Bu sabah whatsapp mesajıyla uyandım. Günlerdir beklediğimiz Emil bebek sonunda gecikmeli de olsa gelmeye karar vermişti. Birkaç saat sonra whatsapptan Emil’in annesinin göğsünde ilk fotoğrafları geldi. Hoş geldin bebek, yaşama sırası sende…
Nazım Hikmet, benim doğumumdan kısa
bir süre sonra kaleme aldığı “hoş geldin bebek” şiirinde bebekleri kuşpalazı
(difteri), boğmaca, kara çiçek, sıtma, yürek enfarktı, kanser gibi
hastalıkların beklediğini konusunda uyarıyordu.
Fakat ben ve benim kuşağım Nazım
Hikmet’in kuşağından daha şanslıydık. Biz doğduğumuzda Türkiye’de sağlık
hizmetleri “sosyalleştirilmiş”, 1961 Anayasası ile sağlık, parası olanlar için imtiyaz
olmaktan çıkartılmış ve hak haline gelmişti. Bu nedenle şairin adını verdiği
bulaşıcı hastalıklar beni ve benim kuşağımdan birçoklarını yakalayamadı, hatta
tarihe karıştı.
1970’lerin sonlarında, üniversiteye
başladığım yıllarda Zülfü Livaneli hoş geldin bebek şiirini besteledi ve Nazım
Türküsü albümünde yayınladı. Türkiye bebekleri için daha iyi bir gelecek,
gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir ülke bırakmak için
mücadele ediyordu. Başaramadık.
Önce 12 Eylül darbesiyle, önceki
kuşaklardan miras aldığımız Anayasal haklarımızı, sonra birbirini izleyen
gerici – piyasacı iktidarlarla Cumhuriyetin bütün kazanımlarını yitirmeye
başladık. Sosyal devleti yok edip, sağlığı yeniden piyasada alınıp, satılabilen
bir mal haline getirdiler. Engel olamadık.
Her yıl binlerce insanımızı vakitsiz
yitirdiğimiz tren kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi, kuraklık ortadan
kaldırılacağına, ülkemizin “kaderi” haline getirildi. Fazlası var, eksiği yok. Bunlara
Nazım Hikmet’in zamanında çok görülmeyen insan kaçakçılığı, çocuk emeği
sömürüsü ve kadın cinayetleri de eklendi.
Hapishane kapısı ülkenin aydınları,
yazarları ve gazetecileri için ikinci adres oldu, polis copu sırtımızdan asla
eksik olmadı. El kapıları kapanacağına, ardına kadar açıldı, her yıl yüzbinlerce
genç ülkeyi terk etmeye başladı. Ülkemin uzman hekimleri, mühendisleri, avukatları
metropollerde araba yıkayarak, bakıcılık yaparak kendilerine yeni bir yaşam
kurmaya çalışıyor.
Maalesef Emil’e ve bugün doğan bebeklere
miras aldığımızdan çok daha kötü bir dünya bırakıyoruz. Örneğin bu düzen böyle
devam ederse, torunlarımız dedelerinin ve büyük annelerinin sahip olduğu sosyal
hakların kırıntılarını bile bulamayacak. Belki ileride, “bir zamanlar emeklilik
diye bir şey vardı, emekli olan dedeler çalışmaz, evde torunlarıyla oynarlardı”
diye masallar anlatılacak.
Fakat en kötüsü ne biliyor musunuz?
Nazım Hikmet, 1961 yılında şiirini, saydığı bütün olumsuzluklara rağmen “sosyalizm
senin yolunu gözlüyor” diyerek, “umutla” bitiriyordu. Bugün biz, Nazım’dan 60
yıl sonra, yeni doğanlara Nazım Hikmet kadar umutla ve güvenle sosyalizmin onların
yolunu gözlediğini söyleyemiyoruz, daha insanca bir yaşam vaat edemiyoruz.
Belki bugün ustanın şiirini “hoş
geldin bebek, mücadele sırası sende” diye güncellemek gerekiyor, fakat yine de
hoş geldin bebek, umuyorum bizi affedersin.
Akif Akalın
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder