Son günlerde ülkemizdeki vaka ve ölüm sayılarındaki azalmayı pandeminin artık sona ermekte olduğu şeklinde yorumlayanların sayısının arttığını görüyoruz. Bunlar arasında pandeminin “hız kestiğini” söyleyen sözde tıp doktoru akademisyenler de var. Halkımız da bu gibilerin adının önünde “doçent” veya “profesör” unvanı görünce, bir bildikleri vardır diye düşünerek artık maske takmaya, aşıya yaptırmaya gerek kalmadığını sanıyor. Oysa gerçek durum hiç de öyle değil.
VAKA SAYILARI AZALIYOR MU?
Bu sorunun yanıtı “nereden”
baktığınıza göre değişebiliyor. Eğer pandemiye Türkiye’den bakıyorsanız, Şubat
ayında günde 100 binlerde olan vaka sayısının, şimdi 10 binlere indiğini görüp,
pandeminin bitmekte olduğunu düşünebilirsiniz.
Pandemiye, virüsü 2 yıl önce kontrol
altına alan, geçtiğimiz iki yıl boyunca vaka ve ölüm kaydedilmeyen Çin’den veya
Güney Kore’den bakıyorsanız, vaka sayılarının Şubat ayının son günlerinden beri
“ciddi” bir artışa geçtiğini görebilirsiniz.
Fakat “pandeminin” durumu, akademik
yeterlilikleri çok tartışmalı olan akademisyenlerin yaptığı gibi tek tek
ülkelere veya bölgelere bakılarak değerlendirilebilir mi?
Her şeyden önce bu salgına neden “pandemi”
diyoruz? “Küresel” bir salgın olduğu için. O halde pandemi değerlendirmesinin “dünyaya”
bakılarak yapılması gerekmez mi?
DÜNYAYA BAKINCA NE GÖRÜLÜYOR?
İnternette “worldometers” adında bir
site var. Salgının başından beri dünyanın her yerinden vaka ve ölüm sayılarını
günlük olarak veriyor. Sitedeki grafiklere baktığınızda, tek bir grafik
üzerinde salgının iki yıldır nasıl seyrettiğini görebiliyorsunuz.
Grafikte vaka sayılarının iki yıl
önce Nisan ayında günde 80 bin civarında olduğunu, vakaların giderek artarak,
2021 Ocak başında günde 800 binlere ulaştığını, sonra azalmaya başlayıp 2021
Şubat ortasında 300 binlere indiğini görüyorsunuz.
Lütfen belleklerinizi tazeleyin.
Geçen yıl Şubat ayında dünyada vaka sayıları 300 bine gerilediğinde “pandemi
bitiyor” diyenlerin, bugün de “pandemi bitiyor” diyen akademisyenler olduğunu
göreceksiniz.
Bunların tek derdi topluma “duymak
istedikleri” şeyleri söyleyip puan toplamaktır. İnsanların kendilerine inanıp,
bugün olduğu gibi maskelerini çıkartmaları veya aşılarını yaptırmaktan
vazgeçmeleri sonucu hastalanıp, yaşamlarını yitirmeleri umurlarında değildir.
Fakat geçmişte ne olmuştu? 2021 Mayıs’ında
vaka sayısı, bir önceki piki aşarak günde 900 binlere çıktı. Ancak ayını yıl
Haziran sonunda vaka sayıları yeniden günde 300 binlere gerilediğinde “pandemi
bitiyorcular” yeniden ortaya çıktı. Virüs bu kez günde 4 milyonlara yaklaşan
vaka sayılarıyla “ben buradayım” dedi.
Şimdi 2022 Ocak sonunda günde 3
milyon 800 bini gören, Şubat sonunda 1 milyona inen, Mart ortasında yine 2
milyonu geçen ve son bir haftadır günde 1 – 1,5 milyon arasında dolaşan fakat
asla 1 milyonun altına inmeyen bir vaka sayısı var.
Yani “dünyaya” bakınca pandemi hiç de
bitiyor gibi görünmüyor.
GERÇEKTE DURUM NE?
Bilindiği gibi pandeminin başından
beri mücadele toplumun değil, sermayenin gereksinimleri doğrultusunda yürütülüyor.
Sermaye “ne pahasına olursa olsun çarklar dönecek” dediği için sadece yoğun
bakımlar dolduğunda yarım – yamalak kapanma tedbirlerine başvuruluyor ve salgın
önce yalnızca maske – mesafe – temizlik formülüyle, daha sonra buna aşı
eklenerek kontrol altına alınmaya çalışılıyor.
Salgın sürecinde sermayenin kuyruğuna
takılarak işçilerin ve emekçilerin yaşamlarını yitirmelerine göz yuman siyasi
partiler ve sendikalar, sözde emek örgütleri, “işyerlerinde ve okullarda
gerekli tedbirler alınsın” demenin ötesinde hiçbir şey yapmadılar. Sermayenin
emekçilere dayattığı “sağlık mı, ekonomi mi” ikileminin sahteliğini ortaya
koymak yerine, sermaye ile birlikte “ekonomi” dediler ve salgını durdurabilecek
en etkili yöntem olan kapanma tedbirlerine en az sermaye kadar karşı durdular.
Hatta çocukların yaşamını tehlikeye sokacağını bile bile okulların açılması
için kampanyalar düzenlediler. Tarih bu işbirlikçileri asla affetmeyecek.
Süreç içinde dünyada sadece “bilimin”
söylediklerini yapan ve yüzyıllardır salgına karşı en etkili tedbir olduğu bilinen
karantina tedbirlerini gerektiği gibi uygulayabilen ülkelerde salgının kontrol
altına alınabildiğini, Türkiye’de ve diğer ülkelerde salgının pikler ve
dalgalarla devam ettiğini gördük. Bugün gelinen noktada da salgın virüsün BA.2
varyantıyla sürüyor.
Bugün önümüzde üç olasılık var:
1. BA.2 üzerine yeni bir varyant
ortaya çıkmaz ise salgın giderek kontrol altına alınmaya başlanabilir. Ancak akademik
yeterlilikleri çok tartışmalı akademisyenlerin cilaladığı bu olasılığın “gerçekleşme”
şansı yok denecek kadar az. Eğer bugün dünya nüfusunun yüzde 70’inin aşılanması
sağlanabilseydi, yeni bir varyantın ortaya çıkma şansı çok azalır ve salgın
kontrol altına alınabilirdi. Fakat nüfusunun yüzde 80’inden fazlasına hala aşı
yapılamamış olan Afrika kıtası her an yeni bir varyant üretmeye ve yeni bir
dalga başlatmaya aday.
2. Bundan sonra ortaya çıkacak
varyantların bulaşıcılığının ve ölümcüllüğünün daha az olma olasılığı da var
elbette. Fakat bu olasılığın ne kadar “kuvvetli” bir olasılık olduğunu
söyleyebilecek durumda değiliz. Dolayısıyla bu olasılığa güvenmek, bugüne kadar
yapıldığı gibi emekçilerin ve toplumların dezavantajlı kesimlerinin
yaşamlarıyla “kumar oynamak” olur.
3. Yine ne kadar kuvvetli olduğunu
kestiremediğimiz fakat “hazırlıklı” olmamız gereken üçüncü bir olasılık ise
önümüzdeki günlerde virüsün daha bulaşıcı ve ölümcül varyantlarının ortaya
çıkması olasılığı. Maalesef ilk olasılıkta açıkladığımız nedenlerle bu
olasılığın çok düşük bir olasılık olduğunu söyleyebilmek mümkün değil. Dahası
aşının da etkili olmayabileceği yeni bir varyantın ortaya çıkması durumunda
başa sarmak da mümkün.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder