Ötanazi, eski Yunanistan’da şairlerin “eu” (güzel/kolay) ve “thanatos” (ölüm) sözcüklerini birleştirilerek türettikleri ve “ıstırapsız ölüm” anlamında kullandıkları bir terim. Günümüzde genellikle “tıbbi yardım ile ölümü” ifade etmek için kullanılıyor. Tedavisi mümkün olmayan ve dayanılmaz acılar çeken hastaların yaşamlarına tıbbi yardımla, genellikle damarlarından ölümcül bir ilaç enjekte edilerek son verilmesi anlamına geliyor.
Ötanazi geçen yüzyıla kadar, hekimlerin hastalarının yaşamlarının sonlandırılmasına yardımcı olmasının “etik” olup olmadığı bağlamında tartışılıyordu. Yoksul yaşlı ve engellileri kamu üzerinde yük olarak gören neoliberal ideoloji topluma egemen olunca, ötanazi de yoksulları elimine etmek için kullanılan bir “sosyal politika aracı” haline geldi. Günümüzde kronik hastalıkları olan yoksul yaşlılar ve engelliler, yaşamlarına ötanazi ile son vermeye teşvik ediliyorlar.
KANADA’NIN NEOLİBERAL ÖTANAZİ PROGRAMI
Kanada’da 2015 yılından beri kesintisiz iktidarda olan Liberal Parti, 2016 yılında ötanaziyi yasallaştırdı. Böylece yalnızca tedavisi mümkün olmayan ve dayanılmaz acılar çeken “terminal dönemdeki” (yani ölmekte olan) hastaların, tıbbi yardımla yaşamlarına son verebilmelerine olanak sağlandı.
Ancak Liberal Parti ötanazi yasasını 2021 yılında “gevşeterek” (kapsamını genişletilerek), yine tedavisi mümkün olmayan ve dayanılmaz acılar çeken, fakat hastalıklarının “terminal döneminde olmayan” hastaların da tıbbi yardımla yaşamlarına son verebilmelerini olanaklı hale getirdi.
Ötanazi yasası, kapsamı genişleyince, dezavantajlı ve savunmasız kesimlere karşı bir “sosyal politika aracı” haline dönüştü. Haziran 2016 – Ekim 2018 arasında yaşamlarına ötanaziyle son verenlerin yüzde 85’ini “zenginler” oluştururken (1), kapsamın genişletilmesiyle birlikte ötanaziyle yaşamlarına son verenlerin profilinde kronik hastalıklardan muzdarip “yoksul” yaşlılar ve engelliler aleyhine dramatik bir değişim yaşandı. (2 – 5).
İnsan hakları savunucuları 2021 yılında yaşamına ötanazi ile son veren Kanadalıların yüzde 43’ünün “engelli” olmalarının yasanın gevşetilmesinin bir sonucu olduğunu düşünüyorlar (6). British Columbia Üniversitesi’nden Tim Stainton daha da ileri giderek, Kanada’nın ötanazi yasasını “engelliler için 1930’lar Almanyasındaki Nazi programlarından bu yana görülen en büyük tehlike” olarak tanımlıyor (7).
Diğer yandan hekimlerin, yaşamlarına son vermek isteyen Kanadalılara tıbbi yardım sağlamasını bir “sağlık hizmeti” olarak düzenleyen Sağlık Bakanlığı da, ötanaziye erişimi son derece kolaylaştırdı. Yaşamlarına son vermek için tıbbi yardım talep eden Kanadalıların yapmaları gereken tek şey, telefonda 1-844-851-6243 numarayı çevirmek (8).
Telefonda “Merhaba, tıbbi yardımla ölüm için Eyalet Sağlık Müdürlüğü telefon hattına eriştiniz...” diyen otomatik kayıt, tuşlara basılarak ilerlendiğinde ötanazi sürecini başlatmak için bir hekime bağlanıyor. Durumunuz değerlendiriliyor ve en çok 90 gün içinde intihara yardımcı olacak bir ekip kapıyı çalarak, damardan ölümcül bir ilaç enjekte ediyor (3). Hepsi bu kadar...
Bugün Kanada’da ötanazi hizmeti için randevu almak, pek çok klinikten uzman hekim randevusu almaktan veya bir MR çektirmekten çok daha kolay (9). Dahası, ötanazinin yasal olduğu diğer ülkelerde yaşamlarına tıbbi yardımla son vermek isteyenlerin “tıbbi” yönden değerlendirme yetkisi yalnız hekimlere verilmişken, Kanada ülkenin kırsal kesimlerinde hekim sıkıntısı yaşandığını gerekçe göstererek bu kuralı da esnetti ve hemşireleri de yetkilendirdi (10).
Kanada Ötanazi Önleme Koalisyonu yöneticisi Alex Schadenberg, Kanada’da ötanaziye başvuranların sayısının hızla artmasının bir nedeninin de, sağlık sisteminin ötanaziyi “teşvik etmesi” ve ölümcül enjeksiyonları “normalleştirmesi” olduğunu ifade ediyor. Bünyelerinde “Ölümde Tıbbi Yardım” ekibi bulunduran bütün büyük hastanelerin, sözcüğün tam anlamıyla “herkese” ulaşarak, ölmek isteyip istemediklerini sorduklarını, kliniklerdeki “Ölümde Tıbbi Yardım” ekiplerinin ölümcül hastaları ötanazi için ikna etmeye çalıştıklarını, beş kez ölmek isteyip istemediklerini sorduklarını söylüyor (11).
ÖTANAZİ PROGRAMI KRONİK HASTALIKLARI OLAN YOKSUL YAŞLILAR VE ENGELLİLERE KARŞI AYRIMCILIK YAPIYOR
Kanada parlamentosu ötanazi yasasının kapsamını genişletmek istediğinde, Birleşmiş Milletler Engelli Hakları Özel Raportörü G. Quinn, Yaşlıların İnsan Hakları Üzerine Bağımsız Uzman C. Mahler ve Aşırı Yoksulluk ve İnsan Hakları Özel Raportörü O. de Schutter, Kanada hükumetine hitaben, yasanın İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’ni ihlal ettiğini ifade eden bir mektup kaleme almışlardı (12).
Uzmanlar mektuplarında yasanın engellilere karşı ayrımcılık yaptığını, Kanada’nın uluslararası insan hakları standartlarına uyma yükümlülüğünü yerine getirmesi gerektiğini belirtiyorlardı. Kanada İnsan Hakları Komisyonu başkanı Marie-Claude Landry de Birleşmiş Milletler yetkililerinin kaygılarına katılıyordu (13).
Inclusion Canada örgütünün başkanı Robin Acton yasayı bir “distopya” olarak nitelerken, başkan yardımcısı Krista Carr da yasanın “ayrımcı” bir doğası olduğunu ve uygulandığında engellilere karşı ayrımcılığa yol açacağını ifade ediyordu (14).
Kanada’nın insan hakları savunucuları, yasanın gevşetilmesinin engellilerin yaşamlarını değersizleştirdiğini, hekimleri ve sağlık emekçilerini insanlara tıbbi yardımla ölüm işlemini önermeye teşvik ettiğini söylüyorlar, çaresiz insanların devletten (toplumdan) yeterli destek alamadıkları için ölmek (öldürülmek) istediklerini ifade ediyorlardı (15).
Kanada başbakanı Justin Trudeau yasa çıkarken, “hiç kimse gerçekten gereksinim duyduğu desteği veya bakımı alamamasından dolayı tıbbi yardımla yaşamına son vermeyecek” diye söz vermişti (16), fakat Kanada’da tıbbi yardımla yaşamlarına son verenlerden öyküleri medyaya yansıyanların yaşamlarına son verme nedenlerine bakıldığında Trudeau’nun sözünü tutmadığı görülüyor.
“Sophia”
Torontolu 53 yaşındaki Sophia, birçok kimyasal maddeye ve sigara dumanına karşı aşırı duyarlılıktan muzdaripti. Hekimler hastalığının tedavisinin olmadığını, fakat kendisinde alerjiye neden olan kimyasallardan uzak durarak yaşamını sürdürebileceğini, sigara dumanı ve kimyasallardan arındırılmış bir “mekanda” yaşaması gerektiğini söylemişlerdi.
Ancak Sophia’nın, Scarborough’da (Toronto) ikamet ettiği apartman dairesi bu koşulları sağlayamıyordu ve maddi durumu da sağlığı için uygun bir başka eve taşınmaya uygun değildi. Durumunu belgeleyen raporlarla Toronto belediyesine, Ontario eyaletine ve Kanada Federal hükumetine yardım için başvurdu. Hekimler de yetkili makamlardan Sophia’ya kimyasallardan arındırılmış bir evde yaşayabilmesi için yardım edilmesini talep ettiler.
Sophia’nın mücadelesi iki yıl sürdü. Yetkililer yardımcı olamayacaklarını söylediler. 2021’de ötanazi yasasının kapsamı genişletilince, aslında “ölümcül” bir hastalığı olmayan ve sadece kendisinde alerji yapan kimyasallardan uzak yaşayabileceği bir eve taşınarak yaşamını sürdürebilecek olan Sophia, intihar etmek için tıbbi yardıma başvurdu.
Sophia bir arkadaşına ölümüyle devlete, eğer kısa zamanda harekete geçilmezse, Sophia gibi hastaların intihar etmeye devam edeceğini göstermeye yardımcı olabilirse mutlu olacağını yazdı. Sürece tanıklık eden Quebec Çevre Sağlığı Birliği başkanı Rohini Peris, “Sophia yaşamak istemiyor değildi, bu şekilde yaşayamıyordu” dedi (17).
“Madeline”
25 yıldır dayanılmaz ağrılarla yaşayan Vancouverlı engelli Madeline, çalışamayacak durumda olduğu için geçimini devletin sağladığı engelli aylığıyla sağlıyordu. Ancak devletin engellilere sağladığı yardımlar hastalığının tedavisini sürdürebilmesi için yeterli değildi. Örneğin devletin sağladığı sağlık sigortası yalnızca yılda 10 kez hekim muayenesi sağlıyordu. Oysa Madeline’in daha sık hekime görünme gereksinimi vardı.
Sağlık sigortası Madeline’in gereksindiği fizyoterapi ve ilaçların da ancak yarısını karşılayabiliyordu. Tedavisinin eksiksiz yapılabilmesi için cepten ödeme yapması gerekiyor, fakat aldığı engelli aylığı ile bu mümkün olmuyordu. Tedavisini aksatmamak için kredi kartlarına yüklenen Madeline, sonunda borç batağına düştü ve kredisi tükenince tedavisini eksik sürdürmek zorunda kaldı. Madeline çevresine ölmek istemediğini, fakat aylık gelirinin çektiği acıyı dayanılabilir sınırlarda tutmaya yetmediğini söyledi. Sonunda acılarını dindirebilmek için tıbbi yardımla ölüm için başvurmak zorunda kaldı (18).
“Denise”, “Kat”, “Sathya”...
31 yaşındaki “Denise” kirasını ödeyebileceği bir ev bulamadığı için ötanaziye başvururken, 30’lu yaşlarının sonlarında olan ve genetik bir hastalığı bulunan “Kat”, tedavi giderlerini karşılayamadığı için yaşamına son verdi. Kat ötanazi öncesinde Kanada’nın önde gelen TV kuruluşlarından CTV’ye verdiği röportajda sağlık hizmetine erişemediğini, fakat ölüm hizmetine erişebildiğini söyledi.
44 yaşındaki “Sathya” ise evde bakım hizmetlerine erişemediği için, hastalığı nedeniyle kısa bir süre içinde ölmeyecek durumda olmasına rağmen ötanazi kararı aldı. Kasım 2022’de tıbbi yardımla öldürülmesinden kısa bir süre önce, kendisini öldürenin genetik hastalığı değil, sistem olduğunu ifade etti (19).
Chris Gladders
2021 yılında medyaya düşen bir haber, ülkelerinde her şeyin yolunda gittiğine inanan milyonlarca “liberal” Kanadalıyı hayal kırıklığına uğrattı. 35 yaşındaki Hamiltonlı Chris Gladders, Anderson-Fabry hastalığı olarak bilinen, nadir görülen bir kalıtsal hastalığa sahipti. Hamilton’daki St. Joseph Hastanesi’nde tedavi olurken, pandemi nedeniyle Niagara Falls’daki Greycliff bakımevine kaldırılmıştı.
Bir hafta önce bakımevinde yaşamına ötanazi ile son veren Chris Gladders’ın ailesi, Chris ile vedalaşmak için odasına girdiklerinde, yerlerde idrar ve dışkıya tanık olmuş ve fotoğraflayarak bakımevinin koşullarını bütün Kanada’ya sergilemişlerdi. Skandal büyük infiale yol açtı ve hükumet bakımevinin lisansı iptal etti (20).
Mary, Christine Gauthier, Les Leandry ...
55 yaşındaki Mary’yi ağrılar içinde kıvrandıran fibromiyalji ve kronik bitkinlik ne ölümcül, ne de çaresiz durumlardı. Aksine ayda 600 Kanada doları ile gerekli vitaminleri alabilse, özel diyet uygulayabilse ve fizik tedaviye devam edebilse muhtemelen “bu ağrılara katlanmaktansa öleyim daha iyi” demeyecekti.
Bütün vücudu felç (parapleji) olan emekli asker Christine Gauthier de ölmek değil, sadece evine tekerlekli sandalye için rampa yapılmasını istiyordu. Oysa kendisine beş yıldır rampa yap(a)mayan sosyal güvenlik sistemi, kendisini öldürebilmesi için tıbbi yardım hizmeti teklif ed(ebil)iyordu.
65 yaşındaki emekli Les Leandry de evsiz kalmaktan korktuğu için ötanaziye başvurmuştu. Başvurusunu değerlendirenlere ölmek istemediğini, fakat gelirinin daha rahat bir yaşam sürdürmesine yetmediğini söylemişti (21).
KİTLE İMHA SİLAHI OLARAK ÖTANAZİ
Nüfusu 39 milyona yaklaşan Kanada’nın yıllık ölüm hızı binde 7,8 veya diğer bir deyişle Kanada’da yılda ortalama 300 bin kadar Kanadalı yaşamını yitiriyor.
Kanada’da ölüm nedenleri arasında ilk sıraları açık ara ile kanserler (81 bin) ve kalp hastalıkları (54 bin) alıyor ve bunları sırasıyla COVID 19 (16 bin), kazalar (15 bin 500) ve serebrovasküler hastalıklar (13 bin 700) izliyor.
Sonraki beş neden, kronik alt solunum yolu hastalıkları (11 bin 700), diyabet (7 bin 500), grip ve pnömoni (6 bin), Alzheimer hastalığı (5 bin 700) ve kronik karaciğer hastalığı ve siroz (4 bin 200) şeklinde sıralanıyor (22, 23).
Bu tabloya son yıllarda yeni bir ölüm nedeni daha eklendi: “ötanazi” veya insanların tıbbi yardımla intihar etmeleri.
Kanada’nın 2016 yılında ötanaziyi yasallaştırmasından beri her yıl ötanaziyle yaşamını yitiren Kanadalı sayısı “katlanarak” artıyor. 2016 yılında yalnızca 1.018 Kanadalı ötanazi ile yaşamını yitirmişken, 2017 yılında 2.838, 2018 yılında 4.480, 2019 yılında 5.661, 2020 yılında 7.603, 2021 yılında 10.064 kişi yaşamına tıbbi yardım alarak son verdi (24).
2022 yılı rakamları henüz açıklanmadı fakat geçen yıl 13.500 kadar Kanadalının yaşamlarına ötanazi ile son verdiği tahmin ediliyor (25).
“Resmi” raporlara henüz yansımamış olsa da, Kanada’da ötanazinin 2019 yılından beri kronik karaciğer hastalığı ve siroz nedeniyle ölümleri geride bırakarak ilk 10 ölüm nedeni arasına girdiğini biliyoruz. Yine ötanazi 2020 yılında diyabet, grip ve pnömoni ile Alzheimer hastalığını da geride bırakarak ölüm nedenleri arasında yedinci sıraya yükseliyor.
Eğer ötanaziye ilişkin 2022 yılı tahminleri doğruysa ve 13 bin 500 Kanadalı yaşamına ötanaziyle son vermişse, muhtemelen COVID 19 ölümleri çok daha alt sıralara ineceğinden, artık ötanazinin kronik alt solunum yolu hastalıklarını da geride bırakarak, ilk “beş” ölüm nedeni arasına yerleştiğini söyleyebiliriz.
Oysa Kanada hükumetine göre her şey yolunda gidiyor. Hükumet yasanın savunmasız insanları korumak için bütün “güvenlik tedbirlerini” içerdiğini, kötüye kullanımın önünün alındığını ve sosyal eşitsizliklere asla yol açılmayacağını iddia ediyor (26).
Gerçekten de “kağıt üzerinde” savunmasız Kanadalıları koruyacak her tür tedbir alınmış görünüyor. Örneğin yaşamlarına ötanaziyle son vermek isteyenlerin talepleri değerlendirilirken, bireyin karşılanmamış gereksinimleri nedeniyle veya diğer kaynaklara erişemediği için ötanazi talep etmediğinden emin olunması gerekiyor (27).
Oysa ötanazi ile yaşamını yitirenlerin öyküleri bu sözde “güvenlik tedbirlerinin” (safeguards) işe yaramadığını gösteriyor (17 – 21).
Ötanazi yasasıyla birlikte engelli intiharlarında gözlenen artış, yasanın toplumun engellilere bakışını değiştirmesiyle ilişkilendiriliyor. Yasa, engelli olmayan kişilerde, engelli insanların hayatlarının “yaşanmaya değer olmadığı” algısı yaratarak, engellileri sosyal hizmetlerde ve sağlık hizmetlerinde ayrımcılığa karşı daha da savunmasız hale getiriyor (28).
Kanada Ötanazi Önleme Koalisyonu ötanazinin ıstıraba, ağrıya, yaşlanmaya, bedensel veya mental engelliliğe, sosyal sorunlara, sağlık harcamalarının artmasına “çözüm” olarak teşvik edildiğini söylüyor. Dahası ötanazi yasasının, ötanaziye alternatif olabilecek palyatif bakım ve ağrı yönetimi yöntemlerinin gelişmesine ket vurduğunu ifade ediyor (29).
Kuşkusuz intiharları “ötanazi” diyerek veya Kanada’nın yaptığı gibi “ölümde tıbbi yardım” (Medical Assistance in Dying - MAiD) gibi daha süslü bir tanımla, hatta ötanazi sözcüğünün başına aktif, pasif ya da gönüllü gibi sıfatlar koyarak da ifade edebilirsiniz, fakat neticede bu insanların “intihar” ettiklerinin üzerini örtemezsiniz.
Kanada’da Justin Trudeau liderliğindeki Liberal Parti hükumetinin ötanaziyi yasallaştırıldığı 2016 yılından beri, çoğu kronik hastalıkları olan yoksul yaşlı ve engelli 50 bine yakın insan, kendi yaşamına intihar ederek son verdi ve intihar edenlerin sayısı her yıl artıyor.
2020 yılında toplam 9.664 kişi yaşamına son vermek için tıbbi yardım talep ederken, yasanın “gevşetildiği” 2021 yılında bu rakam yüzde 31,3 artarak 12.689’a yükseldi. Bu taleplerden yüzde 79’u kabul edilerek ölmelerine tıbbi yardım sağlanırken, kendisini öldürmek için tıbbi yardıma başvuranlardan yüzde 14,7’si talebinin değerlendirme sürecinde yaşamını yitirdi (30).
Yaşamını tıbbi yardımla sonlandırmak isteyenlerden sadece yüzde 4,1’inin talebi geri çevrildi (24). Geri çevrilen taleplerin yüzde 32,7’si kendi sağlıkları hakkında karar verme kapasiteleri bulunmadığı, yüzde 19,9’u yasanın öngördüğü koşulları karşılamadığı gerekçesiyle reddedildi. 2024 yılında yasanın daha da gevşetilmesiyle bu talepler de kendilerini öldürebilmek için tıbbi yardım alabilecek. Kendilerini öldürmek için tıbbi yardım talep edenlerden yalnızca yüzde 2,1’i değerlendirme sürecinde talebinden vazgeçti (31, 32).
Kanada’da ötanazi yasasının bir “sosyal politika aracı” olarak kullanıldığını ve kronik hastalıklara sahip yoksul yaşlıları ve engellileri infaz etmek amacıyla kullanıldığını ifade edenlerin sayısı giderek artıyor (6, 7, 12 – 14, 28, 29, 33, 34).
“SOSYAL CİNAYET” OLARAK ÖTANAZİ
Belki Friedrich Engels, Kanada’nın ötanazi politikasını daha iyi anlamakta ve anlamlandırmakta bize yol gösterebilir. Engels 1840’lı yıllarda İngiltere’de yoksulların “açlık nedeniyle” öldüklerini ve İngiliz emekçilerin bu ölümler için “sosyal cinayet” dediklerini söylüyordu.
İngiliz emekçilere hak veren Engels, birine ölüme yol açan bedensel bir zarar verilmesine “adam öldürme”, eğer saldırgan vereceği zararın öldürücü olduğunu önceden biliyorsa “cinayet” dendiğini ifade ediyordu. Fakat toplumun binlerce mağdurun yok olacağını bildiği halde, olumsuz koşulların sürmesine izin vermesinin de “kasıtlı cinayet” olduğunu söylüyordu.
Engels’e göre burada suç bir şeyi yapmaktan çok “yapmamanın” sonucuydu, ama yine de cinayetti (35).
Gerçekten de bugün Kanada da kronik hastalıklardan muzdarip yoksul yaşlıların ve engellilerin yaşamlarına ötanazi ile son vermeyi “tercih etmeleri”, Engels’in ifade ettiği gibi bir şeyi yapmaktan çok “yapmamanın”, kronik hastalıkları olan yoksul yaşlı ve engellilere gereksinim duydukları ve hakları olan desteğin sağlanmamasının bir sonucu olarak karşımıza çıkıyor.
Bugün Michale Moore’un “Sicko” belgeselini izleyen birçok insan, Kanada’nın herkese eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti sunduğuna inanıyor. Oysa Moore belgeselde gerçeğin yalnızca bir kısmını, Kanada sağlık ve sosyal yardım sisteminin kendi kurgusu için gerekli yanlarını gösteriyor.
Evet, Moore’un gösterdiği gibi Ontario eyaletinde kalp krizi geçirip hastaneye düşerseniz veya apandisitiniz patlarsa gerçekten cebinizden beş kuruş harcamadan ameliyatınızı olup evinize dönebilirsiniz, fakat engelliyseniz ve tekerlekli sandalyeye gereksiniminiz varsa ya da sağlık durumunuz özel bir diyet gerektiriyorsa, elinizi cebinize atmanız gerekir.
Moore, Kanada’nın Ontario eyaletindeki Ontario Sağlık Sigortası Planı’nın (OHIP), acil olmayan mental sağlık hizmetlerini, psikolog ücretini, ilaçları, diş çekimi dışındaki diş sağlığı hizmetlerini, gözlüğü, fizyoterapi ve rehabilitasyon hizmetlerini, ağrı yönetimini, evde engelli bakımını, diyabetik ayak bakımını kapsamadığını göstermiyor (36, 37).
Birçok insan, kalp krizi geçiren veya apandisiti patlayan birinin hemen müdahale edilmediği takdirde ölebileceğini düşünebilir ve elbette Ontario eyaletinin böyle bir hizmeti ücretsiz sağlamasından müteşekkirdir. Fakat bizzat yaşamadıkça çok az insan tekerlekli sandalye veya özel diyet gereksinimini karşılayamayan bir hastanın da, belki kalp krizi geçiren veya apandisiti patlayan biri gibi hemen değil, fakat bir süre sonra yaşamını yitirebileceğini kavrayabilir.
Ötanazi ile yaşamlarına son veren Kanadalıların öykülerini okuduğumuzda, bu ölümlerin aslında birer “sosyal cinayet” olduklarını apaçık görebiliyoruz. Oysa Kanada’nın liberal başbakanı Trudeau, 2016 yılında ötanazinin yasallaştırılması sürecinde bir insanın tıbbi yardımla intihar etmesini “kişisel bir konu” (personal issue) olarak tanımlayarak (38), sorunun “toplumsal” boyutunu gizlemeye çalışmıştı.
Bu söylem giderek Kanada hükumetinin ötanazi üzerine “standart söylemi” haline geldi. Kanada Sağlık Bakanı Jean-Yves Duclos (39) ve Kanada Adalet Bakanlığı da “Ölümde tıbbi yardımın (Medical assistance in dying - MAiD) karmaşık ve son derece kişisel bir konu” olduğunu savundular (40).
BIRAKINIZ ÖLSÜNLER
18. yüzyılda “laissez faire” (bırakınız yapsınlar) sloganıyla yola çıkan kapitalizm, 300 yıl sonra “bırakınız ölsünler” noktasına gelmiş görünüyor. Toplumların bütün hücrelerini bir kanser gibi saran “bireyci ideoloji”, toplum içindeki kronik hastalıklardan muzdarip yoksul yaşlıları ve engellileri, topluma hiçbir faydaları olmayan, aksine toplumun kaynaklarını tüketen “zararlılar” olarak görüyor.
Bu durum kendisini özellikle ötanazinin yasallaşma süreci ve sonrasında yapılan kamuoyu yoklamalarında apaçık gösteriyor. Kanadalıların ötanazi konusunda neredeyse her yıl, bir öncekinden çok daha “radikalleştiği” dikkati çekiyor.
Örneğin 2016 yılında mental engellilere, diğer bir deyişle yaşamlarına ötanazi ile son verilmesi konusunda özgür iradelerini beyan edemeyecek durumda olanlara ötanazi uygulanmasını destekleyen Kanadalıların oranı yüzde 22 iken, 2021’de bu oranın ikiye katlanarak yüzde 45’e yükseldiği görülüyor (41).
2022 baharında yapılan bir Ipsos kamuoyu yoklamasında Kanadalıların yüzde 86’sının ötanazinin yasallaştırılmasını ve yüzde 82’sinin de ötanazi için bireyin ölmek üzere olması zorunluluğunun kaldırılmasını destekledikleri sonucu çıkıyor (42).
2022 yazında Leger tarafından yapılan başka bir kamuoyu yoklamasında da, Kanadalıların yüzde 51’i ötanazi yasasının 18 yaşının altındakileri de (reşit olmayanları) kapsayacak şekilde genişletilmesinden yana olduklarını belirtiyorlar (43).
Ancak Research Co araştırma şirketi tarafından 22 – 24 Nisan 2023 tarihleri arasında gerçekleştirilen bir kamuoyu yoklamasının “utanç verici” sonuçları birçoklarını şaşkına çeviriyor.
Kamuoyu yoklamasının sonuçlarına göre Kanadalıların yüzde 20’si ötanaziye “hiçbir koşul aranmaksızın” izin verilmesi gerektiğini düşünüyor. Diğer bir ifadeyle bugün her beş Kanadalıdan biri insanların “intihar” etmelerini onaylıyor (44).
Soruda yanlış anlaşılabilecek hiçbir nokta yok. Kanadalılar soruyu çok iyi anlayıp, son derece “bilinçli” bir şekilde yanıtlıyorlar. Aslında artık “hiçbir koşul aranmadığında” ötanazi, bildiğimiz ötanazi olmaktan çıkıyor ve düpedüz “intihar” halini alıyor.
Yani tekrar ifade etmek gerekirse bugün her beş Kanadalıdan biri, eğer bir Kanadalı intihar etmek istiyorsa, kendisini öldürmesi için tıbbi yardım sağlansın diyor...
Şüphesiz bugün her beş Kanadalıdan birinin ötanazide hiçbir koşul aranmaması gerektiğini düşünmesi, yani insanların intihar etmelerine açıkça onay vermesi yeterince korkunç, fakat kamuoyu yoklamasının diğer sonuçları tabloyu daha da çirkinleştiriyor.
Kanadalıların yüzde 50’si “engellilerin”, başkaca hiçbir sağlık sorunları olmadan da ötanaziye başvurmalarına izin verilmesi gerektiğini düşünüyor. Yine Kanadalıların yüzde 28’i evsizlerin ve yüzde 27’si yoksulların da başkaca ölümcül bir hastalıkları olmasa da, ötanazi ile yaşamlarına son verebilmelerine olanak sağlanmasını istiyor (44 – 46).
Yani Kanadalıların “yarısı” engellilerin ve neredeyse “üçte biri” evsizlerin ve yoksulların hayatlarının “yaşanmaya değmez” olduğunu, kendilerini öldürmelerine izin verilmesi gerektiğini düşünüyor.
Bu bulgular karşısında dehşete düşen Daily Mail muhabiri James Reinl, milyonlarca Kanadalı’nın, bir hekimin birine öldürücü ilaçlar enjekte etmesi için, o kişinin yoksul veya evsiz olmasının yeterli bir neden olarak gördüğünü söylüyor. Kanada’da bugün 30 bin kadar insanın evsiz olduğunu belirten Reinl, evsiz Kanadalıların öldürülmek değil, “barınacakları bir ev istediğini” belirtiyor (47).
Gereksindikleri tedaviyi alamayanlar, yoksullar ve evsizler için ötanaziyi bir “çözüm” olarak gören bu insanların hepsinin “tuzu kuru” Kanadalılar olmaları mümkün değil, çünkü Kanada’da bu kadar çok tuzu kuru insan yok.
Kanada’da “resmi” verilere göre en azından Kanadalıların yüzde 10,1’inin, yani 4 milyon kadar Kanadalının yoksulluk sınırının altında yaşam mücadelesi verdiğini biliyoruz (48).
O halde bu insanlar geleceklerine ilişkin o kadar büyük bir umutsuzluk içindeler ki, yaşam koşullarını iyileştirmek için mücadele etmek yerine açıkça ölmeyi tercih ediyorlar.
Kanada Engelliler Konseyi tarafından ölüm hakkı savunucularıyla mücadele amacıyla 2018 yılında örgütlenen “Toujours Vivant - Not Dead Yet” (Henüz Ölü Değil) projesi yayınladığı manifestoda yardımlı intihar, ötanazi ve diğer yaşamı sonlandırma uygulamalarının, toplum içindeki engellilere, yaşlılara ve diğer savunmasız gruplara ayrımcılık yaptığını, “ölme hakkının”, “ölme yükümlülüğü” veya “öldürme hakkı” haline gelmesine karşı mücadele edeceklerini ifade ediyor (49).
ÖTANAZİNİN POLİTİK EKONOMİSİ
Kanada’da Federal Meclis bünyesinde bir “Meclis Bütçe Ofisi” var. Ofisin görevi, Meclis tartışmalarının kalitesini yükseltmek ve daha fazla bütçe şeffaflığı ve hesap verebilirliği teşvik etmek amacıyla ekonomik ve mali analizler sağlamak.
Yüksek Mahkeme ötanazi yasasının, ölmek üzere olmayanları da kapsayacak şekilde değiştirilmesine karar verince, bir senatör Bütçe Ofisi’nden bu değişikliğin bütçeye maliyetini araştırılmasını istedi. Bütçe Ofisi de analizini 2020 Ekim’inde bir rapor olarak sundu.
Ofis’in analizinde iki maliyet unsuru vardı: Birincisi, yaşamlarına ötanazi ile son verilecek hastaların, ötanazi yapılmaması durumunda 2021 yılı boyunca bütçeye getireceği maliyet ve ikincisi, ötanazi işleminin bütçeye getireceği maliyet.
Rapor 2021 yılı için yaptığı analizde, yasanın “eski” haliyle, yani yalnızca ölmek üzere olanların yaşamlarına ötanaziyle son verilmesi durumunda, bütçenin sağlık bakımı maliyetinde “brüt” 109,2 milyon Kanada doları tasarruf sağlayacağını, bütçeden ötanazi için harcanacak 22,3 milyon dolar düşüldüğünde hazinenin “net” 86,9 milyar Kanada doları tasarruf edeceğini hesaplıyordu.
Önerilen yasa değişikliği ile ötanazi yasasının “ölmek üzere olmayanlara” genişletilmesi durumunda hazine 62 milyon Kanada doları “daha” tasarruf sağlayacaktı.
Raporda kronik hastaların sağlık bakımının çok pahalı olduğu, özellikle özel sigortası veya birikimi olmayıp, yalnızca kamusal sigortaya sahip olanların (yani yoksulların) sağlık bakımının bütçeye daha fazla yük getirdiği ifade ediliyordu. Oysa ötanazi vergi mükelleflerine “vaka” başına yalnızca 2.327 dolara mal oluyordu (50).
Meclis Bütçe Ofisi’nin raporu, 2017 yılında Kanada Tabipler Birliği Dergisi’nde yayınlanan bir makaledeki tahminlerle örtüşüyordu. Trachtenberg ve Manns tarafından kaleme alınan “Kanada’da tıbbi yardımla ölümün maliyet analizi” başlıklı makalede yazarlar ötanazinin Kanada’ya 1,5 – 14,8 milyon Kanada dolarına mal olabileceğini fakat buna karşılık sağlık harcamalarında 34,7 – 138,8 milyon Kanada doları tasarruf sağlanacağını belirtiyorlardı (51).
Kanada Meclisi ötanazi yasasının kapsamını, ötanazi maliyeti (hekim ve ilaç ücreti) ile ötanazi talep eden insanların yaşamaya devam ederlerse sigorta kurumuna getireceği mali külfeti kıyaslayan bu tür raporlar ışığında genişletti.
KANADA NASIL BU HALE GELDİ?
Bir zamanlar dünyanın “refah cenneti” olarak ün yapan Kanada’nın (52, 53), bugün kronik hastalıklara sahip yoksul yaşlılarını ve engellilerini ötanazi ile intihar etmeye teşvik eden bir ülke haline gelmesinin öyküsü 1990’lı yıllara uzanıyor.
Aslında Kanada’da ötanazi tartışması yeni değil. 1970’li yıllarda ABD ve bir dizi Avrupa ülkesinde tartışılmaya başlanan ötanazi, Kanada’da da taraftar buluyor ve ötanazinin yasallaştırılmasını isteyenler 1980 yılında Dying With Dignity Canada (DWDC) isimli bir yardım kuruluşunda örgütleniyorlar (54).
Örgütün Kanada’da ötanazinin yasallaştırılması için ilk büyük girişimi 1993 yılında gerçekleşiyor. Hekimlerce 2 – 14 aylık bir ömrü kaldığı belirlenen Amyotrophic Lateral Sclerosis hastası Sue Rodriguez’in, kısa sürede yutabilme, konuşabilme, yürüyebilme, hatta bedenini yardımsız hareket ettirebilme yetilerini yitireceği, Rodriguez’in bu süreci yaşamak istemediği ve yaşamını tıbbi yardımla sonlandırmak istediği, bunun için hekimlerin yaşamlarına son vermek isteyen hastalarına yardım etmesini önleyen yasanın değiştirilmesi talep ediliyor.
Rodriguez 1993 yılında Yüksek Mahkeme’ye başvurarak, ötanazinin suç olmasının Kanada Anayasası’nın “bireysel özerklik” ilkesine aykırı olduğunu, “kendi bedeni üzerinde karar vermesinin” engellendiğini ve “yaşam, özgürlük ve güvenlik hakkının” ihlal edildiğini iddia ediyor. Yüksek Mahkeme Rodriguez’in başvurusunu, ötanazinin Ceza Yasası’nda suç olarak tanımlanmasının bireysel özgürlükleri kısıtlamadığı ve Anayasa’yı ihlal etmediği gerekçesiyle 5’e karşı 4 oy ile reddediyor (55, 56).
DWDC davadan sonra da mücadelesini sürdürüyor. 1994 yılında ötanazi ve yardımla intiharın yasal, sosyal ve etik sorunlarını araştırmak ve raporlamak üzere bir Özel Senato Komitesi kuruluyor. Mücadele Kanada Meclisi’ne taşınıyor fakat yasayı değiştirme girişimleri sonuç vermiyor (57).
Örgüt 2015 yılında meseleyi, 1993 yılındaki Rodriguez davasının tıpa tıp kopyası başka bir dava ile yeniden yargıya taşıyor. Yüksek Mahkeme bu kez 1993 yılında verdiği kararın sözcüğü sözcüğüne tam tersi yönde bir karar vererek Kanada’da ötanaziyi yasallaştırıyor.
1993 yılında ötanazinin Ceza Yasası’nda suç olarak tanımlanmasının bireysel özgürlükleri kısıtlamadığı ve Anayasa’yı ihlal etmediği yönünde karar veren Yüksek Mahkeme, 2015 yılında ötanazinin yasaklamasının, insanları “haysiyet ve özerkliklerinden yoksun bıraktığını”, bireylerin Anayasa ile garanti edilen “yaşam, özgürlük ve güvenliklerini” ihlal ettiğini belirtiyor. Karar bu kez “oy birliği” ile alınıyor (58, 59).
Yüksek Mahkeme 1993 yılında verdiği kararın tam zıddı bir karar vermesini, 1993 yılından beri Kanada’da “sosyal gerçekliğin değişmiş olması” ile açıklıyor (58), fakat 1993 – 2015 yılları arasında gerçekte değişenin ne olduğunu tam olarak açıklamıyor.
Toronto Üniversitesi’nden biyoetikçi Jennifer Gibson’a göre değişen, “halkın ötanaziye bakış açısıdır”. Son yıllarda kamuoyu yoklamalarında Kanadalıların yüzde 75'inin ötanaziyi desteklediği görülmüştür. Yüksek Mahkeme ve Kanada Meclisi yasayı değiştirirken “halkın talebini” dikkate almıştır. Gibson Kanadalıların ötanaziye bakış açısındaki değişimi de, ABD’nin Oregon eyaleti ve Belçika, Lüksemburg ve Hollanda’daki ötanazi deneyimlerine bağlıyor (60).
Gerçekten de 1993 ve 2015 yılları arasında hem Mahkeme’nin ifade ettiği gibi “sosyal gerçeklik”, hem de Gibson’ın belirttiği gibi “halkın ötanaziye bakış açısı” değişmişti, fakat asıl değişen veya daha doğrusu “değiştirilen” Kanada’ydı.
Kanada’da 1993 ile 2015 yılları arasında değişen en
büyük “sosyal gerçeklik”, Kanada’nın bu süreçte “sosyal
devlet” olmaktan çıkması ve “emeğin zayıflaması” oldu.
Geleneksel olarak bir “sosyal devlet” olarak bilinen, hatta bir eyaletinde (Saskatchewan) Kuzey Amerika’nın ilk “sosyalist” hükumetinin iktidara geldiği Kanada’da neoliberal dönüşümler esas olarak 1994 yılında imzalanan “serbest ticaret” anlaşmasıyla (NAFTA) başladı. Anlaşmayla birlikte kamu politikalarında belirleyici olmaya başlayan “piyasa”, giderek bütün ekonomik ve sosyal alanlarda egemen oldu (61).
1995 yılından itibaren “kamu açıklarının kapatılması” ve “denk bütçe” politikası çerçevesinde yoksullara yönelik Federal harcamalar kısıldı ve buradan sağlanan tasarrufla sermaye üzerindeki vergiler hafifletildi. Devlet “küçültülürken”, ekonomiye “kuralsızlaştırma” hakim oldu. (62).
Bu politikalar Kanada’da emek – sermaye arasındaki dengeleri hızla sermaye lehine değiştirmeye başladı. Devletin küçülmesinin sendikalar ve emek örgütleri üzerindeki etkisi yıkıcı oldu. Bunun başlıca nedeni Kanada’da sendikaların daha çok kamu sektöründe örgütlü olmasıydı. Özel sektör emekçileri arasında sendikalaşma hızı sadece yüzde 19 iken, kamu sektöründe 75,5’e ulaşıyordu (63).
Devletin küçülmesiyle kamuda yitirilen sendikalı işçilerin yerine özel sektörde yeni sendikalı işçi kazanılması bir yana, özel sektörde de kan kaybı başladı. Özel sektörde 1997 yılında yüzde 21,3 olan sendikalaşma hızı, 2002’de 19,7’ye, 2007’de 18,7’ye, 2012’de 17,7’ye 2017’de 16,4’e ve 2022’de 15,1’e düştü (64).
Sonuç olarak Kanada’da toplam sendikalaşma hızı düşmeye başladı. 1981’de toplam (kamu + özel) yüzde 37,6’lık sendikalaşma hızıyla dünyanın birçok coğrafyasındaki emekçileri imrendiren Kanada’da sendikalaşma hızı 1997 yılında yüzde 31,6’ya ve 2019 yılında 28,6’ya gerilemişti (65).
Bu sürecin diğer bir fenomeni “kamu – özel ortaklığı” biçimi altındaki özelleştirmeler oldu. Çeşitli operasyonlarla Kanada’nın kamusal varlıkları özel sektöre aktarılırken, en büyük darbeyi alan alanlar arasına sağlık ve sosyal hizmetler de katıldı (66, 67).
Bütün bu gelişmelerin Kanadalıların “bilinçleri” üzerine etkileri ve “bakış açılarını” nasıl değiştirdiğini tartışabilmek için Karl Marx’a başvurmak gerekiyor.
Marx, Alman İdeolojisi’nde bütün çağlarda egemen düşüncelerin egemen sınıfın düşünceleri olduğunu, toplumun egemen maddi gücü olan sınıfın aynı zamanda egemen zihinsel güç olduğunu söyler. Maddi üretim araçlarını elinde bulunduran sınıfın aynı zamanda, zihinsel üretimin araçlarını da emrinde bulundurduğunu belirtir (68).
1990 öncesinde Kanadalıların bilincini biçimlendiren ve dünyaya bakışlarını şekillendiren “sosyal devlet” politikaları, toplum içinde daha eşitlikçi ve dayanışmacı (toplumcu) fikirleri beslerken, neoliberal politikalar daha eşitliksizci ve rekabetçi (bireyci) fikirleri yeşertmiştir. Bu değişim anlaşılmadan, bugün Kanada’da ötanazi üzerine yapılan kamuoyu yoklamalarından fışkıran insanlık adına utanç verici sonuçlar anlaşılamaz.
ÖTANAZİ KONUSUNDA MARKSİST TUTUM
Marksizmin kurucuları Karl Marx ve Friedrich Engels’in spesifik olarak ötanazi üzerine bir yorumları yok. Yalnız Karl Marx, 1846 yılında yayınlanan “Peuchet: On Suicide” başlıklı makalesinde, bireylerin intihar etmelerini “hasta bir toplumun belirtisi” olarak gördüğünü ifade ediyor (69).
Gerçi intihar ve ötanazi arasında önemli farklar var ve Marx’ın bu ifadesi ötanazi için bir referans olamaz, fakat sorunların kaynağını her zaman toplumun örgütlenmesinde arayan Marx’ın, bugün yaşıyor olsa ötanaziyi de aynı çerçevede değerlendireceğinden emin olabiliriz.
Sovyetler Birliği’nde ötanazi ilk olarak 1922 yılında gündeme geliyor. RSFSR Ceza Kanunu hazırlıkları sırasında, çocukluğundan beri ilerleyici kas atrofisinden muzdarip olan Ulusal Ekonomi Yüksek Sovyeti başkanı Yuri Larin’in önerisiyle yasanın 143. Maddesi’ne eklenen bir not ile ötanaziye izin veriliyor. Ancak burada yaşamına son vermek isteyenlere yardımda hekim veya hemşire olma zorunluluğu getirilmiyor. Altı ay sonra Saratov’da yasanın kötüye kullanıldığının tespit edildiği bir olay üzerine yasa aynı yıl içinde tekrar değiştiriliyor ve ötanazi yasaklanıyor (70, 71).
Sosyalistlerin ve diğer sosyalist ülkelerin büyük bir bölümü için gündelik yaşamda karşılaşılan kuramsal ve pratik sorunlar açısından uzun yıllar bir “kutup yıldızı” işlevi gören Sovyetler Birliği’nin ötanaziye yaklaşımı, kapitalist ülkelerdeki yaklaşımlardan çok farklıdır.
Bunun nedeni Sovyetler Birliği’nde yaşama içsel (intrinsic) ve mutlak bir değer atfedilmesi, yaşamın dinlerin vaaz ettiği gibi başka bir yere ulaşmakta bir araç değil, kendi başına bir amaç olarak (an end in itself) görülmesidir. Bu çerçevede Sovyetler Birliği’nde “öldürmemek” istisnası olmayan bir ahlaki ilkedir.
Sovyetler Birliği’nde hastasının tedaviyi durdurma talebini yerine getiren bir hekimi onaylamak mümkün değildir. Hekimin görevi, artık hastayı iyileştirmek için hiçbir şey yapılamayacağına inanılsa dahi, tedaviyi son ana kadar sürdürmektir (72). Bu tutum hem Sovyetler Birliği’nin 1971 yılında kabul ettiği “hekimlik andı” (73), hem de Hipokratik tıp geleneğinin “önce zarar vermeyeceksin” ilkesiyle uyum içindedir.
Sovyetler Birliği Tıbbi Bilimler Akademisi Felsefe Bölümü akademisyenleri Tsaregorodtsev ve Ivanyushkin, kapitalist dünyada ötanaziye artan ilgiyi, palyatif bakımın çok pahalı olması ve “ekonomik fayda” bakış açısıyla ölmekte olan birinin yaşam mücadelesinin kamu kaynaklarının kötü kullanımı olarak görülmesine bağlar. Yazarlara göre ticari bir “kitle kültürü” ruhuna bulanmış olan medya, ölüm konusunu mümkün olan her şekilde istismar etmektedir.
Yazarlar “beyin ölümü” gerçekleşmiş bir hastanın, yapay akciğer cihazından ayrılması gibi kapitalist dünyada “pasif” ötanazi olarak tanımlanan durumu “ötanazi” olarak kabul etmiyor, beyin ölümü gerçekleşmiş hastanın zaten ölmüş kabul edilmesi gerektiğini söylüyorlardı. Öte yandan hekimin hastasının ölümüne yardım ettiği “aktif” ötanaziyi de dört nedenle kabul edilemez buluyorlardı:
1. Bazı hekimler mesleki yetersizlikleri nedeniyle yanlış tanı koyabilirler.
2. Kötüye kullanılabilir.
3. Ötanazinin hastalar üzerinde moral bozucu etkisi olacaktır.
4. Ötanazi tıbbın teslimiyetidir ve sağlıkçıların moralini bozar.
Ölmekte olan insanların sorunlarının ötanaziyle çözülemeyeceğini belirten yazarlar, gerçek çözümün hastalara nitelikli tıbbi ve sosyal bakım sunulması olduğunu ifade ediyorlardı (74).
Özetlersek, Sovyetler Birliği’nde ölmekte olan hastalarda ötanaziye alternatif olarak “palyatif bakım” seçeneğinin öne çıkartıldığını ve hastanın bu süreci olabildiğince konforlu bir şekilde geçirmesinin sağlanmaya çalışıldığını söyleyebiliriz.
Günümüzde sosyalizmin son temsilcisi olan Küba’nın da Sovyetler Birliği’nin yaklaşımını benimsediği görülüyor. Ötanazinin suç olarak değerlendirildiği Küba’da 1990’lı yıllara kadar ileri evre kanser hastalarının bakımı, hastanelerdeki “ağrı kliniklerinde”, onkoloji ve anestezi uzmanlarının gözetiminde yapılıyordu (75).
Küba 1992 yılında Dünya Sağlık Örgütü rehberlerine dayanan bir Ulusal Ağrı Yönetimi ve Palyatif Bakım Programı örgütledi. Ancak Küba’nın program, diğer ülkelerden farklı olarak hastane değil, birinci basamak temelli olarak örgütlendi ve böylece ağrı yönetimi ve palyatif bakım hizmeti hastaların evlerine getirildi. Yeryüzünde bunu başarabilen başka bir ülke bugün dahi yok.
1992 yılında Ulusal Onkoloji ve Radyobiyoloji Enstitüsü bünyesinde başlatılan Ağrı Yönetimi ve Palyatif Bakım Programı çerçevesinde ilk Ağrı ve Palyatif Bakım Kliniği 1994 yılında açıldı. 1996 yılında program Santiago de Cuba, Camagüey, Villa Clara ve Havana eyaletlerine genişletildi.
1998 yılında ülkedeki 14 eyaletten beşindeki sağlık emekçileri merkezi bir eğitime alındı. 1999 yılına kadar beş eyalette, belediyeler düzeyinde hizmet sunan, hekim, hemşire ve psikologlardan oluşturulan 35 palyatif bakım ekibi oluşturuldu (76).
Küba’nın ilaç endüstrisi, programın ilaç gereksinimlerini karşılamak için kısa sürede etkisini gösteren ağızdan morfin preparatı üretmeyi başardı, fakat ABD ablukası nedeniyle diğer opioidler ve ağrı kesicilerin tedarikinde zorluklar yaşandı (77).
2000’li yılların başında hizmetin “birinci basamakta” yaygınlaştırılması ve polikliniklerde Ağrı Yönetimi ve Palyatif Bakım hizmeti sunulması aşamasına gelindi. Palyatif bakım gereksinimi olan hastalar, toplumcu tıbbın ve sosyalist sağlık hizmetinin temelini oluşturan “dispensarizasyon” programına alındı. Hastalara “evlerinde” palyatif bakım hizmeti sunulmaya başlandı.
Küba’daki programın ayırt edici özelliği, diğer ülkelerdeki gibi ileri düzeyde uzmanlaşmış ve zor erişilebilir olmayıp, aksine “birinci basamak” içinde uygulanıyor olmasıydı. Bu sayede Küba yeryüzünde bu hizmeti Ulusal Sağlık Hizmeti’nin bir parçası olarak gereksinimi olan her Kübalıya eşit ve ücretsiz sunabilen tek ülkeydi. Ülkede 2010 yılında başlatılan Palyatif Bakım Diploma Programı yanında tıp eğitimi de palyatif bakıma geniş yer veriyordu (78).
Ancak geçtiğimiz yıllarda Küba Anayasasının değiştirilmesi ve planlı ekonominin terk edilmeye başlanarak, sosyal piyasa ekonomisine geçişin hızlandırıldığı süreçte ötanazinin yasallaştırılması tartışılmaya başlandı. Halk Sağlığı yasasında ötanaziyi yasallaştıracak şekilde düzenleme yapılması önerildi (79, 80).
Yeni yasa taslağının 2023 Mart’ında Küba Meclisi’ne getirilmesi bekleniyordu fakat taslak bu yazı kaleme alındığında henüz Küba Meclisi’ne sunulmamıştı.
Diğer yandan Küba Sağlık Bakanlığı’nın bu girişimi sürerken, Küba Komünist Partisi’nin yayın organı Granma gazetesinde Küba Bilimler Akademisi üyesi Ernesto Estévez Rams imzasıyla yayınlanan bir makalede, Kanada’nın ötanazi yasasının yarattığı eşitsizlikler tartışılıyordu (81).
1970’li yıllarda işçi sınıfının sosyalizmden uzaklaşması ve 1980’lerin sonunda sosyalist ülkelerin kapitalizme dönmesiyle birlikte ideolojik bunalıma düşen Marksistler, birçok konuda olduğu gibi ötanazi konusunda da tutarlı bir tutum geliştiremiyorlar.
Örneğin Şili Komünist Partisi ötanazinin yasallaşması için mücadele ederken (82), Portekiz Komünist Partisi “sosyalist” hükumetin meclise getirdiği ötanaziyi yasallaştırma teklifini reddediyor (83). Hindistan Komünist Partisi (84) ve Fransız Komünist Partisi ötanaziyi savunurken (85), Çin Komünist Partisi karşı çıkıyor (86, 87).
Kanada Komünist Partisi 1 - 3 Temmuz 2022 tarihlerinde toplanan 40. Kongre'sinde ötanazi konusunu da ele aldı ve yayınlanan Politik Çözüm'de ölümde tıbbi yardımın birçok durumu kapsayacak şekilde genişletilmesi eleştirildi.
Acı çeken insanların onurlu ve güvenli bir biçimde yaşamaya devam edebilmelerini sağlamak için sağlık hizmetleri ve sosyal programlarda genişleme yapılmamasını eleştiren Kanada Komünist Partisi, yoksulluk içinde yaşayan, bakım veya barınma gereksinimi olan veya ilaç ya da tedavi için ceplerinden ödeme yapamayan birçok kişiye ölümün seçenek olarak sunulduğunu belirtti (101).
Solun ideolojik bunalımı meslek örgütlerinde de kendisini gösteriyor. Dünya Tabipler Birliği ötanaziye kararlılıkla karşı çıkıyor ve hiçbir hekimin ötanazide görev almaması gerektiğini söylüyor (88). Kanada Tabipler Birliği ise ötanazi yasasını desteklemenin de ötesine geçerek, yasama sürecinde elinden gelen yardımı yapıyor (89). Yine Kanada’nın kabul ettiği ötanazi yasasıyla hekimlerle birlikte tıbbi yardımla ölüm başvurularını değerlendirme yetkisi alan hemşirelerin meslek örgütü, yasanın şampiyonluğunu kimseye bırakmıyor (90).
İngiltere’de ise İngiliz Tabipler Birliği, Genel Pratisyenler Kraliyet Koleji ve Cerrahlar Kraliyet Koleji çok açık bir şekilde ötanaziye karşı olduklarını ifade ederken, insanların kendilerini öldürmelerine yardım etmenin “her türüne” karşı olduğunu belirtiyorlar. Buna karşılık Hemşirelik Kraliyet Koleji, Psikiyatri Kraliyet Koleji ve Farmasötik Kraliyet Koleji “tarafsız” kalmayı tercih ediyorlar (91).
ABD’de 250 bin üyesi olan Amerikan Tabipler Birliği ve 150 binden fazla üyesi bulunan Amerikan Hekimler Koleji de ötanazinin yasallaştırılmasına şiddetle karşı çıkıyor (92). Hollanda Tabipler Birliği ötanazinin yasallaştırılmasını desteklerken, İsveç Tabipler Birliği ötanazinin etik anlayışlarına uymadığını ifade ediyor (93).
Avustralya Tabipler Birliği ötanazinin tıbbın temel etik ilkeleriyle çeliştiğini, tıbbı tıp yapan “iyileştiricilik” vasfını zedelediğini, “önce zarar vermeyeceksin” ilkesine ters düştüğünü belirtiyor, Avustralya hükumetine ötanaziyi yasallaştırmak yerine palyatif bakıma daha fazla kaynak ayırarak ötanazi talebinin azalmasına yardımcı olmaya davet ediyor (94).
EMEKÇİLER BU SALDIRIYI PÜSKÜRTEBİLECEK Mİ?
İşçi sınıfı ve emekçiler dünyada ve Türkiye’de 1990’lı yıllardan beri devam eden neoliberal saldırı altında 200 yıldır büyük bedeller ödeyerek elde ettikleri kazanımların büyük bir bölümünü yitirdiler. Örneğin emeklilik hakkı günümüzde “mezarda emekliliğe” dönerken, 8 saatlik işgünü yalnızca sınıfın ayrıcalıklı kesimleri için geçerli haline geldi.
Bu süreçte yitirilen haklar saymakla bitmez, fakat 21. yüzyılda sermaye, işçi sınıfının “yaşam hakkına” da uzanmaya başladı. Pandemi sürecinde “çarklar her ne pahasına olursa olsun dönecek” sloganıyla hükumetlerin salgını kontrol altına alabilmek için toplum düzeyinde halk sağlığı tedbirleri almalarına izin vermeyen sermaye, milyonlarca işçinin ve emekçinin COVID 19 nedeniyle yaşamlarını yitirmelerine yol açtı (95).
Görünen o ki, sermaye şimdi de ötanaziyi bir sosyal politika aracına dönüştürerek, kronik hastalıkları olan yoksul yaşlılar ve engellileri kendilerini öldürmeye teşvik ediyor ve sosyalistler, pandemi sürecinde olduğu gibi tam bir teslimiyet içindeler. Neoliberal saldırılar karşısında emekten yana bir tutum geliştiremiyor, emekçileri örgütleyip, neoliberal politikalara karşı mücadeleye sevk edemiyorlar.
Tarihe baktığımızda emekçilerin “yaşam hakkına” yönelen tehditlerin Malthus’a kadar uzandığını görüyoruz. İnsanların geometrik, fakat kaynakların aritmetik olarak çoğaldığını iddia eden Malthus, afetlerin doğanın “dengesini” sağladığını, yoksulların durumunun iyileştirilmeye çalışılmasının yanlış olduğunu savunuyordu. Marksizmin kurucuları, daha Malthus’un sağlığında çürütülen bu tezlerin “sınıfsal” karakterini ortaya koymuş ve mahkum etmişlerdi (96).
Ancak Malthusçuluk emekçilerin karşısına 19. yüzyılda “sosyal Darwincilik” ve 20. yüzyılın başlarında “öjenizm” halinde hortladı. Özellikle ABD’de başlayan ve daha sonra Avrupa’ya ve Japonya’ya yayılan, engellilerin çocuk sahibi olmaları durumunda engelliliklerinin çocuklarına geçeceği iddia edilerek “kısırlaştırılmaları” gerektiği düşüncesi, milyonlarca emekçinin “zorla” kısırlaştırılmalarına neden oldu (97).
Şüphesiz tarihte emekçilerin yaşam hakkına yönelik en büyük ve en kapsamlı saldırı Nazi Almanyasının “T4 (Tiergartenstrasse 4) Ötanazi Programı” oldu. Naziler “şanlı ölüm” adını da verdikleri ötanazi programıyla yüz binlerce emekçiyi gaz odalarındakatlettiler (98).
Kanada’nın neoliberal ötanazi programı bu sürecin doğrudan devamı niteliğindedir. Malthus, sosyal Darwincilik, öjenizm ve ötanazinin en belirgin ortak noktası, toplum içinde başta engelliler olmak üzere çalışamayacak durumda olanların topluma “yük” oldukları motifidir.
Yine bu programların diğer bir ortak noktası “şefkat” motifidir. Malthus yoksulların açlıktan ölmelerine “onların iyiliği için” izin verilmesini istiyordu. Engellileri zorla kısırlaştıranlar, engellilere “iyilik” yaptıklarını, onları sakat çocuk sahibi olmaktan kurtardıklarını savunuyorlardı. Nazi doktorlar da “yaşanmaya değmeyecek hayatlara” son verdiklerini söylüyorlardı (99).
Son olarak Kanada “Meclis Bütçe Ofisi” tarafından yapılan ötanazi maliyeti hesaplamaların, 1941 yılında Almanya’da bir Nazi tarafından yapılan hesaplamaya çok benziyor olması mide bulandırıcıdır. Nazi de hesaplamasında, aynı Kanadalı meslekdaşları gibi, engellilerin 10 yıl daha uzun yaşamalarını “önlemenin” devlete ne kadar tasarruf sağlayacağını hesaplamıştı (100).
Sermayenin daha önceki saldırılarını büyük bedeller ödeyerek olsa da püskürtmeyi başaran işçiler ve emekçiler, hiç kuşkusuz neoliberal ötanazi saldırısını da püskürtmeyi başaracak. Ancak bunun için bilinçlendirilmeleri ve örgütlenmeleri gerekli.
Solcular, sosyalistler, emek örgütleri ve sendikalar, pandemi sürecindeki gibi sermayenin politikalarına teslim olarak emekçileri kendi kaderlerine terk etmemeli, çaresiz emekçilerin kendilerini öldürmelerine seyirci kalmamalı.
Bugün Kanadalı sosyalistlerin görevi kronik hastalıkları olan yoksul yaşlılar ve engelliler için “palyatif bakım” hizmeti talebini örgütlemek ve emekçileri intihar ederek yaşamlarına son vermek yerine, sorunlarına sahip çıkarak mücadele etmeye davet etmek olmalıdır.
KAYNAKLAR
1. https://www.cmaj.ca/content/192/8/E173
3. https://globalnews.ca/news/9176485/poverty-canadians-disabilities-medically-assisted-death/
4. https://www.deseret.com/2022/11/25/23471526/canada-euthanasia-medical-assistance-in-dying-poverty
5. https://ionainstitute.ie/extend-assisted-suicide-to-the-poor-argue-canadian-ethicists/
6. https://www.deseret.com/u-s-world/2023/5/12/23715972/assisted-suicide-canada-laws
7. https://bioedge.org/disability/disability-rights-activists-slam-canadas-euthanasia-regime/
8. http://www.phsa.ca/health-info/medical-assistance-in-dying
9. https://www.ontariohealth.ca/public-reporting/wait-times
12. https://spcommreports.ohchr.org/TMResultsBase/DownLoadPublicCommunicationFile?gId=26002
13. https://bioedge.org/disability/disability-rights-activists-slam-canadas-euthanasia-regime
15. https://apnews.com/article/covid-science-health-toronto-7c631558a457188d2bd2b5cfd360a867
16. https://www.cbc.ca/news/politics/trudeau-medical-assistance-dying-euthanasia-1.5307408
18. https://vancouver.citynews.ca/2020/07/27/vancouver-woman-disabilities-medically-assisted-dying/
21. https://www.prindleinstitute.org/2023/01/letting-the-poor-die/
22. https://www150.statcan.gc.ca/t1/tbl1/en/tv.action?pid=1310039401
23. https://www.finder.com/ca/what-are-the-top-10-causes-of-death-in-canada
27. https://cnpea.ca/images/cna-national-nursing-framework-on-maid_jan2017.pdf
28. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC9713138/
29. https://epcc.ca
30. https://www150.statcan.gc.ca/n1/daily-quotidien/230213/dq230213c-eng.htm
31. https://www.tandfonline.com/doi/full/10.1080/15265161.2023.2201190
33. https://www.theguardian.com/world/2022/may/11/canada-cases-right-to-die-laws
34. https://www.spectator.co.uk/article/why-is-canada-euthanising-the-poor/
35. https://toplumcutip.blogspot.com/2015/07/toplumsal-cinayet.html
36. https://www.imdb.com/title/tt0386032/
37. https://www.health.gov.on.ca/en/pro/programs/ohip/sob/
38. https://www.bbc.com/news/world-us-canada-36047743
41. https://www.deseret.com/u-s-world/2023/5/12/23715972/assisted-suicide-canada-laws
42. https://www.dyingwithdignity.ca/wp-content/uploads/2022/05/DWDC_Ipsos_2022-Final-Report.pdf
43. https://leger360.com/surveys/canadians-perspectives-on-maid-medical-assistance-in-dying/
44. https://researchco.ca/2023/05/05/maid-canada-2023/
45. https://researchco.ca/wp-content/uploads/2023/05/Release_MAiD_CAN_05May2023.pdf
46. https://nationalpost.com/news/canada/canada-maid-assisted-suicide-homeless
49. https://tvndy.ca/en/about-not-dead-yet/manifesto/
50. https://www.pbo-dpb.gc.ca/web/default/files/Documents/Reports/RP-2021-025-M/RP-2021-025-M_en.pdf
51. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC5250515/
52. https://www.jstor.org/stable/30012594
53. https://www.fraserinstitute.org/sites/default/files/welfare-no-fair.pdf
54. https://www.dyingwithdignity.ca/
55. https://sencanada.ca/en/content/sen/committee/351/euth/rep/lad-e
56. https://scc-csc.lexum.com/scc-csc/scc-csc/en/item/1054/index.do
57. https://www.dyingwithdignity.ca/about-us/our-history/
58. https://scc-csc.lexum.com/scc-csc/scc-csc/en/item/14637/index.do
59. https://www.justice.gc.ca/eng/rp-pr/other-autre/ad-am/p1.html
60. National Academies of Sciences, Engineering, and Medicine. (2018). Physician-assisted death: Scanning the landscape: Proceedings of a workshop. Washington, DC: The National Academies Press. doi: https://doi.org/10.17226/25131.
61. https://www.jstor.org/stable/3552197
62. McBride, S. (2001). Paradigm Shift: Globalization and the Canadian State. Halifax: Fernwood Publishing.
63. https://www.fraserinstitute.org/sites/default/files/explaining-canadas-high-unionization-rates.pdf
64. https://www.fraserinstitute.org/article/canadians-should-celebrate-decline-of-private-sector-unions
65. https://www150.statcan.gc.ca/n1/pub/36-28-0001/2022011/article/00001-eng.htm
66. Harvey, D. (2015). Neoliberralizmin Kısa Tarihi. Çev. A. Onocak. İstanbul: Sel Yayıncılık.
67. https://socialiststudies.com/index.php/sss/article/view/23610
68. Marx, K. ve Engels, F. (2004). Alman İdeolojisi. Çev. S. Belli. Ankara: Sol Yayınları.
69. https://marxists.architexturez.net/archive/marx/works/1845/09/suicide.htm
70. Lichterman, B. (2008). Medical Ethics and Communism in the Soviet
Union. R. Baker ve L. McCullough (Ed.), The Cambridge World History
of Medical Ethics içinde (609 - 616). Cambridge: Cambridge
University Press. https://doi:10.1017/CHOL9780521888790.057
71. https://nnov.hse.ru/ba/law/igpr/sov_gos/ugkod_22
72. https://www.jstor.org/stable/3563133
73. https://toplumcutip.blogspot.com/2013/10/sovyet-hekimlerin-yemini-1971.html
74. https://academic.oup.com/jmp/article-abstract/14/3/301/973134
75. https://www.sciencedirect.com/science/article/pii/S0885392407003296#bib16
76. https://www.oatext.com/palliative-care-in-cuba.php
78. https://www.scienceopen.com/hosted-document?doi=10.13169/intejcubastud.10.2.0230
79. https://oncubanews.com/en/cuba/draft-public-health-law-in-cuba-includes-recognition-of-euthanasia/
80. https://salud.msp.gob.cu/presentan-anteproyecto-de-ley-de-salud-publica-ante-diputados/
81. https://en.granma.cu/cuba/2023-06-09/winners-and-losers
83. https://morningstaronline.co.uk/article/portugal-votes-against-decriminalising-euthanasia
86. https://academic.oup.com/jmp/article-abstract/16/2/131/853479
87. https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC4057346/
88. https://www.wma.net/policies-post/declaration-on-euthanasia-and-physician-assisted-suicide/
89. https://apnews.com/article/a222496f641741569cee14b7c7101572
90. https://crnnl.ca/site/uploads/2023/03/medical-assistance-in-dying.pdf
91. https://www.bmj.com/content/360/bmj.k503.full
92. https://pubmed.ncbi.nlm.nih.gov/27380345/
93. https://thelifeinstitute.net/blog/2020/most-liberal-countries-dont-allow-assisted-suicide-heres-why
95. https://toplumcutip.blogspot.com/2021/04/tam-kapanma-diyenler-sermayenin.html
96. https://marksist.net/oktay-baran/nufus-artisi-issizlik-ve-hortlatilan-malthusculuk
98. https://encyclopedia.ushmm.org/content/en/article/euthanasia-program
99. https://cupola.gettysburg.edu/cgi/viewcontent.cgi?article=2142&context=student_scholarship
101. https://communist-party.ca/political-resolution-of-the-40th-central-convention/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder