Kübalı bilim
insanları geçen hafta prostat kanserine karşı aşı geliştirme çalışmalarının üçüncü evreye
ulaştığını açıkladı. Çalışmaların ilk iki evresinde elde edilen yüreklendirici
sonuçlar, çalışmaların geleceğine ilişkin umut veriyor. İlk iki evrede
hastalığın ilerlemesinin durdurulması ve hatta geriletilmesi gibi sonuçlar elde
edilmişti. Yedi dozda yapılan aşı sonrası vücutta antikorlar oluşuyor. Geliştirilen aşı insanlarda prostat kanseri
oluşmasını önlemeyecek fakat prostat kanserli hastaların yaşam kalitesini
iyileştirecek. Üçüncü evre çalışmalar 400 kadar hasta ile yürütülecek ve 5 yıl
kadar sürmesi bekleniyor.
Neden Küba?
Günümüzde Küba, oldukça
mütevazi bir ulusal geliri olan küçük bir ada ülkesi olmasına karşın biyoteknoloji
alanında dünyanın en zengin ülkeleriyle yarışır hale gelmiştir. Dünya Bankası
Küba’nın 1990’lı yıllarda kendi ilaç gereksiniminin yüzde 80’ini karşılayacak
kapasiteye sahip olduğunu ve bu alanda yılda 100 milyon dolarlık ihracat
gerçekleştirdiğini belirtmiştir. Bu rakam 2005 yılında 300 milyon dolara
ulaşmıştır. Küba üzerindeki on yıllardır süren Amerikan ambargosunun gevşetilme
girişimlerinde dahi Küba’nın biyoteknoloji alanındaki başarılarından daha fazla
yararlanma kaygısı bulunduğu ifade edilmiştir.
Küba’nın
biyoteknoloji alanındaki atılımı 1981 yılında bu alandaki kuruluşların
katılımıyla bir Biyolojik Cephe oluşturulmasına dayanır. Daha sonra çoğu Havana
orijinli bu kuruluşlara diğer eyaletlerde de açılan yenileri eklenmiş ve çok
güçlü bir ağ oluşturulmuştur. Tarımda, özellikle şekerkamışı, patates, tütün,
muz ve narenciye ürünlerinde hastalıklara karşı daha dirençli ürünlerin
yetiştirilmesi ve veterinerlik ilaçları üzerine elde edilen başarıları tıp ve
eczacılık alanındaki başarılar (özellikle interferon alanında) izlemiştir. Küba’nın Biyoteknoloji Kutbu’nda 30’dan fazla
kurum ve kuruluş, 15 binin üzerinde emekçi, yaklaşık 2 bin araştırmacı yer
almakta ve halen 150’den fazla proje yürütülmektedir.
Küba’nın biyoteknoloji alanındaki amiral gemisi Genetik Mühendisliği ve Biyoteknoloji Merkezi’dir (GMTM). 550 kadar bilim insanının görev aldığı merkez esas olarak aşı ve ilaç geliştirme çalışmaları ile bitkisel moleküler biyoloji alanında etkinlik göstermektedir. Aşı bölümünde genetik mühendisliği teknikleri kullanılarak yeni formüller geliştirilmektedir. Finlay Enstitüsü ile birlikte difteri, tetanos, boğmaca, hepatit B ve tip B hemofilus influenzaya karşı pentavalan bir aşı geliştirmeyi başarmıştır.
Günümüzde Küba’nın
biyoteknoloji alanındaki başarıları arasında en önemli yeri geliştirdiği aşılar
almaktadır. Küba tarafından geliştirilen rekombinant hepatit B aşısı 2001
yılında Dünya Sağlık Örgütü tarafından uluslararası kullanım için onaylanmış
olup, halen 30’dan fazla ülkede kullanılmaktadır. Yine Küba tarafından
geliştirilen Vamengoc-BC aşısı, B tipi menenjite karşı geliştirilmiş ilk etkin
aşıdır. Kanser aşısı konusunda büyük
ilerlemeler kaydeden Küba, biyoteknoloji alanında “yenilik” dendiğinde akla ilk
gelen ülke haline gelmiştir. Dahası, Küba’nın güvenlik ve araştırma
standartlarının ABD Federal İlaç İdaresi ve Avrupa Birliği standartlarına eşit
olduğu veya bunları aştığı kabul edilmektedir.
Başarının sırrı sosyalizm
Debra Evenson’a
göre Küba biyoteknoloji endüstrisinin ayırt edici özellikleri, bilimsel
kurumlar arasında yüksek düzeyde bütünleşme ve işbirliği ile temel bilim
araştırmalarından elde edilen bulguları tıbba aktarmaya vurgusu (translational
research) ve kurumlar arasında araştırmadan ürünün hizmete sunulmasına kadar
bütün süreçleri koordine etmesidir. Bu özellikleri diğer ülkelerde kapitalist
bir rekabet ortamında çalışan şirketlerde görebilmek olanaksızdır. Küba’da
üretimin amacı kar olmadığından araştırma kurumları içinde ve arasında bilgi
paylaşımı en yüksek düzeyde gerçekleşmekte ve bu durum Küba’ya bu alanda büyük
bir üstünlük sağlamaktadır. Sermaye egemenliği altındaki ülkelerde ise amaç kar
olduğundan bilgi paylaşımı oldukça sınırlıdır.
Küba’nın bu
üstünlüğünü bir örnekle göstermek mümkündür: Küba tarafından geliştirilen
dünyanın ilk sentetik antijen aşısı olan Hemofilus influenza tip B aşısı, 5
ayrı kurumun işbirliğinin ürünüdür. Bu kurumların ve bu kurumlarda görevli
bilim insanlarının hiçbirinin bu aşının geliştirilmesinden “özel” bir çıkarları
olmadığından ve kurumların ve bilim insanlarının tek amacı topluma hizmet
olduğundan kurumlar ve bilim insanları bilgilerini hiçbir kapitalist ülkede
görülmeyecek cömertlikle paylaşmışlar ve aşının geliştirilmesine katkıda
bulunmuşlardır.
Küba
biyoteknoloji endüstrisinin diğer bir ayırt edici yönü, özellikle dünyanın yoksul
halkları için ucuz ürünler geliştirmeye öncelik vermesidir. Kar amaçlı üretim
yapan hiçbir kapitalist şirketin cesaret edemeyeceği bu yaklaşım, Küba’nın
sermayenin yeterince ilgilenmediği kolera veya tifo gibi sağlık sorunlarına daha
fazla eğilmesini sağlamaktır. Sermaye egemenliğindeki ülkelerde biyoteknoloji
endüstrisi “pazar-yönelimli” bir yaklaşımla hareket ederken, Küba biyoteknoloji
endüstrisinin yaklaşımı “gereksinim-yönelimli”dir.
Sermayenin bu
tutumu uygulamada, sermaye egemenliği altındaki ülkelerde biyoteknoloji
şirketlerinin araştırma-geliştirme yatırımlarının yüzde 90’ının, dünya
nüfusunun yalnızca yüzde 10’unu (bu şirketlerin ürünlerini satın alma gücü
olanlar) etkileyen hastalıkların tedavisine ayırmalarında kendisini
göstermektedir. Küba’da ise bu oranlar tersine çevrilerek, araştırma ve
geliştirme etkinlikleri toplumun gereksinimlerine hitap edecek şekilde örgütlenmiştir.
Küba biyoteknoloji
alanında uluslararası işbirliğine önem vermektedir. Kanada ve İngiltere ile
ortak çalışmalar yaparken, Cezayir, Brezilya, Hindistan, Malezya, Meksika,
Güney Afrika, Tunus, Venezuela ve Çin gibi birçok ülkeyle ortak projeler
yürütmektedir.
Akif Akalın
Kaynaklar
Evenson, D.
(2007). Cuba’s Biotechnology Revolution. MEDICC Review, 9(1): 8 – 10.
Rodríguez León,
N. (2010). Cuban Biotechnology: An Industry of Excellence. Excelencias
magazines. Sayı: 10.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder