Dünden beri haberlerde Kabil’den
kaçış görüntülerini izliyoruz. Acaba bu görüntüler bizim için de yakın bir
geleceğin kostümlü provası olabilir mi? Sonunda
son zamanların meşhur tabiriyle artık geliyor mu gelmekte olan?
Bu sorulara yanıt vermek çok güç, fakat bugün Türkiye’de “aklı başında” olan tek bir kişinin bile hiç tereddütsüz “hayır” diyebileceğine inanmak mümkün değil. Elbette hiçbirimiz, hiç kimse kendisini yakın bir gelecekte İstanbul’un hava limanlarında uçaklara binebilmek için birbirimizi ezerken hayal etmek istemeyiz, fakat bu ihtimal hakikaten çok uzak mı?
BÜYÜK RESİM
Her ne kadar ülkemizdeki İslamcı
medya kuruluşları Afganistan’daki durumu, “mücahitlerin emperyalizme karşı
zaferi” gibi göstermeye çalışsalar da, herkes Taliban’ın iktidara gelişinin ABD
ve NATO müttefikleri eliyle gerçekleştiğini apaçık görebiliyor.
ABD Afganistan’ı Taliban’a bırakarak,
Çin ve Rusya sınırlarına pimi çekilmiş bir bomba bıraktı. Artık gönül rahatlığı
ile Pasifik üzerine yoğunlaşabilir, güçlerini Pasifik’te toplayabilir. Fakat bu
durumun Türkiye’nin de içinde bulunduğu geniş bir coğrafya üzerinde çok önemli
sonuçları olacak.
Hiç uzağa gitmeye gerek yok. Dünden
beri Taliban’ın “zaferinin” ülkemizde belirli çevrelere nasıl “moral”
verdiğini, Müslüman Kardeşler’in (İhvan) Ortadoğu’da birbiri ardına aldığı
yenilgilerden sonra nasıl yeni bir “umut” kaynağı olduğunu görebiliyoruz.
Bugünden itibaren ülkemizdeki İslamcıların Kabe’lerini Kabil’e taşımaları
kimseyi şaşırtmayacak.
Peki, ülkemizdeki ilerici, demokrat,
laik, emekten ve eşitlikten yana güçler, Taliban’ın iktidara gelmesinin ülkemiz
açısından yol açabileceği olası gelişmelere hazır mı? Maalesef ülkemizde solun bütün
tonlarının meseleyi sadece Afganistan’dan gelecek “göçe” indirgediğini, göçün
arkasındaki “büyük resmin” henüz fark edilemediğini görüyoruz.
Oysa Afganistan’ın Taliban’a teslim
edilmesi, dünyanın Türkiye’nin de içinde yer aldığı çok geniş bir
coğrafyasının, batıda AB sınırlarından doğuda Çin’e, kuzeyde Rusya’dan güneyde
Hindistan’a kadar devasa bir coğrafyanın karışması anlamına geliyor.
SOL NASIL BİR TUTUM ALMALI?
Taliban’ın yakında ilan edeceği İslam
Emirliği’ni “tanımanın” önümüzdeki sürecin turnusol kağıdı olacağını
düşünüyoruz. Muhtemelen yeni “cepheler” bu eksende şekillenecek. Gelişmelere
bakılırsa Türkiye Taliban hükumetini tanıyacak ülkeler arasında ilk sıralarda
olacak.
1980’lerden beri pusulasını yitiren
solun, bu yeni durum karşısında da emekten yana bir tutum alarak, toplumun
geniş kesimlerini kucaklayabilecek bir politika geliştirebilmesi pek olası
görünmüyor.
Kendilerini sosyal demokrat,
sosyalist veya komünist olarak tanımlayan çevrelerin, ülkemize sığınan
insanlara yönelik politikaları arasındaki açının neredeyse 180 dereceye varması
bizi endişelendiriyor. Bir yanda sığınmacıları hemen evlerine göndermek isteyen
solcular, diğer yanda sığınmacılara vatandaşlık verilmesi gerektiğini savunan
solcular var. Belki siz onları solda görmeyebilirsiniz ama onlar kendilerinin “solcu”
olduğuna inanıyor.
Bu yelpazeden, 1 Mart 2003’deki Irak
tezkeresinde örneğini gördüğümüz “ortak” bir sol tutum çıkar mı? Keşke, fakat
hiçbir umut görünmüyor.
ZAMANSIZ ÖLÜM
Hafta sonu henüz 59 yaşında olan
kuzenim Murat Cem Mekik’in gerçekten vakitsiz ölüm haberiyle sarsıldık. Gerçi
çok “dolu” bir yaşam sürmüştü ve bu nedenle “gözü arkada” gitmediğini düşünmek
en büyük tesellim. Fakat çocuklarının evlendiğini göremeden, torunlarını
sevemeden gittiğini düşündükçe de kahroluyoruz.
Diğer yandan son 40 yıl içinde
yaşadıklarımızı anımsadıkça da, bu süreçte yitirdiklerimizin “daha beter”
günleri görmeden, yaşamak zorunda kalmadan gittiklerini düşünmemek mümkün
değil. Belki de kuzenim İstanbul hava limanında uçaklara binebilmek için
birbirimizi çiğneyeceğimiz günleri görmeden gittiği için şanslıdır.
Kim bilir?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder