19 Ekim akşamı internet siteleri TÜSİAD Genel Başkanı Orhan Turan ve beraberindeki heyetin DİSK’i ziyaretini, iki örgütün başkanlarının “yanyana” oturdukları bir fotoğraf karesiyle haberleştirmişlerdi. O günlerde tatilde olduğumuzdan ele alamadığımız konuyu, çok önemli olduğu için gecikmeli de olsa değerlendirmek istedik.
AL GÜLÜM, VER GÜLÜM
DİSK bu meş’um ziyareti internet
sayfasından şu ifadelerle duyuruyordu: "TÜSİAD Başkanı Orhan Turan ve
beraberindeki heyet DİSK Genel Merkezi’ni ziyaret ederek DİSK Genel Başkanı
Arzu Çerkezoğlu ve DİSK Yönetim Kurulu üyeleriyle görüş alışverişinde bulundu… TÜSİAD
heyeti ‘Yeni Bir Anlayışla Geleceği İnşaa’ raporlarıyla ilgili bilgi verirken,
kendilerine DİSK-AR'ın hazırladığı ‘Demokratik bir Türkiye için örgütlenme
özgürlüğü ve sendikalaşma hakkı önündeki engeller kaldırılmalıdır’ başlıklı
rapor sunuldu".
TÜSİAD ise ziyaretini kendi
sayfasında şöyle haberleştirdi: “TÜSİAD Geleceği İnşa raporuyla ilgili
STK-meslek örgütü temasları kapsamında sendika ziyaretlerine devam ediyor. TÜSİAD
Başkanı Orhan Turan bu çerçevede DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu’nu ziyaret
ederek görüş alışverişinde bulundu”.
Satır aralarında DİSK’in, patronlar
kulübü tarafından muhatap alınmaktan veya “adam yerine konmaktan” çok
keyiflendiği, TÜSİAD’ın ise bu ziyareti, “herkese” yapılan ziyaretlerden biri
şeklinde tanımlayarak sıradanlaştırmak istediği görülüyordu. Ancak iki tarafın
da görüşmenin “içeriği” konusunda oldukça ketum davranmaları dikkat çekiciydi.
KONUŞACAK BAŞKA KONU YOK MUYDU?
Sol, Evrensel, Birgün gibi bazı yayın
organları 19 Ekim günü haberi “yorumsuz” verirken, Politik Yol’dan Özgür
Hüseyin Akış birkaç gün sonra “TÜSİAD’ın DİSK ziyareti: Bir ziyaretten ötesi”
başlıklı yazısında, işçi ücretleri Cumhuriyet tarihinin en düşük
seviyesindeyken konuşulması gereken başka şeyler de olmalı diyordu.
Akış, “… iş sağlığı güvenliği kanunun
uygulanmadığı çalışma ortamında çalışan milyonlarca işçinin olduğu Türkiye’de,
işçi sendikası ile patron örgütünün birbirine selam veremeyecek bir husumet
ortamı olmalıydı” diye devam ediyor, Bartın maden ocağında alınmayan tedbirler
nedeniyle 41 işçinin toprağının henüz kurumadığını anımsatıyordu.
Gerçek gazetesi ise “Sınıf
işbirliğine hayır! TÜSİAD’dan ‘görüşlerini’ değil haklarımızı alacağız!”
başlıklı yazısında, “…patron ve işçi temsilcileri etrafa gülücükler saçarak
Türkiye’nin geleceğini konuşuyorlarsa burada bir sorun var demektir. Bu sınıf
mücadelesinin yerine sınıf işbirliğini geçirmektir. Sınıf işbirliği patronlar
için işçi sınıfını pasifleştirmek uysallaştırmak anlamına gelir. İşçi tarafı
için ise teslimiyet” deniyordu.
Elbette işçilerin de bu ziyarete
tepkisi gecikmedi. Umut-Sen Sözcüsü Murat Bostancı, DİSK’in twitter mesajının
altına “Biz DGDSEN kod 29’dan işten atılan Migros depo işçileri ile Tuncay
Özilhan ve TÜSİAD önüne eyleme giderken, Patronlar size çaya geliyor! Nasıl
olacak bu işler? Fabrikalar, depolar sendika üyesi olan olmayan tüm işçiler bu
ziyareti izliyor!” diye yazdı.
Bu gelişmeler bize DİSK’in kuruluş
yıllarını anımsattı. 1967 yılında DİSK aynen bugün tanık olduğumuz süreçlerden
geçilerek kurulmuştu.
GEÇMİŞ ZAMAN OLUR Kİ
DİSK, adının ilk sözcüğündeki gibi “devrimci”
olduğu günlerde “Demokratik Sınıf ve Kitle Sendikacılığı” başlıklı bir kitap
yayınlamıştı (Ağustos 1978). Kemal Türkler kitaba yazdığı girişte, “…varolan
tüm ayrıcalıkların temelinde, üretici güçler ile üretim ilişkileri arasındaki
çelişki yatar. O halde eşitsizliğin bu alanda da ortadan kaldırılması, emek ile
sermaye arasındaki uzlaşmaz çelişkinin kaçınılmaz sonucuna ulaşmasıyla
olanaklıdır” diyordu.
DİSK Eğitim Dairesi imzalı önsözde yer
alan şu cümleler de, bugünkü DİSK yönetimine ders niteliğindedir:
“Sınıf savaşımı geliştikçe bazı
sermaye çevreleri, işçi sınıfı hareketinin sömürü düzenine son verme
düşüncesine karşı, köhnemiş kapitalist yapıyı onarma, toplumsal barışı kurma gibi
önerilerle ince uzlaşmacı tuzaklar hazırlıyorlar. Tavrımız açık ve kesindir: DİSK'TE
EĞİTİM, SINIF UZLAŞMAClLlĞlNA EN UFAK HOŞGÖRÜ TANlMAZ” (vurgular orijinal).
Kuşkusuz DİSK bu çizgiye
kendiliğinden gelmemişti. 1967 yılında DİSK’i kuran sendikalar, ayrıldıkları
TÜRK – İŞ konfederasyonunu “sınıf işbirlikçiliği” yapmakla suçlamışlardı. “TÜRK
- İŞ, Türk toplumunun gerçeklerine aykırı ve sosyal sınıflar gerçeğine sırt
çeviren bir politika izlemiştir. TÜRK - İŞ bütün haklı grevlere karşı çıkmış,
işverenlerin yardımcısı olmuş, bu yüzden TÜRK - İŞ yöneticileri pek çok yerde
işçiler tarafından protestolarda karşılaşmıştır” diyorlardı.
Hani “bugün” bu cümleler TÜRK – İŞ yerine
DİSK yazarak okunsa yeridir. DİSK’in yönetimine çöreklenen sınıf
işbirlikçilerinden arınacağı günlerin yakın olduğunu umuyoruz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder