Translate

16 Ağustos 2021 Pazartesi

Afganistan bizim için kostümlü bir prova olabilir mi?

 


Dünden beri haberlerde Kabil’den kaçış görüntülerini izliyoruz. Acaba bu görüntüler bizim için de yakın bir geleceğin kostümlü provası olabilir mi?  Sonunda son zamanların meşhur tabiriyle artık geliyor mu gelmekte olan?

 

Bu sorulara yanıt vermek çok güç, fakat bugün Türkiye’de “aklı başında” olan tek bir kişinin bile hiç tereddütsüz “hayır” diyebileceğine inanmak mümkün değil. Elbette hiçbirimiz, hiç kimse kendisini yakın bir gelecekte İstanbul’un hava limanlarında uçaklara binebilmek için birbirimizi ezerken hayal etmek istemeyiz, fakat bu ihtimal hakikaten çok uzak mı?

 

BÜYÜK RESİM

 

Her ne kadar ülkemizdeki İslamcı medya kuruluşları Afganistan’daki durumu, “mücahitlerin emperyalizme karşı zaferi” gibi göstermeye çalışsalar da, herkes Taliban’ın iktidara gelişinin ABD ve NATO müttefikleri eliyle gerçekleştiğini apaçık görebiliyor.

 

ABD Afganistan’ı Taliban’a bırakarak, Çin ve Rusya sınırlarına pimi çekilmiş bir bomba bıraktı. Artık gönül rahatlığı ile Pasifik üzerine yoğunlaşabilir, güçlerini Pasifik’te toplayabilir. Fakat bu durumun Türkiye’nin de içinde bulunduğu geniş bir coğrafya üzerinde çok önemli sonuçları olacak.

 

Hiç uzağa gitmeye gerek yok. Dünden beri Taliban’ın “zaferinin” ülkemizde belirli çevrelere nasıl “moral” verdiğini, Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Ortadoğu’da birbiri ardına aldığı yenilgilerden sonra nasıl yeni bir “umut” kaynağı olduğunu görebiliyoruz. Bugünden itibaren ülkemizdeki İslamcıların Kabe’lerini Kabil’e taşımaları kimseyi şaşırtmayacak.

 

Peki, ülkemizdeki ilerici, demokrat, laik, emekten ve eşitlikten yana güçler, Taliban’ın iktidara gelmesinin ülkemiz açısından yol açabileceği olası gelişmelere hazır mı? Maalesef ülkemizde solun bütün tonlarının meseleyi sadece Afganistan’dan gelecek “göçe” indirgediğini, göçün arkasındaki “büyük resmin” henüz fark edilemediğini görüyoruz.

 

Oysa Afganistan’ın Taliban’a teslim edilmesi, dünyanın Türkiye’nin de içinde yer aldığı çok geniş bir coğrafyasının, batıda AB sınırlarından doğuda Çin’e, kuzeyde Rusya’dan güneyde Hindistan’a kadar devasa bir coğrafyanın karışması anlamına geliyor.

 

SOL NASIL BİR TUTUM ALMALI?

 

Taliban’ın yakında ilan edeceği İslam Emirliği’ni “tanımanın” önümüzdeki sürecin turnusol kağıdı olacağını düşünüyoruz. Muhtemelen yeni “cepheler” bu eksende şekillenecek. Gelişmelere bakılırsa Türkiye Taliban hükumetini tanıyacak ülkeler arasında ilk sıralarda olacak.    

 

1980’lerden beri pusulasını yitiren solun, bu yeni durum karşısında da emekten yana bir tutum alarak, toplumun geniş kesimlerini kucaklayabilecek bir politika geliştirebilmesi pek olası görünmüyor.

 

Kendilerini sosyal demokrat, sosyalist veya komünist olarak tanımlayan çevrelerin, ülkemize sığınan insanlara yönelik politikaları arasındaki açının neredeyse 180 dereceye varması bizi endişelendiriyor. Bir yanda sığınmacıları hemen evlerine göndermek isteyen solcular, diğer yanda sığınmacılara vatandaşlık verilmesi gerektiğini savunan solcular var. Belki siz onları solda görmeyebilirsiniz ama onlar kendilerinin “solcu” olduğuna inanıyor.

 

Bu yelpazeden, 1 Mart 2003’deki Irak tezkeresinde örneğini gördüğümüz “ortak” bir sol tutum çıkar mı? Keşke, fakat hiçbir umut görünmüyor.

 

ZAMANSIZ ÖLÜM

 

Hafta sonu henüz 59 yaşında olan kuzenim Murat Cem Mekik’in gerçekten vakitsiz ölüm haberiyle sarsıldık. Gerçi çok “dolu” bir yaşam sürmüştü ve bu nedenle “gözü arkada” gitmediğini düşünmek en büyük tesellim. Fakat çocuklarının evlendiğini göremeden, torunlarını sevemeden gittiğini düşündükçe de kahroluyoruz.

 

Diğer yandan son 40 yıl içinde yaşadıklarımızı anımsadıkça da, bu süreçte yitirdiklerimizin “daha beter” günleri görmeden, yaşamak zorunda kalmadan gittiklerini düşünmemek mümkün değil. Belki de kuzenim İstanbul hava limanında uçaklara binebilmek için birbirimizi çiğneyeceğimiz günleri görmeden gittiği için şanslıdır.

 

Kim bilir?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder