Translate

3 Mayıs 2024 Cuma

Fikri takip: Kanada yoksulları katletmeye devam ediyor

 


Okurlarımız anımsayacak, geçtiğimiz Haziranda “Kapitalizmin yoksullara 21. yüzyıl ‘armağanı’: Ötanazi” başlıklı bir yazı yayınlamış, neobiberal ideolojinin ötanaziyi, kamu üzerinde “yük” olarak gördüğü yoksul yaşlı ve engellileri ortadan kaldırmak için kullandığı bir “sosyal politika aracı” haline getirdiğini, kronik hastalıkları olan yoksul yaşlılar ve engellilerin, yaşamlarına ötanazi ile son vermeye teşvik edildiklerini anlatmıştık.


Bugün “harici.com” internet sitesinde yayınlanan “Kanada’da devlet destekli ötanazinin hedefi yoksullar ve engelliler” başlıklı yazıdan, geçen dokuz ay içinde uygulamanın açık bir “yoksul – kırıma” dönüştüğü anlaşılıyor.


YOKSULLARA SOSYAL YARDIM YAPMAKTAN KURTULMA ARACI OLARAK ÖTANAZİ


Harici.com Kanada’nın dünyanın en yüksek “yardımlı ölüm / ötanazi” oranlarından birine sahip olduğunu, ancak “ortaya saçılan bilgiler” ile devlet destekli ötanazinin, yoksullara ve engellilere sosyal yardım yapmaktan kurtulmanın bir yolu olarak kurgulandığı şüphelerini doğurduğunu söylüyor.


Kanada’nın Ölümde Tıbbi Yardım (Medical Aid in Dying - MAiD) programının, insanları ve özellikle engellileri orantısız bir şekilde yoksullaştıran bir sistemde, yoksul kronik hasta ve engelliler ötanazi ile yaşamlarına son vermek hayatta kalmak için mücadele etmekten daha kolay olduğu için ölümü “seçiyorlar”.


Tıbbi bakıma yeterli kaynak ayrılmaması, mali durumları gereksinim duydukları sağlık hizmetlerini satın almaya yetmeyen yoksulları uçurumun kenarına itiyor ve yoksul kronik hastalar ve engelliler sevdiklerine ya da topluma ‘yük olmak’ yerine ölmeyi “seçiyorlar”.


Geçtiğimiz Şubat ayında Kanada’daki ölümlerin yüzde 4,1’inin “doktor destekli” olarak gerçekleştiği (ötanazi) ve bu sayının 2021 ile 2022 yılları arasında yüzde 30 artarak büyümeye devam ettiği ifade ediliyor.


KANADALILAR FİKİRLERİNİ DEĞİŞTİRMEYE BAŞLAMIŞ


Harici.com haberine göre önceleri devlet destekli ölümleri destekleyen Kanadalı gazeteci Jeremy Appel, geçen sene yazdığı bir makalede bu fikrinden vazgeçtiğini söyleyerek, “Kanada’daki ötanazinin, geç dönem kapitalizmin acımasız mantığıyla sosyal fonların alaycı sonunu temsil ettiğini fark ettim: onurlu bir yaşam sürmek için ihtiyaç duyduğunuz fondan sizi mahrum bırakacağız […] ve eğer bundan hoşlanmıyorsanız, neden kendinizi öldürmüyorsunuz?” demiş.


Kanada’nın en kalabalık eyaleti olan Ontario’da, engelli desteği alan bir kişi ayda yaklaşık 1.300 dolar alıyor. Eyaletin sosyal yardım programı Ontario Works ise ayda en fazla 733 dolar ödüyor. Oysa Ontario’da tek odalı bir dairenin kira bedeli birçok şehirde ayda ortalama 2.000 doları buluyor. Nisan ayında Ontario’nun başkenti Toronto’da ise tek yatak odalı bir dairenin aylık kira ortalaması neredeyse 2.500 dolarmış.



Toronto Üniversitesi hukuk profesörü Trudo Lemmens de, Globe and Mail için Şubat ayında kaleme aldığı bir yazısında, “MAiD rejimimizin ölüme erişimi bir fayda olarak teşvik etmesinin ve ölümü korunması gereken bir zarar olarak önemsizleştirmesinin sonuçları giderek daha açık hale geliyor” demiş.


Lemmens, MAiD’in “makul ölçüde öngörülebilir bir ölümle” karşı karşıya olmayanlar için doktor destekli ölüme izin veren ikinci yolunu eleştirirken, kabul edilmesinden sonraki iki yıl içinde “ikinci yol” MAiD sağlayıcılarının, “çoğunun muhtemelen yıllarca ömrü kalmış olan 700’e yakın engelli insanın hayatına son verdiğine” dikkat çekiyor.


MAiD’in ruhsal hastalıkları da kapsayacak şekilde genişletilmesine ilişkin endişelerini dile getiren Lemmens, “yetersiz sosyal ve ruh sağlığı hizmetlerinin ve barınma desteklerinin sağlanamamasının insanları MAiD talebinde bulunmaya ittiğine dair endişelerin arttığını” belirterek, “ruhsal hastalıkların MAiD’e temel teşkil etmesinin erken ölüm riskine daha fazla maruz kalan insanların sayısını artıracağını” ifade ediyor.


EBEVEYNLERİNDEN ÜTOPYA MİRAS ALANLAR, ÇOCUKLARINA DİSTOPYA BIRAKTI


20. yüzyılın ortalarında dünyaya gelen ve bugün yaşamlarının sonbaharını süren kuşaklar, ebeveynlerinden “ütopyalar” miras almışlardı. Herkesin eşit ve özgür bir yaşam sürebileceği bir dünya yalnızca bir adım uzaktaydı. Artık ailelerinin sosyoekonomik durumları, içine doğdukları coğrafya kaderleri insanların olmayacak, bütün potansiyellerine sonuna kadar erişebileceklerdi.


Bu hayalleri miras alan kuşaklar her geçen yıl insan ömrünün daha da uzadığına, 20. yüzyılın ilk yarısına kadar insanlığın başına bela olmuş birçok hastalığın tarihe karıştığına tanık oldular. Bu kuşakların çoğu oldukça erken yaşlarda emekli olup, cömert ikramiyelerle başlarını sokabilecekleri bir eve, ayaklarını yerden kesecek bir arabaya ve ömürlerinin sonuna kadar kimseye muhtaç olmadan yaşayabilecekleri bir emekli aylığına sahip oldular.


Ancak ebeveynlerinden miras aldıkları ütopyaları koruyamadılar ve kendi çocuklarına miras bırakamadılar. 1980’li yıllardan sonra sermayenin, ebeveynlerinin canları – kanları pahasına kazandıkları bütün hakları geri almasına seyirci kaldılar ve bugün çocuklarına hiçbir distopya yazarının hayal dahi edemeyeceği kadar korkunç bir distopya miras bıraktılar.


21. yüzyılda dünyaya gelenler, aynı 19. yüzyıldaki ataları gibi en temel hak ve özgürlükleri için yeniden ve neredeyse sıfırdan mücadele etmek zorunda kalacaklar ve ebeveynlerini asla affetmeyecekler.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder