Translate

6 Temmuz 2020 Pazartesi

Sıradan bir işçi cinayeti


Temmuz sıcağında sıradan bir gün. Öğle saatlerine doğru ekranların altından kırmızı harflerle Hendek’teki havai fişek fabrikasında patlamalar meydana geldiği haberi akıyor.

 

Anında ilk tepki MHP’li belediye başkanından: “merak etmeyin” diyor, “can kaybı yok”…

 

İki saat içinde “olay yerine” üç Bakanın gelişi, MHP’li belediye başkanını yalanlıyor. Mesele ciddi. Fakat Sayın Vali önce, “sadece 10 yaralı var” diyor, bir saat sonra “56 yaralı var, ama can kaybımız yok çok şükür” diyor.

 

İki işçinin yaşamını yitirdiği haberini vermek, Sağlık Bakanı’na düşüyor. Bakan, son zamanlarda ölüm haberlerini sosyal medyadan ilan etmenin verdiği alışkanlıkla olacak, iki işçinin öldüğünü yine “twitter” hesabından duyuruyor.

 

Öğleden sonra durum anlaşılıyor: yurdumda sıradan bir işçi cinayeti daha…  

 

NEDEN CİNAYET DİYORUZ?  

 

Neden iş kazası demiyoruz da, “işçi cinayeti” diyoruz? Cinayet sözcüğü biraz “ağır” olmuyor mu?

 

Engels, günümüzden 175 yıl önce “cinayeti” şöyle tanımlıyor:

 

“Toplum binlerce insanı yaşamın gereklerinden yoksun bıraktığı, içinde yaşayamayacakları konumlara soktuğu –kaçınılmaz sonuç olan ölüm gelinceye dek o koşullarda kalmaya yasanın güçlü eliyle zorladığı–, binlerce mağdurun yok olacağını bildiği ve gene de bu koşulların sürmesine izin verdiği zaman, toplumun yaptığı, bir bireyin yaptığı gibi ve aynı kesinlikte cinayettir; örtülü, kasıtlı cinayettir; hiç kimsenin kendisini savunamadığı bir cinayettir; kimse katili görmediği için, mağdurun ölümü doğal göründüğü için cinayet gibi olmayan cinayettir; çünkü suç bir şeyi yapmaktan çok yapmamanın sonucudur. Ama cinayettir.”

 

Hendek’teki olayın detaylarına baktığımızda, Engels’in tarif ettiği örüntüyü apaçık görüyoruz.  

 

Bu patlama, aynı işyerinde geçtiğimiz 10 yıl içinde meydana gelen altıncı patlama. Daha önceki patlamalarda da yine ölümler ve ağır yaralanmalar yaşanmış. Bu süreçte fabrikanın sahipleri, işyerinin adını (Coşkunlar, Büyük Coşkunlar, Venüs Coşkunlar, Yertaş) ve yerini (Sakarya, Niğde, Sivas) değiştirerek, fakat işçilerin canını alan üretim koşullarında hiçbir değişiklik yapmadan, üretime son zamanlarda gençlerin diline pelesenk olan sözcükle, “aynen” devam etmişler.

 

Burada “aynen” Engels’in dediği gibi cinayet, bir şey yaparak değil, “yapmayarak” gerçekleştiriliyor. Kanunen alınması gerekli işçi sağlığı ve iş güvenliği tedbirleri “alınmayarak” gerçekleştiriliyor. İşte bunun için olaya iş kazası yerine “işçi cinayeti” demeyi tercih ediyoruz. Çünkü işçi cinayeti terimi olayı daha iyi tanımlıyor.

 

NE OLURSA OLSUN ÜRETİM DEVAM ETMELİ

 

İngilizcede “Show must go on” şeklinde bir deyiş vardır. Bu deyişle sahne sanatçılarının özel yaşamlarında ne yaşarsa yaşasınlar, ister en yakınlarını yitirmiş olsunlar, ister 40 derece ateşle yansınlar, gösterinin devam etmesi gerektiği anlatılır.

 

Bu deyiş dilimize “ne olursa olsun üretim devam etmeli” şeklinde tercüme edilmiştir. Üretim koşulları işçinin yaşamını tehlikeye atıyormuş, işçi yaralanabilir veya sakatlanabilirmiş ne gam?  Üretim devam etmeli, ne pahasına olursa olsun sürmeli…

 

Show must go on deyişinin en güzel yorumlarından birini Queen’in “Bohemian Rhapsody” içinde yer alan aynı isimli parçasında görüyoruz. Queen şarkıda “Ne için yaşıyoruz, ne aradığımızı bilen var mı” diye soruyor.

 

BİZE HER GÜN KIRMIZI PAZARTESİ

 

Gerçekten bir işçi, bir emekçi ne için yaşar bu dünyada? Maden ocağında göçük altında kalan babasından boşalan yeri doldurmak, ağabeyinin düştüğü inşaat iskelesine tırmanmak, daha dün komşusunun can verdiği havai fişek fabrikasında yarım kalan işi tamamlamak için mi? Hayatın anlamı bu mudur? İşçi bunun için mi dünyaya gelir?

 

Tarihe baktığımızda havai fişek fabrikasında ortalama 2 – 3 yılda bir büyük patlamalar yaşandığını görüyoruz. Son patlama 27 Ocak 2018’de meydana gelmiş ve iki işçi yaşamını yitirmiş. Buradan hareketle fabrikada bir sonraki patlamanın muhtemelen 2022 yılı sonlarına doğru meydana geleceğini ve fabrikada çalışacak işçilerin yaralanabileceklerini, sakat kalabileceklerini veya yaşamlarını yitirebileceklerini söyleyebiliriz.

 

Bu sözler size Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanını mı anımsattı? Doğrudur. Belki “bize her yer şanzelize” sözlerini üreten Ankaralı gençler, işçilerimiz için de “bize her gün kırmızı pazartesi” diye bir şarkı yazarlar.  


Akif Akalın

 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder