Yaşı ellinin
üzerinde olanlar bu sorunun 1970’li yıllarda sol içindeki önemli tartışma
başlıklarından biri olduğunu anımsayacaklardır. O yıllarda Sovyetler Birliği
çizgisindeki sol, SSCB ve diğer sosyalist ülkelerin “varlığının” sermayeyi bir
üçüncü paylaşım savaşı çıkartmaktan caydıracağını savunarak bu soruya “hayır”
derken, Sovyetler Birliğini “sosyal emperyalist” olarak niteleyen Çin ve
Arnavutluk çizgisindeki sol “evet” yanıtı verirdi.
Sosyal
demokratlar ise üçüncü bir paylaşım savaşının kaçınılmaz olarak “nükleer” bir
savaş olacağını, nükleer savaşın galibinin olamayacağını, dolayısıyla kimsenin
bir üçüncü dünya savaşı çıkartmaya “cesaret edemeyeceğini” savunurlardı.
Şimdi o günler çok gerilerde kaldı fakat üçüncü paylaşım savaşı olasılığı tartışılmaya devam ediyor ve bugün geçmişten farklı olarak üçüncü bir paylaşım savaşını mümkün görmeyen hiçbir taraf yok. Herkes böyle bir savaşı, dünyanın sonunu getirebilecek olmasına rağmen mümkün görüyor.
TARTIŞMAYI BİDEN BAŞLATTI
Kuşkusuz üçüncü
bir dünya savaşı olasılığı tartışması Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla
başlamadı, fakat bu süreçte Biden’ın Rusya’ya yönelik yaptırımların, üçüncü
dünya savaşının en iyi “alternatifi” olduğunu ilan etmesi tartışmayı gündemin
ilk sırasına yükseltti.
Biden tartışmayı
başlatmakla kalmayıp, aynı zamanda alevlendiriyor. Rusya devlet başkanı
Vladimir Putin’e “kasap” demesi, daha sonra lafı çevirmesine rağmen Rusya’da
bir rejim değişikliğinin gerekli olduğunu savunması, dünyanın bir üçüncü savaş
olasılığını tartışmasının fantezi olmadığını gösteriyor.
Fakat daha
ürkütücü olan, ABD’de yapılan bir kamuoyu
araştırmasında Amerikalıların yüzde 35’inin, ABD’nin Rusya – Ukrayna çatışmasına
askeri müdahalesinin bir nükleer savaş anlamına gelebileceği belirtilmesine
rağmen destek verdiğini göstermesi. Bu oran Amerikalıların üçte birinden
fazlasının nükleer bir savaşı göze alabileceğini gösteriyor, ki tarihte hiçbir
anket bu orana yaklaşmamıştı.
Buna karşılık Rusya’nın
dışişleri bakanı Lavrov’un ağzından nükleer silah kullanmaktan
çekinilmeyeceğini söylemesi, hatta “nükleer caydırıcı güçlerin” yüksek düzeyde
alarm durumuna getirildiğinin ilan edilmesi de “caydırıcı” olmadı. ABD ve NATO
Rusya’nın bu tehdidi karşısında geri adım atmayacağını açıkladı.
SAVAŞ ZATEN BAŞLADI MI?
Bu tartışmaların
ortasında, “siz neyi tartışıyorsunuz, savaş çoktan başladı” diyenler de var.
Bunların başında savaşın en önemli akterlerinden Ukrayna devlet başkanı
Volodimir Zelensky geliyor.
Zelensky Mart
ortasında NBC ile yaptığı bir röportajda, günümüzde gelişen olayları İkinci
Dünya Savaşı’na benzeterek, “o zaman da kimse savaşın başladığını fark edememişti”
dedi. Rusya – Ukrayna savaşının dünya ölçeğinde bir savaşa evrileceğini iddia
eden Zelensky, NATO’nun bu “gerçeği” bir an önce kabul etmesini istedi.
New York Times
köşe yazarlarından Bret Stephens da Zelensky’ye destek vererek, Rusya’nın
Ukrayna’ya saldırısını, 1939 yılında Almanya’nın Polonya’ya saldırısına
benzetti ve o zaman de kimsenin bunun İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı
olduğunu öngöremediğini söyledi.
Pershing Square
Capital Management kurucusu ve CEO’su Bill Ackman’a göre de Üçüncü Dünya Savaşı
çoktan başladı. ABD’nin artık Rusya’dan petrol alma “aptallığından” vaz
geçeceğini ve Avrupa’nın da bahardan itibaren gaz alımını durduracağını
söyleyen Ackman, bu savaşın aslında bir “enerji savaşı” olduğunun altını çizdi.
SAVAŞIN ÇIKIP ÇIKMAYACAĞINI KİM BELİRLEYECEK?
Hepimiz
emperyalizmin aslında “savaş” demek olduğunu, emperyalist güçlerin kendi
aralarında “barış zamanında dahi” sürekli bir “paylaşım savaşı” içinde olduklarını
biliyoruz. Yurtseverlik.com’da yayınlanan “Savaşın
galibi fosil yakıt şirketleri” başlıklı yazımızda da, Rusya – Ukrayna savaşını,
Rusya’yı enerji alanında kendi egemenlikleri altına girmeye zorlayan fosil
yakıt şirketlerinin kışkırttığını belirtmiştik.
Savaş
emperyalizmin “doğasında” var, fakat emperyalistler arasında dünyanın sonunu
getirmeyi dahi göze alabilecekleri bir savaşın başlamasında asıl belirleyici
olan “emekçilerin” tutumudur.
Birinci Dünya
(veya Paylaşım) savaşının nasıl çıktığını anımsayalım. Avrupa’da emekçilerin
siyasal önderleri, Sosyal Demokrat Partiler savaş bütçelerini kabul etmeseydi
bu savaş çıkabilir miydi? Daha yarım asır önce üzerinde “dünyanın bütün
işçileri birleşin” bayrağının altında toplanan emekçiler, savaşta kendi
sermayelerinden yana saf tutmasalar cephede kim savaşacaktı?
İkinci Dünya
(veya Paylaşım) savaşında da benzer bir durum yaşanmadı mı? Eğer emekçiler
İspanya’da Franco’ya karşı “tek yumruk” olabilselerdi, Hitler Polonya’ya elini
kolunu sallayarak girebilir miydi?
EMEKÇİLER TARİHLERİNİN EN ZAYIF NOKTASINDA
Bugün dünyanın
sonunu dahi getirebilecek bir Üçüncü Paylaşım Savaşı riskini tartışıyorsak,
bunun asıl nedeni dünyada emek hareketinin tarihinin en zayıf noktasında
oluşudur. Açık açık bir dünya savaşı olasılığı tartışıldığı halde dünyanın
hiçbir yerinde ciddi bir “barış hareketi” örgütlenememesi bunun en somut
kanıtıdır.
Neobileral
saldırı altında 1830’lardan beri elde ettikleri bütün kazanımları yitiren
işçilerin ve emekçilerin bireysel olarak “hayatta kalabilme” mücadelesinde
boğuldukları bir dönemdeyiz. Pandemi sürecinde sermaye tarafından sokulduğu, COVID
19’a yakalanarak ölmek ile işinden olarak açlıktan ölmek cenderesinden
çıkamayan işçiler ve emekçiler, şimdi de savaş tehdidi karşısında tam bir
suskunluk içindeler.
1970’li yıllarda
içine girdikleri ideolojik bunalımı aşamayan, kendileri hayatta kalma
mücadelesi içinde olan emek örgütleri de, işçilere ve emekçilere önderlik
edemiyor. Bugün bir “dünya savaşı” tehdidi olmasına rağmen, yirmi yıl önce ABD’nin
Irak’ı işgali sürecindeki refleksleri dahi gösteremeyen emek örgütleri, savaş
karşısında pandemide olduğu gibi tam bir teslimiyet içinde.
İşte tam da bu
ortamda ABD’de kamuoyu yoklamaları Amerikalıların yüzde 35’inin, nükleer savaş
olasılığına rağmen Rusya – Ukrayna savaşına askeri müdahaleden yana olduklarını
görüyoruz. İşte tam da bu ortamda Almanya’da Sol Parti, Almanya’yı olası bir
savaşın dışında tutmaya yönelik politikalar izlemek yerine, Almanya’daki kamu
binalarına Ukrayna bayrakları çekilmesine, büyük şehirlerin meydanlarında
kurulan çadırlarda Ukrayna’da savaşa gitmek isteyenlerin örgütlenmesine seyirci
kalıyor.
Bu şartlar
altında üçüncü bir paylaşım savaşını başlatma kararı Çin’e kalmış görünüyor. Eğer
Çin kendisini, ABD ile böyle bir kapışmaya girmeye hazır hissederse Rusya’yı
destekleyebilir ve Rusya – Ukrayna savaşı NATO’nun askeri müdahalesiyle hızla
bir “dünya” savaşına evrilebilir.
Savaşı hangi
taraf kazanır bilemem fakat mağlubu her zaman olduğu gibi işçiler ve emekçiler
olur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder