Sokrates Litsios’un bu makalesi “Sağlığın
Küresel Boyutlarını Anlamak” başlıklı kitabın ikinci bölümüdür. Geçmişi
bilmeyenin bugünü anlayamayacağı ve yarını kuramayacağından hareketle “toplumcu
tıp” açısından çok önemli olduğunu düşündüğümüz makaleyi, okurlarımız için orijinalde
olmayan, eklediğimiz dipnotlarda sunduğumuz materyallerle zenginleştirmeye
çalıştık. Okurlarımızın çalışmanın konusu olan “sıtma eradikasyonu” yerine
kolayca kanser veya obezite gibi “güncel” sağlık sorunlarını koyabileceğini ve
sorunlara “toplumcu yaklaşımı” tartışabileceğini düşünüyoruz.
GİRİŞ
Diğer sektörlerin sağlıkta kalkınmaya
katkılarını sağlama ihtiyacı gibi, daha iyi sağlığın sosyoekonomik kalkınmadaki
rolü uzun zamandır tartışılmaktadır. Ancak aşağıda gösterildiği gibi halk
sağlığı tarihi boyunca sağlığı iyileştirmenin insanları sefaletten kurtarmanın
anahtarı olduğuna inananlarla, bunun tam tersini, insanların daha iyi sağlığa
sahip olabilmeleri için önce ekonomik ve sosyal olarak daha varlıklı olmaya
gereksinimleri olduğunu iddia edenler arasında hatırı sayılır bir gerilim
vardır (1).
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) 1948’de
kurulduğunda toplum sağlığı dünyasını bölen bu yüz yıllık tartışmayı miras
almıştır. Bu durum hastalıkları kontrol altına almanın insani kalkınma için
olumlu bir güç olacağına sıkı inançla iş gören örgütün, çeşitli hastalıkları
kontrol altına alma arayışlarını önlememiştir. Sıtma kontrolünü takiben nüfus
patlamasının sunduğu kanıtlar dahi 1956 yılında küresel sıtma eradikasyonu
kampanyasının başlamasını önlememiştir. Ancak geçmişteki çekişmelere rağmen
DSÖ’nün ajandasına küresel eradikasyon kampanyalarının egemen olduğu 1950’ler
ve 60’lar boyunca sıtma kontrolü/eradikasyonunun sosyoekonomik kalkınma üzerine
etkisinin titiz bir hesabına yönelik hiçbir çaba harcanmadı.
Çeşitli yerlerde sağlık
programlarının sosyoekonomik etkisinin değerlendirilmesine daha çok dikkat
verilmesi çağrıları oldu fakat bunları nadiren önemli saha çalışmaları izledi.
Daha açıklayıcısı, politika yapıcılar kendi lehlerine olmayan düşünceleri karar
verilmiş politikalara güven tehlikeye düşmesin diye baskıladılar. Bu nedenle
DSÖ sıtma eradikasyonuna yönelik kararlara karşı çıkanları nadiren ciddiye
aldı. Bu bağlamda sıtma eradikasyonu ve benzeri politikaların beklenen
sonuçları verip vermediğini yargılamak için daha ileri kanıtlardan
yararlanılmaksızın izlenmiş olması şaşırtıcı değildir.
Bu uzun sağlam olmayan kanıt ve zayıf
değerlendirme öyküsü nedeniyle sağlık, yoksulluk ve kalkınma konusu bugün 50
yıl öncekinde olduğundan daha iyi anlaşılamamaktadır. DSÖ konu üzerine
istikrarla odaklanmayı sürdürmek yerine büyük ölçüde dış baskılara ve mali
sorunlara bir tepki olarak konunun gelip gitmesine izin vermiştir. Konu şimdi
tekrar DSÖ’nün ajandasındadır. Bu kez gelecek onyıllarda ciddi, derinlemesine
değerlendirmenin yapılacağı umulabilir. Böyle bir değerlendirme çerçevesinin
hiçbir ideolojik konumla veya karşı görüşlere kapalı merkezi bürokrasi
tarafından güdülenmemesi gerekir. İncelenen değerlendirme ölçütlerinin
genişletilmesi için çatışan düşünceler kullanılmalıdır, böylece zaman içinde
toplanan kanıtlar farklılıkları çözecektir. Kısaca gerçekte yanlış olabilecek
inanışlara tutunmak yerine deneyimlerden öğrenme zamanıdır.
BAZI TARİHSEL DEĞERLENDİRMELER
Chadwick ve Saniter Hareket (Litsios, 2005)
Edwin Chadwick 1830’larda
İngiltere’nin saniter hareketini başlatan kişi olarak bilinir. Chadwick bunu
etkin drenaj ve kanalizasyonunun hastalıkları azaltacağı inancıyla yapmıştır;
sıradan İngilizlerin sağlığını iyileştirmek daha az yoksulluk anlamına gelecek,
daha az yoksulluk Yoksulluk Vergileri’nin azalması anlamına gelecektir.
Yoksulluk Yasası Komisyonu’nun sekreteri olarak motivasyonu büyük ölçüde
ekonomiktir.
Chadwick İngiltere’nin emekçi
sınıfının yaşamının saniter koşulları üzerine ünlü çalışması sırasında İskoç
hekim William P. Allison’a “pisliksiz yoksulluğun mu yoksa yoksulluksuz
pisliğin mi hummanın oluşmasında veya yayılmasında daha etkili olduğunu” sorar.
Allison şöyle yanıtlar: İskoçya’da “pisliksiz yoksulluk yok fakat yoksulluksuz
pisliğe çok örneğimiz var”. Deneyimlerine göre “humma ne aynı tesisteki yoksul
olmayan aileleri tutar, ne de bunlar arasında işsizler, kısmen işi olanlar,
sakatlar ve yoksullar arasında olduğu kadar hızlı ve kesin olarak yayılır”.
Gerçekte:
İnsanların en
yoksullarının durumu ve alışkanlıkları ile yoksullukları nedeniyle
kaynaklarının azalması şimdiki gibi sürdükçe… çeşitli zararlıların ortadan
kaldırılması kesinlikle etkisiz olacaktır.
Allison tartışmayı tersine
çevirmişti. Saniter etkinlikten herhangi bir fayda sağlanabilmesinden önce
yoksulluğu azaltmak için daha fazla devlet harcaması gerekliydi.
Chadwick’in emekçi sınıfın saniter
koşulları raporunda kullandığı materyali toplaması birkaç yıl aldı. Rapor büyük
ölçüde İngiltere’deki sağlık memurlarından edinilen ifadelerden oluşuyordu.
Allison’ın konuya ilişkin görüşlerini kabul etmek doğrudan saniter reformla
elde edilecek ekonomik faydaya inancının altını oyuyordu. Chadwick raporunda Allison’ın
görüşlerini açıkça kullanmamayı seçti (2).
Hermann Biggs ve Uluslararası Kızıl Haç (Litsios, 2005)
Yaklaşık bir asır sonra Amerika’nın
önde gelen halk sağlığı uzmanı Hermann Biggs’in 1919’da Uluslarararı Kızıl
Haç’ın (UKH) kuruluşu için Fransa – Cannes’da örgütlenen bir toplantıda UKH
çalışmalarının “genel amacı ve kapsamı” üzerine hazırladığı konuşma şunları
içeriyordu:
·
Hastalıkların
prevalansı, saniter olmayan koşullar ve erken ölüm hızları hemen hemen evrensel
olarak ve birbirinden ayrılmaz bir şekilde yoksullukla ve cehaletle bağlı
olduğundan ve ve bu koşullar birbirleriyle karşılıklı bağımlı olduğundan,
UKH’ın… aynı zamanda toprağın
üretkenliği ve emeğin üretkenliğini arttırabilmek için özellikle mesleki alanda
eğitimi teşvik isteyen ve ekonomik koşulları iyileştirmek isteyen daha az ileri
ülkeler arasında yardım ve doğrudan tedbirler başlatmalıdır.
·
UKH
beslenme ve toprak kirliliği dahil halk sağlığı ve sanitasyon üzerine bilgi
toplamak, analiz etmek, yayınlamak ve dağıtmak üzere bir büro oluşturmalıdır.
UKH aynı zamanda toprağın işlenmesi, tarımsal mekanizasyon ve benzer konularda
da aynı şekilde bilgi toplamalı ve dağıtmalıdır ve en çok gereksinimi olan
ülkelerde demonstrasyonlar örgütlemeli ve yürütmelidir.
Biggs eşine şöyle yazmıştır:
Çok çalışıyoruz ve
sanırım çok iyi sonuçlar alıyoruz… Planımızın ilk taslağı gerçekte benim. Plan
dünya halklarına sağlık ve eşit fırsat vermeye yardımcı olmak için büyük bir
uluslararası hayırsever örgüt sunuyor. Belki çok geniş ve çok ütopik diye Cannes’da
reddedecekler.
Biggs haklıydı; çok daha azaltılmış
bir program benimsendi ve fon elde etmenin güçlüğü anlaşıldığında ortaya çıkan
örgüt (Kızıl Haç Toplulukları Ligi) çoğunlukla uluslararası sağlık eğitimi
örgütü olarak performans gösterdi.
Emperyalistler Arası İkinci Paylaşım Savaşı Öncesi Bölünmüş Sıtma Bilimi
Dünyası (Litsios, 1997)
Emperyalistler Arası Birinci Paylaşım
Savaşı’nı takiben uluslararası sağlık alanında bir şeyler yapma güdüsü
Milletler Ligi’nin Sağlık Örgütü’nün kurulmasına yol açtı. Örgüt daha sonra bu
dönemde (1923) Avrupa’da sıtmanın önemine binaen bir Sıtma Komisyonu kurdu.
Ronald Ross’un 1898 yılında sıtma
geçişinde sivrisineklerin rolünü keşfetmiş olmasına rağmen, Komisyon’un birçok
üyesi sıtmanın kontrol edilmesinden önce sosyoekonomik kalkınmanın
gerekliliğine ikna olmuştu. Bu görüşün önde gelen savunucusu kariyerinin ilk
yıllarında Ross’la hasım olan C. Price James’di. James Ross’un keşfinin
değerini sorgulayarak, 1927’de şöyle dedi:
Parazitin sivrisinek
döngüsü keşfedildiğinde, hemen hemen herkes tek bir basit yöntemin bütün sıtma
bölgelerinde uygulanabileceğine inandı. O zamandan beri 30 yıl geçti ve hala
böyle bir yöntem aranıyor.
Kuşkusuz Panama kanalında sıtmayı
ortadan kaldıran sivrisinek mücadelesi yöntemleriydi fakat maliyeti çok büyük
olmuştu ve herhangi bir ülkenin karşılayabileceğinin üzerindeydi. Dünyanın
çeşitli yerlerinde sıtma varlığının karları azalttığı çok sayıda plantasyonda elde
edilen başarının karşılığı ortalama bir kırsal toplum tarafından ödenemezdi.
Hiçbir “basit yöntemin” olmaması
nedeniyle James’e göre sıtma savaşının “doğru yöntemi” şöyle olmalıydı:
… birincil olarak
insanların ekonomik refahını iyileştirmeyi amaçlayan tarım planlarının
uygulanması… buna eşlik eden hastalıkta yeterli tıbbi bakım, teknik ve ilk
öğretim, barınma, su temini, korumada basit saniter tedbirler ve genel refah
için ilerici düzenlemeler.
Rockefeller Vakfı’nın önde gelen
sıtma uzmanlarından ve sivrisinek mücadelesi savunucularından Lewis Hachett James’in
görüşlerine karşı çıktı:
… en azından sıtmanın
nedenleri kurbanların cehaleti ve yoksulluğundan bağımsızdır ve ayrı olarak ele
alınabilir. Sıtma yükünden kurtulmanın refah ve bilgi getirmeye yardımcı
olacağına inanmak, yüksek yaşam ve eğitim standardının malarya eradikasyonundan
önce gelmek zorunda olmasına inanmaktan daha kolaydır.
Çin’in Emperyalistler Arası İkinci Paylaşım Savaşı Sonrası Kırsal Yeniden
Yapılanma Programı (Litsios, 2005)
Birkaç yıl sonra farklı bir durumda
(Çin) aynı örgütler (Lig’in Sağlık Komitesi ve Rockefeller Vakfı) kendilerini
kırsal sağlık altyapısının eksiklerini geliştirmek üzere Çin’e yardım için
mücadele eder buldular. Lig tarafından kilit danışman Andrija Stampar ve Vakıf
tarafından danışman başkan yardımcısı Selskar Gunn’du.
Bu kez iki örgütün görüşü farklı
değildi. Her ikisi de “Çin kırsalının eğitimsel, sosyal ve ekonomik
standartlarını yükseltmekte” işbirliği yaptı. Program 1937 yılında Japonya’nın
Çin’i işgaliyle kesintiye uğradı. Ancak bu sürede egemen güçlerin yapmayı
reddettiği yaygın toprak reformunun başarının ön koşulu olduğu açıklık kazandı.
Gunn 1937 yılında Bandoeng’de Lig
tarafından yapılan kırsal hijyen toplantısının raporunun girişini bu deneyime
dayandırdı:
- Kesin olan bir şey var… kırsal
toplumların ekonomik ve kültürel düzeyleri yükseltilmedikçe, iyileştirici
ve önleyici tedbirler almanın başarı getirme umudu olamayacaktır
- Bu sorun (toprak reformu) ihmal
edilirse kırsal yeniden yapılandırma programları yalnızca büyük ölçüde
gecikmeyecek, aynı zamanda kalıcı da olamayacaktır
Stampar Çin ve daha önceki Yugoslavya
deneyimlerini 1938 yılında Harvard’da verdiği bir derste bir araya getirmiştir
(3):
- Başarılı sağlık çalışması yaşam
standardının tolere edilebilir bir düzeyin altında düştüğü alanlarda
olanaksızdır. Başkaları tarafından sömürülme duygusu gibi sosyal
sıkıntıların ortadan kaldırılması çok önemlidir. Sosyal ve sağlık
hizmetlerinin başarısı insanların işbirliğine bağlıdır. Bu işbirliği ancak
geleceğe umutla bakan insanlar tarafından ve en azından kabul edilebilir bir
sosyal düzende sağlanabilir.
- Kırsal alanların sosyal
hastalıkları kötü barınma koşulları, sosyal hastalıklar ve yetersiz
beslenme gibi büyük ölçüde tıbbi türden sosyal sorunlarla ilişkilidir ve
bunların sosyal koşullarla ilişkisi kurulmadan yeterince anlaşılamaz
- Başarılı bir sağlık çalışması
ancak kısal yaşamın iyileştirilmesi için diğer etkinliklerle
ilişkilendirildiğinde mümkündür. Bu doğal olarak insanların başarılı bir
işbirliğine ve toplumsal işlere özgürce katılımına bağlıdır. Bir kırsal
sağlık emekçisi bu nedenle sosyal, politik ve ekonomik barışın teşvikçisi
olmak zorundadır. Bu etmenler kısal sağlık çalışmasının başarısının
şartlarıdır.
Gunn 1944 yılında öldü ve
Stampar’ı yeni kurulan Dünya Sağlık Örgütü’ne Emperyalistler Arası İkinci Emperyalistler
Arası Paylaşım Savaşı öncesi kırsal sağlık ve kalkınma deneyimlerini tek başına
getirmek zorunda bıraktı.
Emperyalistler Arası İkinci Paylaşım Savaşı Sonrası Sıtma
Kontrolü ve Kırsal Kalkınma (Litsios, 1997)
Bu dönemde sıtma dünyada
kırsal toplulukları etkileyen en önemli sorundu. Bu nedenle Selskar Gunn
yukarıda bahsedilen 1938 Bandoeng konferansına sunduğu raporun girişinde
şunları yazmaya tereddüt etmedi:
En çok etkili olduğu
alanlarda sıtma diğer sosyal yardım etkinliklerinin gelişiminde önemli bir
engel oluşturmaktadır ve sıklıkla diğer çalışma türleri olanaklı hale gelmeden
önce kontrol edilmelidir.
Aynı zamanda şunu ekledi:
“Sıtma bir sağlık sorunu ve sosyal bir sorundur; eşzamanlı olarak bu iki yönden
saldırılması gerekir”.
Rockefeller Vakfı’nın
kıdemli sıtma uzmanı Paul Russel liderliğindeki Bandoeng konferansında bu yargı
yalnızca “sağlık” boyutuyla sınırlandırılmıştır:
Sıtmanın önemli sosyal ve
sağlık sorunu olduğu alanlarda sağlık yönetimi kaynakları, diğer halk sağlığı
etkinliklerinin kısıtlanmasını gerektirse dahi, sıtma önemini yitirene kadar
esas olarak sıtmanın kontrolüne yöneltilmelidir.
Evet, sıtma önemli bir
sosyal sorundur, fakat sıtma uzmanları “her iki unsura” (sağlık ve sosyal)
hitap etmek yerine sıtma toplumun iyiliğini engellemeyecek düzeylere indirilene
kadar sağlık yöneticilerinin asıl işinin hastalığı kontrol etmek, gerekli
kaynakları güçlendirmek olduğuna inanıyorlardı.
Aynı zamanda sıtma
uzmanları sıtma kontrolünün diğer halk sağlığı etkinliklerine giriş kapısı
olarak hizmet edebileceğini de iddia ettiler. Hackett Arnavutluk’ta aynı
zamanda sıtma saha yöneticilerinin Rockefeller Vakfı tarafından sağlanan kış
eğitimi ve eğitim bağışlarıyla “sağlık memuru haline getirilerken”, sıtma
istasyonlarının nasıl “genel sağlık koruma programları olan” sağlık
merkezlerine dönüştürüldüğünü örnek verdi.
Sıtma taşıyan anofellerin
yaşam döngüsüne müdahale eden DDT’nin gelişinden önce sıtma uzmanlarının sıtma
kontrolü için kullandıkları araçlar çok pahalıydı. Fakat önemli sıtma
taşıyıcıların biyolojisine ilişkin yeterli bilgi edinilmişti. Buna göre
köylüler kendileri sivrisineklerin üremesini kontrol etmek için basit tedbirler
alabilirlerdi. Bu tedbirler “doğal yöntemlerdi” ve her sivrisinek türü için iki
temel kritik etmeni kontrol araçlarından oluşuyordu: üreme için kullanılan
suyun doğası (durgun veya akarsu olması) ve yumurtaların olgunlaşması için
gölgenin mi, yoksa gün ışığının mı gerekli olduğu.
Bu tür yöntemleri
kullanan deneylerin birkaç başarılı sonucuna rağmen 1940’ların başlarında
DDT’nin gelişi bu tür “doğal” yöntemlere son verdi. Ancak DDT’nin gelişi sıtma
uzmanlarının hemen hastalığın eradikasyonunu sağlamanın makul tek yaklaşım
olduğunu savunmaya itmedi. Küresel bir kampanya başlatılması için 10 yıl daha
geçecekti ve bu on yıl boyunca sıtmayı kontrol altına almanın tarımsal üretimi
arttıracağını göstermek için DSÖ ve Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) bir işbirliği
programı geliştirmek üzere ciddi çaba harcandı.
Emperyalistler Arası İkinci
Paylaşım Savaşı savaşın yoğun olarak cereyan ettiği ülkelerde öylesine ciddi
beslenme yetersizliğine yol açtı ki, 1948’de Birleşmiş Milletler’in Ekonomik ve
Sosyal Konseyi (ECOSOC) uzmanlaşmış ajansları “gıda üretiminde artış sağlayacak
uygun tedbirleri araştırmaya” davet etti. 1947 yılında kurulmuş olan DSÖ Sıtma
Uzmanlar Komitesi “gıda üreten ülkelerde mümkün olduğunca çabuk sıtmaya yönelik
kitlesel saldırı yapılmasını” kabul etti.
DSÖ ve FAO ortaklığıyla
1949’da Paul Russel ve Fred Soper’ın üyeleri olduğu Gıda Üretimi ve Sıtma Kontrolü
Çalışma grubu kuruldu. Daha önce Rockefeller Vakfı’nda görevli olan Soper şimdi
1947 yılı başlarında seçildiği Pan-Amerikan Saniter Büro’nun (PASB)
yöneticisiydi. Çeşitli olasılıklar tartışıldı ve etkin olarak izlendi fakat
birkaç yıl içinde bütün çabalar çöktü. Neden kısmen DSÖ’nün bu yıllarda
Birleşmiş Milletler Teknik Yardım fonlarının garanti edilen yüzdesinin kaybına
bağlı olarak girdiği mali krizdi, fakat çöküşün asıl nedeni FAO’nun DSÖ’nün
katılmaya hazır olduğundan çok daha büyük ölçekte projeler geliştirme arzusuydu
ve daha önemlisi FAO sıtmanın yalnızca geri bıraktırılmış dünyada tarımsal
üretimin iyileştirilmesine hitap edilmesi gerektiren karmaşık bir etmenler
yığınının küçük bir unsuru olduğunu öne sürmesiydi.
Bu karmaşıklığın bir ölçütü
ortak eylem için seçilen ülkelerden biri olan El Salvador’daki Sağlık
Demonstrasyon Alanı’nın tasarımında görülebilir. 1950 sonunda Milton Roemer bu
ülkeyi “sağlık hizmetleri ve ilişkili alanlardaki etkinliklerin”
iyileştirilmesi üzerine program tasarlanmasına yardımcı olmak için ziyaret
etti. Roemer tarım sektörünün altını çizerek, FAO’nun “Alanın ilk
gereksiniminin bir dizi personelin bir yıl kadar çalışmasını gerektirecek bir
Tarım Araştırması’nı tamamlamak olduğuna” karar verdiğini belirtti. Ancak araştırmadan
sonra “yaygın bir eğitim programı” geliştirecek bir konuma gelebileceklerdi.
FAO tarafından öngörülen araştırma kırsal refahın
bütün yönlerine değiniyordu: ormanlaştırma, meralar, aile tarımı, yol
sistemleri, tarımsal pazarlama ve arz tesisleri, elektrik üretim tesisleri ve
tarımsal araştırma. Projenin gerektirdiği uzmanlık, bir orman mühendisi, toprak
kullanımı ve sınıflandırması uzmanı, kırsal sosyolog, ziraat mühendisi, toprak
ve su korunmasında çeşitli uzmanlar, agronom, hayvan yetiştirme uzmanı,
ekonomik entomolog, ziraat kütüphanecisi, tahıl uzmanı ve tarım ekonomistini
içeriyordu.
FAO ile ortak eylem
tartışmasına katılan sıtma uzmanlarının, özellikle FAO’nun sıtma kontrolü
sonrasında 1940’ların sonu ve 1950’lerin başlarında Seylan ve Hindistan’da
tanık olunduğu gibi nüfus patlamasına yol açıp açmayacağını sorgulamaya
başlaması üzerine, hızla “tek başına yol
almanın” daha mantıklı olduğu, bunun işlerini zorlaştırmayacağı sonucuna
vardıkları kolayca tahmin edilebilir. FAO’nun Genel Müdür
Yardımcısı Herbert Broadley 1952 yılında Dünya Sağlık Meclisi’nde açıkça şunu söylemiştir:
“Amacınıza ulaşmakta ne kadar başarılı olursanız, FAO’nun işi o kadar
zorlaşır”.
DDT’nin dramatik başarısı
1940’ların sonunda aile planlaması konusunu öne çıkarttı. Nüfusun tehlikeli bir
şekilde artması birçok halk sağlığı liderinin DSÖ’ne bu alana
girmesi çağrısı yapmasına yol açtı. Ancak Vatikan aile planlamasına çok karşıydı ve İtalya, İrlanda ve
Belçika’nın öncülüğünde ülkelerin DSÖ’nün eyleme geçmesine karşı harekete
geçmesine muhalefet etmelerinde başarılı oldu. Muhalefet çok şiddetliydi ve
1952 yılında nüfus sorununun sağlık boyutunun araştırılması için bir Uzman
Panel kurulmasını dahi önlediler.
DSÖ’nün ilk Genel Müdürü
olan Brock Chisholm’un yardımcısı olan Milton Siegel,1952’de Meclis Uzman
Panel’in kurulup kurulmamasını oya koyma noktasına geldiğinde Chisholm’a geri
çekilmemesini tavsiye etti. Bunun yerine başkanın “kahve molası” vermesinden
sonra Panel’in kurulması ve kurulmamasına ilişkin öneriler geri çekildi ve
mesele kapatıldı. Siegel’e göre bu DSÖ’nün 7 – 9 yıl aile planlaması konusunda
hiçbir şey yapmamasına neden olarak, bu konuda DSÖ’nün önderlik etmesinin daha
uygun olduğunu düşünen Birleşmiş Milletler’in sosyal işler bölümünü bu alanda
eyleme geçmeye zorladı.
KIRSAL SAĞLIK
Stampar bazılarınca
“DSÖ’nün babası” olarak tanımlanır. Bir DSÖ olayı ona kır yoksullarının
sağlığını iyileştirmekte daha geniş bir kalkınma yaklaşımı için belki de son
bir fırsat verdi. Bu 1954 ve 1955’de kırsal sağlık üzerine 2 yıldan fazla süren
Dünya Sağlık Meclisi Teknik Tartışmaları’nda oldu.
1954 yılında hazırladığı
bir arkaplan metninde Stampar okurlarına 1930’ların sonunda Milletler Ligi
uzmanlarının nasıl “kırsal çevrede sağlık standardında herhangi bir gerçek iyileşmenin
başta genel yaşam koşullarının iyileştirilmesine bağlı olması nedeniyle, güçlü
bir şekilde kırsal hijyen sorununun doğal ortamında incelenmesi gerektiğini
düşündüklerini” anımsattı. Ancak izleyen 20 yılda kırsal nüfusun durumu “artan
şekilde kötüleşti”. Paradoksal olarak bu kısmen hastalıktaki dramatik azalmaya
bağlı olarak hızla artan kırsal nüfus nedeniyleydi. Stampar bu gelişmeyi şöyle
açıkladı:
Kırsal nüfus toplumcu
tıbbın ilk meyvelerinden yararlanıyor. Bu ilk adımda duramaz. Toplumcu tıbbın
sorumluluğu devam etmek ve yaşamlarını iyileştirmektir. Toplumcu tıp yaşamları
hastalıklardan kurtarılan insanların açlıktan ölmesine izin veremez (Stampar,
1954).
1954 – 55’de nüfusun
sağlık üzerine etkisi üzerine hiçbir tartışmanın yapılmadığı kırsal sağlığa
ilişkin teknik tartışmalardan Stampar’ın hüsranı tahmin edilebilir. Ancak
tartışmalar “çok-amaçlı bir toplum kalkınması programının ve toplumun genel
iyileşmesi için bütüncül programların en iyi yaklaşım olduğunu” ve “sağlık
konularının toplumsal sosyal yardım hizmetlerinin bir parçası olması
gerektiğini” gösterdi (WHO, 1955).
Küresel Sıtma Eradikasyonu Kampanyası Açılması
İronik bir şekilde 1955
yılında “bütüncül programlar” çağrısı yapan Dünya Sağlık Meclisi (DSM) ile
oldukça vertikal (dikey) küresel sıtma eradikasyonu başlatan Meclis aynı
meclisti. Paul Russel DSÖ tarafından DSM’ni, Fred Soper’in zaten Amerika kıtası
için başlattığı küresel bir program başlatmaya ikna etmek için getirilmişti.
Russel kendisinden çok emin bir şekilde DSÖ’nü “DSÖ ister kabul etsin, ister
etmesin, dünya çapında sıtma eradikasyonunun zaten başladığını” belirterek
tehdit etti. DSÖ bunun “gerisinde kalmamalıydı”.
Kampanya başlatmanın
gerekçesi birkaç varsayıma dayanıyordu; bunlardan en önemlisi DDT’nin uzun süre
kullanımının sivrisinek direncine yol açacağı beklentisiydi. Bu nedenle
Russel’ın dediği gibi “anofel vektörlerin insektiside dirençli hale gelmesinden
önce hastalığın eradike edilmesi” çok önemliydi. İdeal olarak “sistematik
sürveyans ve 4 – 5 veya daha fazla yıl antimalaryal ilaçların kullanımını”
takiben 3 veya 4 yıl sonra DDT ilaçlaması durdurulabilirdi (WHO, 1955).
Kampanya başlar başlamaz
sıtma kontrolünü/eradikasyonunu tarım hedefleriyle veya diğer sağlık dışı
konularla bağlayan bütün düşünceler bir yana atıldı. Yalnızca son 10 – 15 yıl
içinde sıtma kontrolünü ekonomik zeminlerde tartışmak yeniden moda oldu.
1948’deDSÖ kurulduğunda
“eradikasyonun” ne ölçüde akıllarda olduğunu yargılamak çok güçtür. Amerika
kıtasında sıtma dahil hastalıklara karşı kampanyalar geliştirmek için hızla
PASB yöneticisi olan Soper, 1951’de “Venezuela’da sıtmanın eradikasyonunun an
meselesi olduğundan kimsenin şüphesi olmasın” ve “gelecek beş yıl içinde
Amerika kıtasının geri kalanında sıtma eradikasyonunu tahmin etmek güç değil” diyordu.
Bu iddiaya rağmen sıtma asla Venezuela’da eradike edilmedi. Ancak eradikasyonun
başarıldığı ilan edilen ülkeler listesine eklendi!
Venezuela eradikasyon
kampanyasının lideri olan dönemin en önemli sıtma uzmanlarından Arnoldo
Gabaldon 1959’da PASB Yönetim Konseyi’nesıtma eradikasyonunun başarıldığı
alanların listesinin verildiği resmi bir kayıt önerdi. Bu öneri 1960’da DSM
tarafından kabul edildi. Venezuela tarafından önerilen başarı ölçütleri,
1950’de ABD Ulusal Sıtma Cemiyeti tarafından geliştirilmişti. Ancak DSÖ Sıtma
Uzmanlar Komitesi tarafından 1961’de kabul edilen ölçütler farklıydı ve
Venezuela bu ölçütlere uymuyordu. Bu sorunu ele almak yerine “Venezuela
alanlarında” eradikasyon sertifikasyonu “özel durum” olarak kabul edildi ve bu
durum değerlendirmenin 1959 yılında, diğer bir deyişle Sıtma Uzmanlar
Komitesi’den bir yıl önce ve DSÖ’nün üye devletlere bunu bildirmesinden önce
yapılmış olmasıyla meşrulaştırıldı (Litsios, 1998).
Eradikasyonun olanaksız
bir hedef olduğuna inanan sıtma uzmanları vardı. Bunların sesinin duyulmasını
önlemek için 1956’dan Meclis’in küresel kampanyanın sona ermesine karar verdiği
1969 yılına kadar bu uzmanlar DSÖ’ne teknik yardım sağlayan Sıtma Uzmanlar
Komitesi toplantısına katılmak üzere asla seçilmediler. Uzmanlar Komitesi’nde
seslerini duyuramayan muhalifler seslerini duyurmak için örneğin DSÖ bağlamı
dışında toplantılar düzenlemek gibi başka yollar bulmaya zorlandılar.
Potansiyel olarak daha
sorunlu gelişme, Soper’ın DSÖ’nün revize edilmiş eradikasyon yaklaşımının işe
yaramayacağı sonucuna varmasıydı (Litsios, 2000). 1959 başında PASB
yöneticiliğinden emekli olan Soper, “eradikasyonun son aşamasına erişilirken var
olan sorunları tanımlamaya yardımcı olmak” için oynanacak faydalı bir rol olup
olmadığını belirlemek üzere Rockefeller Vakfı danışmanı olarak Asya’ya iki
aylık bir tura çıktı. Ziyareti sırasında Tayvan, Filipinler, Seylan ve
Hindistan’da eradikasyon programlarını inceledi. Burada “teknikte bir değişim”
olduğunu gördü; bu değişikliğin küresel eradikasyon hedefinin başarılmasını
olanaksızlaştırdığına inanıyordu. Değişiklik “rezidüel insektisitlerle
sivrisineklerdeki parazitlere saldırmaktan, hastaların bulunması ve tedavi
edilmesine dayalı insanlardaki plasmodyumlara karşı kampanya açılması”
şeklindeydi. Soper bu değişikliğin “eradikasyon programı üzerine yıkıcı etkisi
olabileceğini” söyledi.
Esas olarak Soper geri
bıraktırılmış ülkelerin hem sıtma riski olan bütün alanları kapsayan ilaçlama
programı, hem de risk altındaki toplumda parazitin durumunu kontrol eden
sürveyans programı geliştirmek için yeterli kaynakları olmadığına inanıyordu. Mevcut
kaynakların bütün bölge sıtmadan temizlenene kadar sürekli olarak alanlara
yoğunlaştırılması gerektiğine inanıyordu. Ona göre sürveyansa dayanmak
yenilginin kabul edilmesi anlamına geliyordu.
1964 sonunda Soper
sorunların düzeltilebileceğini umuyordu. Bu yılın Mayıs ayında şöyle yazdı:
Geleceğe ilişkin pesimist
olmayı reddediyorum… alınan tedbirler sonunda DSÖ’nü Alvarado ve Gonzales’in
kırsal sağlık altyapısı önerisini terk etmeye zorlayacak ve etkili ve doğru
dürüst hizmetler için yeterli teknik ve idari desteği olan daha yüksek düzeyde
özelleşmiş sıtma eradikasyonu çabalarının gelişmesine yol açacaktır.
DSÖ’nün Sıtma
Eradikasyonu Bölümü Müdürü Alvarado 1958 yılında göreve gelmişti. Gonzales 1962
yılında 9. Uzmanlar Komitesi toplantısı için özellikle Afrika’da eradikasyon
programının sürveyans şartlarını yerine getirmek için kırsal sağlık
altyapısının önemini ortaya koyan bir arkaplan çalışması hazırlamıştı.
Eradikasyon programına
muhalif sıtma uzmanlarının seslerinin DSÖ tarafından örgütlenen toplantılara
erişmesi engellenirken, Soper kendisini kampanyayı başlatmış olması ve şimdi
DSÖ’nün benimsediği yaklaşıma karşı olması nedeniyle sıkıntılı bir konumda
buldu. Fikirlerinin programa muhalif olanlar tarafından kullanılması riskini
almak yerine eleştirilerini burada yer verilen günlüklerinden notlarla sınırlı
tuttu. Sonuçlardan biri küresel kampanyanın muhtemelen beklenenden uzun
sürmesiydi.
1960’ların ikinci
yarısında DSM tartışmalarında eradikasyon kampanyasına son verilmesini isteyen
sesler egemen olmaya başladığında DSÖ kampanyayla elde edilen sosyoekonomik
faydaları değerlendirmek için 2 yıllık bir çalışmayla bunu erteledi. Çalışma 9
ülkede yürütüldü: Küba, Batı Malezya, Nikaragua, Nijer, Doğu Pakistan, Suriye,
Tayland ve Venezuela. 4 tür sosyal ve ekonomik fayda tanımlandı:
·
Çalışan
nüfusun hacim ve niteliğinde artış
·
Koruma
için özendirmede artış
·
Nüfusun
modern teknoloji ve değişimi daha kabul eder hale getirilmesi
·
Bütün
ekonomik kalkınmada, özellikle tarımsal kalkınmada, topraklandırma, madencilik
ve ormancılık programlarında önemli yararlı etkiler
Ancak “gerekli ekonomik
araştırmaların yokluğu nedeniyle bu sonuçları nicelleştirmek çok güçtü”. Grup
DSÖ’nün bu tür çalışmalar için “bu yönde kesintisiz çaba göstermesini” istedi.
Sıtma mücadelesi etkinliklerinden elde edilen sosyoekonomik faydaların değerlendirmesinin
“henüz geliştirilmemiş olan uygun bir yöntembilim gerektirdiği” kabul edildi
(WHO, 1974). Bu faydaların “sahada araştırılması ve uygun değerlendirme
yöntemlerinin geliştirilmesi gerekiyordu” (WHO, 1979). Ancak sıtma kontrolü
yöntemleri geniş alanda sivrisinek mücadelesi tedbirlerinden bireysel önleyici
ve tedavi edici yöntemlere değiştiğinden, sıtma kontrolünün sosyoekonomik
faydalarını değerlendirme çağrıları kayboldu, yalnızca aşağıda tartışıldığı
gibi son on yılda yeniden canlandı.
BİRİNCİL SAĞLIK BAKIMI (Litsios, 2002; 2004)
Sıtma eradikasyonunun
başarılamayacağı giderek daha bariz hale gelirken, öncelik yeniden kırsal
sağlık hizmetlerinin nasıl geliştirileceği sorusuna döndü. 1967 yılında zamanın
DSÖ Genel Başkanı Dr. Marcolino Candau DSÖ’nün “geri bıraktırılmış ülkelere
asgari ulusal sağlık hizmetlerini dahi kurmakta veya güçlendirmekte yardımda
hayal kırıklığı yaratacak şekilde çok az yol alabildiğini” belirtti. “Ancak son
tahlilde pratik olarak Örgüt’ün etkinliklerinin başarısı bu hizmetlerin
etkinliğine bağlıydı” (WHO, 1967). 1968 yılında Candau yine temel asgari
hizmetlerin öneminin altını çizdi ve önleyici ve iyileştirici hizmetlerin
geliştirilmesine bütüncül bir yaklaşımı olan kapsamlı bir sağlık planı çağrısı
yaptı.
1971 Ocak’ında Yönetim Kurulu temel
sağlık hizmetlerinin geliştirilmesini teşvik yöntemleri konusunu sonraki
örgütsel çalışma konusu olarak seçti. Bu çalışmayı kolaylaştırmak için DSÖ
sekreterliği 1972 yılında Kurul’un isteğiyle bir arkaplan dokuman hazırladı.
Dokümanın sunumunda 1973 Temmuz’unda Genel Başkanlık görevini Candau’dan alan
Halfdan Mahler “insanların temel sağlık taleplerini karşılamak için dünyada
yeterli mali ve entelektüel kaynaklar bulunduğunu” belirtti ve “bu tatminkar
olmayan durumu iyileştirmek üzere dünya ölçeğinde saldırgan bir eylem planı
gereksinimi olduğunu” söyledi.
1973 Ocak oturumu için hazırlanan
Kurul raporu geniş kapsamlı ve hizmet edilen toplumun değişken gereksinimlerini
karşılamaya muktedir bir sağlık hizmeti yapısı geliştirmek için hiçbir basit
veya en iyi desen olmadığı sonucuna vardı: “Her ülke kendi konumunu (sorunlar
ve kaynaklar) ele almakta, alternatifleri değerlendirmekte, kendi kaynak
dağıtımı ve önceliklerine karar vermekte ve kendi kararlarını uygulamakta
ulusal yetkinliğe sahip olacaktır” (WHO, official records No. 206).
DSÖ “dünyanın sağlık vicdanı” olarak
hizmet ederek yeni düşüncelerin tartışılabileceği bir forum sağlamanın yanında
“Üye Ülkelerin gitmesi gereken yönü işaret eden bir mekanizma” olmalıdır. Bu
rolü yerine getirmek için DSÖ’nün mevcut kaynakları daha iyi kullanmaya
ihtiyacı vardır ve “büyük getirileri olan … uzun vadede ulusun temel sorunlarla
başa çıkabilme kapasitesiyle sonuçlanması” muhtemel projelere yoğunlaşması
gerekir.
1973 Mayıs’ında 26. Dünya Sağlık Meclisi,
Kurul raporu üzerine uzun bir tartışmadan sonra WHA26.35 sayılı kararı kabul
etti (Temel sağlık hizmetlerinin gelişimini teşvik yöntemleri üzerine örgütsel
çalışma). Bu arada Meclis “bütün toplum tarafından kabul edilen ve
erişilebilen, ülkenin gereksinimlerine ve sosyoekonomik koşullarına uygun,
verili zamanda bir ülkenin sorunlarını karşılamak için gerekli olduğu düşünülen
sağlık teknolojisi düzeyinde” sağlık hizmetlerinin gelişimine yüksek öncelik
verilmesini teyit etti (WHO, 1973 – 1984).
Mahler’in Genel Başkanlık görevini
üstlenmesinden kısa bir süre sonra DSÖ/UNICEF sekreterlikler arası tartışması
“Geri Bıraktırılmış Ülkelerde Toplumların Temel Sağlık Gereksinimlerini
Karşılamak İçin Alternatif Yaklaşımlar” başlıklı bir doküman hazırlanması gerektiğine
karar verdi. “Temel sağlık gereksinimlerini karşılamakta ümitvar yaklaşımları”
ve “yerel sağlık sorunlarını çözmeye yönelik projelerde, sağlıkla ilişkili
kalkınma çabalarında veya diğer ilişkili yöntemlerde sağlık hizmetlerinin
finansmanı ve kontrolüne toplum katılımını” araştırmak için çabalar başlatıldı
(Dorılle, 1973).
Yeni yaklaşım araştırmaları iki
önemli DSÖ yayını ortaya çıkarttı: “Geri
Bıraktırılmış Ülkelerde Toplumların Temel Sağlık Gereksinimlerini Karşılamak
İçin Alternatif Yaklaşımlar” ve “Halkla Sağlık” (Djukanovic ve Mach, 1975). Her
ikisi de 1975 başında yayınlandı. Her ikisi de Hindistan’daki bir topluma
dayalı proje dahil, Çin, Küba, Tanzanya ve Venezuela gibi çeşitli ülkelerdeki
gelişmelerin altını çizdi. Fakat Newell iki ek topluma dayalı projeyi katarak
analizini genişletti.
Her üç topluma dayalı proje
Stampar’ın şüphesiz kalpten onaylayacağı etkinlikleri üstleniyordu. Bir proje
toplumun en yoksul üyeleri için gelir arttırmak üzere keçi ve tavuk
çiftçiliğini içeriyordu. Diğer projede köylülerin ineklerini yitirdiği bir
topluluğa traktör almaları ve derin kuyular açmaları için finans bulmakta
yardım ediliyordu. Üçüncü projede toplum sağlığı teşvikçileri toplum
katalizörleri olarak eğitilerek okume-yazma programları, aile planlaması, kadın
ve erkek kulüplerinin örgütlenmesi, tarımsal iyileştirme, yeni gübrelerin, yeni
ürünlerin ve tohumların uygulanması, tavukçuluk projeleri ve hayvancılığın
iyileştirilmesi gibi iyileştirici tıptan başka alanlarda çalışıyorlardı.
Halkla Sağlık kitabının editörü ve
DSÖ’nün Sağlık Hizmetlerinin Güçlendirilmesi Bölümü Müdürü Dr. Kenneth Newell
bütün bu projelerde gösterilenlere ilişkin heyecanını ifade ederken, özellikle
toplum kalkınmasıyla ilişkili başarılardan coşku duyuyordu. Newell insanların beslenmesi
ve eğitilmeleri için kaynakların verimliliğini iyileştirmek ve su kaynağı sağlanması
ve sıtma kontrolü gibi daha geleneksel halk sağlığı etkinlikleri ve bu
etkinliklerle elde edilen toplumsal sorumluluk, gurur ve onur duygusu gibi
konuları karşılaştırdı. Sağlık alanında insanların güçlüğü, bu daha geniş
kalkınma hedeflerinin kendileri için izlenecek meşru hedefler olarak kabul
edilmesiydi.
27. Dünya Sağlık Meclisi’nde 1974
Temmuz’unda kabul edilen WHA27.44 sayılı karar DSÖ’nü 1975 Ocak’ndaki 55.
Yönetim Kurulu oturumunda DSÖ tarafından “hükümetlere sağlık hizmeti
programlarını önceliği sağlık sunum sisteminin hızlı ve etkin kalkınmasına
vererek ana sağlık hedeflerine yönlendirmelerine yardım etmek için” atılan
adımlar üzerine rapor vermeye çağırdı (WHO, 1973 – 1884). Bu Newell ve Mahler’e
geçen iki yılın çalışmaları üzerine inşa edilmiş kapsamlı bir tarzda birincil
sağlık bakımını (BSB) tanıtma fırsatı sağladı.
Kurula sunulan rapor gerekli olanın
“toplumun sahip olduğu kaynakların sağlık hizmetleri için mevcut kaynaklarla
uyumlandırılmasını” savunuyordu. Bunun gerçekleşmesi için “hizmet sunacakları
bağlama göre tasarlanmış bir dizi çevresel yapılardan” yeni hizmetler inşa eden
“geleneksel sağlık hizmeti anlayışından köklü bir uzaklaşma gerekliydi”. Böylesi
bir tasarım çabasının (a) BSB’nı “toplumun yaşam desenleri etrafında”
şekillendirmesi, (b) yerel nüfusu katması, (c) maliyet sınırlılıkları içinde
kalırken “mevcut toplum kaynaklarına azami dayanmayı” yerleştirmesi, (d) “hem
topluma hem de bireylere bütüncül önleyici, iyileştirici ve teşvik edici
hizmetler” sağlaması, (e) bütün müdahalelerin “sadece etkinlik için basitçe
eğitilmiş emekçi tarafından en periferdeki sağlık hizmeti düzeyinde”
sağlanması, (f) periferin gereksinimlerinin desteklenmesi için tasarlanmış
diğer hizmet basamaklarının sağlanması ve (g) “toplum kalkınmasına katılan
diğer sektörlerin hizmetleriyle tamamen bütünleştirilmiş” olması gerekliydi.
Her ülkenin kendi gereksinimlerine
özgün biçimde yanıt vereceği beklentisiyle dört genel ulusal eylem planı
çizildi:
- Yeni bir birincil sağlık bakımı
dizgesinin geliştirilmesi
- Öncelik birincil sağlık bakımına
verilerek mevcut sağlık hizmetlerinin hızla yaygınlaştırılması
- Mevcut sağlık sistemlerinin
birincil sağlık bakımına birleşik bir yaklaşım kuracak şekilde yeniden
yönlendirilmesi
- Birincil sağlık bakımının
teşviki için devam eden toplum etkinliklerini, özellikle kalkınma
etkinliklerini azami ölçüde kullanmak (WHO, 1975).
Birinci olarak 1975 yılında Dünya
Sağlık Meclisi’ne sunulan rapor, 1976’da Meclis Birincil Sağlık Bakımı ve
Kırsal Kalkınma üzerine bir Sekreterlik raporu düşünülmesini istediğinde daha
iddialı bir yön aldı. 1976 DSM tartışmaları iki konuya birden odaklandı:
“birincil sağlık bakımıyla ve kırsal kalkınmayla ilişkili ulusal sağlık
hizmetlerinin teşviki” ve “birincil sağlık bakımıyla ve kırsal kalkınmayla
ilişkili sağlık teknolojisi”. Kabul edilen karar (WHA29.74) bu arada Genel
Başkan’dan “DSÖ’nün yoksulluğun azaltılması ve yaşam kalitesinin
iyileştirilmesini hedefleyen ulusal kırsal kalkınma planlamasını desteklemekte
diğer ajanslarla birlikte etkin bir ortak olmasını garanti altına almak için
uygun adımları atmasını” istedi. Yüzeysel olarak örgüt Stampar’ın 20 yıl önce
çizdiği konuma geri dönmüş görünüyordu (3). Fakat gerçek bu değildi, bu politik
yönelim asla gerçekleşmedi.
Yeni Genel Başkan Halfdan Mahler’ın
güçlü savunuculuğuna rağmen dünyanın politik ve teknik liderleri belirlenen
yönde hareket etmeye karşı güçlü bir şekilde direndiler. Sözcükler ortadaydı
fakat taahhüt yoktu. Bunu iki epizot sergiler. Birincisi 1976’da kırsal
kalkınma ve birincil sağlık bakımı üzerine Sekreterin DSM’ne sunduğu görüş
belgesi hiç ilgi çekmedi; sunulan konulara ilişkin hiçbir tartışma yapılmadı.
Bunun yerine delegelerin çoğu Meclis’i kendi ülkelerindeki ilerlemeler hakkında
bilgilendirmeyi ve seçtiler ve birincil sağlık bakımı üzerine müstakbel Alma
Ata konferansına desteklerini belirttiler. İkincisi, tartışmaların üç paralel
oturum arasında bölündüğü Alma Ata’da “sağlık ve kalkınmaya” hitap eden oturuma
çok az katılım oldu. Kelimenin tam anlamıyla oturuma katılmayı seçen bir avuç katılımcıya
karşı, diğer oturumları yüzlerce katılımcı izledi. Ancak BSB, 2000 Yılında
Herkese Sağlık’ın başarılmasının “anahtarı”, dünyanın bütün halklarının
ulaşacağı “sosyal ve ekonomik olarak üretken bir yaşama olanak veren sağlık
düzeyi” sosyal bir hedef olarak tanımlandı.
Alma Ata’yı izleyen gelişmeler Alma
Ata Deklarasyonu’nun oy birliğiyle benimsenmesiyle sözümona sergilenen politik iradenin
mevcut olmadığını teyit etti. Birincil sağlık bakımı hızla yerini çok daha dar
bir odağı olan seçimlik birincil sağlık bakımına bıraktı.
DAHA YAKIN GELİŞMELER
Kapsamlı BSB karşısında seçimlik
BSB’nın hızlı yükselişi, Alma Ata’da formüle edilen, sosyoekonomik kazanımları
öne alan değerlendirme çerçevesinden, morbidite, mortalite ve engellilik
azalması gibi daha geleneksel sağlık faydalarına odaklanan değerlendirmeye
geçişle eşzamanlı olarak gerçekleşti. 1980’lerde gerçekleşen bu değişim, dünya
çapında farklı hastalıklar, kronik hastalıklar ve engellilik durumlarının
göreli önemini niceliksel ve bağlamdan bağımsız bir tarzda ölçmeyi amaçlayan
“hastalık yükü” kavramının ortaya çıkışının lehine oldu. Bu durum şüphesiz
neyin “sağlıksızlık” (hastalık) olduğunun biyolojik bir perspektiften listelenmesine
yol açtı. Bu süreçte normal olarak gelişmiş dünya ile ilişkilendirilen tütün
kullanımı, mental hastalıklar gibi durumların dünya çapında önemli olduğu
gösterildi.
Hastalık yükünün daha geniş
listelenmesi ve küresel olarak hesaplanması uluslararası örgütlerin
ilgilendikleri çeşitli halk sağlığı programları arasında güçlü bir rekabete yol
açtı. Bu çabaların çoğu benimsenen “analitik” kriterleri karşılayan rakamları
üretmeye yöneltildi. Bu yaklaşımın birçoklarınca eleştirilmesine rağmen,
üretilen rakamlar yeni bir ekonomist neslinin ilgisini çekti ve bunlar sağlığa
hangi ölçüde yatırım yapmanın ekonomik kalkınmaya katkıda bulunabileceğini
sorusunu araştırmaya başladılar.
2000 Ocak’ında DSÖ, sağlığın küresel
ekonomik kalkınmadaki yerini değerlendirmek için Makroekonomi ve Sağlık
Komisyonu kurdu. Komisyonun raporu 2001 Aralık’ında yayınlandı. Raporun kilit
bulguları şunlardı:
- Sağlığın ekonomik büyümedeki
rolüne büyük ölçüde yetersiz değer verilmiştir.
- Birkaç sağlık sorunu kaçınılabilir
ölümlerin büyük bir oranından sorumludur.
- Diğer sektörlere de yatırımlar
arttırılırsa, yoksulluk daha etkili bir şekilde azaltılacaktır.
- Yoksulların sağlığı üzerinde bir
etki elde edebilmek, küresel kamusal mallara yatırımların arttırılmasını
gerektirecektir.
- Harcamalarda tavsiye edilen
artış büyüktür fakat potansiyel geri dönüş de büyüktür (WHO, 2002)
Sıtma kontrolü yeniden kendisini
sağlığa yatırımın ekonomik zeminlerde meşrulaştırılıp, meşrulaştırılamayacağı
tartışmasının merkezinde buldu. DSÖ Komisyonu’na başkanlık eden Jeffrey Sachs
bu pozisyonun önde gelen savunucusuydu. Argümanları kullanılanların 1950’lerde
kullanılanların çoğunu temsil ediyordu, fakat modern bağlamda argümanlar
eskiden olduklarından daha geçerliydi. Başlangıç olarak hastalık yükü
çalışmaları “sıtmanın en yaygın olduğu yerlerde insan toplumları en az
geliştiği” şeklindeki kadim inanışı sergiledi (Sachs ve Malancy, 2002). Sachs
bir adım ileri giderek “sıtma ile geri kalmışlık arasındaki nedensel
bağlantının genel olarak kabul edilenden çok daha güçlü olduğunu” ileri sürdü.
Eğer durum buysa, sıtma kontrolüne yatırım yapmanın ekonomik faydalar sağlaması
gerekliydi.
Hane düzeyinde, yüksek ölçüde endemik
ülkelerde çocuk ölümlerinin azaltılmasının daha büyük insan sermayesi
gelişimine tercüme edilmesi gerekir. Makroekonomik düzeyde daha az sıtma
riskinin ticaret, turizm ve doğrudan yabancı yatırım üzerine lehte sonuçları
olması gerekir. Sachs daha da ileri giderek “yoksul, sıtmanın yüksek düzeyde
olduğu bölgelerde, özellikle Sahra-altı Afrika’da sıtmayı baskı altına almak,
iyileşen sağlığın ekonomik büyümeyi mahmuzladığı ve gelirlerin arttığı bunun
sonucu insan sağlığının daha fazla yarar gördüğü bir erdemli döngü başlatma
potansiyeli sunar” iddiasında bulunmuştur.
Komisyon’un çalışması hatırı sayılır
bir ilgi çekmiştir ancak herkes Komisyon gibi düşünmemektedir. Bazı eleştiriler
halk sağlığının eski çatışma hatlarını yansıtmaktadır. Sıtma örneğinde olduğu
gibi tekil hastalığa odaklanmak BSB öncesi ve sonrası dönemi karakterize eden
“vertikal yaklaşımı yeniden canlandırmaktadır” (Waitzkin, 2003). En önemlisi,
sağlığa yatırımın ne ölçüde sağlığa hem sağlık hem de ekonomik zeminlerde daha
eşitlikçi kalkınmaya yol açabileceği sorusudur. Çay ve kauçuk plantasyonlarında
sıtmanın kontrol altına alındığı 20. yüzyılın ilk onyıllarında plantasyon
emekçilerinin daha sağlıklı olduğu doğrudur fakat ekonomik fayda plantasyon
sahiplerine gitmiştir; bu yatırım “erdemli döngü” başlatmamıştır.
DSÖ Komisyonu eleştirilerinden
bazıları arasında Komisyonun tavsiyelerinin Alma Ata’da vurgulanan kendi
kaynaklarına dayanma ve toplum katılımı ilkelerinin altını daha fazla oyacağı
ve sürecin “sömürgeciliğin ve emperyalizmin yeni bir versiyonunu” yaratacağı
yönünde hatırı sayılır kaygılar vardır. Gereksinim duyulan ilaçları aşıları
hatta cibinlikleri küresel yatırımcıların ekonomik olarak kabul edebileceği
koşullarda var etmek, “dünyanın yoksullarına önceden hazırlanmış, seçimlik
olarak seçilmiş, pazar ve teknoloji güdümlü dışsal olarak izlenen ve bağımlılık
üreten programların dayatılması” riski oluşturur (Banerji, 2002).
İLERİDEKİ YOL
2000 Eylül’ünde Birleşmiş Milletler
Binyıl Buluşması’nda ortaya konan sekiz Binyıl Kalkınma Hedefi’nden dördü
sağlıkla ilgilidir. DSÖ Makrroekonomi Komisyonu’nun çalışmaları şüphesiz bu
hedeflerin elde edilmesinde DSÖ’nün katkısını şekillendirecektir. Ancak tarih
bir rehberse, 2015 yılı gelecek ve bu hedeflerden çok azına ulaşılabilecektir
(eğer herhangi birine ulaşılabilirse). Örneğin DSÖ’nün 1998’de Sıtmanın
Azaltılması programı başlatmasına rağmen bugün sıtma yeniden yükseliştedir.
Tarih bize aynı zamanda yukarıdaki
kısa değerlendirmede sunulduğu gibi özellikle dünyanın en yoksul insanları
arasında daha iyi sağlığın kalkınma için bir kaldıraç olarak hizmet etmesine ilişkin
karmaşık dinamiklerin daha iyi anlayış ve bilgisini nasıl edineceğimizi henüz
öğrenmediğimizi öğretmiştir. Halk sağlığı camiasını bölen ve bugün her
zamankinden daha derin olan ideolojik uçurum sorunu kolaylaştırmamaktadır.
DSÖ bugün maalesef geçmişte sıklıkla
yaptığı gibi taraf tutamaz. Sıtma eradikasyonu ajandanın en üst sırasındayken
sağlıkta kalkınmaya kapsamlı – bütüncül yaklaşımın savunucuları büyük ölçüde
dışarıda bırakılmışlardır. Dalga tersine döndüğünde ve BSB öne çıktığında (en
azından kağıt üzerinde) keskin bir tarzda tanımlanmış sağlık programlarının
savunucuları (vertikal veya diğer tür programlar) kısa bir süre için sürüncemede
bırakılmışlardır. Bugün DSÖ seçeneklerini açık tutmaya çalışmaktadır fakat
uluslararası fonların büyük kısmı kontrolü dışında olduğundan seçenekleri
operasyonel olarak çok sınırlıdır.
Bu bağlamda DSÖ özellikle bu makalede
ele alınan ve halk sağlığı camiasını uzun süredir bölen konuları aydınlatmaya
yönelik küresel bir değerlendirme programı geliştirmeye çalışmalıdır. DSÖ
insani kalkınmayı odağına alan bütün programları doğrudan sağlık kazanımına
yönelik olsun olmasın garanti altına alacak bir konumda olmalı, kolektif bir
küresel sağlık öğrenme deneyimine katkıda bulunmalıdır. Güçlü bir şekilde
benimsenen görüşlere muhalif sesler veya sonuçlar geçmişte sıklıkla yapıldığı
gibi susturulmamalıdır. Bunun yerine ülkelerde rekabet eden enerjileri yapıcı
çalışmaya kanalize eden ve herhangi bir argümanın farklı yanlarının
üstünlüklerini ve noksanlıklarını daha iyi anlamaya yol açacak araçlar
bulunmalıdır. Ancak bu şekilde insan sağlığına yatırım yapmak iddiasının daha
sağlam bir ampirik tabanı olacaktır.
Sokrates Litsios
Çeviri: Akif Akalın
DİPNOTLAR
- Bu konuda karşılaştırmalı bir tartışma için bkz: Akalın, MA. (2013). Toplumcu Tıbba Giriş: Toplumcu Tıp Ders Notları. İstanbul: Yazılama. Sayfa: 99 – 109.
- Detaylı bir analiz için bkz:
Akalın, MA. (2013). Toplumcu Tıbba Giriş: Toplumcu Tıp Ders Notları.
İstanbul: Yazılama. Sayfa: 58 – 64.
- Stampar hakkında detaylı bilgi için bkz: Toplumcu Tıbba Giriş: Toplumcu Tıp Ders Notları. İstanbul: Yazılama. Sayfa: 225 – 241; Akalın, MA. (2015).
KAYNAKLAR
Banerji, B. (2002). Report of the WHO
commission on macroeconomics and health: A critique. International Journal of
Health Services, 32(4).
Djukanovic, V., & Mach, E. P.
(Eds.). (1975). Alternative approaches to meeting basic health needs in developing
countries. In N. K.W. (Ed.), Health by the people. Geneva, WHO.
Litsios, S. (2005). Plague legends
II: In search of public health (1830–1940). Chesterfield, MO: Science & Humanities
Press.
Litsios, S. (1997). The tomorrow of
malaria. Wellington: Pacific Press.
Litsios, S. (2005). Selskar Gunn and
China: The Rockefeller Foundation’s ‘other’ approach to public health, Bull
Hist Med, 79, 295–318.
Litsios, S. (1997). Malaria control,
the Cold War, and the postwar reorganization of international assistance.
Medical Anthropology, 17, 255–78.
Litsios, S. (1998). Arnoldo Gabald ´
on’s independent path for malaria control and public health in the tropics: A
lost “paradigm” for WHO. Parassitologia, 40, 231–38.
Litsios, S. (2000). Criticism OF
WHO’S revised malaria eradication strategy. Parassitologia, 42,
167–72.
Litsios, S. (2002). The long and
difficult road to Alma Ata: A personal reflection. International Journal of
Health Services, 32(4), 709–32.
Litsios, S. (2004). The Christian
Medical Commission and the development of WHO’s Primary Heath Care approach.
Amer J Pub Hlth, 94(11), 1884–1893.
Memorandum from P. Dorolle (outgoing
WHO Deputy Director-General) to all regional directors, July 25, 1973.
Sachs, J., & Malaney, P. (2002,
February 7). The economic and social burden of malaria. Nature, 415, (6872).
Stampar, A. (1954, March 1).
Background to rural health. A7/Technical Discussions/1.
WHO. (1955, May 20). Report of the
Technical Discussions at the Eighth World Health Assembly. A8/Technical
Discussions/3.
WHO. (1955). Eighth World Health
Assembly. Off Rec WHO No. 63.
WHO. (1974). Malaria control in
countries where time-limited eradication is impracticable at present. WHO TRS
No. 537.
WHO. (1979). Expert committee on
malaria seventeenth session. WHO TRS No. 640.
WHO. (1967). The work of WHO 1966.
Official Records No. 156, Geneva, 1967: vii. WHO. Official Records No. 206,
Annex 11.
WHO. (1973–1984). Handbook of
resolutions and decisions of the World Health Assembly and Executive Board.
(Vol. 2).
WHO. (1973–1984). Handbook of
resolutions and decisions of the World Health Assembly and Executive Board.
(Vol. 2).
WHO. (1975, January). Documents for
55 th session of the EB. EB55/9.
WHO. (2002, April 23) Report of the
WHO commission on macroeconomics and health. A55/5.
Waitzkin, H. (2003, February 8). Report
of the WHO commission on macroeconomics and health: A summary and critique. The
Lancet, 361.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder