Hafta başında Hürriyet gazetesinde Nuray Babacan imzasıyla bir haber yayınlandı. Habere göre Sağlık Bakanlığı 2011 yılında “sağlıkta daha hızlı ve verimli çalışma amacıyla” yaptığı düzenlemelerin “yeni kadrolar açılması dışında, beklenen sonucu vermediğini” görerek 2011 öncesine dönecekmiş.
İllerde sağlıkla ilgili yönetim, üç başlı olmuş, üç kurum arasında koordinasyon sorunu yaşanmış ve yetki karmaşası ortaya çıkmış, yaratılan bürokrasi, hizmetlerde gecikme oluşturmuş, ayrıca, yeni oluşturulan kadroların, bazı grup ve cemaatler tarafından kadrolaşma amacıyla kullanıldığı öne sürülmüş.
Aslında Bakanlık hatasından Müezzinoğlu zamanında dönecekmiş. Hatta “sağlıkta tek çatıya dönüş yasa çalışması” Bakanlar Kurulu’na kadar gelmiş, fakat Davutoğlu “kazası” nedeniyle ortada kalmış. Ortalık sakinleşince Erdoğan hemen duruma el koyarak gereğini yapmış.
Öncelikle 2011 düzenlemelerinin “beklenen sonucu vermediği” yorumuna katılmamız mümkün değil. Aksine bu düzenlemelerin amacı sağlıkta piyasalaştırmayı hızlandırmaktı ve bu amaca geçtiğimiz 6 yıl içinde ulaşılmadığını kimse iddia edemez.
Bugün birçoklarının israf olarak gördüğü “yeni kadrolar” düzenlemelerin bir “kusuru” değil, aksine düzenlemelerin başarıya ulaşmasının “garantisiydi”. Oluşturulan Halk Sağlığı Kurumu ve Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterlikleri’nin aldıkları astronomik ücretleri son kuruşuna kadar “hak ettiklerini” rahatlıkla söyleyebiliriz.
Bugün Hipokrat yemini etmiş hekimlerin çoğu mesleki kararlarını hastalarının tıbbi gereksinimleri yerine, SUT’a bakıp hangi tıbbi müdahalenin “ne kazandıracağını” hesaplayarak vermeye başlamışsa, bu her şeyden önce Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterlikleri’nin başarısıdır. Tam da kendilerinden beklendiği gibi sağlığı ticaret, hastaneleri ticarethane ve hekimleri tüccar haline getirmeyi başarmışlardır.
Bugün artık 2011 yılında yürürlüğe giren düzenlemelerden beklenenlerin gerçekleştiğini ve düzenin Halk Sağlığı Kurumu (HSK) ile Kamu Hastaneleri Birliği (KHB) gibi zaten gereksiz olan yapılara ihtiyacı kalmadığını söyleyebiliriz. Bu yapılarda görev alanlar da bugüne kadar “kazandıklarıyla” yetinmek zorunda, çünkü “görevleri” sona erdi.
İlker Belek de geçtiğimiz gün soL’da yayınlanan yazısında “şimdi yeni bir KHK ile yapılmak istenen, bazılarının iddia ettiği gibi eskiye dönüş ya da sil baştan değil; tek devlet, tek adam rejiminin gereğinin yerine getirilmesi olarak değerlendirilmeli” diyordu. Kimsenin “hatadan” döndüğü yok. Aksine işler baştan planlandığı gibi gidiyor. Açıkçası yeni durumun hiçbir HSK veya KHB yetkilisi için “sürpriz” olduğu söylenemez. İşleri bitti artık.
Anlayacağınız “bizim” için değişen bir şey yok. Sağlıkta özelleştirmeye, piyasalaştırmaya ve gericileştirmeye karşı mücadeleye devam!
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder