branşın “hekimlik” içinde
görülmediğini anlıyoruz. Örneğin Antik Mısır’daki kırık – çıkıkçılar veya katarakt çizenler “hekim” sınıfından kabul edilmezdi.
Bu gelişmelerin ardındaki motifi daha
iyi anlayabilmek için bir adım geriye giderek tıbbın ve hekimliğin “feodal”
toplumlarda nasıl örgütlendiğine bakmak yeterlidir. Feodal toplumda tıbbi
hizmetler üç grup tarafından sunulmaktadır: daha formel bir eğitim sürecinden
(tıp eğitimi) geçen ve saraya ve soylulara hizmet sunan hekimler, usta – çırak ilişkisi
içinde yetişen ve hizmetlerini daha çok taşrada sunan cerrahlar ve eczacılar.
Avrupa’da kapitalist üretim
ilişkilerinin gelişmesiyle ortaya çıkan “sermaye sınıfı”, 1789 Fransız Devrimi
ile iktidarı ele geçirdikten sonra, bütün toplumsal yaşamı ve bu çerçevede
tıbbı ve hekimliği kendi sınıfsal gereksinimlerine göre yeniden örgütlemeye
başlamıştır.
TIBBIN VE HEKİMLİĞİN SERMAYENİN GEREKSİNİMLERİNE GÖRE ÖRGÜTLENMESİ
Kapitalist toplumda ilk olarak cerrahlar
ve eczacılar hekimlerin statüsüne getirilmiş ve hekimlik yalnızca saraya ve
soylulara hizmet eden bir kurum olmaktan çıkartılarak, “toplumun” hizmetine
sunulmuştur. Aslında burada daha çok yeni bir “iş bölümü” söz konusudur:
hekimlik, günümüzde olduğu gibi esas olarak dahiliye ve cerrahi tarzında iki
ana branşa ayrılırken, eczacılık ayrı bir profesyonel meslek olarak tanımlanmıştır.
Burada sermaye ideolojisi “iş bölümünü”
emeğin üretkenliğini arttıran bir faktör olarak değerlendirmektedir. Liberal sermaye
ideologları bir parça demirin toplu iğne haline gelme sürecinde 30 farklı elden
geçtiğini, tıbbın ve hekimliğin de böyle bir iş bölümüyle daha etkin bir meslek
haline geleceğini savunmaktadır.
Böylece Hipokrat döneminden beri
tıbba ve hekimliğe egemen olan “hastayı” iyileştirme yaklaşımı, 19. yüzyıl
Fransasında yerini “hastalığı” iyileştirme yaklaşımına bırakarak, tıpta uzmanlaşmanın
önü açılmıştır. Çok kısa zaman içinde iş bölümü hızla artmaya başlamış ve dahiliye
ve cerrahi “ana” branşlarından birçok alt branş çıkmış, diş hekimliği,
hemşirelik gibi meslekler ayrı disiplinler halinde örgütlenmiştir.
1860 yılında tıpta yedi farklı “ana” uzmanlık
alanı tanımlanırken “genel pratisyenlik” hızla gözden düşmüştür. Pratisyen
hekimler sosyal ve ekonomik olarak tıbbi hiyerarşi içinde aşağılara itilmiş,
büyük şehirlerde para kazanamaz hale gelmişlerdir.
Bu süreçte birçok faktör rol oynamıştır.
Örneğin tıbbi teknolojinin geliştirdiği oftalmoskop “göz hastalıkları” veya
röntgen cihazı “radyoloji” branşlarının önünü açarken, Bismarck tarafından
Almanya’da işçi sigortalarının örgütlenmesi “işyeri hekimliği” branşını
örgütlemiştir. Yine 1900'lerin başlarındaki kadın hareketleri “ana – çocuk sağlığı”
hizmetlerinin ve özellikle “çocuk hastalıkları” branşının popülerleşmesinin
itici gücü olmuştur.
İŞÇİ SINIFININ SAĞLIK TALEPLERİ
Yirminci yüzyıla doğru Avrupa’da yeni
bir sınıfın, proletaryanın tarih sahnesine çıkmasıyla birlikte tıbba ve
hekimliğe egemen olan liberal ideolojiye yeni bir rakip çıkmıştır: toplumcu
tıp.
Friedrich Engels 1845’te çalışma ve
yaşam koşullarının sağlık üzerine etkilerine dikkat çekerken, Engels’in
diyalektik maddeci yaklaşımını tıbba tercüme eden Rudolf Virchow, günümüzde
Sağlığın Sosyal Belirleyicileri olarak kabul edilen yaklaşımı benimseyerek, 1848
yılında sağlık sorunlarının asla tek başına tıbbi tedbirlerle çözülemeyeceğini,
tıbbi tedbirlere sosyal, ekonomik ve politik tedbirlerin de eşlik etmesi
gerektiğini savunmuştur.
Yirminci yüzyılda proletaryanın
sağlık talepleri artık işçi sınıfı partilerinin programlarında formüle edilmiş
ve ilk olarak 1917 Ekim Devrimi ile yaşama geçme şansı bulmuştur.
Sovyetler Birliği’nde işçi sınıfı bütün
toplumsal yaşamı ve bu çerçevede tıbbı ve hekimliği, aynı 1789’da sermaye
sınıfının yaptığı gibi kendi sınıfsal gereksinimlerine göre yeniden örgütlemeye
başlamıştır. Bu çerçevede tıp eğitiminde reforma gidilerek “erken uzmanlaşma”
sistemine geçilmiştir. Buna göre tıp fakülteleri üç bölüme ayrılmış, bir bölüm
genel pratisyenlikte, bir bölüm ana – çocuk sağlığı hizmetlerinde ve bir bölüm
de hijyen alanında uzmanlaşmış hekimler yetiştirmeye başlamıştır.
TIBBIN VE HEKİMLİĞİN SANAYİLEŞTİRİLMESİ
Bu yıllarda kapitalist dünyada tıp ve
hekimlik her gün daha fazla “ticaretin” konusu haline gelmekte ve bu durum
tıbbın ve hekimliğin sermayenin gereksinimleri doğrultusunda yeniden
şekillenmesine neden olmaktadır. 1920 yılında Amerikan Tabipler Birliği tıpta
20 ayrı uzmanlık alanı tanımlamıştır. Tıbbın “sektörleşmeye” ve “sanayileşmeye”
başladığı kapitalist dünyanın gereksinimleri doğrultusunda örgütlenen uzmanlık
alanları, “piyasaya” göre şekillenmiştir.
1970’lere gelindiğinde tıpta uzmanlık
alanlarının sayısının 63’e yükseldiği görülür. Sağlık hizmetinin artık tamamen
piyasada alınır – satılır bir “meta” haline getirildiği kapitalist toplumlarda
hekimlerin tıpta uzmanlaşma eğilimlerini de daha çok “piyasa” belirlemektedir.
Hekimler arasında “çok para kazandıran” branşlarda uzmanlaşabilmek için büyük
bir rekabet vardır.
Öyle ki, günümüzde kalp – damar cerrahisi,
göğüs cerrahisi, beyin cerrahisi gibi piyasası daha düşük olan branşları daha
çok, piyasası göreli yüksek olan cildiye veya plastik cerrahi gibi branşlara girme
şansı bulamayan hekimler tercih etmektedir. Ülkemizde de Tıpta Uzmanlık Sınavı’nda
en yüksek puanları alan hekimler, botoks veya saç ekimi gibi bugün tıpta en çok
en çok para kazandıran alanlara yönelmektedir.
SOSYALİST TÜRKİYE’DE TIP VE HEKİMLİK NASIL ÖRGÜTLENECEK?
Sosyalist Türkiye’de işçi sınıfı, tıbbı ve hekimliği kendi gereksinimleri doğrultusunda tıp eğitiminden hizmet
sunumuna kadar yeniden örgütleyecek. Bu konuda geçmiş sosyalizm deneyimlerinden
artılarıyla ve eksileriyle geniş ölçüde yararlanacağız.
Kuşkusuz ilk iş olarak sağlık
hizmetlerinin “meta” ve tıbbın “ticaretin” konusu olmaktan çıkartılması, birçok
konuda elimizi rahatlatacak. Tıpta “iş bölümü” kapitalist toplumlarda olduğu
gibi sağlık alanında bir “hiyerarşi” oluşturmayacak, aksine bütün üyeleri her
bakımdan eşit olacak bir “ekibin” üyelerini tanımlayacak. Hekimin “tepesinde”
olduğu ve diğer sağlık emekçilerinin “tabana” doğru yayıldıkları piramit tarzı
örgütlenmeye son verilecek.
Tıpta uzmanlık alanları işçi
sınıfının sağlık gereksinimleri doğrultusunda yeniden örgütlenirken, Sovyet
deneyiminin tıbba ve hekimliğe en büyük katkısı olan “dispanserizasyon”
modelinden geniş ölçüde yararlanılacak ve ağırlık tedavi hekimliğinden “önleyici”
hekimliğe kaydırılacak.
“Önleyici” tıp üzerine inşa edilen
sağlık hizmetleri, günümüzdeki gibi yerleşim yerleri temelinde değil, “üretim birimleri” temelinde örgütlenecek
ve “sağlık gözetimi” ilkesiyle hizmet sunacak. Türkiye’deki sağlık sisteminin
omurgasını oluşturacak bu modelde sağlığa, çalışma ve yaşam koşullarının
iyileştirilmesi perspektifinden bakılacak.
Nasıl bugün kapitalist toplumda “tedavi hekimliği”
üzerine inşa edilen modelde iş bölümü hastalıkların teşhis ve tedavisi temelinde psikiyatri, kardiyoloji, anesteziyoloji veya nükleer tıp gibi uzmanlık alanlarına dayanıyorsa, "önleyici hekimlik" modelinde de hastalıkların önlenmesi ve sağlığın
geliştirilmesi gibi uzmanlık alanlarına dayanacak.
Sosyalist Türkiye’de hekimlerin en
çok uzmanlaşacakları iki branş, İşçi Sağlığı ve Çevre Sağlığı uzmanlıkları
olacak. Bu uzmanlık alanları kendi içlerinde birçok “yeni” alt uzmanlıklara
ayrılacaklar. Örneğin tıp eğitiminden sonra “genel” bir İşçi Sağlığı uzmanlık
eğitimi alan bir hekim, daha sonra “iş kolu” (tarım, metalürji, imalat, enerji
vb) temelinde daha da uzmanlaşabilecek. Aynı şekilde tıp eğitiminden sonra
“genel” bir Çevre Sağlığı uzmanlık eğitimi alan bir hekim, daha sonra “sorun” (enfeksiyon
hastalıkları, hava – su – toprak kirliliği, gıda vb) temelinde daha da
uzmanlaşabilecek.
Diğer yandan sosyalist Türkiye’de
tıp, günümüzdeki “parçalı” görünümünden kurtarılarak “tek tıp” anlayışıyla,
insan sağlığı yanında hayvan ve çevre sağlığını da kapsayacak şekilde “bütünleştirileceği”
için, veterinerler ve gıda mühendisleri gibi bugün tıp alanı “dışında” örgütlenen meslekler, tıp içinde görülmeye
başlanacak. Kuşkusuz tıpta uzmanlık alanları yeniden şekillenirken bu
bütünleşmenin önemli etkileri olacak.
Şüphesiz sosyalist Türkiye’de bugünkü
“tedavi hekimliği” temelindeki iş bölümüne dayalı uzmanlaşmalar ortadan
kalkmayacak, fakat çalışma ve yaşam koşullarının iyileştirilmesiyle bu uzmanlık
dallarının bir bölümüne gereksinim azalırken, özellikle Kadın Hastalıkları ve
Doğum, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ve Genel Dahiliye gibi uzmanlık dalları bu
alanlarda “önleyici” hekimliğe ağırlık verilerek yeniden örgütlenecek.
YARINI BUGÜNDEN KURACAKSIN, O SENİN TARİHİN OLACAK
Elbette bunların olabilmesi için işçi sınıfının kendi sağlık gereksinimlerini tanımlayabilecek ve tıbbı ve hekimliği bu doğrultuda yeniden örgütleyebilecek bir “bilinç” düzeyine erişmesi gerekiyor. Bu süreçlerde işçi sınıfı kendi “organik” aydınlarını yaratmak ve tıbbı ve sağlık hizmetini yeniden örgütlerken bunlara dayanmak zorunda. Çünkü sağlık, burjuva (sermaye) ideolojisinin kendisini yeniden üretebilmesi için çok elverişli bir zemin. İşçi sınıfının sosyalizmi “bugünden” planlaması, yarını bugünden “talep etmesi” ve talepleri için bugünden “mücadele örgütlemesi” gerekiyor.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder