Translate

6 Mayıs 2020 Çarşamba

Ütopya'dan Üpisteme'ye yolculuk

Thomas More’un ütopyasını bilirsiniz. More, 1516 yılında yayınladığı kitabında, akla, bilime, kültüre ve sanata dayalı “yeni” bir toplum hayal etti. Kitabında daha sonraki 500 yıl boyunca insanlığa esin kaynağı olmuş birçok düşünce vardı: herkese eşit ücretsiz sağlık hizmeti, planlı şehirleşme, 6 saatlik işgünü bunlardan yalnızca birkaçı… More kitabına “olmayan yer” anlamında, Yunanca “ou” ve “topos” sözcüklerinden türettiği “ütopya” adını verdi. İnsanlık ortaçağ karanlığından aydınlığa giden yola bu hayalle çıktı. 


Ütopya tamam da, “üpisteme” ne diye sorduğunuzu duyar gibiyim. Onu da aşağıda aktaracağım üç öykücükten sonra ben uydurdum. More gibi Yunanca “ou” ve “episteme” (bilim) sözcüklerinden “olmayan bilim” anlamında üpistemeyi türettim.

HACET PROJESİ

2006 yılında birkaç sanatçı bir “basın bildirisi” ile Hacet adlı bir Güncel Sanat Sergisi’nin duyurusunu yaparlar. 25 gün sürecek sergiye katılan sanatçılardan bir kısmının ismi gerçek, bir kısmınınki uydurmadır. Aslında ortada bir “sergi” yoktur, yalnızca “duyuru” vardır.

Proje sahipleri sergi süresi bitince “Sanat Köpeği Isırdı: Yokluğunda Var Olan Sergi” başlıklı ikinci bir basın bildirisi yayınlayarak gözlemlerini yazarlar. Birgün gazetesinden Kanaltürk’e, Sanat Platformu’ndan Çekirdek Sanat’a kadar birçok ortamda sergiye ilişkin “haberler” çıkmıştır. Bütün haberler, “birinci” basın bildirisinde sergiye ilişkin sunulmuş “bilgilerden” derlenmiş, var olmayan bir sergi okurlara “gerçekleşmiş” gibi anlatılmıştır.

Bildiriden bir bölüm: “Sergi kendisiyle ilgili tüm belirtilerin ortada olduğu sahte bir hastalığın teşhiriydi. Günümüzde bir sanatsal çalışma için var olması gereken tüm belirtilerin olduğu (basın duyurusu, mailler, afiş, web sitesi, yayınlar…) ama kendisinin ortada olmadığı bir çalışmaydı bu”.

HAYALİ MAKALE

Başak Dönertaş’ın bilimsoL’da yayınlanan “Hiç yazılmamış 'hayali' bir bilimsel makale 400 kereden fazla kaynak gösterildi” başlıklı yazısı, üpisteme (olmayan bilim) sözcüğünü uydurmama neden oldu.

Bilimsel bir derginin, yayın için gönderilecek makalelere kaynak yazımı için “şablon” olarak sunduğu “hayali” makale, 400’den fazla araştırmada “referans” olarak gösterilmişti. Hayali bir makaleyi referans gösteren araştırmalardan bir kısmı da, dünyanın “en saygın” bilim dergilerinde yayınlanmıştı.

Hani şu “peer reviewed” dergiler var ya, onlar yayınlamışlardı bu araştırmaları. Türkçeye “akran denetimi” gibi çevirebileceğimiz bu terim, dergiye gönderilen makalelerin konunun “uzmanları” tarafından değerlendirildikten sonra yayınlanması anlamına geliyor.

Kim bilir bu 400 araştırmanın altında kaç akademisyenin imzası vardır. Kim bilir bu makaleleri kaç editör okumuş, kaç uzman değerlendirmiştir. Hani demişler ya, hangi bir derdime yanayım? Ört ki ölem. 

ŞAKA GİBİ

Kaan Arslanoğlu İnsanbu’da “Hasan Ali Topbaş Romancılığı” başlıklı bir yazı yayınlamıştı. Arslanoğlu yazısında yazarın “romanlarından” örnekler vererek, “sadece anlık zevki için tuşlara bastığından, yazmak aşkına yazdığından eminim” diyordu.

Arslanoğlu’nun verdiği örneklere bakınca, gerçekten de bunların hiçbir anlam ifade etmeyen,  saçma sapan, rastgele bir araya getirilmiş sözcükler yığını olduğunu gördüm.

Bunun üzerine Arslanoğlu’nun yazısını tanıttığı Facebook sayfasına yazıyla ilgili bir yorum yazarak muziplik yapmak istedim: “Bir yazılım olsa, sözlükten rastgele sözcükleri belirli kurallara göre yan yana getirse, sözcük seçiminde sıfat ve zarflara ağırlık verse, toplam sözcük sayısını da siz belirleseniz bundan çok daha iyi bir ‘edebiyat’ çıkartabilirsiniz. Kim bilir belki de bunu yapan var ve bizim haberimiz yok”.

Üzerinden 2 (iki) dakika geçmedi, Sol Gazetesi yazarlarından Taylan Kara yorumuma yanıt verdi: “Var hocam. Sci gen diye bir program. R. Dawkins’in kitabında da vardı. Anahtar sözcükleri yazıyorsunuz: ekoloji, anarkokapitalizm, rizom, feminist vs... deyince 1500 sözcüklü makale otomatik olarak veriliyor”.

Son yıllarda dilimize “şaka gibi” diye bir deyiş girdi. Boşuna girmemiş.

QUO VADİS?

Henry Sienkiewicz, Quo Vadis adlı romanında bir öykü anlatır: Neron'un zulmüne dayanamayan havari Peter, Roma'dan kaçmaktadır. Yolda sırtında haçıyla yürüyen İsa'ya rastlayınca sorar, "Quo vadis" (nereye gidiyorsun)? İsa, "Roma'ya tekrar çarmıha gerilmeye" diye yanıt verir. Bunun üzerine Peter utanır ve cesaretini toplayarak Hristiyanlığı yaymak için Roma’ya geri döner. Peter sonra aziz ilan edilir ve St. Peter olur.

1500’lü yıllarda ütopyayla başladığımız yolculuk, insanlığa yol göstermeleri umulan bilim insanlarının, sanatçıların, edebiyatçıların pusulayı şaşırması yüzünden 21. yüzyılda üpistemeye sapmış görünüyor. Acaba Peter gibi yolumuzu tekrar bulabilecek miyiz, yoksa bizi üpistemede kaybolmak mı bekliyor?

Önemli not: Yazıda da belirttiğim gibi üpisteme sözcüğünü ben uydurdum. Hiçbir dilde böyle bir sözcük yok. Lütfen olmayan bir sözcüğü başka yerlerde varmış gibi kullanmayınız.  

Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder