Translate

13 Ocak 2022 Perşembe

Sınıfların Omikron varyantı karşısındaki tutumları


 

Bugün pandemi sürecinde gözlenen en yüksek hızla yayılmakta olan Omikron varyantı ilk kez 24 Kasım 2021’de Güney Afrika’dan bildirildi ve iki gün sonra DSÖ tarafından tescillendi. İlk vakaların 11 Kasım’da Güney Afrika’dan Katar üzerinden Hong Kong’a ve Mısır’dan Türkiye üzerinden Belçika’ya giden iki kişi olduğu tahmin ediliyor.

 

Omikron varyantının dünyaya yayılma sürecinde, iki ana sınıfın, işçi sınıfının ve sermayenin tutumları birbirinden çok farklı oldu. Sermaye sınıfı (şirketler) neredeyse “ilk günden” itibaren yeni varyantın kendi sınıfsal çıkarlarına olası zararlarını asgarileştirebilmek için hazırlıklar yaparken, işçi sınıfı (emek örgütleri) sürece tabir yerindeyse seyirci kaldı.

  

 

ARALIK ORTASINDA TEHLİKENİN BÜYÜKLÜĞÜ ANLAŞILMIŞTI

 

Kamuoyunda yeni varyantın daha hafif olduğu, hatta belki de salgının bu varyantla biteceği söylentileri dolaşırken, DSÖ 8 Aralık’ta Omikron varyantının 57 ülkede tespit edildiğini açıklamış, 13 Aralık’ta da Birleşik Krallık’tan Omikron varyantı kaynaklı ilk ölüm haberi gelmişti.

 

15 Aralık 2021’de Avrupa Hastalık Önleme ve Kontrol Merkezi Omikron varyantının Delta varyantından daha hafif olduğunu, fakat çok daha hızlı bulaştığı için çok sayıda hastaneye yatışa ve ölüme neden olabileceğini açıkladı.

 

Aynı gün Birleşik Krallık Sağlık Güvenlik Ajansı başkanı Jenny Harries, parlamento komitesine ülkedeki yüksek aşılama düzeyine rağmen vaka sayısının ikiye katlanma hızının 2 günün altında olduğunu söyledi.

 

SERMAYENİN İLK TEPKİLERİ

 

Sermaye sınıfının “kaygısı”, daha “ilk” gün, DSÖ’nün Omikron varyantını dünyaya duyurduğu 26 Kasım 2021’de, kendisini Dow Jones Sanayi Endeksi’nde çok sert bir düşüşle gösterdi. Ham petrol fiyatlarında yüzde 10 – 12 düzeyinde gerileme gözlendi. Sermayenin hemen “güvenli liman” arayışına girdiği görüldü.

 

Aralık başında FED başkanı Jerome Powell, vakalardaki son yükselişin istihdamı ve ekonomik etkinlikleri aşağı çekebileceğini, enflasyonda belirsizlikleri arttıracağını açıkladı. Bu açıklama sermaye çevreleri için sinyal niteliğindeydi ve şirketler hızla yeni durum karşısında pozisyon almaya başladılar.

 

2021’in üçüncü çeyreğindeki küçülmenin ardından, dördüncü çeyrekte gelen büyümeyle umutlanarak yatırım hazırlıkları yapan sermaye, şimdi Omikron varyantı nedeniyle işçiler hastalanır ve “emek-gücü” sıkıntısı çekilmeye başlanırsa endişesiyle yeni yatırım kararlarını ertelemeye başladı.  

 

Şirketler aynı zamanda hızla olası tedarik zinciri sorunlarına yönelik tedbirler almaya başladılar. Kimi hükumetlerin vakaların arttığı ülkelere seyahat kısıtlamaları getirmesi rahatsız ediciydi.

 

Kuşkusuz bu “refleksler” aynı zamanda sermaye sınıfının “sınıf bilincinin” ve örgütlülüğünün ne kadar yüksek düzeyde olduğunu gösteriyor. Nitekim bunu sermayenin Omikron varyantının çıkarlarına zarar vermemesi için aldığı daha uzun vadeli tedbirlerde de görüyoruz.

 

SERMAYENİN ALDIĞI TEDBİRLER

 

Sermaye endişelerinde haklı çıktı. DSÖ Avrupa Direktörü Hans Kluge, 2022’nin ilk haftasında Avrupa’da 7 milyon yeni vaka görüldüğünü açıkladı ve Omikron varyantının 2 ay içinde Avrupa nüfusunun yarısından fazlasına bulaşmasını beklediklerini söyledi. 10 Ocak itibariyle 26 Avrupa ülkesi her hafta nüfuslarının yüzde 1’inin hastalığa yakalandığını bildirmişti.

 

Geçen gün Yurtseverlik.com’da yayınlanan “Kapitalizmde bilimi şirketler yönlendirir” başlıklı yazımızda ABD’de havayolu şirketlerinin, Omikron varyantının emek-gücü kaybına yol açmaması için CDC’den izolasyon ve karantina sürelerini 5 güne indirmesini talep ettiğini ve CDC’nin rehberlerini bu talepler doğrultusunda değiştirdiğini aktarmıştık.

 

Birleşik Krallık 22 Aralık 2021’de sermayenin Omikron dalgası nedeniyle olası kayıplarına karşı acilen 1 milyar poundluk bir “destek paketi” açıkladı. Bu paketten özellikle yeme – içme, otelcilik ve eğlence sektörleri yararlanacak. Küçük işletmelere 6 bin poundluk “hibe” verilirken, bu süreçte COVID – 19 nedeniyle işe gelemeyen çalışanların hastalık ücretlerini devlet üstleniyor.

 

ABD’de yüzde 90’ı 20’den ve yüzde 80’i 10’dan az işçi çalıştıran 31,7 milyon küçük işletme var. Başta yeme – içme sektörü olmak üzere Omikron varyantı nedeniyle zarar görecek işletmelerin zararlarının giderilmesi için şimdiden Biden yönetimine baskılar yapılmaya başlandı. Küçük İşletmeler İdaresi’nin bu konuda çalıştığı söyleniyor.

 

Başta bankalar olmak üzere birçok sektör, yeniden “evden çalışma” düzenine geçerek Omikron dalgası nedeniyle olası emek-gücü kayıplarını azaltmaya yönelik tedbirler aldılar. Yine özel üniversitelerin hızla uzaktan eğitime geri döndükleri görüldü.

 

Şirketler olası emek-gücü kayıplarını asgarileştirmek için işçilerine “aşı olma zorunluluğu” getirdiler. Aşı karşıtlarının şirketlerin bu kararını mahkemeye taşımaları sonuç getirmedi.

 

EMEK ÖRGÜTLERİNDEN TEPKİLER

 

Emek cephesinden Omikron varyantının adını duyduğumuz günden bugüne geçen 2 aya yakın süre içinde ciddi bir tepki göremedik. Pandeminin başından beri sürece “seyirci” kalan işçi sınıfı, Omikron varyantı karşısında da seyirci kalmayı sürdürdü.

 

Salgına asla üretimden gelen güçlerini kullanarak müdahale etmeyi düşün(e)meyen ve sermaye karşısında tam bir teslimiyet içinde bulunan işçi sınıfı, hükumetlerin sermayenin “emek-gücü” talebini karşılamak için izolasyon ve karantina sürelerini kısaltan tedbirlerine itiraz eden aydınları da yalnız bıraktı.

 

Dünyanın birçok ülkesinden duyarlı hekimlerin başlattığı “aşı yetmez” (vaccines plus) hareketi karşısında da sessiz kalan emek örgütleri, sözcüğün tam anlamıyla işçileri ve emekçileri “kaderleriyle” baş başa bırakmış görünüyor.

 

Açıkçası bugüne kadar Türkiye’deki emek örgütlerinden Omikron varyantı karşısında işçi sınıfının çıkarlarını yansıtabilecek bir tutum görmedim, duymadım. DİSK ve Türk – İş gibi emek örgütlerinin web sayfalarında da Omikron varyantına ilişkin bir değerlendirme bulamadım. Eğer yanıldıysam gerçekten çok sevinirim ve fark edemediğim için özür dilerim.

 

Maalesef dünyada da emek cephesinin durumu bizdekinden çok farklı değil. 10 gün önce İngiliz Öğretmenler Sendikası, hükümetten sınıflarda havalandırmanın iyileştirilmesini, daha çok hızlı test temin edilmesini ve okullara mali desteğin arttırılmasını talep etmekle yetindi. Birkaç gün sonra da Kamu Hizmetleri Sendikası, sağlık emekçileri için Kişisel Koruyucu Donanım talep etti.

 

90 bin yeni vaka ve 27 ölümden sonra harekete geçebilen Avustralya Sendikalar Konseyi, sadece evde değil, işyerlerinde de hastalarla temas eden işçiler için düzenleme talep ederken, hükumetten hızlı antijen testleri ve N95 maske dağıtımı talep edebildi.

 

Dünyanın bazı yerlerinden umut ışıkları da göründü kuşkusuz. Örneğin Kanada’da eğitim emekçileri (Cross-Canada Educators Rank-and-File Safety Committee) hükumetten Çin tarafından başarıyla izlenen “Sıfır COVID” (Covid ZERO) politikasını benimsemesini talep ettiler. COVID 19 ölümlerini Engels’in “sosyal cinayet” terimiyle niteleyen eğitim emekçileri, hükumetten salgını yenmek için halk sağlığı tedbirleri almasını istediler.

 

Diğer bir umut ışığı, Şikago Öğretmenler Sendikası’ndan geldi. Hükumeti salgına karşı etkili tedbirler almaya zorlamak için “greve gidilmesi” talebi, 5 Aralık 2022’de yapılan eğitim emekçilerinin yüzde 73’ünün desteğini aldı. Yine Oakland’da COVID – 19’a karşı etkili tedbirler alınmadığı gerekçesiyle 12 okulda öğrenciler boykota giderken, eğitim emekçileri de öğrencileri desteklemek amacıyla greve gitti.

 

Görüldüğü gibi emek örgütlerinin ezici çoğunluğu, salgının üçüncü yılına girilmesine rağmen hala salgını “sonuçları” üzerinden tartışıyor ve salgının sona erdirilmesi için alınması gereken tedbirleri, salgının başından beri açıkça sermayenin talepleri doğrultusunda davranmayı sürdüren hükumetlere bırakıyor.


EMEK CEPHESİNDE YENİ BİR ŞEY YOK

 

İşçilerin ve emekçilerin gelirlerini yitirip açlıktan ölmek ile COVID 19’a yakalanıp virüsten ölmek arasında sıkışıp kaldığı bu ortamda emek örgütleri maalesef salgın yönetimini hükumetlere bırakıyor ve işçi sağlığı ve güvenliğinin temelini oluşturan “işçilerin sağlığı, işçilerin ellerinde olmalıdır” belgisini unutmuş görünüyor.


Açıkçası daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi bu "yeni" bir durum değil. İşçi sınıfı ve emek örgütleri pandeminin başından beri "seyirci" tutumlarını sürdürüyorlar. Pandemide sermaye "maldan" oluyorsa, emek "candan" oluyor. Buna rağmen emek cephesinin "canını savunmakta", sermayenin "malını savunduğu" kadar duyarlı olmadığı ortada.

 

Sonuç olarak sınıfların Omikron varyantına karşı tutumları üzerinden, sermayenin sınıf bilinci ve örgütlülük düzeyleri ne kadar yüksek ise, işçi sınıfının sınıf bilinci ve örgütlülük düzeyi o kadar düşük diyebiliriz. Şüphesiz bu durum aynı zamanda işçi sınıfında sınıf bilincinin gelişebilmesi için çaba göstermeleri beklenen siyasi yapıların yetersizliklerini de yansıtıyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder