Tıp tarihi
“ilkel” toplumlarda dini liderlerin aynı zamanda iyileştirici olarak işlev
gördüklerini anlatır. “İlahi” güçleriyle fiziksel ve spritüal iyileştiricilik
yapan dini liderler, bu işlevlerini tıp bir “meslek” halini alana kadar
sürdürmüşlerdir.
Tıbbın
“meslekleşmesi”, toplum içinde iyileştiricilerin geçimlerini sadece
iyileştiricilik yaparak sağlayabildikleri “sınıflı toplum” aşamasında
gerçekleşmiştir. Kadim Babil, Mısır ve Yunan uygarlıklarında inanç tıbbının
egemenliğinin devam etmesine rağmen, hekimlik dini liderlikten ayrılmaya
başlamıştır.
Yunanistan’da
günümüzden 2.500 yıl kadar önce inanç tıbbı yerini hastalıkları doğaüstü güçler
yerine “doğal” süreçlerle açıklayan Hipokratik tıbba bırakmıştır. Bu gelişme
tıbbın dinden kopuşunun başlangıcını temsil eder.
Tıbbın dinden
kopması ve bilimsel esaslara oturması oldukça uzun ve sancılı bir süreçtir ve
on dokuzuncu yüzyıla kadar sürmüştür. Ortaçağ karanlığında kilisenin tahakkümü
altına giren tıp, ancak “Aydınlanma Döneminde” dinden tam olarak kopabilmiştir.
Tıbbın dinin
tahakkümünden kurtulmasında Fransız Devrimi çok önemlidir. Fransız Devrimini
gerçekleştiren burjuvazi bilimsel tıbbın önünü açmış, “laik” tıbbın
kurumsallaşmasını sağlamıştır. Foucault “Kliniğin Doğuşu” kitabında bu süreci
çok detaylı bir biçimde sunmaktadır.
Burjuvazinin
“ilericiliği” oldukça kısa sürmüş, işçi sınıfının 1871 Paris Komünü ile
burjuvazi için bir tehdit olduğunu ortaya koymasıyla hızla gericileşmeye ve
dini yedeğine almaya başlamıştır. Ancak işçi sınıfı burjuvazinin toplumsal
yaşamı ve tıbbı yeniden dinin tahakkümüne terk etmesine izin vermemiş,
toplumsal yaşamda bilimin ve teknolojinin egemenliğini korumuştur.
Yirminci
yüzyılın büyük bir bölümünde dünyanın üçte birine egemen olan işçi sınıfı,
bilimsel tıbbın gelişiminin güvencesi olmuştur. Yüzyılın sonlarına doğru
emperyalizmin emeğe açtığı savaşta sosyalizmin çözülmesi ve işçi sınıfı
hareketinin gerilemesiyle birlikte toplumsal yaşamda ve tıpta gericilik hortlamaya
başlamıştır.
Yirmi birinci
yüzyılda tıpta gericilik kendisini “alternatif tıp” şemsiyesi altında toplanan
çok sayıda uygulamada göstermiştir. Dünyanın çeşitli coğrafyalarında bilimsel
tıbba “alternatif” oldukları iddiasıyla birçok spritüal akım ortaya çıkmış ve
yaygınlaşmaya başlamıştır.
Onlarca farklı
isim altında etkinlik gösteren “alternatif” spritüal akımlar esas olarak Ivan
Illich tarafından 1970’li yıllarda oluşturulmuş fakat bu yıllarda ilerici
güçler tarafından mahkum edilmiş bir kavramsal çerçeveyi paylaşmaktadır.
Illich başta
ABD’de olmak üzere gelişmiş kapitalist ülkelerde uygulanan biyomedikal modeli
eleştirmekte, bu modelin insanı bir makine gibi görürken, yaşamı
“tıpsallaştırdığını” ve bireyleri güçsüzleştirerek bağımlı hale getirdiğini öne
sürmektedir. Bu eleştirilerinde son derece haklı olmasına karşın, bu sorunların
kaynağının tıbbı ticarileştiren kapitalist sistem olduğunu göremeyen Illich,
“sanayileşmeyi” suçlamaktadır.
Bu bağlamda
çözümü sanayileşmekten vazgeçmekte gören Illich, sosyalist ülkelerde sağlık
hizmetlerinin sosyalleştirilmesinin bireyleri tıbba daha da “bağımlı” hale
getirdiğini iddia etmekte, tıbbın hekimlerin tekelinden kurtarılarak, isteyen
herkesin iyileştiricilik yapabilmesini savunmakta, sağlıkta kolektif
sorumluluğun yerini “bireysel” sorumluluğun alması gerektiğini söylemektedir.
Teknolojik
determinizm çerçevesinde sorunların kaynağını teknolojide gören Illich,
teknoloji odaklı bilimsel tıbbın insanlara faydadan çok zarar verdiğine
inanmaktadır. Ancak bu noktada atı arabanın önüne koşan Illich, teknolojinin
egemen sınıflar tarafından belirlendiğini görememekte, aksine tıbbı
teknolojinin biçimlendirdiğini savunmaktadır.
Günümüzde
“bilimsel tıbba” saldıran gericiliğin tezleri Illich’in çizdiği çerçeveye
oturmaktadır. Kapitalist toplumlarda egemen olan biyomedikal yaklaşım
eleştirisini öne çıkartan “alternatif” tıp, çözümü tıbbın sosyalleştirilmesinde
değil, aksine “bireyselleştirilmesinde” görmektedir.
ABD’de birçok “saygın”
üniversitede (örneğin Harvard) “Sağlıkta ve Tıpta Din ve Spritüalite” kürsüleri bölümleri hatta enstitüleri
açılmıştır. 2012 yılından beri her yıl “Tıp ve Din” konulu konferanslar
düzenlenmekte, tıp müfredatına din ve spritüal tıp dersleri sokulması
hedeflenmektedir. Ne yazık ki bazı eyaletlerde amaçlarına ulaşmakta önemli yol
kat etmişlerdir. ABD hükumeti de sağlıkta “kolektif” çözümler önermek yerine sağlığı
“bireyin” sorumluluğu olarak gören bu hareketleri teşvik etmektedir.
Türkiye dünyada
gelişen tıpta gericilik kervanına AKP hükumetiyle katılmıştır. Toplumsal yaşamı
liberal ideolojisi ve ekonomik politikası doğrultusunda gericileştiren AKP
hükumeti, toplumsal yaşamın önemli bir parçası olan tıbbı da yeniden dini
esaslara oturtma gayretindedir. Diğer bir liberal parti olan HDP’nin de
geçtiğimiz yıllarda “Çarpıtılmış Sağlık” başlığı ile benzer sağlık politikaları
önermesi tesadüf değildir.
Geçtiğimiz yıl
çıkarttığı “alternatif” tıp yönetmeliği ile Illich’in önerdiği gibi bilimsel
tıp eğitimi almayanların da sağlık hizmeti sunabilmelerinin önünü açan, tıpta
gericiliğe yasal zemin oluşturan AKP, başta tıp fakülteleri olmak üzere
bilimsel tıp kurumlarını mali ve idari kıskacı altında boğarken, “alternatif” tıbbı
teşvik etmektedir.
Bu hafta soL
Portal’da Uludağ Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde müfredata “Tedavide Moral
Değerler ve Motivasyon” dersi konduğu yayınlanmıştı. Geçen yıl da Dışkapı
Eğitim ve Araştırma Hastanesi’nde doktorlara seccade ve peygamberin yaşamını
anlatan kitap dağıtıldığını, hasta odalarına kıbleyi gösteren pusula konulduğunu
öğrenmiştik.
Bunlar AKP
hükumetinin tıbbı liberal ideolojisi ve ekonomik politikası çerçevesinde gericileştirmesinin
yalınızca basına yansımış görüngüleridir. Bu politikalar ne yazık ki tıp
camiasında hak ettiği tepkiyi görmemektedir. Üniversitelerde tıp fakültesi
öğrencilerine “bilim dışı” hurafeler öğretilirken sesini çıkartmayan “bilim
insanlarımız”, hekimlik mesleğinin iğdiş edilmesini basın açıklamalarıyla
geçiştiren “meslek örgütlerimiz” ve “sendikalarımız” var.
Tıpta ve
sağlıkta gericiliğe karşı güçlü bir savunma hattı oluşturmak ve gericiliğe
karşı bilimi savunmak günümüzün en önemli görevlerinden biridir. Hipokrat
döneminden başlayan ve 2.500 yıl süren tıbbı dinin tahakkümünden kurtarma
mücadelesinin kazanımları terk edilmemeli, toplum sağlığı şarlatanlara
bırakılmamalıdır.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder