Emperyalizmin
güdümündeki Dünya Sağlık Örgütü tarafından yayınlanan Dünya Sağlık Raporu’na
(World Health Report) alternatif olarak yayınlanan Küresel Sağlık Gözlemi 4
(Global Health Watch 4) okurlarıyla buluştu. 20 Şubat Cuma saat 17.30'da İNSEV raporun Türkiye tanıtımını yapacak. Raporu kısaca tanıtacağımız
yazımızın sonunda, Rapor’un “Giriş” bölümünün Türkçe tercümesini
bulabilirsiniz.
Bizim kuşağımız Joan Baez ezgileriyle büyüdü. Onun büyüleyici sesinden “we shall overcome” dizeleri döküldüğünde, göğüs kafesimizde bir kuşun kanat çırptığını hissederdik. Açıkçası 1970’lerde “üstesinden gelmemize” çok az kaldığına inanıyorduk. Olmadı, üstesinden gelemedik. Fakat bu “bir gün” üstesinden gelemeyeceğimiz anlamına gelmiyor. Yeter ki mücadelemize devam edelim, yeter ki sol mememizin altındaki cevahiri karartmayalım.
Mücadelemizi politik,
ekonomik/akademik-demokratik ve ideolojik kulvarlardan yürütüyoruz, fakat genellikle
ideolojik mücadelenin üvey evlat
muamelesi gördüğünü de itiraf etmeliyiz. Egemen sınıfların ideolojisi karşısında, yaşamın
her alanında emeğin ideolojisini koymakta çoğu kez yetersiz kalıyoruz. Hatta
zaman zaman özellikle sağlık alanında egemen sınıfların ideolojisinin etkisi
altında kalabiliyor, aldanabiliyoruz. Küresel Sağlık Gözlemi, sağlık alanında egemen sınıfların
ideolojisine ve politikalarına karşı, emeğin ideolojisini ve politikalarını
koyma çabaları içinde özel bir yere sahiptir.
Küresel Sağlık Gözlemi, 2000’li yılların başlarında
dünyanın çeşitli ülkelerinden sağlık eylemcileri ve bilim insanlarının, Dünya
Sağlık Örgütü’nün 1980’lerden itibaren adım adım emperyalizmin güdümüne girmesi
ve Dünya Bankası ve Uluslararası Para Fonu politikalarının “sağlık ayağı” olarak davranmaya
başlamasına bir yanıt olarak ortaya koyduğu bir girişimdir. İlk Alternatif Dünya Sağlık Raporu 2005
yılında yayınlanmış, daha sonra 2008 ve 2011 yıllarında yayınlanan ikinci ve
üçüncü Rapor’ları içinde bulunduğumuz yılın sonuna yetişen dördüncü rapor
izlemiştir.
Raporlar esas olarak beş kuruluşun
koordinatörlüğünde hazırlanmaktadır: People’sHealth Movement (Halkların Sağlık Hareketi), ALAMES (Latin Amerika Toplumcu Tıp Birliği), Health Action International (Uluslararası
Sağlık Eylemi), Third World Network (Üçüncü
Dünya Ağı) ve Medact. Dünyanın hemen her
köşesinde sağlık alanında yaşanan gelişmeleri yakından izleyen ve kendileri
bizzat sağlık hakkı mücadelelerinin içinde (çoğu kez merkezinde) yer alan bu
kuruluşlar, Raporlarında yalnızca egemen sınıfların sağlık politikalarını
sorgulamakla yetinmiyor, aynı zamanda daha adil, daha eşit ve daha insancıl bir
toplum için sağlık politikaları üretmeye çalışıyorlar.
Küresel Sağlık Gözlemi 4, ağırlığını kapitalist-emperyalist
sistemin 2008 krizini emekçilerin sırtına yükleme gayretinin bir sonucu olarak,
başta Avrupa ülkeleri olmak üzere dünyanın dört bir yanında sağlık ve sosyal
hizmetlerde kamu payının azaltılmasının sonuçlarına ayırmış. Dünyanın diğer
ucunda, Latin Amerika’da ise emekçiler geçtiğimiz onyıllarda elde ettikleri kazanımları
sağlamlaştırmaya çalışıyorlar. Küba’dan Latin Amerika’ya yayılan toplumcu
sağlık anlayışı, kıtada topluma dayalı bir sağlık hizmeti için mücadelenin
motor gücünü oluşturuyor. Rapor bu gelişmelere de geniş yer veriyor.
Raporun dikkati çeken diğer bir yönü,
sağlığın toplumsal belirleyicileri anlayışının geçen raporlara göre daha
merkezi bir yere oturması. Sağlık için esas olarak tıbbi hizmetlerin ve tıbbi
teknolojinin değil, insanların yaşam ve çalışma koşullarının iyileştirilmesi ve
insanların kendi sorunlarını çözebilmek için “güçlendirilmesi” talebi daha gür
bir sesle vurgulanıyor. Kapitalist yaşam tarzına karşı, komünal bir yaşam alternatifinin altını çizen rapor, eşitlik
olmadan sağlığın mümkün olamayacağına dikkat çekiyor.
Küresel Sağlık Gözlemi 4, yalnızca sağlıkçıların değil,
“emekçi” kimliği ve “aydın” kimliği taşıyan herkesin mutlaka okuması ve üzerine
düşünmesi gereken bir rapor. Dahası, raporun bir “eylem kılavuzu” olarak görülmesi
ve sağlık hakkı mücadelesi için ideolojik bir silah olarak kullanılması
gerekiyor. Baez’le başladık, Baez’le bitirelim:
Üstesinden geleceğiz, üstesinden
geleceğiz, bir gün üstesinden geleceğiz.
Ah, kalbimin derinliklerinde,
inanıyorum ki, bir gün üstesinden geleceğiz.
El ele yürüyeceğiz, el ele
yürüyeceğiz, bir gün el ele yürüyeceğiz.
Ah, kalbimin derinliklerinde,
inanıyorum ki, bir gün üstesinden geleceğiz.
Hepimiz özgür olacağız, hepimiz özgür
olacağız, bir gün hepimiz özgür olacağız
Ah, kalbimin derinliklerinde,
inanıyorum ki, bir gün üstesinden geleceğiz.
Akif Akalın
RAPORUN GİRİŞ BÖLÜMÜNÜN TERCÜMESİ
Şimdi dördüncü baskısı yayınlanan Küresel Sağlık Gözlemi (KSG - Global
Health Watch), geniş kesimlerce sağlık üzerine alternatif bir söylem için son
söz olarak algılanıyor. KSG, özenli analizleri, alternatif önerileri, mücadele
ve değişim öykülerini, sağlık üzerine eylemler ve politikalara yaklaşım
tarzımızın radikal bir dönüşümü için çalışmakta zorunlu olan güçlü bir iddia
sunmak üzere bütünleştiriyor. KSG 2003 yılında dünyanın her yerinden eylemciler
ve akademisyenler tarafından işbirlikli bir çaba olarak kuruldu ve sağlık
üzerine mevcut politikaları sorgulamak ve alternatifler önermek üzere
tasarlandı. Küresel Sağlık Gözlemi 4 beş sivil toplum örgütü tarafından
koordine edildi – Halkların Sağlık Hareketi (People’s Health Movement), ALAMES
(Latin Amerika Toplumcu Tıp Birliği), Uluslararası Sağlık Eylemi (Health Action
International), Üçüncü Dünya Ağı (Third World Network) ve Medact.
Küresel Sağlık Gözlemi 4, 2005, 2008
ve 2011 yıllarında yayınlanan önceki ciltler gibi sağlık üzerine etkili çağdaş
sorunların analizini sunmaktadır. KSG politika analizi teknik konularda
tartışmalar sunmakta ve mevcut küresel süreçler üzerine perspektifler
vermektedir. KSG kendisini “sağlık sektörüyle” sınırlamamakta, sorgulamasını
insanların sağlıklı yaşayabilmelerini ve tatminkar yaşam sürdürebilmelerini
belirleyen bütün alanlara genişletmektedir. İçeriklerden geniş bir okur
yelpazesinin – eylemciler, akademisyenler, kalkınma ajansları ve politika
yapıcılar – yararlanabileceğini umuyoruz. Küresel Sağlık Gözlemi 4 bilgi ve
analiz sunmaktadır, fakat aynı zamanda taraf tutmaktadır. Sunduğumuz analiz ve
alternatifler daha adil, daha eşit ve daha insancıl bir toplum vizyonunda
şekillenmektedir. Kapsadığımız öykülerin çoğu değişimin olabileceği umudunu
esinlendirmektedir ve dünyanın birçok bölgesinde gerçekten gerçekleşmektedir.
Küresel Sağlık Gözlemi 4’ün içeriği,
daha önceki baskılarda olduğu gibi birbirine bağlı beş bölüme ayrılmıştır.
“Küresel politik ve ekonomik yapı” bölümü, mevcut küresel güç ilişkileri ve
ekonomik yönetişim yapısında sağlığı etkileyen kararlar ve seçimlere yer
vermektedir. “Sağlık sistemleri: mevcut sorunlar ve tartışmalar” bölümü uygun
derler çıkartmak ve somut eylemler önermek için dünyanın farklı bölgelerindeki
sağlık sistemleri üzerine tartışmalara göz atmaktadır. Üçüncü bölüm olan
“Sağlık bakımının ötesinde”, sağlığın çoklu sosyal ve yapısal belirleyicilerini
ele almaktadır. “Gözlem” bölümü küresel sağlık üzerinde önemli etkisi olan
küresel süreçler ve kurumları sorgulamaktadır. Son bölüm dünyanın farklı
bölgelerinden eylem ve direniş öykülerini öne çıkartmaktadır.
Küresel politik ve ekonomik yapı
Bölüm neoliberal küreselleşmenin
nasıl ve neden bir küresel sağlık krizi ürettiğini sorgulayarak başlamaktadır.
Bölüm neoliberal küreselleşmenin 40 yıllık öyküsünü izlemekte, neoliberalizmin
üç evresini (yapısal uyum, malileştirme ve sertleşme) tanımlamakta ve bu
evrelerin sağlığı nasıl etkilediğini incelemektedir. Bölüm daha sonra
neoliberalizmin ortodoksisine muhalif veya countervailing güçlere göz atmakta ve sağlık
eylemcilerinin destekleyebileceği veya izleyebileceği bir dizi politika
seçeneğini ve politik stratejileri tartışmaktadır.
Bölüm aynı zamanda kamusal hizmetleri
savunma gereksiniminin açık bir anımsatıcısı olarak kriz-sonrası Avrupa’dan
kanıtlar sunmaktadır. Tam bu bağlantıda, Avrupa’da ekonomik kriz milyonlarca
insanın geçim kaynaklarını aşındırırken, eğitim, sağlık ve altyapı
hizmetlerinde kamusal yatırımlar saldırı altındadır.
Bölüm Latin Amerika bölgesinde
çeşitli “ilerici” hükumetlerin işbaşına gelmesinin (ki uzun erimli küresel
tepkileri olabilecektir) dönüşümün yeni bir evresine işaret ettiğini ileri
sürmektedir. Her ülkede farklı güç grupları ortaya çıkarak, yeni çelişkiler ve
gerilimleri arttırmıştır. Buna paralel olarak sosyal haklar ve yurttaşlığa
dayalı yeni “refah devleti” biçimleri ortaya çıkmaya başlamıştır. Toplumsal
eşitsizlikleri ve “toplumsal olarak faydalı olanın” ne olduğunu tanımlamanın
yeni yolları da ortaya çıkmaktadır. Bu bağlamda komünal sosyalizmin yeni
biçimlerine doğru yönelen yeni bir paradigma olarak “iyi yaşamak” (living well
– vivir bien) düşüncesinin yükselişi dikkat çekicidir.
“Arap Baharı’ndan Sonra” kısmı, 2011
yılında büyük Arap liderlerin etkileyici düşüşü sonrasını incelemektedir.
Bölgedeki ayaklanma, ekonomik yoksunluk ve politik bunalıma karşı devrimci bir
sürecin bir parçasıydı. Bölgede dönüşüm için mücadele şimdi, küresel sermaye
tarafından sosyal devlet ve sosyal hizmetler üzerine yenilenmiş bir saldırısına
karşı durmaya zorlanmaktadır.
Sağlık sistemleri: mevcut sorunlar ve tartışmalar
“Herkese Sağlık Güvencesi - HSG”
(Universal Health Coverage) kısmı, mevcut kamusal sistemlerin nasıl gerçekten
herkesi kapsayabileceğini incelemektedir. Kısım kamusal sistemlerin yurttaşlar
tarafından yeniden talep edilmesi, halkın çıkarları doğrultusunda reform
yapılması ve hesap verir hale getirilmesi gerektiğini savunmaktadır. Halk
hareketleri ve örgütlerinin HSG adına özgün bir söylem tarafından
meşrulaştırılan mevcut akımdan yitirecek çok şeyi vardır. Tarihsel olarak dünya
ölçeğinde sağlık bakımı sistemleri, emeğin daha iyi yaşam koşulları için
savaşımı tarafından ya kapitalist sistemin kendisini dönüştürmesi yoluyla, ya
da egemen sınıflardan daha iyi koşulların kopartılması yoluyla
şekillendirilmiştir. Adil ve eşitlikçi bir sağlık sistemi için savaşım,
kapsamlı haklar ve güç için daha geniş bir mücadelenin parçası olmak
zorundadır. Bu mücadeleyi ileriye taşımak için bugünkü baskın HSG yorumunun –
kamusal sistemleri zayıflatmak ve özel kar amacı – anlaşılması ve sorgulanması
gerekir.
Birleşik Krallığın Ulusal Sağlık
Hizmeti’ndeki (USH) reformlar üzerine olan kısım, USH’nin nasıl çeşitli
demokrasi ve profesyonel liderlik başarısızlıkları yoluyla “Ulusal Sağlık
Bakımı Pazarı”na değişimini mümkün kıldığını tanımlamakta ve USH’nin düşüşünün
etkileri üzerine yorumlar yapmaktadır. USH’ne yönelik tehdidin ölçeği (Birleşik
Krallık hükumetinin USH’ne son verilmesinde demokratik rızaya başvurmaması ve
kamuoyunu yanlış bilgilendirme eğilimiyle birleşerek), profesyonel muhalefetin
yalnızca uygun değil aynı zamanda acilen gerekli olduğu bir durumda olduğumuzu
düşündürmektedir.
Latin Amerika ülkeleri 1970’lerin
ortalarında Şili’de sağlık ve sosyal güvenlik reformlarıyla başlayan, Pinochet
diktatörlüğü altında yürütülen HSG’ni teşvik etmek için tasarlanmış çeşitli
“deneylere” ev sahipliği yapmıştır. Bu eğilim 1990’lar boyunca kıtadaki birçok
ülkede neoliberal reformlar dalgasıyla devam etmiştir. Reformların en meşhuru,
diğer ülkelere başarılı bir model olarak tavsiye edilen 1993 Kolombiya
reformudur. Kolombiya sağlık sisteminin aşikar çöküşüyle, Kolombiya reformunun
yerini Meksika sağlık reformu ve bu reformun “Halkçı Sağlık Sigorta Programı”
(Seguro Popular) almıştır.
Brezilya’nın birinci basamak bakım
hizmetlerinin bütün ülkeyi kapsayacak şekilde hızla yaygınlaştırılmasındaki ve
sağlık konseyleri aracılığıyla bir sosyal katılım modeline öncülük etmekteki
başarıları, mevcut sorunlar bağlamında tartışılmaktadır. Kısım, Brezilya’da
ülkenin birleşik evrensel sağlık sistemini (SUS), egemen sağlık bakımı sunumu
biçimi yapacak olan reformların tam olarak yürürlüğe girmesini önleyen yapısal
engellerin üstesinden gelme gereği üzerine irdelemeler yapmaktadır.
Güney Afrika’ya ilişkin kısım,
ülkenin herkese kapsamlı sağlık hizmeti hakkı veren, vergilerle finanse edilen
bir sistemi yürürlüğe koyma taahhüdünü tartışmaktadır. Güney Afrika deneyimi,
geniş özel sağlık sektörlerine sahip düşük ve orta gelirli diğer ülkeler (DOGÜ)
için değerli dersler sunabilir.
Tunus üzerine tartışma, ülkenin Tunus
devriminin temelini oluşturan sosyal adalet ve eşitlik değerleriyle belirlenen
mevcut durumuna göz atmaktadır.
Toplum sağlığı emekçileri (TSE)
birinci basamak sağlık bakımı (BBSB) ilkelerine dayalı orijinal evrensel sağlık
sistemi vizyonunun önemli bir bileşeniydi. Ancak, geçen otuz yılda TSE
programları bürokratikleştirildi ve ilk dönemlerindeki sosyal seferberlik
maksatlı odağını yitirdi. TSE üzerine olan kısım dört ülkeden (Brezilya,
Hindistan, İran ve Güney Afrika) son deneyimlere göz atmakta ve bunların bir
dizi ortak yön sergilediklerini ileri sürmektedir. Bunların en önemlisi sağlığın
sosyal ve çevresel belirleyicileri üzerine sektörler-arası eyleme göreli zayıf
odaklanma ve düzenlemelerdir. Bu kısım TSE programlarının sağlık ekibinin
hizmet sunduğu toplumun beklentilerine ve gerçeğine göre sağlık bakımını
şekillendirmeye nasıl katkıda bulunabileceğini tartışmaktadır.
Yakınlardaki bazı ilerlemelere rağmen
ana mortalitesi ve morbiditesi düzeyleri kabul edilemez ölçüde yüksek kalmaya
devam etmektedir ve ülkeler arasında ve ülkeler içinde büyük eşitsizlikler
vardır. “Ana mortalitesi” kısmı Afrika’ya odaklanarak, üreme ve cinsel sağlığa
evrensel erişimin neden hem ana hem de kadın sağlığını iyileştirmeyi amaçlayan
programların köşetaşı olması gerektiğini tartışmaktadır.
“Sağlık emekgücü krizi” kısmı,
kamusal fonlarla desteklenen güçlü bir sağlık emekgücü varlığının nasıl güçlü,
evrensel ve nitelikli sağlık sistemleri için bir ön koşul olduğunu
ayrıntılandırmaktadır. HSG’ne mevcut odaklanma, sağlık emekçilerinin rolünü
halk sağlığı ve bireysel klinik yaklaşımları birleştirerek kapsamlı ve bütüncül
bir tarzda insanların ve toplulukların sağlığına hitap etmekten çok seçici tanı
ve tedavi uygulamaya indirgeme şeklindeki potansiyel tehdidi taşımaktadır.
Kısım, sağlık emekçilerinin rolündeki ekonomik verimlilik kaygıları yönünde
düzenlenen son eğilimleri eleştirel olarak analiz etmektedir.
Bölümün son kısmı şimdiye dek halk
sağlığı söyleminde ihmal edilen “tıbbi gereçler” üzerine odaklanmaktadır. Tıbbi
gereç endüstrisi yeni gereçlerin (ve teknolojilerin) sağlık bakımında nasıl
devrim yaratabileceğini iddia ederken, bu iddiaları inceleyen çok az bağımsız
çalışma vardır. Kısım tıbbi teknolojilerin maliyet-etkililiğine ilişkin daha
iyi kanıtlara dayalı düzenleyici rejimleri savunmaktadır.
Sağlık bakımının ötesinde
“Sosyal koruma zeminleri” kısmı
ana-akım kalkınma söylemine itiraz etmektedir. Kısım, neoliberal politikaların
kışkırttığı “ikili toplumlara” bir son vermeyi ifade eden dönüştürücü bir
ajandayı ve “üretimcilik” (productivism – daha fazla üretimin her zaman iyi
olduğu düşüncesi) ve tamamen büyüme-yönelimli bir ekonomiden uzaklaşmayı
savunmaktadır.
Bulaşıcı olmayan hastalıkların (BOH)
insidans ve prevalansındaki artış, karmaşık bir sorunu ortaya koymaktadır. BOH
üzerine tartışma, ajandanın hastalıklardan ve sıkıntılardan kar elde etmek
isteyen çok güçlü çıkarlar tarafından ele geçirilmemesini sağlama almak için
uyanık olma çağrısı yapmaktadır.
İki vaka çalışması (Hindistan ve
Pasifik Adaları’nda yerleşik) tek tek ve bir arada, karmaşık ve dinamik küresel
gıda ve beslenme krizini sergilemektedir. Vaka çalışmaları “çifte beslenme
yükünü” (yetersiz beslenme ve obezite) ve bu yükün ulusal ve küresel sosyal,
ekonomik ve politik bağlamlarının açık ve acıklı görüngülerini ortadan
kaldırmanın aciliyetinin çıplak bir anımsatıcısı olarak sunulmuştur. Çalışmalar
bu insani krizin, krize yol açan sosyal belirleyicilerle yüzleşilmeden ve
bunlar değiştirilmeksizin ele alınamayacağının gerçeğinin altını çizmektedir.
Bölüm aynı zamanda toplumsal
cinsiyete dayalı şiddet üzerine politika, hukuk ve rehberlerin, kapsamlı bir
sağlık sistemi yanıtı içermesinin zorunlu olduğunu savunmaktadır. Toplumsal
cinsiyete dayalı şiddetin ortadan kaldırılması diğerleri içinde güç ve
egemenlik, kaynaklara ve imtiyazlara erişimle ilişkili toplumsal sorunları ele
alan adımlar dahil, çeşitli düzeylerde eylemler gerektirir.
Sanitasyon krizi DOGÜ’de yoksul
nüfusun büyümesi kentleşmesiyle ve temiz su ve altyapı kıtlığıyla hızla
tırmanıyor. Güçlü uluslararası ajanslar ve hükumet dışı örgütler tarafından
tanımlanan yeni bir strateji olan “Toplum Önderliğinde Toplam Sanitasyon” (TÖTS
– Community Led Total Sanitation) stratejisini tartışıyoruz. Kısım stratejinin
aşağılayıcı olabileceğini ve temel sağlık sorunları ve insan haklarına
yaklaşımda “mağduru suçlamayı” temsil edebileceğini ileri sürmektedir.
Madencilik tehlikelerine maruziyet ve
istenmeyen sağlık sonuçları arasındaki nedensel ilişkiyi gösteren kanıtlar
sanayi savunucuları tarafından inkar ediliyor ve baskılanıyor. Aynı durum
madencilik endüstrisinin yüksek hastalık yüküne muazzam katkıları için de
geçerlidir. “Maden çıkartma sanayileri” kısmı, çeşitli vaka çalışmalarının
incelenmesi üzerinden mevcut küresel yönetişim yapılarının, toplumlar ve maden
şirketleri arasında mevcut muazzam güç dengesizliği karşısında büyük ölçüde
yetersiz olduğunu ileri sürmektedir.
Gözlem
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) üzerine
tartışma, çağdaş ekonomik küreselleşme rejimindeki küresel sağlık krizinin
köklerinde konumlanmıştır. Tartışma sağlık sorunlarını ele alan uluslararası
kuruluşları basitçe sıralamanın ötesine geçen bir küresel (sağlık) yönetişimi
kuramını savunmaktadır. Genişletilmiş bir küresel yönetişim kuramının aynı
zamanda emperyalizmi ve büyük-güç saldırganlığını tanıması gerektiği ileri
sürülmektedir. Ulus devlet ve ulusarüstü şirketler arasındaki tarihsel
rekabetin yönetişimin asıl ajanı olduğu kabul edilmelidir. Yönetişim,
uluslarüstü kapitalist sınıf, çeşitlilik gösteren ulusal orta sınıflar ve hem
perifer, hem de metropollerdeki daha dağınık, dışlanmış sınıflar arasında
ortaya çıkan sınıf ilişkileri içinde kavramsallaştırılmalıdır. Kısım DSÖ’nün
sürekli baskı altında nasıl tamamıyla teknik bir role gerilediğini ve küresel
sağlık krizini karakterize eden politik ve ekonomik dinamiklerle etkin bir
şekilde angaje olmaktan geri çekildiğini tanımlamaktadır.
Hükumet dışı örgütler (HDÖ) değişen
küresel güç ilişkilerine uyum sağlamakta dikkati çeker şekilde esnek
olmuşlardır. HDÖ’in bugün oynadığı rolü analiz eden HDÖ İçin Yeni Bir ‘İş
Modeli’ başlıklı analiz, HDÖ’in etkinliklerine ilişkin oldukça keskin bir
şekilde tanımlanmaya başlayan bazı “kırmızı çizgileri” tanımlamaktadır.
Kısım, bugün birçok HDÖ’e,
gerçekçilik talep ederek, ütopyacı düşünmeyi hor gören mevcut egemen söylem
olan “pragmatizmin” rehberlik ettiğini ileri sürmektedir. Bunun sonucu, HDÖ’ler
gittikçe artan ölçüde donör bağışlarına bağımlı hale gelirken, donörler
tarafından belirlenen ajanda tarafından teslim alınıyorlar.
Kamusal politika yapıcılık küresel
düzeyde, yalnızca kendi yönetim kurulu üyelerine hesap veren özel aktörler
tarafından etkileniyor. Farklı özel aktörler arasındaki açık bağlantıyı
gösteren birikmiş kanıtları tartışıyoruz: özel vakıflar, danışmanlık ve
muhasebe firmaları, özel endüstri ve küresel kamu-özel ortaklıkları. Bu
karmaşık bağlantının kamu politikasını yoldan çıkartmaktaki kesin rolünün
sistematik olarak incelenmesi gerektiği savunuluyor.
Ticaretle İlişkili Fikri Mülkiyet
Hakları (TİFMH) anlaşması bütün ülkelerde fikri mülkiyeti (FM) koruyan tasaları
uyumlandırdı ve bu nedenle DOGÜ’leri ülkeleri içindeki koşullardan bağımsız
olarak ilaçlar üzerinde patentlere izin vermeye zorladı. Ancak birçok DOGÜ’nin
ısrarıyla TİFMH anlaşması, DOGÜ’lerde güçlü bir patent rejiminin istenmeyen
etkisini hafifletmek üzere tasarlanmış bir dizi “sağlık tedbiri” kapsadı.
“TİFMH Anlaşması: Tutulmayan Sözlerin 20 Yılı” üzerine tartışma, TİFMH
anlaşmasındaki “sağlık tedbirlerinin” kullanılması deneyimlerini ele almakta ve
ilaçlara erişim önünde engel olarak davranan küresel ticaret ortamında ortaya
çıkan bir dizi eğilimleri incelemektedir.
Haiti kolera salgınının analizi,
donör ülkelerde popüler salgın bilincinin, 2010 Ocak depreminden etkilenen
mültecilerin kötü durumunu merkezine alan uydurulmuş anlatılara dayandığını
ileri sürmektedir. Anlatı yalnızca yanlış yönlendirici olmakla kalmayıp,
salgının içinde geliştiği politik bağlamı da kaçırmaktadır. Bunun yerine
Haiti’nin öyküsünün ve mevcut kötü durumun ülkenin politik sisteminin ve
ekonomisinin emperyalist komşusu tarafından nasıl altının oyulduğu bağlamında
ilkesel olarak değerlendirilmesi gerekir.
Kanıtlar aynı zamanda Dünya
Bankası’nın Uluslararası Finans Şirketi’nin (UFŞ), kendisine ait Afrika’da
Sağlık inisiyatifi aracılığıyla, Banka’nın herkese, eşit sağlık güvencesine
liderlik etme taahhüdünün tersine etkinliklerde bulunduğunu göstermek için
sunulmuştur. İnisiyatif hedeflediği düzeyde yatırımı harekete geçirmekte
başarısız olurken, odağına yoksulları almaması kaygı vericidir. İnisiyatifin
orta-vadeli değerlendirmesine Banka’nın yanıtında, eleştirilere karşı yeniden
güven verecek, UFŞ’nin samimiyetle yoksul yanlısı, kanıta-dayalı bir yaklaşıma
sahip olduğuna ilişkin bir şey yoktur.
Son olarak, klinik çalışmaların
(deneylerin) denizaşırı DOGÜ’lere kaçırılması eğiliminin artmasını analiz
ettik. Kısımda sunulan vaka çalışmaları, klinik deneylerin havale edildiği
deniz aşırı ülkeleri tercihteki yaygın eğilimleri yansıtmaktadır: yumuşak başlı
klinik deney denekleri havuzu oluşturan zayıf düzenleyici sistemler ve yatkın
toplumlar. Meydana gelen bariz hak ve etik ihlalleri çok uluslu farmasötik
şirketler, ülke içi düzenleyici ajanslar, klinik deneyleri yürüten yumuşak
başlı hekimler ve Kuzey’deki düzenleyici ajanslar arasında bir bağlantıyı
yansıtmaktadır.
Direniş, eylemler ve değişim
Bu bölümdeki üç kısım geçen on yılda
önemli sosyal ve politik değişimlere tanık olunan Latin Amerika ülkelerindeki
değişen dinamikleri anlatmaktadır. Bolivya’da “iyi yaşamak” (vivir bien)
kavramı, geçmişin sömürgeci ve neoliberal mirasının sökülüp atılmasına katkıda
bulunmaktadır. El Salvador, 2009 yılında bir “sol” hükumetin işbaşına
gelmesinden sonra gerçekleştirilen başarıların geriye döndürülememesini sağlama
almak için zorlu bir sürece girişmektedir. Venezuela emperyalist ABD
hükumetinin ve ABD’nin ülke içindeki bağlaşıklarının (oligarşi, özel medya,
Katolik Kilisesi hiyerarşisi, neo-faşist grupların liderlik ettiği politik
partiler vb) saldırılarıyla karşı karşıyadır. Üç ülke, her birinin kendi
yöntemiyle sorunlarla başa çıkmaya çalıştığı ve neolibaral çerçeveyi reddettiği
farklı türden deneyimleri temsil etmektedir. Bu mücadele sağlık sektöründe de,
yerleşik neoliberal düşünceler sorgulanarak ve yerlerine “komüniter”
yaklaşımlar konarak devam etmektedir.
Bölgedeki diğer iki ülke (Kolombiya
ve Peru) üzerine analiz, bir kontrastı temsil etmektedir. Bu ülkelerin ikisinde
de neoliberal egemenliğe karşı halk hareketleriyle meydan okunmaktadır. İki
kısım bu mücadelenin sağlık sistemi reformuna karşı mücadelelerde nasıl aşikar
olduğunu anlatmaktadır.
Küresel ekonomik krizin Avrupa’nın
geniş bir bölümünde insanların yaşamları üzerine derin bir etkisi vardır. Bu
bölümde kıtanın geniş kesimlerine yayılmaya başlayan protesto ve direniş
hareketleri dalgalarını betimlemeye devam ediyoruz. Bunlar “Troyka” (Avrupa
Komisyonu, Uluslararası Para Fonu ve Avrupa Merkez Bankası) ve aynı zamanda
yeni bir ticaret anlaşması (Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı veya
TTYO) üzerine AB – ABD görüşmeleri tarafından dayatılan tedbir paketlerini
hedefliyor. Bağlantılı bir vaka çalışması Halkidiki öyküsünü anlatıyor
(Yunanistan’da bir maden projesine karşı protestoda kolektif olarak ayaklanan
bir topluluk).
Bu bölümde aynı zamanda
Hindistan’daki Gıda Hakkı (GH) kampanyasına odaklanıyoruz. Bu yıllar boyunca GH
kampanyası, tarım işçileri sendikaları, kadın hakları grupları, Dalit
(Hindistan’da dışlanmış bir toplum kesimi) hakları grupları, tek başına yaşayan
kadın ağları, çocuk hakları örgütleri, inşaat işçileriyle, göçmen işçilerle,
evsiz topluluklarla çalışan örgütleri vb dahil, ülke içinde farklı grupları
temsil eden geniş ağlara genişlemiştir. Bu gruplar “herkesin aç kalmamanın
temel bir hakları olduğu ve temel hakların devlet tarafından garanti altına
alınması yükümlülüğünün olması” inancıyla bir araya gelmişlerdir.
Son olarak bölüm Avusturalya’da
Aborijinler tarafından kontrol edilen sağlık hizmetlerinin öyküsünü öne
çıkartmaktadır. Bu hareket Aborijinal toplumun sağlık için mücadelede angaje
olabildiği kilit araçlardan biri olmuştur. Bu mücadele, sağlığın sosyal
belirleyicilerine hitap eden eylemlerle, sağlık hizmetlerine erişim için
kolektif eylemleri birleştirmektedir.
Değişim için ortak bir anlatıya doğru
Tek bir cildin dünyanın farklı
parçalarındaki geniş bir yelpazeye yayılan sağlığa ilişkin sorunları
kapsayamayacağını kabul ediyoruz. Her topluluk, ülke, bölge ve kıtanın, her
biri ele alınması gereken kendi özgünlükleri vardır. Ancak Küresel Sağlık
Gözlemi 4’ün içeriklerinin okurları değişim için ne gerektiği, işlerin nasıl
farklı yapılabileceği ve insanların değişimi gerçekleştirmenin merkezinde nasıl
yer alabilecekleri üzerine daha somut düşünmek üzere uyaracağını umuyoruz. Her
şeyin ötesinde bu cilt, ortak bir anlatının gelişmesine yönelik “devam eden bir
çalışma” olup, eşitlik ve adalet vizyonu taşımakta ve mevcut küresel sağlık
krizinin taleplerinin acilliği düşüncesini aşılamaktadır. Bu kitapta araştırılan düşüncelerin çoğu
Küresel Sağlık Gözlemi web sitesinde daha da ayrıntılandırılmıştır (www.ghwatch.org). Okurları web sitesini ziyaret
etmeye ve kendi perspektifleriyle katkıda bulunmaya ve geliştirmek istediğimiz
bu anlatıyı zenginleştirmeye davet ediyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder