TV ekranlarına yeni bir kamu spotu dönmeye
başladı: “Aman hekiminize danışmadan antibiyotik kullanmayın” diyorlar. AKP’nin
Sağlık Bakanı “gereksiz” antibiyotik kullanımına karşı savaş açmış. Yandaş
medya da hemen bu savaştaki yerini almış, elinden geleni yapıyor.
İronik üslubumdan rahatsız olan ve
AKP’nin Sağlık Bakanı’nın antibiyotik direncine karşı başlattığı kampanyayı
doğru ve yerinde bulan birçok okur olacağından eminim. Bu nedenle son
söyleyeceğimi başta söyleyerek başlamak istiyorum: AKP’nin Sağlık Bakanı’nın
antibiyotik direncine karşı mücadelesi doğrudur ve desteklenmelidir.
Ancak bunu söyledikten sonra,
izninizle “uyan da balığa gidelim” demek hakkımı da kullanmak istiyorum.
ANTİBİYOTİK DİRENCİ NE ZAMAN ORTAYA ÇIKTI
İnanmak güç gelebilir, fakat AKP’nin
Sağlık Bakanı’nın 2017 yılında gördüğü antibiyotik direnci sorunu, günümüzden
tam 70 (yazı ile yetmiş) yıl önce tanımlandı.
İkinci Paylaşım Savaşı’nda cephelerde
“mucize” ilaç olarak kullanılan penisilin, ilaç şirketlerinin iştahını kabarttı
ve hükumetler üzerine mucize ilacın eczanelerde de satılabilmesi için baskı
yapmaya başladılar. Oysa penisilini keşfeden Alexander Fleming, 1945 yılında
Nobel Ödülü alırken yaptığı konuşmasında, cahillerin antibiyotiği yetersiz
dozda kullanabileceğini ve mikropların antibiyotiğe direnç
geliştirebileceğinden endişeli olduğunu söylüyordu.
Birkaç yıl sonra Fleming’in öngörüsü
gerçekleşti ve hekimler penisiline direnç gösteren sujlarla karşılaşmaya
başladılar. 1946 yılında penisilin eczanelerde satılmaya başladı, 1947 yılında
stafilokoklarda direnç görülmeye başlandı. FDA 1947’de streptomisini onayladı,
fakat aynı yıl içinde yeni antibiyotiğe direnç gelişti.
İngiliz hekim Lindsey W. Batten daha
1954 yılında ileride bir antibiyotik krizi yaşanabileceğini söylemişti. Fakat
ilaç şirketleri antibiyotik satışlarından çok kazanıyor ve bir antibiyotiğe
direnç gelişirse, bir başkasını üretiriz diyorlardı. Uyarılara aldırmayan
şirketler, bir yandan üretimlerini arttırarak sürdürürken, diğer yandan
satışları arttırmak için her yolu denediler.
Dahası ilaç şirketleri krizi fırsata
çevirerek, propaganda etkinliklerinde piyasaya yeni çıkarttıkları
antibiyotiklerin, diğer antibiyotiklere dirençli mikroorganizmalara da etkili
olduğunu söylemeye başladılar. Bir yandan hekimleri daha çok antibiyotik reçete
etmeye “teşvik” ediyor, bir yandan da her yıl yeni bir antibiyotik
üretiyorlardı.
Soğuk algınlıklarında
antibiyotiklerin işe yaramayacağı, daha antibiyotiklerin keşfedildiği yıllarda
biliniyordu. Fakat bu bilgi ilaç şirketlerinin işine gelmiyordu. Soğuk
algınlıklarında hekimlerin antibiyotik kullanımını teşvik etmek için, nasıl
olsa soğuk algınlığı nedeniyle vücut direncinin düşeceğini ve bakteriyel
enfeksiyonun ekleneceğini, o zaman en iyisinin “peşinen” antibiyotik başlamak
olduğunu savundular.
AKP’nin gelişigüzel antibiyotik
kullanımının yanlış olduğunu keşfetmesinden tam 50 (yazı ile elli) yıl önce
gazetelerde “superbag” haberleri çıkmaya başlamıştı. Bugün AKP’ye yaranmak için
ne yapacağını şaşırmış görünen NTV haber spikerinin, gözlerini kocaman açarak
sanki “yeni” bir keşifmiş gibi sunduğu “süper mikroplar”, tam 50 (yazı ile elli)
yıldır gündemdeydi.
Sonunda işler ABD Hastalık Kontrol ve
Önleme Merkezi’nin, ABD’de her yıl iki milyon insanın antibiyotiklere dirençli
bakterilere maruz kaldığını ve bunlardan 23 bininin yaşamını yitirdiğini
açıklamasına kadar geldi. Yani bundan sonrası tufandı.
AKP’Lİ BAKAN HANGİ CESARETLE KONUŞUYOR?
Bugün dünyada karlılıkta silah
sektörüyle yarışan ilaç endüstrisinin nasırına basmak cesaret ister. İnsanlara “gereksiz”
antibiyotik kullanmayın demek, neticede ilaç şirketlerini karşınıza almak
demektir. Peki, AKP’nin Sağlık Bakanı bu
cesareti nereden alıyor?
Aslında bu sorunun yanıtı, aynı
zamanda neden 70 yıldır görülmeyen antibiyotik direnci sorununun bugünlerde
görülmeye başlandığının da yanıtıdır.
Sınıfın Sağlığı okurları anımsayacak.
Kapitalizm, emperyalizm, sınıf ve Ebola? başlıklı makalemizde, günümüzde artık
ilaç şirketlerinin antibiyotik üretmeye hevesli olmadıklarını anlatmıştık. İlaç
şirketleri, insanların yaşamları boyunca yalnızca enfeksiyona yakalandıklarında
birkaç kez kullanacakları ilaçlar yerine, diyabet veya kanser gibi hastaların
genellikle yaşamları boyunca her gün almak zorunda olduğu yüksek karlı ilaçlara
yatırım yapmayı tercih etmeye başlamıştı.
Yine Sınıfın Sağlığı’nda yayınlanan
bir çeviride, artık 12 büyük küresel
ilaç firmasından sadece 4’ünün antibiyotik araştırmalarıyla ilgilendiği,
şirketlerin çoğunun yaklaşık 30 yıldır antibiyotik araştırmalarını fiilen
bıraktıkları belirtilmişti.
Yani artık ilaç şirketleri için antibiyotiklerin
1960’lı veya 70’li yıllardaki yüksek kar getirdiği dönem kapandı. Şimdi
politikacılar cesaretle antibiyotik direncinin üzerine gidebilir, insanlığı bu
felaketten kurtarmaya çalışabilirler. Hatta bu çabaları için ilaç
şirketlerinden sponsorluk bile bulabilirler.
SUÇU MAĞDURA YIKMAYI UNUTMAMALI
Kamu spotlarına ve ilgili haberlere
bakan biri, görüntülerden ve mesajlardan şunu anlayacaktır: Sorun, insanların
hekimlerine danışmadan, canları çektiğinde leblebi gibi antibiyotik
kullanmalarından kaynaklanmaktadır. İnsanlar antibiyotikleri kötüye
kullandıkları için şimdi korkunç bir tehlikeyle karşı karşıyayız. Oysa insanlar
daha bilinçli olsalar, ortada sorun kalmayacak…
Belki bugün artık antibiyotik
direncine karşı kampanya açmak ilaç şirketlerinin tepkisini çekmeyebilir, fakat
bu sorunun ilaç şirketlerinin kâr hırsından kaynaklandığını söylemek hala “suç”
olmaya devam ediyor. Bu nedenle her zaman olduğu gibi mağdur suçlayan temalar
seçilmeli. Kaş yapalım derken, göz çıkartmak olmaz!
Yine şimdi Türkiye’de on yıllardır
aydınların ve meslek örgütlerinin antibiyotiklerin reçetesiz satılmasının
engellenmesi taleplerini ve Sağlık Bakanlığı’nın bu talepleri duymazdan
geldiğini anımsamanın, anımsatmanın da alemi yok. En iyisi suçu her zaman
olduğu gibi mağdura yıkmak. Bu aynı zamanda “politically correct” bir tutum!
SONSÖZ: BEN YENİ DUYDUM
Meşhur fıkradır. Yeniçeri sinir
olduğu bir Yahudi’nin ensesine tokadı indirince neye uğradığını şaşıran Yahudi,
suçunu sorar. Yeniçeri, “İsa peygamberi çarmıha germişsiniz” der. Yahudi,
“fakat bu 2 bin sene önceydi” der. Yeniçeri, “olsun, ben yeni duydum” der.
Yazımıza başlarken de belirttiğimiz
gibi “yıllardır” savunduğumuz bilinçli antibiyotik kullanımı kavramının,
sonunda AKP’li bir Bakan tarafından da, hangi gerekçeyle olursa olsun,
benimsenmesine karşı çıkacak değiliz. Her ne kadar mağduru suçlayan, yanıltıcı
spotlarla yürütülse bile kampanyanın desteklenmesi gerektiğine inanıyoruz.
Ancak kampanyanın “samimiyetinden”
emin olmadığımızı da belirtmeden geçemeyeceğiz. Kampanya her zaman olduğu gibi “yasak
savma” mantığı ile yürütülebilir veya daha da kötüsü yürütülüyormuş gibi yapılabilir.
Hatta işler sezaryendeki gibi
hekimlerin gerçekten antibiyotik tedavisine gereksinim duyan hastalarına Bakan
korkusundan antibiyotik reçete etmemesine veya bazılarının kendisine gerekli
olduğu için antibiyotik yazılmasına rağmen, kamu spotlarından etkilenerek
ilacını kullanmamasına kadar varabilir
Bunları Bakanlığın önümüzdeki
günlerdeki çalışmalarını izleyerek göreceğiz. Meselenin Türkiye işçi sınıfı
adına takipçisiyiz.
Akif Akalın
Akif Akalın
http://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/antibiyotik-direncine-karsi-mucadele-uyan-da-baliga-gidelim-182278
İLGİLİ MAKALELER
http://haber.sol.org.tr/blog/sinifin-sagligi/akif-akalin/antibiyotik-direnci-ve-dsonun-acmazi-120266
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder