Translate

20 Haziran 2024 Perşembe

“Yeni” Halk Cephesi emekçilere ne vaat ediyor?

 


Faşist partinin, Avrupa Parlamentosu (AP) seçimlerinde yüzde 14,6 oy alan Macron’u “ikiye katlayıp”, 81 sandalyeden 30’unu kazanması ve kamuoyu yoklamalarında yüzde 29,5 ile ilk sıraya yükselmesi karşısında telaşa kapılan Macron, ülkeyi Haziran sonunda erken seçime götürmeye karar verdi.


EVDEKİ HESAP ÇARŞIYA UYMADI

Macron’un amacı Fransa’ya ölümü (Le Pen) gösterip, sıtmaya (kendisine) razı etmekti. Kamuoyu yoklamalarına göre Meclis’te faşistler 195 – 245 sandalye alırken, sol partiler 190 – 235 ve Macron da 80 – 100 kadar milletvekili çıkarabiliyordu. Bu tablo karşısında Fransızlar, faşistler iktidara gelmesin diye Macron’un etrafında birleşecekler, sol da mecburen ikinci turda Macron’un partisini desteklemek zorunda kalacaktı.

Fakat evdeki hesap çarşıya uymadı. Solcular herkesi şaşırtarak birkaç gün içinde hem faşist tırmanışa, hem de Macron’a karşı bir araya gelip bir ittifak kurmayı başardılar. Bunda Le Pen’in AP seçimlerinde yüzde 31,37 oy almanın verdiği cesaretle, “seçimi kazanınca ben Cumhurbaşkanı olacağım, Bardella da Başbakan, bütün sağı birleştirip milli birlik hükumeti kuracağız” demesinin büyük payı olduğu inkar edilemez.


François Ruffin’in çağrısıyla hemen bir araya gelen dört büyük “sol” parti, Sosyalistler, Yeşiller, Komünistler ve Boyun Eğmeyen Fransa partisi, 88 yıl aradan sonra yeniden faşizme karşı “Halk Cephesi” kurduklarını ilan ettiler. İttifakın ismini de “Yeni Halk Cephesi” koydular.


BİZ BU FİLMİ GÖRMÜŞTÜK

Faşist parti Fransa’da 80 yıl önce (1944) Hitler’in yenilmesi nedeniyle bırakmak zorunda kaldığı iktidara yeniden kavuşma hayalleri kurarken, sol da 88 yıl önce (1936) kazandığı başarıyı yineleyerek Fransa’da yeniden bir Halk Cephesi hükumeti kurabilmeyi umuyor.

Her iki taraf da çok heyecanlı, fakat biz Fransa’da 80 yıl önce yaşanan her iki deneyimin de nasıl felaketlerle sonuçlandığını iyi biliyoruz. İlya Ehrenburg’un “Paris Düşerken” başlıklı romanını okuyanlar, bu hazin öyküyü anımsayacaklardır.

Mareşal Philippe Pétain ve Pierre Laval’in meydanı boş bularak kurdukları faşist Vichy hükumeti, Almanya savaşta yenilince tepetakla olmuş, Laval idam edilirken, Mareşal hayatını zor kurtarabilmişti. Halk Cephesi ise 1936 seçimlerini kazanmasına rağmen, sermaye karşısında bir yıl bile dayanamamış, sosyalistlerin ve sosyal demokratların ihanetiyle yıkılmıştı.

Peki, şimdi ne olacak? Faşistler 1944’de yarım kalan rüyalarını tamamlayacak mı, yoksa “Yeni” Halk Cephesi bu kez faşizmi durdurmayı başarabilecek mi?


FAŞİZM = (YÜKSEK ENFLASYON + İŞSİZLİK) X SOLUN YOLUNU ŞAŞIRMASI

İki yıl kadar önce yayınladığımız “İtalya’da yüz yıl sonra yine, yeniden faşizm” başlıklı yazımızda, Avrupa’da faşizmin yüksek enflasyon ve işsizlikten beslendiğini söylemiştik:

“... yüksek enflasyon ve işsizlik altında ezilen işçiler ve gençler umudu faşist partilerde arıyor ve faşist partilerin saflarını dolduruyorlar. İşsiz gençler için faşist partiler umut olmanın yanında sosyalleşme alanları. Hamasi söylemler, duygu yüklü milliyetçi marşlar ve faşist semboller, kendilerini kaybolmuş hisseden gençlerin ‘kimlik’ gereksinimlerine hitap ediyor”...

Bugün Fransa’da da faşizmin aynı yoldan ilerlediğine tanık oluyoruz. Faşist söylem dünyanın her yerinde aynı temalar üzerine kuruluyor: göçmen karşıtlığı, kutsal aile değerleri, din, kürtaj karşıtlığı, küresel güçler… Fransız faşistlerinin 28 yaşındaki yeni lideri Jordan Bardella’nın biyografisi, faşizmin kitle tabanı konusunda çok aydınlatıcı.


GÖÇMEN DÜŞMANI GÖÇMEN ÇOCUKLARI

Bardella 1995 yılında Paris’in varoşlarından birinde, 1960’larda ekonomik nedenlerle Fransa’ya göçen emekçi bir İtalyan aileye doğuyor. 2005 yılında Paris varoşlarında patlak veren ayaklanmalardan oldukça etkilenen Bardella, 2012 yılında henüz 17 yaşındayken Marine Le Pen'in faşist partisine katılıyor.


Yaşı müsait olanlar anımsayacaklar. Türkiye’de 12 Eylül (1980) öncesinde sol örgütlere üye olan üniversite öğrencileri arasında okulu bırakarak “profesyonel devrimci” olmak ve bütün yaşamını “devrime adamak” oldukça yaygındı. Bardella da 2014 yılında, henüz 19 yaşındayken Coğrafya fakültesine devam ettiği Sorbon Üviversitesi’ni bırakarak “profesyonel faşist” oluyor.


2015 yılında faşist parti’nin Avrupa Parlamentosu üyesi Jean-François Jalkh’a asistanlık eden Bardella, aynı yıl Île-de-France Bölgesel Konseyi’ne seçiliyor. 2016 yılında “Varoş Milliyetçileri” örgütünü kuran Bardella, 2017 yılında parti sözcülüğüne yükseliyor.


2019 yılında henüz 23 yaşındayken Avrupa Parlamentosu’na vekil seçiliyor. Aynı yıl faşist partinin 2. Başkan Yardımcısı olan Bardella, 2021’de 1. Başkan Yardımcısı pozisyonuna terfi ediyor ve 2022 yılında Marine Le Pen Cumhurbaşkanlığı Kampanyası için faşist partinin başkanlığından ayrılınca, Le Pen’in yerine geçiyor.


Bardella yalnızca Fransa’nın değil, birçok Avrupa ülkesinin “genç” faşistleri için bir prototip oluşturuyor. Çoğu göçmen – emekçi ailelerin ikinci veya üçüncü kuşak çocukları olan Bardella gibiler, solun neredeyse 40 – 50 yıldır mücadelesinde sınıf ekseninden uzaklaşmasının da etkisiyle faşist ideolojilere teslim edilmiş durumda.


ORİJİNAL HALK CEPHESİ DENEYİMİ

Yirminci yüzyılın ilk çeyreğinin sonlarına yaklaşılırken Avrupa’da faşizm, aynı bugünlerde olduğu gibi tırmanışa girmişti. 1922 yılında Mussolini’nin İtalya’da iktidara gelmesiyle hızlanan süreç, Hitler’in 1933 yılında Almanya’da iktidara gelmesiyle doruğa ulaşmıştı. Birkaç yıl içinde bütün Avrupa irili ufaklı faşist liderlerle dolmuştu.


Avrupa’yı ve giderek dünyayı tehdit etmeye başlayan faşizm tehdidi karşısında Komünist Enternasyonal, 1935 yılında gerçekleşen Yedinci Kongre’sinde faşizmi “finans kapitalin (mali sermayenin) en gerici, en şoven, en emperyalist unsurlarının açık terörcü diktatörlüğü” olarak tanımladı ve üye partilere ülkelerinde faşizme karşı sosyalistler ve sosyal demokratlarla birlikte “Halk Cephesi” örgütlemelerini tavsiye etti.


Şimdi komünistler için acil görev “kapitalizmi yıkmak” değil, “demokratik hakları” (burjuva demokrasisini) savunmak ve faşizmi durdurmaktı. Bu formül, “ölümcül” bir tehlike karşısında geliştirilmiş bir taktik olarak kabul ediliyordu. Bu taktik, yeryüzündeki tek sosyalist devletin, Sovyetler Birliği’nin her ne pahasına olursa olsun korunması ve savunulması stratejisiyle de uyumluydu.

1934 yılında Fransa’nın Nazi Almanyasına karşı Sovyetler Birliği ile imzaladığı anlaşma, Fransa’da Halk Cephesi kurulması için güçlü bir zemin oluşturmuştu. Fransız Komünist Partisi, Komünist Enternasyonal’de alınan karar gereği, Fransız Sosyalist Partisi ve İlerici Radikal Sosyalist Cumhuriyetçi Parti ile bir araya gelerek Halk Cephesi kurdu.


Halk Cephesi 3 Mayıs 1936’da yapılan seçimlerde 608 sandalyeden 386’sını kazandı ve Fransız Sosyalist Partisi başkanı Léon Blum çoğunluğu sosyalist ve sosyal demokrat bakanlardan oluşan (hiç komünist bakan yoktu) bir Halk Cephesi hükumeti kurdu.

Fransız işçi sınıfı ve sendikalar, sosyal reform vaadiyle kurulan Halk Cephesi hükumetini bir genel grevle selamladı ve tam destek verdi. Bütün işçilere 2 hafta (12 iş günü) ücretli izin hakkı tanındı ve sendikal haklar (grev ve toplu sözleşme hakkı) güçlendirildi. Haftalık çalışma saati 40’a indirilirken, işçi ücretleri arttırıldı.

İşçi sınıfı hareketi ve Fransız Komünist Partisi Halk Cephesi iktidarı ile büyük kazanımlar elde edip hızla büyürken, Fransız sermayesi bu yükselişi durdurabilmek için faşizme sarıldı. Burjuvazi olası bir Alman işgalini dahi, Halk Cephesi hükumetine tercih ediyordu.

Fransa’da üretim Fransız sermayesinin güçlü direnişiyle hızla gerilerken, hükumetin emekçilere yaptığı ücret artışları enflasyon karşısında eridi ve Halk Cephesi hükumeti zayıflamaya ve işçilerin desteğini yitirmeye başladı. 1937 yılında sosyal demokratlar, sosyalistleri hükumetten uzaklaştırarak Halk Cephesi’nin kontrolünü ele geçirdi.


Hükumetin 1938 yılında faşist Almanya ile Çekoslovakya’nın işgaline göz yuman Münih Anlaşması’nı imzalaması üzerine Fransız Komünist Partisi Halk Cephesi’ne verdiği desteği çekti. Bunun üzerine hükumet, Fransız Komünist Partisi’ni savaş kışkırtıcılığı ile suçlayarak ve 800 binden fazla işçinin işine son vererek işçi düşmanı yüzünü gösterince Halk Cephesi dağıldı.


YENİ” HALK CEPHESİ ANTİ-KAPİTALİST OLMALI

Bence 1936 Halk Cephesi deneyiminden çıkartılacak en önemli ders, “anti-kapitalist” olmayan bir “anti-faşist” ittifakın, baştan yenilmeye yazgılı olduğudur. Çünkü 1936 deneyiminde de görüldüğü gibi kapitalist demokrasi ile faşizm arasındaki mesafe hiç de uzak değildir ve sermaye, iktidarının tehlikeye düştüğünü hissettiği anda, faşizme sarılmakta asla tereddüt etmeyecektir. Oysa Yeni Halk Cephesi programının “anti-kapitalist” bir içeriğe sahip olmaktan çok uzak olduğu görülüyor.


Yeni Halk Cephesi’nin vaatleri arasında ilk sırayı, Macron’un geçen yılki emeklilik yaşını 62’den 64’e yükselten “emeklilik reformu” yasasını iptal etmek ve emeklilik yaşını 60’a düşürmek alıyor. Fakat artık insanlar emekli maaşlarıyla geçinemediklerinden emekli olamıyorlar ki! Emeklilik yaşı değil 60’a, 50’ye düşürülse ne olacak?


Yeni Halk Cephesi’nin diğer popüler vaadi, asgari ücreti 1.600 Euro’ya çıkartmak, memur ve emekli maaşlarını, işsizlik ödeneklerini enflasyon kadar arttırmak, temel gıda ve enerji fiyatlarını dondurmak. Fakat 1936 deneyimi bize enflasyonun ücret artışlarını birkaç ay içinde silip süpürdüğünü göstermemiş miydi? Emekçiler artık “nefes almak” değil, kendilerini yoksulluğa mahkum eden düzenin değişmesini istiyorlar.


Yeni Halk Cephesi Fransa’nın 2050 yılına kadar sera gazı emisyonlarını azaltmayı ve “karbon nötralizasyonu” sözü veriyor. Bu sözü ABD’de Biden da veriyor. Sermayenin ulusal – uluslararası bütün kuruluşları “net sıfır” emisyon diyor. Solun hedefi hiç değilse sermayenin hedefinin bir adım ilerisinde olmamalı mı?


Yeni Halk Cephesi’nin Ukrayna’ya askeri yardımı savunurken, Fransız askerinin Ukrayna’ya gönderilmesine karşı çıkması, Filistin’de acil ateşkes istemesi, Filistin devletinin tanınmasını desteklemesi emekçilere inandırıcı gelmiyor, çünkü her gün ittifak sözcülerinden biri ekranlara çıkıp, üç – beş seçmen kazanabilmek için bu politikaların tam aksini savunabiliyor.


Görüldüğü gibi Yeni Halk Cephesi emekçilere ve gençlere “başka bir dünya” vaat etmiyor. Oysa solun işçilere hem akıllarına, hem de yüreklerine hitap eden “başka bir dünya” programı sunması gerekiyor, “bugünkünden daha iyi bir dünya” değil!


1936 yılında Halk Cephesi’nin seçim zaferi üzerine bestelenmiş bir şarkı:

La Victoire du Front populaire


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder