Bugüne kadar yazılarımızda daha çok mevcut sosyal eşitsizliklerin kendisini pandeminin toplum içindeki dağılımında gösterdiğini, salgından toplumun sosyoekonomik açıdan dezavantajlı kesimlerinin daha çok etkilendiğini göstermeye çalıştık. Pazartesi günü “Eşitsizlik Öldürür” başlığı ile yayınlanan bir Oxfam raporu, bunun tersinin de geçerli olduğunu, pandeminin zengini zenginleştirip, yoksulu daha da yoksullaştırarak sosyal eşitsizlikleri daha da arttırdığını gösteriyor.
PANDEMİ SÜRECİNDE EŞİTSİZLİKLER KATLANARAK ARTTI
Rapora göre pandemi sürecinde Asya –
Pasifik bölgesinde sosyoekonomik eşitsizlikler çok büyük bir hızla artmış.
Yoksul milyonların ekonomik durumları daha da kötüleşirken, bölgenin bir avuç
ultra-zengini servetlerine servet katmış. Kuşkusuz bu gözlem Asya – Pasifik
bölgesine özgü değil, dünyanın her yerinde benzer bir eğilim gözleniyor.
Bölgede son iki yılda (pandemi
süreci) türeyen 20 yeni “pandemi milyarderi” üzerine yapılan araştırma,
bunların hepsinin COVID – 19 ile mücadele için gerekli donanım, ilaç ve
hizmetlerin üretimiyle iştigal ettiklerini ortaya koyuyor. Muhtemelen pandemi
olmasa bunlar “türeyemeyeceklerdi”.
Diğer yandan pandemi sürecinde
bölgede yaşayanların yüzde 90’ının zenginliğinden daha fazlasına sahip olan en
zengin yüzde 1 daha da zenginleşmiş, servetlerine 1.88 trilyon dolar daha
eklemişler. Bu miktar da bölgede yaşayan en yoksul yüzde 20’nin toplam
zenginliğinin 2 katından daha fazla…
Avustralya’da 2020 Mart’ında toplam
95 milyar dolar servete sahip 31 milyarder varken, 2021 Kasım’ında toplam 204
milyar dolar serveti olan 47 milyarder var. Çin’de pandemi öncesinde 387
milyarder toplam 1.177.5 trilyon dolara sahipken, şimdi 556 milyarder 2.31 trilyon
dolara sahip.
Hindistan’da pandemi sürecinde
milyarder sayısı 102’den 142’ye çıkarken, toplam servetleri 312.6 milyar
dolardan 719 milyar dolara yükseldi. Endonezya’da 53.7 milyar dolara sahip 15
milyarder varken, şimdi 91 milyar dolara sahip 21 milyarder var.
NEREDEN GELİYOR BU DEĞİRMENİN SUYU?
Birçokları inanmak istemeseler de,
eğer yeryüzünde birileri zenginleşiyorsa, bu aynı zamanda birilerinin de
yoksullaştığı anlamına geliyor. Zenginleri daha da zenginleştiren zenginlik
gökten zembille inmiyor, birilerinin cebinden çıkıyor. Asya – Pasifik
bölgesinde pandemi sürecinde zenginlerin kesesine giren 1.88 trilyon doların
kimin cebinden çıktığı araştırıldığında, karşımıza bölgenin işçi ve emekçileri
çıkıyor.
Servetlerdeki en büyük artışın
gerçekleştiği dönem, pandeminin 2020 Mart’ı ile Aralık ayı arasındaki ilk
evresi. Bu süreçte milyarderler servetlerine 1.46 trilyon dolar eklerken,
bölgede 147 milyon tam – gün işe eşdeğer istihdam kaybı olmuş. Hesap çok açık
bir şekilde ortada. Bölgedeki 147 milyonluk istihdam kaybıyla emekçinin cebinden
çıkan para, türedi milyarderlerin kesesine girmiş. Yoksullar yoksullaşıyor,
zenginler zenginleşiyor, milyonlarca insanın cebinden alınanlarla yeni
milyarderler türetiliyor.
YALAN İLE GERÇEĞİN SAVAŞI
Umudun fakirin ekmeği olduğunu çok
iyi bilen sermaye, pandemi nedeniyle işini, aşını yitiren ve daha da
yoksullaşan işçileri ve emekçileri avutmak için her gün pandeminin gidişatına
ilişkin yeni yalanlar üretiyor.
Pandeminin ilk günlerinde yoksullar
“hepimiz aynı gemideyiz” yalanıyla avutulmuştu. Oysa dünyanın yoksulları
pandeminin bedelini yaşamlarıyla öderken, pandemi sürecinde dünyada “her 26
saatte yeni bir dolar milyarderi türedi”. Her 26 saatte ortalama 1 yeni dolar
milyarderi türerken, 23.400 insan öldü. Dünyanın en zengin 10 milyarderi servetlerini
ikiye katlarken, 160 milyon insan daha yoksulluk sınırı altına itildi.
Son yalanlardan biri, Omikron
varyantının salgının sonunu getirebileceği yalanıdır. Bu yalana göre hızla
yayılan Omikron varyantı, dolaşımdaki diğer varyantların yerini alacak ve zaten
diğerlerinden daha az ölümcül olan Omikron varyantıyla salgın “endemik” bir hal
alacak.
Böyle bir olasılığın
gerçekleşebilmesi için her şeyden önce Omikron’u yeni bir varyantın izlememesi
gerekir. Peki, yeni varyantlar “nereden” çıkıyor ve dünyaya yayılıyor?
Aşılanmamış insanlardan. Aşısız insanlar yeni varyantlar için bir üreme alanı
oluşturuyor. O halde dünya üzerinde henüz nüfusunun yüzde 10’unu bile
aşılayamamış ülkeler var oldukça, hiç kimse Omikron’u yeni varyantların
izlemeyeceğini garanti edemez. Nasıl Omikron varyantı Güney Afrika’dan çıkıp kısa
sürede dünyaya yayıldıysa, her an bir başka varyant ortaya çıkıp yayılmaya
başlayabilir.
Diğer bir yalan, yeni varyantların
daha az ölümcül olacağı iddiasıdır. Bu yalan, pandemi sürecinde en son ortaya
çıkan Omikron varyantının, öncekilerden daha az ölümcül olmasına bağlanıyor.
Oysa pandemi sürecinde Alfa varyantından daha sonra ortaya çıkan Delta
varyantı, Alfa varyantından daha ölümcüldü. Yani Omikron varyantını izleyecek
yeni bir varyantın, Omikron varyantından daha ölümcül olmayacağının hiçbir
garantisi yok.
Sermaye güdümlü medya salgının
başından beri “test – izolasyon – temaslı takibi – karantina” uygulamalarından
oluşan “halk sağlığı tedbirleri” ile “ekonomi” arasında çelişki bulunduğu ve bu
nedenle hükumetlerin ikisi arasında tercih yapmak zorunda kaldığı yalanını söylemeye
devam ediyor. Oysa artık salgının üçüncü yılına girdiğimiz bugünlerde birçok
ülke örneğinde böyle bir “ikilem olmadığını” görüyoruz.
Bunun en büyük örneği salgının başından
beri “halk sağlığı tedbirlerine” ağırlık veren Çin’dir. Çin’de halk sağlığı
tedbirlerine ağırlık verildiği için ekonomi bozulmadığı gibi, aynı zamanda Çin
dünyada salgın sürecinde en az insan yitiren ülkelerden biri olmuştur. Salgının
başından beri Çin’in insan kaybı milyonda 3’dür. Buna karşılık geçen yıl GSMH
yüzde 8 artmıştır.
Oysa Türkiye dahil, “ekonomi zarar
görmesin” diye halk sağlığı tedbirlerine ağırlık verilmeyen ülkelerde hem
ekonomi bozulmuş, hem de insan kaybı Çin veya Yeni Zelanda gibi ülkelerle
kıyaslanamayacak boyutlara ulaşmıştır. Örneğin ABD’nin insan kaybı milyonda
2.500’ü aşmıştır.
Son olarak Omikron varyantından
etkilenmekte aşılı olup olmamanın çok fark yaratmadığına ilişkin yalanın,
ABD’de geçen hafta yayınlanan verilerle çürütüldüğünü belirtelim. Verilere göre
ABD’de Omikron varyantı aşısızlara aşılılardan ortalama 5 kat daha fazla
bulaşıyor ve 20 kat daha fazla öldürüyor. Yine aşısızlar hastalığı, aşılılara
göre daha uzun süre yayıyor ve daha uzun süre geçiriyor.
Tabii bu durum aşılamayı yukarıda
öneminin altını çizdiğimiz halk sağlığı tedbirlerine “alternatif” kılmaz.
Aksine aşının başarısı, halk sağlığı tedbirleriyle güçlenir. Diğer bir deyişle
aşı gerekli (şart), fakat “yeterli değildir”.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder