Translate

24 Mayıs 2020 Pazar

Küba hekimliği halkın hizmetine nasıl soktu?

Küba devriminin liderlerinin büyük hayalleri vardı. Fidel Castro devrimcilerin hayallerini, nasıl bir Küba istediklerini ilk kez Moncada Programı olarak da bilinen, Tarih Beni Aklayacaktır başlıklı savunmasında dile getirmişti. Başka bir dünya hayal ediyorlardı. Gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir dünyanın hayalini kuruyorlardı.

 

Fidel aynı zamanda başka bir hekimlik, başka bir sağlık hizmeti de hayal ediyordu. Fidel'in hayalindeki hekimlik, insanlara yardım etmek için hastalanmalarını beklemiyor, hastalıkları önlemeyi birinci görevi olarak kabul ediyordu. Fidelin hayalindeki sağlık hizmeti büyük şehirlerde örgütlenip, Sierra Maestra’dan köylülerin gelmesini beklemiyor, kendisi köylere gidiyordu.

 

Sonunda devrim oldu ve sıra hayalleri gerçek yapmaya geldi. Önce Sierra Maestra dağlarında kendilerine tek göz evlerini açan, baltasını kapıp devrimci orduya katılan köylülere (campesina) hizmet götüreceklerdi. Devrimci hükumet 23 Şubat 1959'da, henüz Devrim üzerinden iki ay geçmeden, 100 sayılı Kanun ile köylere sağlık hizmeti götürmek için İsyan Ordusu (Rebel Army) bünyesinde Köylülere Teknik, Maddi ve Kültürel Yardım Departmanı örgütledi.  


Kuşkusuz köylere askerler üzerinden kalıcı bir sağlık hizmeti götürülemezdi ve bu geçici bir tedbirdi. Nitekim 23 Ocak 1960’ta 723 sayılı yasa kabul edildi. Bu yasayla Kırsal Mediko Sosyal Hizmet kuruluyordu. Kırsal kesimde hastaneler ve sağlık istasyonları açılacaktı.


Devrim tıbbın piyasada alınıp – satılabilen bir meta ve hekimliğin insanların ızdırapları ve hastalıkları üzerinden para kazanılan bir meslek olmasına izin vermeyeckti. Küba’da devrimden sonra özel sağlık sektörü devletleştirilince, Kübalı hekimlerin yarısına yakını (6.300 hekimin 2.867'si) ve akademisyenlerin yüzde 90’ından fazlası (161 akademisyenden 145'i), artık Küba’da sağlık ticareti üzerinden kazanç sağlayamayacaklarını anlayınca Küba’yı terk ettiler. Küba’da yalnızca hekimliği insanlara sağlık sorunlarında hiçbir karşılık beklemeden yardımcı olmak için meslek olarak seçenler kaldı.

  

Bunların hiçbiri Kübalı devrimcileri hayal kırıklığına uğratmadı. Onlar büyük bir heyecanla yeni hekimlerin mezun olacağı yaz aylarını bekliyorlardı. 1960 mezunları hemen köylere koşacak, Devrimci Ordu’nun yılın başından beri inşa ettiği hastaneleri, sağlık istasyonlarını dolduracaklardı. Artık köylü çocukları ishalden ölmeyecekti.

 

Fakat yaz ayları Küba devriminin liderleri için büyük bir hayal kırıklığı oldu. Yeni mezun hekimler, campesinalara yardıma gitmek istemiyorlardı. Kimi daha fazla para istiyor, kimi oralarda hekimlik yapılamayacağını savunuyordu. O gün Küba devriminin liderleri, başka bir tıp için, başka bir sağlık hizmeti için önce “başka bir doktor” yetiştirmeleri gerektiğini anladılar. Che Guevara bunu şöyle ifade edecektir:

 

Birkaç ay önce, Havana’da, burada, yeni mezun bir grup doktor ülkenin kırsal bölgelerine gitmek istemedi ve gitmek için daha fazla ücret talep ettiler. Geçmişin bakış açısına göre böyle bir şeyin yaşanması dünyadaki en mantıklı şeydir; en azından bana öyle geliyor, ben bunu gayet iyi anlayabilirim. 


Bu durum, bana birkaç yıl önce ne olduğumu ve ne düşündüğümü hatırlattı. Benimkisi isyancı gladyatörün yeni baştan başlayan hikâyesi, daha iyi bir gelecek ve daha iyi koşulları güvence altına almak ve insanların ona ihtiyacı olduğunu göstermek isteyen dayanışma savaşçısının hikâyesi.

 

Peki, aileleri tarafından okul masrafları yıllar boyu karşılanabilen bu çocuklar değil de daha az şanslı, sıradan çocuklar okullarını bitirmiş ve mesleklerini icra etmeye başlamış olsalardı ne olacaktı? Üniversite koridorlarında, iki-üç yüz köylü belirseydi, farz edelim öyle olsaydı ne olacaktı?

 

Ne mi olacaktı, bu köylüler kendi kardeşlerine yardım etmek için hemen ve içten bir heyecanla koşacaklardı. Yıllar boyu aldıkları eğitimin boşuna olmadığını göstermek için en zor ve en büyük sorumlulukları gerektiren işleri isteyeceklerdi. Ne mi olacaktı, önümüzdeki altı ya da yedi yıl içinde her meslek dalında yeni öğrenciler, işçilerin ve köylülerin çocukları mezun olduklarında ne olacaksa o olacaktı…”.

 

Aslında Kübalı devrimciler, devrimini yapan bütün ülkelerde yaşanan trajediyi yaşıyorlardı. Bu trajedi ilk kez Lenin ve arkadaşları sağlık hizmetlerini sosyalleştirmek istediğinde Sovyetler Birliği’nde yaşanmıştı. O zaman Lenin çözümü tıp fakültelerini işçilere ve emekçilere açmakta, tıp müfredatını tepeden tırnağa yeniden örgütlemekte bulmuştu. Kübalı devrimciler de Lenin’in izinden giderek tıp eğitimini yoksul köylülere açtılar ve müfredatı değiştirdiler.

 

DEVRİMİN GEREKSİNDİĞİ HEKİMLERİN EĞİTİMİ


Devrimden önce Küba’nın tek tıp fakültesi olan Havana Tıp Fakültesi’nin müfredatı, diğer kapitalist ülkelerde olduğu gibi, kendisine başvuracak hastaları iyileştirecek hekimler yetiştirmeye yönelik örgütlenmişti. Oysa Küba Devrimi’nin sağlığı geliştirmek ve hastalıkları önlemek için gerekli bilgi ve becerilerle donanmış hekimlere gereksinimi vardı.

 

Fakat elbette herşeyden önce hekim adaylarını Küba devriminin hekimlerden talep ettiği bilgi ve becerilerle donatacak akademisyenler gerekliydi. Tıp fakültesi neredeyse boşalmış, 161 akademisyenden sadece 23 tanesi kalmıştı. Geçen aylarda altısı daha Küba’yı, yani dostlarını, yakınlarını hatta belki Küba’yı terk etmeyen akrabalarını hekimsiz bırakıp paraya kaçmıştı. Devrimci hükumet işe tıp fakültesine 1960 yılında 53 ve 1962 yılında 73 yeni “genç” akademisyen alarak başladı.

 

Tıp eğitiminde değişime 1959 – 1960 öğretim yılında fakültenin 6. sınıfına “önleyici tıp” dersi eklenerek ilk adım atılmıştı. 1962 – 1963 öğretim yılında sosyalist ülkelerin desteğiyle büyük bir reform gerçekleştirilerek müfredatta daha köklü değişimlere gidilebildi.

 

Müfredat önleyici tıp temelinde yenilenirken, 3 yarıyıl diyalektik maddecilik, 2 yarıyıl politik ekonomi ve bir yarıyıl halk sağlığı örgütlenmesi dersi eklendi. Son sınıf tamamen hastanelerde intörnlük eğitimine ayrıldı (Türkiye’de tıp eğitimine intörnlük Küba’dan 20 yıl kadar sonra girebildi).   Müfredat 1966 yılında bir kez daha yenilendiğinde, hekimlerin yabancı yayınları izleyebilmeleri için 3 yarıyıl İngilizce dersi müfredata alındı.


1962 Reformu ile hekim adayları için hekim olduklarında toplumun sağlık sorunlarını çözmelerine yardımcı olacak yeni bir müfredat benimsendi. Ancak reform yalnızca müfredatla sınırlı tutulmadı, ekonomik koşulları elverişli olmadığından tıp fakültelerine giremeyen yoksul ailelerin çocuklarının önündeki engeller kaldırıldı.

Yeni müfredat demokratiklik ve katılımcılık ilkeleri doğrultusunda hazırlandı ve tıp eğitiminde tedavi hekimliğine ağırlık veren eski müfredatın yerine, halk sağlığı ve mediko-sosyal içeriğin ağırlıklı olduğu yeni bir müfredat getirildi. Bütün müfredat hastalıkları önleyici ve sağlığı teşvik edici tıp bakımından gözden geçirildi, epidemiyoloji ve mesleki sağlık (işçi sağlığı) konularına öncelik verildi. Yeni müfredatın hazırlanmasında göz önünde bulundurulan ilkeler şunlardı:

  • Sağlık bir insan hakkıdır
  • Toplumun sağlığı devletin sorumluluğundadır
  • Sağlık hizmetleri bütün yurttaşlara eşit olarak ulaştırılır
  • Sağlık uygulamalarının bilimsel bir temele oturması esastır
  • Sağlık hizmetlerinin yönetimi ve geliştirilmesinde toplum katılımı zorunludur
  • Uluslararası dayanışma sağlık hizmetlerinin bir parçasıdır

Fidel Castro 18 Ekim 1962'de Cubanacan'da Temel Bilimler ve Klinik Öncesi Bilimler Enstitüsü'nün açılışında yaptığı konuşmasında müfredat reformunu şöyle anlatıyordu:


"Sizi temin ederim ki tıp fakültesinde bugün hayranlık uyandıracak bir iyi öğrenci kitlesi, devrimci öğrenciler var… Şimdi neyimiz var? Her yıl mezun olacak ve devrimci doktorlara katılacak, ülkenin yeni mentalitesine ve öğretmen gibi hekim konseptine katkı yapacak birkaç yüz müthiş yoldaşımız var…  Açıktır ki kötü doktorlar, insanların bencillik ve ticaret ruhundan arınmış doktorları olması konseptine karşı komplo kurarlar.  Bu kitle yıldan yıla katkı yapacak ve ücretlerini çalışarak kazanan doktorların, bencillikten ve ticaret ruhundan arınmış doktorların değerli tutumunu gösterecek. Halk doktorlarının gereksinimlerine yetecek kadarını, hatta daha fazlasını ödeyebilir”. 


"Havana Üniversitesi’nin profesörleri çok güçlü bir hekim eğitimi programı hazırladılar… Bu Temel Bilimler Enstitüsü’ne 800 kadar ve Oriente Üniversitesi’ne 240 öğrenci kaydolacak.  Bu toplam binden fazla eder, bin kişiden fazla öğrenci okula başlayacak. Bunlar bu yıl için… Sonra bir tıp öğrencileri nehri olacak…”. 


"Devrim bir kuram değil. Bu bir düşüncenin gerçeğe dönüşmüş halidir. Devrim binlerce çocuğun yaşamının kurtarılması, bütün yurttaşların yaşam süresinin uzatılması demektir. Devrim yalnızca hastalıklarla savaşmanın değil, hastalıkları önlemenin de koşullarını yaratır. Her gün daha fazla doktorumuz, daha az hastamız olacak...  Tedavi edici tıptan, önleyici tıbba geçeceğiz, yani yurttaşların hasta olmalarını önleyeceğiz". 


Fidel Castro sağlığın yalnızca birey düzeyinde değerlendirilmemesi gerektiğini, aynı zamanda “bireyin geliştiği ortam (ev, okul, fabrika, tarla ve ülke) düzeyinde” değerlendirilmesi gerektiğini söylüyordu. Maddi yaşam ve çalışma koşullarının sağlık ve hastalık üzerinde önemli etkileri vardı. Önleyici sağlık hizmetleri düşüncesi buradan gelişiyordu. O halde insanların maddi yaşam ve çalışma koşulları iyileştirilerek, toplum hijyen ve sanitasyon konularında eğitilerek, tarama yapılarak, hastalıklar önlenebilirdi.


Bugün bunların hepsi gerçek oldu, fakat nasıl gerçekleştiklerini asla unutmamak gerek


Akif Akalın

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder