Translate

2 Nisan 2022 Cumartesi

Üçüncü dünya savaşı mümkün mü?

 


Yaşı ellinin üzerinde olanlar bu sorunun 1970’li yıllarda sol içindeki önemli tartışma başlıklarından biri olduğunu anımsayacaklardır. O yıllarda Sovyetler Birliği çizgisindeki sol, SSCB ve diğer sosyalist ülkelerin “varlığının” sermayeyi bir üçüncü paylaşım savaşı çıkartmaktan caydıracağını savunarak bu soruya “hayır” derken, Sovyetler Birliğini “sosyal emperyalist” olarak niteleyen Çin ve Arnavutluk çizgisindeki sol “evet” yanıtı verirdi.

 

Sosyal demokratlar ise üçüncü bir paylaşım savaşının kaçınılmaz olarak “nükleer” bir savaş olacağını, nükleer savaşın galibinin olamayacağını, dolayısıyla kimsenin bir üçüncü dünya savaşı çıkartmaya “cesaret edemeyeceğini” savunurlardı.

 

Şimdi o günler çok gerilerde kaldı fakat üçüncü paylaşım savaşı olasılığı tartışılmaya devam ediyor ve bugün geçmişten farklı olarak üçüncü bir paylaşım savaşını mümkün görmeyen hiçbir taraf yok. Herkes böyle bir savaşı, dünyanın sonunu getirebilecek olmasına rağmen mümkün görüyor.

 

TARTIŞMAYI BİDEN BAŞLATTI

 

Kuşkusuz üçüncü bir dünya savaşı olasılığı tartışması Rusya’nın Ukrayna’ya saldırmasıyla başlamadı, fakat bu süreçte Biden’ın Rusya’ya yönelik yaptırımların, üçüncü dünya savaşının en iyi “alternatifi” olduğunu ilan etmesi tartışmayı gündemin ilk sırasına yükseltti.

 

Biden tartışmayı başlatmakla kalmayıp, aynı zamanda alevlendiriyor. Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’e “kasap” demesi, daha sonra lafı çevirmesine rağmen Rusya’da bir rejim değişikliğinin gerekli olduğunu savunması, dünyanın bir üçüncü savaş olasılığını tartışmasının fantezi olmadığını gösteriyor.

 

Fakat daha ürkütücü olan, ABD’de yapılan bir kamuoyu araştırmasında Amerikalıların yüzde 35’inin, ABD’nin Rusya – Ukrayna çatışmasına askeri müdahalesinin bir nükleer savaş anlamına gelebileceği belirtilmesine rağmen destek verdiğini göstermesi. Bu oran Amerikalıların üçte birinden fazlasının nükleer bir savaşı göze alabileceğini gösteriyor, ki tarihte hiçbir anket bu orana yaklaşmamıştı.

 

Buna karşılık Rusya’nın dışişleri bakanı Lavrov’un ağzından nükleer silah kullanmaktan çekinilmeyeceğini söylemesi, hatta “nükleer caydırıcı güçlerin” yüksek düzeyde alarm durumuna getirildiğinin ilan edilmesi de “caydırıcı” olmadı. ABD ve NATO Rusya’nın bu tehdidi karşısında geri adım atmayacağını açıkladı.   

 

SAVAŞ ZATEN BAŞLADI MI?

 

Bu tartışmaların ortasında, “siz neyi tartışıyorsunuz, savaş çoktan başladı” diyenler de var. Bunların başında savaşın en önemli akterlerinden Ukrayna devlet başkanı Volodimir Zelensky geliyor.

 

Zelensky Mart ortasında NBC ile yaptığı bir röportajda, günümüzde gelişen olayları İkinci Dünya Savaşı’na benzeterek, “o zaman da kimse savaşın başladığını fark edememişti” dedi. Rusya – Ukrayna savaşının dünya ölçeğinde bir savaşa evrileceğini iddia eden Zelensky, NATO’nun bu “gerçeği” bir an önce kabul etmesini istedi.

 

New York Times köşe yazarlarından Bret Stephens da Zelensky’ye destek vererek, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısını, 1939 yılında Almanya’nın Polonya’ya saldırısına benzetti ve o zaman de kimsenin bunun İkinci Dünya Savaşı’nın başlangıcı olduğunu öngöremediğini söyledi.

 

Pershing Square Capital Management kurucusu ve CEO’su Bill Ackman’a göre de Üçüncü Dünya Savaşı çoktan başladı. ABD’nin artık Rusya’dan petrol alma “aptallığından” vaz geçeceğini ve Avrupa’nın da bahardan itibaren gaz alımını durduracağını söyleyen Ackman, bu savaşın aslında bir “enerji savaşı” olduğunun altını çizdi.

 

SAVAŞIN ÇIKIP ÇIKMAYACAĞINI KİM BELİRLEYECEK?

 

Hepimiz emperyalizmin aslında “savaş” demek olduğunu, emperyalist güçlerin kendi aralarında “barış zamanında dahi” sürekli bir “paylaşım savaşı” içinde olduklarını biliyoruz. Yurtseverlik.com’da yayınlanan “Savaşın galibi fosil yakıt şirketleri” başlıklı yazımızda da, Rusya – Ukrayna savaşını, Rusya’yı enerji alanında kendi egemenlikleri altına girmeye zorlayan fosil yakıt şirketlerinin kışkırttığını belirtmiştik.

 

Savaş emperyalizmin “doğasında” var, fakat emperyalistler arasında dünyanın sonunu getirmeyi dahi göze alabilecekleri bir savaşın başlamasında asıl belirleyici olan “emekçilerin” tutumudur.

 

Birinci Dünya (veya Paylaşım) savaşının nasıl çıktığını anımsayalım. Avrupa’da emekçilerin siyasal önderleri, Sosyal Demokrat Partiler savaş bütçelerini kabul etmeseydi bu savaş çıkabilir miydi? Daha yarım asır önce üzerinde “dünyanın bütün işçileri birleşin” bayrağının altında toplanan emekçiler, savaşta kendi sermayelerinden yana saf tutmasalar cephede kim savaşacaktı?

 

İkinci Dünya (veya Paylaşım) savaşında da benzer bir durum yaşanmadı mı? Eğer emekçiler İspanya’da Franco’ya karşı “tek yumruk” olabilselerdi, Hitler Polonya’ya elini kolunu sallayarak girebilir miydi?

 

EMEKÇİLER TARİHLERİNİN EN ZAYIF NOKTASINDA

 

Bugün dünyanın sonunu dahi getirebilecek bir Üçüncü Paylaşım Savaşı riskini tartışıyorsak, bunun asıl nedeni dünyada emek hareketinin tarihinin en zayıf noktasında oluşudur. Açık açık bir dünya savaşı olasılığı tartışıldığı halde dünyanın hiçbir yerinde ciddi bir “barış hareketi” örgütlenememesi bunun en somut kanıtıdır.

 

Neobileral saldırı altında 1830’lardan beri elde ettikleri bütün kazanımları yitiren işçilerin ve emekçilerin bireysel olarak “hayatta kalabilme” mücadelesinde boğuldukları bir dönemdeyiz. Pandemi sürecinde sermaye tarafından sokulduğu, COVID 19’a yakalanarak ölmek ile işinden olarak açlıktan ölmek cenderesinden çıkamayan işçiler ve emekçiler, şimdi de savaş tehdidi karşısında tam bir suskunluk içindeler.

 

1970’li yıllarda içine girdikleri ideolojik bunalımı aşamayan, kendileri hayatta kalma mücadelesi içinde olan emek örgütleri de, işçilere ve emekçilere önderlik edemiyor. Bugün bir “dünya savaşı” tehdidi olmasına rağmen, yirmi yıl önce ABD’nin Irak’ı işgali sürecindeki refleksleri dahi gösteremeyen emek örgütleri, savaş karşısında pandemide olduğu gibi tam bir teslimiyet içinde.

 

İşte tam da bu ortamda ABD’de kamuoyu yoklamaları Amerikalıların yüzde 35’inin, nükleer savaş olasılığına rağmen Rusya – Ukrayna savaşına askeri müdahaleden yana olduklarını görüyoruz. İşte tam da bu ortamda Almanya’da Sol Parti, Almanya’yı olası bir savaşın dışında tutmaya yönelik politikalar izlemek yerine, Almanya’daki kamu binalarına Ukrayna bayrakları çekilmesine, büyük şehirlerin meydanlarında kurulan çadırlarda Ukrayna’da savaşa gitmek isteyenlerin örgütlenmesine seyirci kalıyor.

 

Bu şartlar altında üçüncü bir paylaşım savaşını başlatma kararı Çin’e kalmış görünüyor. Eğer Çin kendisini, ABD ile böyle bir kapışmaya girmeye hazır hissederse Rusya’yı destekleyebilir ve Rusya – Ukrayna savaşı NATO’nun askeri müdahalesiyle hızla bir “dünya” savaşına evrilebilir.

 

Savaşı hangi taraf kazanır bilemem fakat mağlubu her zaman olduğu gibi işçiler ve emekçiler olur.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder