Bu hafta İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG)
haftası. Salgın nedeniyle salon toplantıları yapamayan kuruluşlar basın açıklamalarıyla
yetiniyor. TMMOB açıklamasında, 2012'de İSG Kanunu'nun çıkartılmasından sonra iş
kazalarının arttığını belirtmiş.
Muhtemelen “yetkililer” bu durumu ‘eskiden de bu kadar kaza oluyordu, yasadan
önce “bildirimler” kötüydü, zamanla düzeldi, bu nedenle sayı artmış görünüyor’
diyerek açıklayacaklar. Elimizde başka veri olmadığı için çaresiz inanacağız…
TMMOB sorunu, İSG mevzuatını “sermaye
çıkarları belirlediği için vakalar sürekli artıyor'' şeklinde teşhis etmiş. Örgüt
çözüm önerilerini de şöyle sıralıyor: “Yapılacak tüm düzenlemelerde asıl
sorumluluğun işverende olduğu hususu yer almalı; işyeri hekimleri ve iş
güvenliği uzmanlarının mesleki bağımsızlıkları ve iş güvenceleri korunmalıdır”.
Ayrıca düzenlemelerin sendikalar, meslek odaları ve bilim insanları tarafından
yapılmasını, bütün çalışanları kapsamasını, sigortasız - sendikasız çalışmanın
yasaklanmasını talep ediyor.
SORUNLARIN ÇÖZÜMÜ İŞÇİLERDE ARANMALI
TMMOB’un web sayfasında birkaç talep
daha var, fakat biz sorunların gerçek çözümünü “işçilerde” görüyoruz. Bunun nedeni çok basit; kazalarda ve meslek
hastalıklarından asıl zararı kim görüyor, kim hastalanıyor, kim sakatlanıyor,
kim ölüyor? İşçi. O zaman sorun işçinin “kendi”
sorunudur ve ancak “kendisi” çözebilir.
İşçi, kendi sağlığı ve güvenliğiyle
ilgili yasayı kendisi çıkartmalı ve yasanın işyerlerinde uygulanmasını bizzat
denetlemelidir. İSG müfettişleri işçiler arasından seçilerek, sendikalar
tarafından eğitilmelidir. İşyeri denetimlerinde İSG müfettişlerine işyerinde
örgütlü sendika temsilcisi ve teftiş edilen birimdeki işçilerin temsilcisi
eşlik etmelidir.
İSG’de işyeri hekimi ve iş güvenliği
uzmanı ancak “ikincil” bir rol oynayabilir. İşyeri hekimleri ve iş güvenliği
uzmanları “kendi başlarına” asla işçilerin (hatta kendilerinin) sağlığını koruyamaz,
güvenliğini sağlayamazlar.
İşçiler, kendi sağlık ve
güvenliklerini korumalarında kendilerine yardımcı olacak işyeri hekimlerini ve
iş güvenliği uzmanlarını da kendileri yaratmalıdır. Peki, bunu nasıl
yapabilirler?
Birincisi, bizzat kendileri tıp ve
mühendislik fakültelerine girerek. Bunun için işçilerin ve işçi çocuklarının
üniversitelere “öncelikli” olarak alınması, eğitimleri boyunca bütün masraflarının
devlet tarafından karşılanması gereklidir. Doktor ve mühendis fabrikada kendi
babasına, annesine, kardeşlerine hizmet etmelidir.
İkincisi, tıp fakültelerinin ve
mühendislik fakültelerinin sermayenin gereksinimleri doğrultusunda hazırlanmış olan
müfredatlarını değiştirip, işçi sınıfının gereksinimleri doğrultusunda
müfredatlar oluşturulmasını sağlayarak. Müfredat içinde İSG konularını
arttırarak.
Üçüncüsü, ülkenin genel sağlık
sisteminden “ayrı” örgütlenmiş İSG sistemini kaldırarak, ülkenin sağlık sistemini,
“üretim birimleri” temelinde yeniden örgütleyerek, dahası işyerlerindeki
“sağlık hücrelerinden” başlayarak, İSG sisteminin bütün basamaklarında “bizzat”
yer alarak.
Bu süreçlerde işçilerin ekonomik –
demokratik mücadele örgütleri olan sendikalara önemli görevler düşmektedir.
Çalışma Bakanlığı’nın yetkileri sendikalara devredilmeli ve yukarıda sıralanan
tedbirlerin alınmasında yönetimlerinde işçilerin bulunduğu sendikalar birinci
derecede sorumlu olmalıdır.
İşçiler kendi sağlık ve
güvenliklerini ancak bu şekilde güvenceye alabilirler.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder