Attila İlhan’ın Aynanın İçindekiler dizisi içinde yayınladığı “O Karanlıkta Biz” başlıklı romanında Ahmet Ziya, “...ne amansız bir körebe oynamaktayız bre, hem gözlerimiz bağlıdır, hem etraf zifirî karanlık; kimin kim olduğunu kestirebilmek, imkân harici...” der. İlhan’ın günümüzden seksen yıl öncesini tarif ederken kullandığı bu tanımlama, bugünü de mükemmel anlatıyor.
DÖRDÜNCÜ GÜN
Dört gün önce genç bir kadın,
hepimizin gözü önünde İstiklal Caddesi’nde oturduğu bir banka bombayı bıraktı
ve hızla uzaklaştı. Ardından (şimdilik) 6 kişiyi aramızdan alan ve onlarca
yaralı bırakan bir patlama. Sonra gece yarısı polis operasyonu, kadının evinde
kıskıvrak yakalanması ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nde çekilmiş bir fotoğrafının
basına servis edilmesi.
İlk bakışta her şey ayan beyan ortada
görünürken, İçişleri Bakanı’nın kendinden çok emin ifadelerle eylemi bütün
ayrıntılarıyla ortaya çıkarttıklarını söylemesine rağmen, aslında hiçbir şeyin
göründüğü gibi olmayabileceği kuşkuları doğdu.
İçişleri Bakanı failin PKK ve
arkasındaki azmettirici veya planlayıcının ABD olduğunu, bunların ayakkabı
numaralarının dahi bilindiğini açıklarken, hatta ABD Büyükelçiliği’nin
taziyesini reddederken, Cumhurbaşkanı’nın ABD Başkanı Biden ile samimi bir
görüşme yapması kafaları karıştırdı. Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı’nın, Türkiye
Cumhuriyeti’nin Cumhurbaşkanı tarafından atanan İçişleri Bakanı’nın “katil”
ilan ettiği biriyle, daha katledilenlerin cenazesi dahi kalkmadan samimi
görüntüler vermesi çok normal görünmüyordu.
Ertesi gün PKK'nın eylemi üstlenmediğini,
HDP’nin ve Demirtaş’ın saldırıyı kınadığını öğrendik. Ardından MHP’li bir
başkanın saldırgan kadın ile telefon görüşmeleri yaptığı ortaya çıktı. MHP’li
başkan bunun bir kumpas olduğunu, kendi adına çıkartılmış bir kimlikle telefon
alındığını söyledi
SURİYELİ Mİ, SOMALİLİ Mİ, PKK’LIMI, ÖSO’LUMU?
İlk gün “ayakkabı numarasından”
bahsederken, üçüncü günün sonunda saldırganının “nereli” veya “hangi örgütten” olduğuna
ilişkin bilgiler bile bulanmaya başladı. ABD ile kurulabilecek tek somut
bağlantı, tişörtünün üzerindeki New York yazısıydı. Türkiye’ye ne zaman
girdiğinden, girdiğinden beri neler yaptığına, nerelerde kaldığına ilişkin birbiriyle
çelişen “bilgiler” havada uçuşmaya başladı.
Gözler Türkiye’nin Suriye’nin
kuzeyinde ÖSO’ya operasyon düzenlediği haberiyle PKK’dan ÖSO’ya çevrilirken,
Suriye’nin kuzeyinde iktidar kavgası veren İslamcı grupların adları da telaffuz
edilmeye başlandı. Bu arada Suriye’den de saldırganın Sultan Murat Tugayı üyesi
olduğuna ilişkin bir iddia geldi.
Son olarak Azez’de Hüsam adlı (veya
kod adlı) birinin gözaltına alınmasıyla birlikte gözaltındakilerin sayısının 51’e
ulaştığı söylendi (ikisi serbest bırakıldı), fakat hala bombayı saldırgana
verdiği iddia edilen B.’den (Bilal’miş) haber yok.
SEÇİM KAMPANYASINDAN, ORTADOĞU’DA YENİDEN PAYLAŞIMA
Saldırı sonrasında saldırının amacına
yönelik o kadar çok senaryo üretildi ki, hepsini buraya almaya sayfalar yetmez,
fakat bunlar arasında en çok konuşulan iki tanesi önemli.
Birincisi, 13 Kasım eyleminin, aynen
2015 yılında olduğu gibi kanlı bir sürecin başlangıcı olabileceği iddiasıydı.
Buna göre 2023 seçimlerine kadar seçmen davranışını yönlendirmek için benzer
olaylar yaşanması çok muhtemeldi.
İkincisi, eylemi Ortadoğu’da kartların
yeniden dağılmasının bir işareti olarak görüyordu. “Dış politika uzmanları” hemen
ekranlarda spekülasyon yarıştırmaya başladılar. İçişleri Bakanı’nın “mesajı
aldık” ifadesi de bu senaryoyu destekliyordu.
Velhasılı kelam, “zifiri karanlıkta
körebe” oynamaya devam. Bu Türkiye’nin “kaderi” haline geldi. Belki de
fıtratımızda var. Kimbilir?
SOMUT GELİŞMELER
İlk saatlerde hemen her şeyin apaçık
ortada göründüğü eyleme ilişkin şimdiye kadar görebildiğimiz tek “somut”
gelişme, İstiklal Caddesi üzerindeki bank ve saksıların kaldırılması oldu.
Yetkililerin hemen harekete geçerek
teröristler İstiklal Caddesi’nde bir daha bir banka oturup, saksı içine bomba
bırakamasınlar diye hemen bank ve saksıları kaldırmaları çok dikkat çekti.
Artık teröristlerin İstiklal Caddesi’nde bir banka oturup, saksıya bomba
bırakamayacaklarını öğrenince hepimizin yüreğine su serpildi. Bundan sonra
güvenle İstiklal Caddesi’ne gidebilecektik.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder