Sınıfın Sağlığı 2016 içinde “terör”
konusunu ikinci kez gündemine almak zorunda kaldı. Bu konuda ilk yazımızı Mart
ayında kaleme almış ve Türkiye’nin terör olaylarında yaşamını yitirenler
bakımından dünyada “ikinci” sıraya yerleştiğini (birinci Irak), Türkiye’de
terörün daha da tırmanabileceğinden endişe duyduğumuzu belirtmiştik (*). Ne
yazık ki yıl içinde terör olayları giderek arttı ve son Beşiktaş ve Kayseri
saldırıları yine aramızdan onlarca canımızı aldı.
Hekimlerin insan yaşamını tehdit eden
olaylar karşısında daha duyarlı olmalarının bir nedeni de, hekimliğin doğrudan
insan hayatıyla ilgili bir meslek olmasıdır. Son tahlilde hekimin ve hekimliğin
amacı, insanın bir soluk daha fazla alabilmesi için elinden geleni yapmaktır ve
bütün meslek yaşamları boyunca ölümle savaşırlar. Bu nedenle bir hekim her
zaman yaşamdan yana olmak ve “yaşamı savunmak” zorundadır.
Hekim yaşamı savunurken, savunduğu
yaşamın milliyetine, dinine, siyasi görüşüne veya daha genel bir ifadeyle “kimliğine”,
kim olduğuna bakmaz, bakamaz. Bu durum özellikle “savaş hekimliğinde” en
dramatik haliyle karşımıza çıkar. Çatışmanın karşı tarafında olan bir “düşman
askeri” yaralanıp revire getirildiğinde, artık “düşman” değil, hastadır. Hekim,
“bu asker daha yarım saat önce bize ateş ediyordu” diye düşünmez, düşünemez;
bilgi ve becerileriyle hastası için en iyisini yapmaya, hayatta kalmasını
sağlamaya çalışır.
Bu satırlar kimilerine “romantik”
görünebilir, fakat hekimlik gerçekten böyle bir meslektir. Kapitalizm dahi
hekimlik değerlerini aşındıramamıştır. Kuşkusuz mesleğin bütün mensupları bu
değerleri yeterince özümseyememiş veya benimseyememiş olabilir, fakat “hekim”
dendiğinde akla böyleleri değil, bulduğu aşıyı önce kendisinde deneyen Kübalı
hekim Concepción Campa Huerga gibiler gelir.
Böyle bir mesleğin mensuplarının
terör karşısında sessiz veya “tarafsız” kalmaları düşünülemez. Yukarıda
belirttiğimiz gibi hekim her zaman “yaşamdan” yanadır. Ancak bunu “nasıl ifade
ettiği” de önemlidir ve hekimliğe yakışır olmalıdır.
Geçtiğimiz gün Bursa’da bir grup
hekim, teröre karşı tutumlarını hastalarının karşısına “çevik kuvvet
üniforması” giyerek ifade etmişler. Bu hekimlerden biri (şayet doğruysa) “Bizler
birer sağlık polisiyiz. Emniyet güçlerimizin yanında olduğumuzu göstermek için
böyle bir karar aldık. Bugün polis tişörtlerimizle hizmet veriyoruz” demiş.
Açıkçası bu “ifade tarzının” hekimliğe çok yakışmadığını düşünüyoruz.
Yazarlarımızdan Ebru Basa soL
Portal’da yayınlanan yazısında “meslek etiğine bağlı hekimlerin herhangi bir
meslek grubuna yakın olmak ve genellikle birlikte hareket etmek gibi bir
tercihi olamaz, olmamalıdır” demiş. Çok doğru. Herkes “kendi işini” yapmalı.
Polisin hekimliğe özenmesi ne kadar yanlışsa, hekimin de polisliğe özenmesi o
kadar yanlıştır. Elbette bütün hekimler terör saldırılarında yaşamlarını
yitiren polis ve askerlerin acısını yüreklerinde duyuyor, fakat bu acı asker
veya polis üniforması giyilerek ifade edilemez.
Aramızda terör karşısında aslında
Sakarya Üniveristesi’nde görevli Profesör Dr. Derya Özçelik gibi tepkisini
gösterenler de var. Hafta sonu tatili için geldiği Nişantaşı’ndaki evinde
patlamayı duyunca, hemen en yakın hastaneye giderek cerrah olduğunu, yardım
etmek istediğini söylüyor ve yaralılara yardım ediyor. Show yapmak aklının
ucundan dahi geçmiyor.
Tıp Bu Değil ekibinden dostumuz Osman
Elbek de bir yazısında, Bursa’da bir grup hekimin acısını çevik kuvvet
üniforması giyerek ifade etmesinin yanlışlığını vurgulamış: “… üstümüze
başımıza herhangi bir yerden taraf olduğumuzu gösterecek bir alamet takmayız.
Takmayız ki; herkes rahat ve eşit hissetsin kendisini bizim karşımızda.
Takmayız ki; hekimler arasında kişisel olarak politik ve ideolojik
farklılıkların bu mesleğe sirayet etmediğini anlatmak isteriz tüm topluma”.
Yazımızın başında da belirttiğimiz
gibi Türkiye ne yazık ki bir terör batağına batmış durumda ve kısa sürede bu
bataktan kurtulabilecek gibi görünmüyor. Bunun nedenlerini tartışmak yazımızın
sınırlarını aşar, fakat hekimler olarak terörün karşısında durmanın ancak
hekimlik mesleğinin değerlerini savunarak ve koruyarak mümkün olduğunun altını
ısrarla çizmek istiyoruz.
Herhangi bir terör eylemi karşısında
asla terörü gerçekleştirenin “kimliğine” bakılarak tutum alınamaz. Örgütün ismi
ne olursa olsun, hepsi insanlığa karşı suç işlemektedir. Hekimlerimizden teröre
karşı, hekimliğin onuruna yakışır tepkiler vermelerini bekliyoruz.
(*) Akalın, A. (2016). Günümüzün en
önemli sağlık sorunu. soL Portal. 16 Mart 2016. http://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/gunumuzun-en-onemli-saglik-sorunu-149353
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder