Translate

9 Ekim 2018 Salı

Ekonomik krizin sağlık üzerine etkileri

Kapitalizm demek aslında “kriz” demek olduğundan, sık sık yaşamak zorunda kaldığımız ekonomik krizlerin sağlık üzerine etkileri üzerine oldukça geniş bir literatüre sahibiz. Geçtiğimiz birkaç yüzyılda yaşanan deneyimler, “bütün” ekonomik krizlerin, en çok toplumların “dezavantajlı” kesimlerini vurduğunu ve en acımasız etkilerini bu kesimler üzerinde gösteriyor.


Şüphesiz toplumun “dezavantajlı” kesimleri dendiğinde akla ilk gelenler, “alt” sosyoekonomik gruplardır. Esas olarak işçi sınıfının düşük gelirli kesimleri (asgari ücretliler) ve işsizlerden oluşan bu gruplar, kriz “olmayan” dönemlerde de sağlık bakımından “iyi” durumda değillerdir. Ekonomik krizler bu grupların sağlık durumunu daha da kötüleştirir.

Kriz dönemlerinde alt sosyoekonomik grupların üzerindeki stresin artması, çeşitli mekanizmalarla beden sağlığını olumsuz etkilemektedir. Örneğin uzun süren stres kortizol üretimini kamçılamakta ve yüksek kortizol düzeyleri, birçok organ üzerinde yıkıcı etkiler göstermektedir.

Kriz dönemlerinde insanların yalnızca bedensel sağlığı kötüleşmez, akıl ve ruh sağlığı da kötüleşir. Literatür, kriz dönemlerinde psikiyatrik rahatsızlıkların gelişme riskinin ve suikast eğiliminin arttığını ortaya koymaktadır. Yine kriz dönemlerinde somatizasyon, depresyon ve anksiyete yakınmalarıyla hekime başvuru sayısının çok arttığı bir sır değildir.

Diğer bir önemli nokta, kriz dönemlerinde alt sosyoekonomik grupların beden ve ruh sağlığı kötüleşirken, dolayısıyla sağlık hizmeti gereksinimleri artarken, sağlık ve sosyal hizmetlere ayrılan kamusal kaynakların kısılmasıdır. Bu durum, özellikle alt sosyoekonomik grupların durumunu daha da ağırlaştırır.

Krizin sağlık üzerine etkileri bir dizi mekanizma üzerinden gerçekleşmektedir. Bu mekanizmaların başında, ekonomik krizin “ilk” sonuçlarından biri olan “işsizlik” gelmektedir.

Gerçekten deneyimler, kriz dönemlerinde şirketlerin ilk başvurdukları “çarelerden” birinin küçülme, yani istihdamı azaltma olduğunu gösteriyor. Son bir ayda, henüz kriz tam olarak etkilerini göstermeye başlamadığı halde, birçok şirket işten çıkartmalara, ücretsiz izinlere başvurmaya başlamıştır

Ekonomik krizlerde, bu krizlere hazırlıksız yakalanan şirketlerin iflas etmeleri de işsizliği arttıran diğer bir etkendir. Kriz nedeniyle yeni yatırımların yavaşlaması nedeniyle, iflas eden şirketlerin ortada bıraktığı emekçilerin iş bulabilecekleri yeni işler de yaratılmamaktadır.

Ekonomik krizlerin diğer önemli sonuçlarından biri “gelirlerin azalmasıdır”. Henüz krizin başında olmamıza rağmen, işlerini henüz kaybetmemiş olan emekçilerin maaş ve ücretleri, döviz karşısında hızla erimeye başlamıştır. Kimileri “dövizden sana ne, sen Türk lirası ile alışveriş yapıyorsun” diye insanları kandırmaya çalışsa da, pazara çıkan emekçiler, artan döviz fiyatlarının alışverişlerini nasıl etkilediğini görmektedir.

Kriz dönemlerinde alt sosyoekonomik grupların beslenme durumlarının hızla kötüleştiği görülmektedir. Diyette görece daha ucuz olan karbonhidratlar ve kalitesiz yağlar artarken, daha pahalı olan et, sütlü ürünler, baklagiller, sebzeler ve meyveler azalmaktadır. Sonuçta gereksinim duyduğu besinleri sağlayamayan bedenler, hastalıklar karşısında daha savunmasız hale gelmektedir.

Kimilerine paradoksal görünse de, kriz dönemlerinde alt sosyoekonomik grupların tütün ve alkol tüketiminin de “arttığı” gözlenmektedir.

Hepsi sağlığın aleyhine işleyen bu mekanizmaların, sağlık hizmetine gereksinimi arttırmasına rağmen, kriz dönemlerinde hükumetler “tasarruf” yapmaya sağlıktan ve sosyal hizmetlerden başlarlar. Bu hafta medyaya düşen “kriz genelgeleri” bu durumun ilk habercileridir.

Hastane yönetimleri şimdiden hekimlere “hayati önem taşımayan” tıbbi girişimlerini ertelemeleri için genelgeler göndermeye başlamışlardır. Genelgelerde hekimler, “devleti zarara uğratmak” veya “kamu zararına neden olmak” gibi suçlamalara muhatap kalabilecekleri yönünde tehdit edilmektedir.

Bu durumun, son yıllarda zaten iyice çığırından çıkmış olan “sağlıkçılara şiddet” olaylarını daha da azdıracağını kestirmek için kahin olmaya gerek yok. Yönetimin genelgesi nedeniyle hastasının ameliyatını ertelemek zorunda kalan hekim, sağlık hakları gasp edilen hastalar ve yakınlarının şiddetine maruz kalabileceklerdir.

Burada bir köşe yazısı sınırları içinde krizin sağlık üzerine olası etkilerini özetlemeye çalıştık. Önümüzdeki aylarda kriz derinleştikçe (geçenlerde açıklanan enflasyon rakamları asıl krizin 2019’da yaşanacağına işaret etmektedir), bu konuya dönmek için ne yazık ki çok fırsatımız olacak. Bu kez krizin doğuştan yaşam beklentisi ve bebek ölüm hızı gibi göstergeler üzerindeki etkilerini de maalesef, TÜİK’e rağmen, göreceğiz.

Elbette bu sayılanlar alt sosyoekonomik gruplar için “kader” veya “fıtrat” değil. Dahası, adı üzerinde, ekonomik kriz bir “doğa” felaketi de değil. Krizin alt sosyoekonomik grupları etkilememesi de elbette mümkün. Bugün sermayenin krizden etkilenmemesi için alınan tedbirler, elbette alt sosyoekonomik gruplar için de alınabilir. Fakat bunun olabilmesi için emeğin bilinçli ve örgütlü olması gerek. Oysa maalesef bugün bilinçli ve örgütlü olanın emek değil, sermaye olduğu gözleniyor.  

Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder