Dünya hızla “üçüncü”
paylaşım savaşına koşarken, insanların basireti aynı birinci ve ikinci paylaşım
savaşları öncesinde olduğu gibi bağlı. Aklı başında herkes nasıl bir felakete
doğru ilerlediğimizi görüyor, fakat kimsenin elinden bir şey gelmiyor. Tarih kendisini
göz göre göre üçüncü kez tekrar ediyor.
Dedelerimizin büyük bedeller ödediği Birinci Paylaşım Savaşı ile günümüzdeki gelişmeler arasında çok büyük benzerlikler var. Hani neredeyse sadece ülkelerin isimlerini değiştirseniz, tarih yüz yıl sonra aynen yineleniyor diyebilirsiniz. Oysa şairin dediği gibi tarih “ibret alınsaydı” tekerrür eder miydi?
BİRİNCİ PAYLAŞIM SAVAŞININ GERÇEK NEDENİ
İlkokullarda
Birinci Paylaşım Savaşı’nın nedeninin, Avusturya tahtının veliahtı Francz
Ferdinand’a sıkılan kurşun olduğu söylenir. Kuşkusuz çocuklar büyüdükçe, bunun
burjuvazinin okullarda kendilerine öğrettiği birçok yalandan biri olduğunu
anlayacaklardır.
Birinci Paylaşım
Savaşı’nın burjuva ders kitaplarında yazılmayan gerçek nedeni, Almanya’nın
1870’lerdeki sıradışı ekonomik büyümesi ve bu büyümeyi sürdürebilmek için daha
fazla hammaddeye ve yeni pazarlara erişmeye gereksinim duymasıdır. Almanya
artık dünyadan “gücüne orantılı” bir pay istemektedir ve bunu alabilmesinin tek
bir yolu vardır: “Savaş”.
Almanya 1871’den
sonra dünyanın en büyük ekonomik gücü olan İngiltere’den dört kat daha hızlı
bir ekonomik büyüme sergilemişti. Bu “eşitsiz” ekonomik gelişim, on dokuzuncu
yüzyılın son çeyreğinde dünyaya egemen güçler arasındaki dengeleri değiştirmeye
başlamış ve değişen güç ilişkileri emperyalist güçleri “yeniden paylaşıma”
götürmüştü.
Lenin 23 Ağustos
1915’de Sosyal Demokrat’ın 44. sayısında yayınlanan “Avrupa Birleşik Devletleri
Sloganı Üzerine” başlıklı makalesinde bu durumu, “kapitalist bir devletin
gerçek gücünü sınamanın savaştan başka yolu yoktur ve olamaz… kapitalizmde
bozulan dengeyi yeniden kurmak için sanayide krizler ve politikada savaşlar
dışında bir şey yoktur” sözleriyle açıklamıştı.
SAVAŞ ÖNCESİ GELİŞMELER
Dünya, Birinci
Paylaşım Savaşı öncesinde, 19. yüzyılın son çeyreğinde, en ücra köşelerine
kadar fethedilmiş ve her köşesi paylaşılarak, dönemin büyük güçlerinin
egemenliği altına girmişti. Öyle ki, artık bir gücün egemenlik alanını veya
pazarlarını genişletebilmesi için, diğer güçlerle karşı karşıya gelmesi
gerekiyordu.
Nitekim 19.
yüzyılın son çeyreğinde Almanya’nın İngiltere’nin egemenliğine kafa tutmaya
başladığını görenler, bunun sonunun savaş olacağını tahmin ederek silahlanmaya
başladılar. Birinci Paylaşım Savaşı öncesi 40 yılda, 1872 – 1912 arasında,
büyük güçlerin silahlanma harcamaları Almanya’da yüzde 325, Rusya’da yüzde 214,
İtalya’da yüzde 195, İngiltere’de yüzde 180, Avusturya – Macaristan’da yüzde
155 ve Fransa’da yüzde 133 artmıştı.
Birinci Paylaşım
Savaşı öncesinde büyük güçler arasında bir yandan gizli askeri anlaşmalar
yapılırken, diğer yandan dünya bloklara bölünmeye başladı. 1882 yılında Almanya
liderliğinde oluşan blok karşısında 1907 yılında İngiltere liderliğinde bir
blok kurulmuştu.
Yirminci yüzyıla
girildiğinde artık Almanya ve İngiltere açık ya da örtük dünyanın her köşesinde
karşı karşıyaydı. 1900 – 1901 Boer savaşı, 1905 Fas savaşı, 1911 Trablusgarb
savaşı, 1912 – 1913 Balkan savaşı ve daha birçok küçük çatışma, Birinci
Paylaşım Savaşı’na giden yolun kilometre taşlarını oluşturuyordu.
Savaşın arifesi olan
1913 yılında, bir yanda göstermelik Hague Barış Konferansı toplanırken, diğer
yanda Fransa askerlik süresini uzatıyor, Rusya asker miktarını arttırıyor,
Almanya ordusunu daha da güçlendirecek bir yasa kabul ediyor ve İngiltere deniz
kuvvetlerini genişletiyordu.
1914 yazında
Avrupa barut fıçısıydı. 22 Temmuz’da Saraybosna’da Avusturya tahtının veliahtı
Francz Ferdinand’a sıkılan kurşun bu fıçıyı ateşledi. İlk bakışta yalnızca Avusturya
ve Sırbistan arasında gibi görünen sorun, aniden 23 ülke arasında bir soruna
evrildi.
Almanya ve
İngiltere kendi saflarını güçlendirmek için kesenin ağzını açtı. Almanya
hazinesi Bulgaristan’a 60 milyon Mark, İngiltere hazinesi Yunanistan’a 25 milyon
ABD doları borç verdi. Almanya uzun zamandır Bağdat demiryollarına göz dikmiş
ve Osmanlı İmparatorluğu ile yakınlaşmaya başlamıştı. İngiltere de Arap
kabileler arasında çalışmalarını yoğunlaştırmıştı.
İngiltere,
Fransa ve Rusya’dan oluşan “İtilaf” devletlerinin söyleminde “ezilen halklara
özgürlük” sloganı öne çıkıyordu. Almanya ve Avuturya – Macaristan’dan oluşan,
Osmanlı İmparatorluğu’nunda katıldığı “Merkez” veya “İttifak” devletlerinin
söyleminde ise “onur”, “şeref” ve “ulusal çıkarlar” ağırlıktaydı.
EMEKÇİ SINIFLARIN DURUMU
Emekçilerin
“uluslararası” örgütü olan İkinci Enternasyonal, 1907 Stuttgart kongresinde
militarizme karşı mücadelenin sınıf mücadelesinden ayrılamayacağını, 1912
olağanüstü Basel kongresinde ise işçi sınıfının savaşı önlemek için her türlü
çabayı göstermesi gerektiğini söylemişti.
Yine 22 Temmuz’da Avusturya veliahtına suikast düzenlenmesinden bir
hafta sonra 29 Temmuz’da olağanüstü toplanan Enternasyonal Sosyalist Büro da
emekçilere savaşa karşı barış için eyleme geçmeleri çağrısı yaptı.
Ancak Rusya’da
Lenin liderliğindeki Bolşevik parti, Almanya’da Karl Liebknecht ve Rosa
Luxemburg liderliğindeki Sapartaküs grubu ve Sırbistan’daki birkaç küçük grup
dışındaki İkinci Enternasyonal partilerinden “barış” çağrısına yanıt gelmedi.
Emekçiler savaş karşısında ikiye bölünmüşlerdi. Hem İtilaf, hem de İttifak
devletlerinin sosyal demokrat partileri savaşta kendi ülkelerini destekleme
kararı almışlardı.
Böylece savaşın
önündeki en büyük engel, emekçiler, bertaraf edilmiş oldu. Savaş bütçeleri
sosyal demokrat partilerin oylarıyla kabul edildi ve dünya özellikle Avrupa’yı
sözcüğün tam anlamıyla bir insan “mezbahasına” çeviren bir savaşa girdi.
SAVAŞI KİM KAZANDI, KİM KAYBETTİ
Yine burjuva
ders kitaplarına bakarsanız, Birinci Paylaşım Savaşı’nı İtilaf devletlerinin
kazandığını, İttifak devletlerinin yitirdiğini yazdığını görürsünüz. Oysa
gerçek çok faklıdır.
Savaşı kazandığı
söylenen İtilaf devletlerinin hemen tamamı işçi ve emekçilerden oluşan
askerleri 1918 Kasım’ında evlerine döndüklerinde, ne işlerini, ne de ailelerini
bıraktıkları gibi bulurlar. İşsizlik “kitleselleşmiş”, vergiler ve fiyatlar
artmış, buna karşılık ücretler düşmüştür. İngiliz ve Fransız askerleri zafer
sarhoşluğundan uyandıklarında, karşılarında bambaşka bir düşman bulurlar:
“Açlık”. Savaşı yitiren İttifak devlerlerinin askerlerini de evde aynı şeyler
beklemektedir.
2 Ağustos 1914
ile 11 Kasım 1918 arasında 1.565 gün süren Birinci Paylaşım Savaşı’nın “gerçek
mağlupları”, bu süreçte ölen 10 milyon, yaralanan 30 milyon ve sakat kalan 5
milyon insandır. Ayrıca savaşın mağlupları arasında yerinden, yurdundan olan 70
milyon ve “kayıp” oldukları bildirilen 5 milyon insan vardır. Bu insanlar
savaşan “bütün” taraflardan insanlardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder