Sıcaklara hiç tahammülümüz olmadığı için tatillerimizi genellikle bahar aylarında yapmayı tercih ediyoruz. Eskiden daha çok Mayıs ayında tatile çıkardık. Muhtemelen küresel ısınmanın da etkisiyle artık Mayıs ayları da çok sıcak geçmeye başladığından, tatilimizi Nisan’a çektik. Fakat artık Nisan’ın ikinci yarısında da Ege’de sıcaklıklar 25 dereceyi geçmeye başladı. Bakalım ileride ne yapacağız.
Tatilimiz iki
hafta kadar sürdü. İznik, Eskişehir, Kütahya, Uşak, İzmir derken, göz açıp
kapayıncaya kadar sona erdi. Geceleri öğretmen evlerinde konakladık,
gündüzlerimizi tarihi mekanları ve müzeleri gezerek, bulabildiğimiz kadarıyla “yerel”
mutfaklarda yiyerek değerlendirdik.
Tatilimizin
yıldızı Aizanoi (Çavdarhisar) antik kenti oldu. Eğer bir gün Kültür Bakanlığı
buraya ilgi göstermeye karar verirse, ortaya Efes’ten çok daha büyük bir kent,
açıkhava müzesi çıkacağı kesin.
Tarihteki ilk “tavan
fiyat kararnamesinin” bu kentin bir duvarına kazınmış olduğunu öğrendik. Roma
İmparatorluğu’nun “çöküş” döneminde, imparator Diocletianus, 301 yılında enflasyonla
mücadele amacıyla bir “Tavan Fiyat Kararnamesi” (Edictum de Pretiis Rerum
Venalium) yayınlayarak bin 200’den fazla ürünün fiyatını, ücretleri ve maaşları
sabitlemiş, uymayanları da ölüm cezasıyla tehdit etmiş.
Karya ve Frigya
valisi Fulvius Asticus da bu kararnameyi, Aizanoi pazarında Macellum alanındaki
Tholos binasının podyum duvarına yazdırmış. Bugün bu kararnamenin bir kopyası, Berlin’deki
Bergama Müzesi’ndeymiş.
Kararname, bugün
“niteliksiz” işler diyebileceğimiz temizlik işçiliği, tarım işçiliği, lağım
temizleyiciliği gibi işlerde gündelik ücreti 25 dinerji olarak belirlemiş. Sığır
etinin poundu da 8 dinerji (kilosu yaklaşık 16 dinerji).
Muzipliğimiz
tuttu, bir hesap yapalım, bakalım bu topraklarda iki bin yılda niteliksiz
işlerde çalışan emekçilerin durumu nereden nereye gelmiş dedik. Bugün asgari
ücret aylık 4.253 TL. Bir ayda 22 işgünü olsa günlük 193 TL’ye geliyor.
Çavdarhisar’da
bundan tam 1721 yıl önce bir temizlik işçisi 1 günlük yevmiyesinin yüzde 64’üyle
bir kilo sığır eti alabiliyormuş. Bugün Çavdarhisar’da asgari ücretli bir
emekçi 1 kilo sığır eti için bir günlük yevmiyesinin yüzde 72,5’ini harcamak
zorunda (27 Nisan 2022 Migros sanal market).
Yani sığır eti
kıstas alınırsa, Çavdarhisar’da 1721 yıl öncesinin “köle” emekçisinin maddi
yaşam koşulları, 2022 yılındaki “özgür işçinin” maddi yaşam koşullarından daha
iyi gibi duruyor. Ey emekçi sınıf, nereden nereye…
Yazımızın
başlığında da belirttiğimiz gibi Türkiye’de iki hafta çok, ama çok uzun bir
süredir. Emin olun, herhangi bir iki hafta içinde geçen olaylardan rahatlıkla
bir kitap çıkartabilirsiniz. Son iki haftayı düşünün, neler neler oldu. Sadece
son birkaç günün olayları bile konuşa konuşa bitmez.
Tabii olayların
yıldızı Osman Kavala’nın ağırlaştırılmış müebbet ile cezalandırılmasıydı. Yani
olay her yönüyle akıl almaz bir olay, fakat en akıl almaz yanı Türkiye’de solun
“istisnasız” bütün kesimlerinin bir “iş adamının” uğradığı hukuki haksızlığa
karşı tek yumruk olması.
Çok ilginç bir
şekilde iş adamı “Gezi olayları” nedeniyle ağırlaştırılmış müebbet cezası
alırken, DİSK başkanı 2020 yılının “1 Mayıs” eylemleri nedeniyle yargılandığı
davada beraat ediyordu. Muhtemelen bu kararın ardında yaklaşan seçimler var.
Eğer DİSK
başkanı bu davadan beraat etmeseydi, yılların geleneği bozulacak ve DİSK
başkanı CHP’den milletvekili olamayacaktı. Mahkeme DİSK başkanının
performansını dikkate alarak, onu vekillikten mahrum etmek istememiş olmalı.
Kolay mı 2022 yılında işçiyi, 1721 yıl öncesinden daha düşük ücretlere, hem de
hiç ses çıkartmadan çalışmaya razı etmek?
Yine Bilim
Kurulu “son” toplantısında (Cumhurbaşkanı kurulun “gerekmedikçe” bir daha
toplanmayacağını söyledi) maske zorunluluğunu kaldırdı. Gerçi kurulun adı “bilim”
kurulu ve “akademisyenlerden” oluşuyor, fakat kurul bu kararı için “bilimsel” bir
gerekçe açıklamadı.
Böylece iki
yıldır ülkemizde ve dünyada 6 milyondan fazla emekçinin canına mal olan salgına
karşı alınan “tek” tedbir de kaldırıldı. Emek örgütlerinden, sendikalardan
tedbirin kaldırılmasına hiçbir itiraz gelmedi. Yani iki yıldır pandeminin
sermayenin çıkarları gözetilerek yönetilmesine itiraz etmeyen emek örgütleri,
yine sessizliklerini korudular.
Bu arada işçi,
emekçi demişken, 1 Mayıs da yaklaşıyor. 1 Mayıs İşçi Sınıfının Uluslararası
Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü.
Yaşı müsait
olanlar anımsayacaklardır, Türkiye’de 1970’li yıllarda 1 Mayıs’lar sadece
görkemli kutlamalarla değil, daha Mart ayında başlayan “hazırlıklarla” da anılırdı.
İşyerlerinde, mahallelerde yaygın 1 Mayıs hazırlıkları yapılırdı. 1 Mayıs
komiteleri kurulur, herkese görevler dağıtılırdı.
Hazırlık ki, ne
hazırlık. Sadece 1 Mayıs sloganlarının belirlenmesi için günlerce tartışıldığı
zamanlar vardı. 1 Mayıs günü nerede toplanılacağı, saat kaçta kimin nerede
olacağı, hangi güzergahın izleneceği, alternatif güzergahlar, meydanda kimin,
nasıl gireceği ve nerede duracağı, kürsüde hangi sırayla konuşulacağı… Daha
onlarca konu.
Bugün bakıyorum,
sağda solda tek tük 1 Mayıs çağrıları. Bir “alanlar” sözcüğü var, ama “hangi
alan”, “saat kaçta” gibi konularda en ufak bir bilgi yok. İstanbul’da Taksim ve
Maltepe adı geçiyor. Kuşkusuz 1 Mayıs’a bu kadar sönük bir çalışmayla
gidilirse, meydanlar da son on yıllarda olduğu gibi yine “sen, ben, bizim oğlan”
kalınacak. Kimbilir, belki de böyle olması isteniyor.
Her şeye rağmen geçimlerini
kol veya kafa emeklerini satarak sağlayanların 1 Mayıs Bayramı veya Uluslararası
Birlik, Mücadele ve Dayanışma Günü şimdiden kutlu olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder