Türkiye’de sağlıkta birinci basamağın özelleştirilmesinin, birer “devlet” kurumu olan Sağlık Ocaklarının kapatılarak, yerine “özel” aile hekimi muayenehanelerinin açılmasının üzerinden tam 10 yıl geçti.
On yıl önce bugünlerde Sağlık
Bakanlığı, Türkiye’nin bütün illerinde “aile hekimliği” uygulamasına
geçileceğini açıkladığında, binlerce sağlık emekçisi Temmuz sıcağında “Sağlıkta
Özelleştirme Ölüm Demektir” sloganıyla sokaklara, meydanlara çıkmıştı.
Sağlık emekçileri aile hekimliği
sistemiyle sağlığa “bütüncül” yaklaşımın terk edileceğini, “ekip” çalışmasının
sona ereceğini söylüyorlardı. Sağlıkta “toplumcu” yaklaşım yerine “bireyci”
yaklaşımın benimsenmesinin, başta işçiler ve emekçiler olmak üzere halk
sınıfları için ağır sonuçları olacağı konusunda insanları güçleri yettiğince uyarmaya
çalıştılar.
Ancak yıl 2010 yılı ve zaman “uğursuzun”
zamanı, “yetmez ama evetçiler” zamanıydı. İşçilerin ve emekçilerin sağlık
alanında Cumhuriyet’in kuruluşundan beri elde ettikleri kazanımlara ve Sağlık
Ocaklarına sahip çıkılması, aile hekimliğine geçilmesinin önlemesi için,
birinci basamakta özelleştirmenin durdurulması için güçlü bir direniş emek hattı
örülemedi.
ONUR MÜCADELESİ
Özelleştirmeye karşı güçlü bir emek
savunması örülemeyince, birinci basamağın özelleştirilmesine karşı mücadele,
bir avuç pratisyen hekimin “onur” mücadelesi haline geldi. Maaşlarının çok
düşük olmasına ve hükumetin aile hekimlerine rüşvet olarak tam 3 (üç) kat daha
yüksek ücret ödemesine rağmen, birinci basamağın özelleştirilmesine kişisel
olarak alet olmayı, aile hekimi olmayı reddeden pratisyen hekimler, inanılmaz idari
baskılarla karşılaştılar.
Hükumet, aile hekimi olmayı reddeden pratisyen
hekimlere sözcüğün tam anlamıyla “zulüm” uyguladı. Haftada bir, hatta kimi
örneklerde hafta içinde birkaç kez çalıştıkları ilin en uzak ilçelerine geçici
görevlendirildiler. Eşler birbirlerinden kilometrelerce uzak yerlerde
görevlendirildi. Akla hayale gelebilecek her türden mobbinge, aşağılanmaya
maruz kaldılar. Her şeye rağmen bu bir avuç onurlu, yürekli pratisyen hekim
iktidara boyun eğmedi, aile hekimi olmadılar.
On yıl sonra bu direnişin, pratisyen
hekimlerin ve sağlık emekçilerinin argümanlarının ne kadar haklı olduğunu artık apaçık herkesin görebildiği bu günlerde, on yıl önce onur mücadelesi veren
pratisyen hekimlerimizi saygı ile anmak boynumuzun borcudur.
HASTANELER SALGINLARLA MÜCADELE EDEMEZ
Bugün COVID 19 salgını karşısındaki
acizlik, 2010 yılında aile hekimliği sistemine geçilirken atılan “Sağlıkta
Özelleştirme Ölüm Demektir” sloganının ne anlama geldiğini daha iyi anlamamızı
sağlıyor. Geçen hafta Erhan Nalçacı sol portaldaki köşesinde bu salgında dünyada
“600 bin kişi pisipisine öldü” diyordu (*). Evet, bu güne kadar salgınla etkili
bir mücadele yürütül(e)mediği için dünyada 600 bin, ülkemizde 5.545 insan “pisipisine”
öldüler.
İnsanlar pisipisine öldüler ve ölmeye
devam ediyorlar, çünkü birinci basamak özelleştirildiği, Sağlık Ocakları
kapatılarak aile hekimliğine geçildiği için “salgına” karşı etkili bir mücadele
yürüt(e)miyoruz. Sağlık Ocaklarını, dünyadaki en örgütlü kamusal birinci
basamak sağlık hizmetini, bulaşıcı ve salgın hastalıklarla mücadelenin en
etkili aracını yok ettiğimiz için salgınla baş edemiyoruz.
Birinci basamağı özelleştiren ve
bireye yönelik hizmet sunar hale getiren hükumet, salgınla mücadeleyi ilk
günden beri “hastaneleriyle” yürütmeye çalışıyor. Hastaneler, “adı üzerinde”,
hastaları iyileştiren sağlık kurumlarıdır. Hastanelerde “hastalar”
iyileştirilir. Oysa salgınla mücadele için insanların hasta olmalarının “önlenmesi”
gereklidir. Hastaneler insanların hasta olmasını önleyemez.
İnsanların hastalanmalarını önlemek
için salgınla mücadelenin “birinci basamakta” örgütlenmesi gerekir. Eğer işçiler
ve emekçiler on yıl önce birinci basamağın özelleştirilmesine, aile hekimliğine
geçilmesine izin vermeseydi, Sağlık Ocaklarına sahip çıkabilseydi, bugün salgın
hastalığın pençesine düşen “resmi rakamlarla” 220 binden fazla yurttaşımızın
çok büyük bir bölümü hiç hastalanmayacak, yine “resmi rakamlarla” yitirdiğimiz
5.545 yurttaşımızın çoğu bugün aramızda olacaktı.
Akif Akalın
DİPNOT
(*) https://sol.org.tr/yazar/pandemide-vietnam-ornegi-yasanan-cinayeti-ortaya-cikariyor-9854
onur mücadelesi öyle olmuyor.
YanıtlaSilOnur mücadelesinin "nasıl" olduğunu yazarsanız seve seve burada, Sol Portal'da, yurtseverlik.com'da ve yazılarımın yayınlandığı diğer platformlarda, hiçbir yorum yapmadan seve seve yayınlayacağımdan emin olabilirsiniz.
YanıtlaSil