Translate

22 Temmuz 2020 Çarşamba

Hoş geldin bebek




Bu sabah whatsapp mesajıyla uyandım. Günlerdir beklediğimiz Emil bebek sonunda gecikmeli de olsa gelmeye karar vermişti. Birkaç saat sonra whatsapptan Emil’in annesinin göğsünde ilk fotoğrafları geldi. Hoş geldin bebek, yaşama sırası sende…

 

Nazım Hikmet, benim doğumumdan kısa bir süre sonra kaleme aldığı “hoş geldin bebek” şiirinde bebekleri kuşpalazı (difteri), boğmaca, kara çiçek, sıtma, yürek enfarktı, kanser gibi hastalıkların beklediğini konusunda uyarıyordu.

 

Fakat ben ve benim kuşağım Nazım Hikmet’in kuşağından daha şanslıydık. Biz doğduğumuzda Türkiye’de sağlık hizmetleri “sosyalleştirilmiş”, 1961 Anayasası ile sağlık, parası olanlar için imtiyaz olmaktan çıkartılmış ve hak haline gelmişti. Bu nedenle şairin adını verdiği bulaşıcı hastalıklar beni ve benim kuşağımdan birçoklarını yakalayamadı, hatta tarihe karıştı.

 

1970’lerin sonlarında, üniversiteye başladığım yıllarda Zülfü Livaneli hoş geldin bebek şiirini besteledi ve Nazım Türküsü albümünde yayınladı. Türkiye bebekleri için daha iyi bir gelecek, gündüzlerinde sömürülmeyen, gecelerinde aç yatılmayan bir ülke bırakmak için mücadele ediyordu. Başaramadık.

 

Önce 12 Eylül darbesiyle, önceki kuşaklardan miras aldığımız Anayasal haklarımızı, sonra birbirini izleyen gerici – piyasacı iktidarlarla Cumhuriyetin bütün kazanımlarını yitirmeye başladık. Sosyal devleti yok edip, sağlığı yeniden piyasada alınıp, satılabilen bir mal haline getirdiler. Engel olamadık.

 

Her yıl binlerce insanımızı vakitsiz yitirdiğimiz tren kazası, uçak kazası, iş kazası, yer depremi, kuraklık ortadan kaldırılacağına, ülkemizin “kaderi” haline getirildi. Fazlası var, eksiği yok. Bunlara Nazım Hikmet’in zamanında çok görülmeyen insan kaçakçılığı, çocuk emeği sömürüsü ve kadın cinayetleri de eklendi.

 

Hapishane kapısı ülkenin aydınları, yazarları ve gazetecileri için ikinci adres oldu, polis copu sırtımızdan asla eksik olmadı. El kapıları kapanacağına, ardına kadar açıldı, her yıl yüzbinlerce genç ülkeyi terk etmeye başladı. Ülkemin uzman hekimleri, mühendisleri, avukatları metropollerde araba yıkayarak, bakıcılık yaparak kendilerine yeni bir yaşam kurmaya çalışıyor.

 

Maalesef Emil’e ve bugün doğan bebeklere miras aldığımızdan çok daha kötü bir dünya bırakıyoruz. Örneğin bu düzen böyle devam ederse, torunlarımız dedelerinin ve büyük annelerinin sahip olduğu sosyal hakların kırıntılarını bile bulamayacak. Belki ileride, “bir zamanlar emeklilik diye bir şey vardı, emekli olan dedeler çalışmaz, evde torunlarıyla oynarlardı” diye masallar anlatılacak.

 

Fakat en kötüsü ne biliyor musunuz? Nazım Hikmet, 1961 yılında şiirini, saydığı bütün olumsuzluklara rağmen “sosyalizm senin yolunu gözlüyor” diyerek, “umutla” bitiriyordu. Bugün biz, Nazım’dan 60 yıl sonra, yeni doğanlara Nazım Hikmet kadar umutla ve güvenle sosyalizmin onların yolunu gözlediğini söyleyemiyoruz, daha insanca bir yaşam vaat edemiyoruz.

 

Belki bugün ustanın şiirini “hoş geldin bebek, mücadele sırası sende” diye güncellemek gerekiyor, fakat yine de hoş geldin bebek, umuyorum bizi affedersin.


Akif Akalın


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder